İnsanın temel ihtiyaçları gıda, su, temiz hava, barınak. Tüm bunlar için doğaya bağlıyız. Doğanın sağlığı insan sağlığından ayırt edilemez.
Yazı: Sibel BÜLAY
Çeşitli kaynaklara göre Homo sapiens sapiens, yani modern insan, yaklaşık 300.000 yıldır dünya üzerinde yaşıyor [Bu süreç Pleistosen ve Holosen (son 11.500 yıl) dönemlerini kapsıyor]. Bugün, bilim dünyası (Biyolog Eugene Stormer ve Kimyager Paul Crutzen’in geliştirip anlandırdıkları) Antroposen Çağı’nda olduğumuzu söylüyor. Antroposen Çağı insan faaliyetlerinin gezegenin iklimi ve ekosistemleri üzerinde önemli bir etkiye sahip olmaya başladığı, dünya tarihindeki en yakın dönemi tanımlamak için kullanılan resmi olmayan bir jeolojik zaman birimidir. Antroposen Çalışma Grubu’na göre bu çağ; 1950 yılında, gezegeni etkileyen insan aktivitelerinde çarpıcı bir artış anlamına gelen Büyük Hızlanma’yla birlikte başladı.
Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) ise Antroposen Çağı’nın başlangıcını, sera gazlarındaki değişikliklerle ilgili olarak, Sanayi Devrimi’nin başlangıcı ile birlikte, 1750 yılı olarak kabul eder. Yani insan, son 70 yıl (veya IPCC’e göre son 270 yıl) hariç doğayla uyum içinde yaşadı. Ama bugün insan ekosistemi değiştirme kapasitesine sahip ve ne yazık ki bu kapasiteyi kullanmamız sonucunda sağlığımıza ve gezegenin sağlığına ciddi zarar veriyoruz. Birçok küresel değerlendirme, dünyanın doğal sistemlerinin yapısında ve işlevinde hızlanan değişimin insan sağlığına önemli bir tehdit oluşturduğunu vurguluyor. Bu çalışmaların arasında UNEP’in “Global Environment Outlook” 4 and 5; ve IPCC’nin “Impacts, adaptation and vulnerability. Part A: global and sectoral aspects” raporları var.
Sağlık
Dünya Sağlık Örgütü sağlığı, “Sadece hastalık veya sakatlığın olmayışı değil, fiziksel, zihinsel ve sosyal yönden tam bir iyilik halidir” şeklinde tanımlıyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün 2006 yılında yayımladığı rapora göre, küresel hastalık yükünün dörtte biri ve çocuklardaki yükün üçte birinden fazlası çevresel faktörlere atfedilebilir. Kirlilik, bugün çevresel nedenlere bağlı en büyük hastalık ve ölüm nedeni. 2015 yılında hava kirliliğinin 9 milyon erken ölüme neden olduğu varsayılıyor. London School of Hygiene’den Profesör Andy Haines’e göre, “İklim değişikliği yakın gelecekte insan sağlığına yönelik en büyük tehdit haline gelecek”. Hem hava kirliliğinin hem iklim krizinin nedeni fosil yakıt kullanımı. Buna karşın iklim değişikliğinin ele alındığı, örneğin COP26 toplantısında, sağlık konusu üzerinde fazla durulmuyor. Yine Profesör Haines’e göre, “Ulaştırma bakanları ve enerji bakanları artık sağlık bakanlığı görevini de üstlenmiş sayılırlar”.
Şehirler ve Sağlık
Doğal sistemlerin yapısında ve işlevinde geniş kapsamlı değişiklikler nüfusun %50’sinden fazlasının yaşadığı kentlerden kaynaklanıyor. Kentleşmede çevre sorunlarına neden olan başlıca sektörler enerji, yapılı çevre (arazi kullanımı ve inşaat), ulaşım, su ve atık.
Enerji: Bu konu çok yazıldı. Fosil yakıtlardan vazgeçip yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmeliyiz, fakat altyapı maliyetleri bunu engelliyor. Princeton Üniversitesi’nde yapılan bir çalışmaya göre 30 yıl içinde 7,8 trilyon-13,9 trilyon dolarlık yatırım söz konusu. Evet, bu çok büyük bir yatırım. (Önceliklerimizi sorgulamak amacıyla: 2020 yılında silah alımına 139 milyar dolar, silah araştırma ve geliştirmeye ise 100 milyar dolar harcanmış. 2020 yılında dünya çapındaki doğal afetlerin tahmini ekonomik kaybı 268 milyar dolar. Silaha yatırılan milyarları yenilenebilir enerjiye yatırsak?!)
Yapılı çevre: Binaların doğa üzerindeki etkileri çok farklı sektörlere dokunuyor. Küresel enerjinin %40’ı binalarda tüketiliyor. “Hava kirliliğinin %23’ü, iklim değişikliğinin %50’si, içme suyu kirliliğinin %40’ı ve düzenli depolama atıklarının %50’si inşaat sektöründen kaynaklanıyor”. Yapılı çevre ısı adacıklarının oluşmasına neden oluyor. Isı adaları enerji tüketimini artıyor ve sağlık sorunlarına neden oluyor. Yeşil arazinin ve tarım alanlarının yerini beton yapıların alması ısının daha fazla absorbe edilmesine ve doğal olmayan yüzeylerden buharlaşmanın azalmasına neden oluyor. Kentin enerji dengesi, yıllık ortalama yağış miktarı, kentin hakim rüzgar yönü ve ortalama rüzgar şiddeti gibi birçok meteorolojik parametreyi değiştiriyor ve şehir ısı adası etkisi yaratıyor. Terkos ve Pendik karşılaştırıldığında ısı farkının 4 dereceye
kadar çıktığını görüyoruz.
Ulaşım: Ulaşımdan kaynaklanan salımların iklim üzerindeki etkileri de çok yazıldı. Türkiye’nin 30 büyükşehrinde, 2019 sera gazı salımları 70,271 milyon ton CO2’ye ulaşmıştır. Salımların %14’ü kent içi ulaşımdan kaynaklanıyor. Ulaşımdan kaynaklanan salımların sağlık üzerindeki etkisi de çok büyük; kardiyopulmoner ve solunum hastalıkları riskini artırıyor. Çocuklarda akciğer gelişmesini engelliyor. Buna karşılık aktif ulaşım dediğimiz yürüme ve bisiklet kullanımı sağlık açısından önemli. Kalp hastalığı, obezite, depresyon ve anksiyete vakalarını azaltıyor. Kan akışını artırıyor, şekeri ve tansiyonu düzenlemeye katkısı var. Profesör Moreno, mahalle içinde yürümenin veya bisiklet kullanmanın sosyalleşmeye katkısı olduğunu, ayrıca mahalle kültürünü canlandırdığını ve bireyin aidiyet duygusunu geliştirdiğini öne sürüyor. Bu da insanın kendini iyi hissetmesine neden oluyor (Bu konuyu EKOIQ’dan okuyabilirsiniz: Dahiyane Bir Fikir: 15 Dakikalık Kentler).
Su: Su ve sağlık arasındaki bağ üzerine de çok yazı yazıldı. Dr. Dilek Aslan’ın raporu konuyu yeterince özetliyor sanırım: “Bir Sağlık Hakkı: Temiz Su”. Şehirlerin nüfusu arttıkça su tüketimi artıyor ve kendi kaynakları yetersiz kalıyor. Bu nedenle civardaki su kaynakları kentlere büyük yatırımlarla aktarılıyor: İstanbul’a Melen’den su getirilmesi gibi. Barajlar doğaya zarar veriyor, sosyal adaletsizliğe yol açıyor. “Barajlar iklim değişikliğinin etkisini artırıyor. Sera gazları salıyor, sulak alanlardaki karbon yutaklarını yok ediyor, ekosistemleri besinlerden yoksun bırakıyor, yaşam alanlarını yok ediyor, deniz seviyelerini artırıyor, suyu boşa harcıyor, biyoçeşitliliği yok ediyor ve yoksul toplulukları yerinden ediyor”. Su kullanımında tasarruf konusu çok önemli ama bu konuda halkın farkındalık düzeyi artırılmalı. Kadıköy Belediye Meclisi’nin kararı güzel bir örnek: Kadıköy’de inşa edilecek binalara “yağmur suyu ve gri su toplama tankı” yapılması zorunluluğu getirildi. Geçen yıl Marmara Denizi’ndeki müsilaj sorunu su arıtma konusundaki yetersizliğimizi ve duyarsızlığımızı gözler önüne serdi. WWF’in Türkiye’nin Su Riskleri Raporu’na göre, “Türkiye’de yeraltı su kaynaklarının kirlenmesinde kent kaynaklı kirliliğin payı büyüktür”.
Atık: Atık sorununun kaynakları; tüketim alışkanlıklarımız ve inşaat sektörü. Dünya Bankası, 2050 yılına kadar yılda 3,4 milyar ton atık üretileceğini tahmin ediyor. Doğada atık diye bir şey yok: Her sürecin çıktısı, başka bir sürecin girdisidir. Bundan yola çıkarak atıkla mücadelede şehirlerin döngüsel ekonomi üzerinde çalışmalar yaptığını görüyoruz (Bu konuda öncü kentlerden Turku’daki gelişmeleri EKOIQ’dan okuyabilirsiniz: Turku’nun Başarı Formülü: Döngüsellik, İşbirliği, Katılımcılık).
Şehir ve Sağlık: Sistem Bakışı Şehirler, çevre ve sağlık gibi alt sistemleri olan karmaşık sosyoekolojik sistemler. Bu yapı içinde kentleşme, çevre ve sağlık üçlüsü bir pozitif geribesleme sistemi oluşturuyor. Yani, sistem unsurlarından biri değiştiğinde, sistem içi etkileşimler, bu değişikliğin giderek artmasına sebep oluyor. Şehrin çeperlere yayılmasını örnek olarak ele alalım:
Şehrin nüfusu artıkça çeperlere yayılıyor. Yayıldıkça toplu taşıma sistemi verimsiz yatırıma dönüşüyor ve araba kullanımı artıyor. Araba kullanımı artıkça sera gazı salımı artıyor ve iklim krizi büyüyor. Araba kullanımı arttıkça yol yapımı artıyor ve ekolojik yapı bozuluyor, ormanlar yok ediliyor. Araba kullanımı arttıkça hareketsizlik artıyor; obezite ve onun getirdiği sağlık sorunları artıyor. Araba kullanımı artıkça şehir içi hava kirliliğiyle birlikte solunum hastalıkları artıyor. Şehir yayıldıkça, yol yapımı ve yapılanma arttıkça, ekolojik yapı bozuluyor ve ormanlar yok ediliyor. Ormanlar yok edildikçe iklim krizi büyüyor. İklim krizi büyüdükçe sıcak çarpması vakaları (beyin, kalp, böbrek ve kas dokusuna zarar) ve ölümler artıyor. Şehir içinde hava kirliliği arttıkça insanlar şehir dışına kaçıyor ve çeperlere yayılma artıyor, vesaire, vesaire… Görüldüğü gibi şehirlerdeki insan sağlığı ekosistemin sağlığı ile derinden bağlantılı.
Şehirleri Daha Sağlıklı ve Daha Sürdürülebilir Kılmak İçin Birkaç Öneri:
1. Kentsel tarımın teşvik edilmesi. Tedarik zincirlerini kısaltarak sera gazı salımlarını azaltır ve besleyici gıdalara erişimin iyileştirilmesini sağlar. Bugün, kentlerimizde taze sebze ve meyve pahalılığının başlıca nedenlerinden biri yakıtın pahalılığı. Ayrıca, bizim kültürel mirasımızda bu var: İstanbul Bostanları: 1500 Yıllık Tarımsal Kültür Mirası.
2. Daha sağlıklı ortamlar ve iyileştirilmiş yaşam tarzları için yeşil alanları artırma. Ağaçların hava kalitesini iyileştirerek iklim krizine ve sağlık sorunlarına karşı etkin olduğunu biliyoruz. Yeşil alanlar kentsel sıcaklıkları azaltıyor, fiziksel aktiviteyi teşvik ediyor. Climate Psychiatry Alliance Kurucusu Lisa Van Susteren, doğada bulunmanın sağlık açısından çok önemli olduğunu vurguluyor: “Tansiyon düşüyor, solunum hızı yavaşlıyor, bilişsellik gelişiyor”. Susteren, ayrıca, doğal ortamlarda bulunduğumuzda daha fedakar ve cömert olduğumuzu anlatıyor.
3. Şehirlerin kırsal alanlarla bağlarını güçlendirmek. Şehirler ve kentsel alanlar, kırsal alanardan ayrı olarak işlev görmez. Aslında, çevrelerindeki kırsal bölgelere büyük ölçüde bağımlıdır. Şehirler gıda, işgücü, su temini ve gıda atıklarının ber- tarafı için büyük ölçüde komşu kırsal alanlara bağımlıdır. Burada İzmir’den örnek verebiliriz: İzmir Büyükşehir Belediyesi, kırsal alanlarında sağlıklı, çevreye dost, sürdürülebilir tarımsal üretimin ve hayvancılığın yaygınlaştırılmasını ve İzmir halkına ulaştırılmasını destekliyor. Bu sayede tarımda istihdam alanları yaratılarak kırsal kalkınma destekleniyor ve İzmir halkına sağlıklı, güvenli ve besleyici gıda tedariki sağlanıyor.
Sağlıklı ve Sürdürülebilir Bir Kent İçin
Özetle, sağlıklı ve sürdürülebilir bir kentte yaşamayı istiyorsak:
- Kent yönetişimi ve şehir planlamada sağlık ve çevre konularına ağırlık verilmeli,
- Sağlıklı ve sürdürülebilir yaşam tarzı benimsenmeli,
- Sera gazı salımları azaltılmalı,
- Yürüme, bisiklet ve toplu taşıma kullanımı teşvik edilmeli,
- İnşaat sektöründe yeşil bina standartları uygulanmalı,
- Döngüsel ekonomi benimsenmeli ve yaygınlaştırılmalı,
- Her mahallede yeşil alanlar olmalı,
- Doğal kaynakların kullanımında sürdürülebilirlik ilkesi göz önünde bulundurulmalı,
- Doğal ekosistem korunmalı,
- Bozulan ekolojik ortam geri döndürülmeli/iyileştirilmeli.
Millenium Ecosystem Assessment Çevre üzerindeki insan baskısının ekosisteme verdiği zararları şu şekilde sıralayabiliriz.
- İklim değişikliği,
- Ozon tabakasının incelmesi,
- Ormanların kesilmesi ve bitki örtüsünün bozulması,
- Toprak bozulması ve çölleşme,
- Sulak alan kaybı,
- Biyoçeşitlilik kaybı,
- Tatlı su kaynaklarının tükenmesi ve kirlenmesi,
- Kentleşmenin etkileri,
- Kıyı resiflerinin ve ekosistemlerin zarar görmesi.
Çevre üzerindeki insan baskısı sağlık üzerinde de olumsuz etkilere yol açıyor.
Doğrudan Sağlık Etkileri
Seller, ısı dalgaları, su kıtlığı, toprak kayması, ultraviyole radyasyona maruz kalma, kirleticilere maruz kalma.
Ekosistem Aracılı Sağlık Etkileri
Bulaşıcı hastalıklar, gıda üretiminde azalmadan kaynaklanan yetersiz beslenme ve bodurluk, doğal ilaçların tükenmesi, toplumsal ve bireysel akıl sağlığı, estetik veya kültürel fakirleşmenin etkileri.
Dolaylı, Ertelenmiş ve Yerinden Edilmiş Sağlık Etkileri
Geçim kaybından kaynaklanan sağlık sorunları, nüfusun yer değiştirmesi, çatışma, krizler karşısında yanlış stratejiler. İnsanın temel ihtiyaçları gıda, su, temiz hava, barınak. Tüm bunlar için doğaya bağlıyız. Doğanın sağlığı insan sağlığından ayırt edilemez.