Müteahhitler ellerinde renkli broşürlerle geliyor, 20. yüzyılın teknolojileriyle yapılan projeleri önümüze koyuyorlar. Dairelerimiz yenilenecek, spor salonu olacak, binanın bodrum katları otopark olacak. Mahallemizde deprem riskine karşı “kentsel dönüşüm” furyası yaşanıyor. (Her ne kadar adı “kentsel dönüşüm” olarak geçse de, yapılan depreme karşı bina yenileme.) Etrafımızdaki binaların tümü yıkıldı. Civar sokaklardaki binaların da %80’i son üç yıl içinde yenilenmiş veya inşaat halinde.
Apartman toplantıları hararetli… Dairelerimiz kaç metrekare olacak? Müteahhit kaç daire istiyor? Kaç banyo var? Projede balkon var mı? Konuşmaları dinledikçe, yapılanları gördükçe hem mahalle hem de kent olarak büyük bir fırsatı kaçırdığımızı düşünüyor, üzülüyorum.
Bakanlıkların planlarını, stratejilerini inceliyorum, kağıt üzerinde yazılanlar doğru yönde. Ama uygulamada kopukluk var.
Sosyal Bütünleşme ve Çevre Duyarlılığı?
Ulusal Enerji Verimliliği Eylem Planı’nda verimliliğin önemi vurgulanıyor: “Türkiye birincil enerji kaynağı ihtiyacını ağırlıkla fosil yakıtlarla karşılamaktadır ve 2013 yılında birincil enerjisinin %93’ünü fosil yakıtlardan temin etmiştir. Bu çerçevede enerji verimliliği stratejisi daha da önem kazanmakta…”
Türkiye’de enerji tüketiminin en az %35’i konutlarda ısıtma, soğutma ve aydınlatma için kullanılıyor. Binalara yalıtım yapılıyor ama bu doğru yapılmadığından binalarda havasızlık sorunu yaşanıyor. Konutlarda tüketilen enerji çevre faktörleri, iklim, bina tasarımı ve kullanıcı davranışları gibi çeşitli faktörlerden etkilenir. Özellikle kullanıcı davranışının enerji kullanımı üzerinde etkisi çok belirleyici ve bu konuda başarıya ulaşmak için halkın bilinçlendirilmesi gerekiyor. Ama apartman toplantılarında bu konuyu gündeme getiren yok. İklim, çevre bir tarafa, “enerji harcamalarımızı düşürecek teknolojiler var mı” diye soru bile gelmiyor.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın son beş yıldır kentsel dönüşüm, afet, çevre ve konutla ilgili Performans Programlarındaki hedefleri inceledim. İkisi özellikle dikkatimi çekti.
– “Kentsel dönüşüm projeleri, farklı gelir gruplarının yaşam alanlarını kaynaştıran… şehrin tarihi ve kültürel birikimiyle uyumlu, sosyal bütünleşmeyi destekleyen bir yaklaşımla gerçekleştirilecektir.”
– “Sürdürülebilir şehirler yaklaşımına uygun olarak şehirlerde… enerji, su ve kaynak verimliliği… çevre dostu malzeme kullanımı gibi uygulamalarla çevre duyarlılığı ve yaşam kalitesi artırılacaktır.
Acı gerçek şu ki kentlerimizde siyasi ayrıştırmanın yanı sıra halkımız ekonomik olarak da ayrıştırılıyor. Kentsel dönüşüm olsun, bina yenileme olsun kentlerimizde rantı yüksek mahallelerde soylulaştırmayı gerçekleştirmek için araç olarak kullanılıyor.
Yanımızdaki üç katlı, 12 dairelik bina “yenilendi” ve yerine 15 katlı 30 dairelik bina yapıldı. Mahallemizde ciddi bir yoğunluk artışı var ama bodrum katlarında otopark dışında altyapıda iyileştirme veya kapasite artırma yapılmıyor. Yoğunluk arttıkça altyapıda sıkıntılar yaşanacağını ve yaşam ka litesinin daha da kötüye gideceğini düşünüyorum.
Bu yeniden yapılanmayı gerçekleştirirken en azından binalarda güneş enerjisi kullanımını, yeşil çatı, yağmur ve gri su kullanımını gündeme getirebilirdik. Ama biz yurtdışında günlük yaşama geçmiş olan bu gelişmelerin hiçbirini konuşmuyoruz.
Kentimizde yaşam kalitesini nasıl artırabiliriz? Gündemde yok. Mahallenin sosyal, tarihi, kültürel dokusu nedir? Nasıl korunur? Konuşmuyoruz. Parsel parsel gerçekleştirilen bu ye litesinin daha da kötüye gideceğini düşünüyorum.
Bu yeniden yapılanmayı gerçekleştirirken en azından binalarda güneş enerjisi kullanımını, yeşil çatı, yağmur ve gri su kullanımını gündeme getirebilirdik. Ama biz yurtdışında günlük yaşama geçmiş olan bu gelişmelerin hiçbirini konuşmuyoruz.
Kentimizde yaşam kalitesini nasıl artırabiliriz? Gündemde yok. Mahallenin sosyal, tarihi, kültürel dokusu nedir? Nasıl korunur? Konuşmuyoruz. Parsel parsel gerçekleştirilen bu yenileme süreci tümüyle özel sektöre, piyasa dinamiklerine teslim edilmiş durumda.
Yol Haritaları Hazır
Kentsel dönüşüm yurtdışında kaynak kullanımında verimliliği artırmak için önemli bir fırsat olarak değerlendiriliyor.
Figueres’te (İspanya) önce kentin 2050 Enerji Yol Haritası oluşturulmuş. Ulaşım altyapısı, konutlarda ve ticari alanlarda enerji kullanımı ve yerel enerji üretimi hep bu yol ha haritasına uygun olarak geliştiriliyor. Paris, Brescia (İtalya), Vitoria-Gasteiz (İspanya) ve Stockholm’de kentlerin çöpleri yakılıyor ve elde edilen ısı bölgesel ısıtma-soğutma sisteminde kullanılıyor.
Kopenhag 1984’te mahalli ısıtma sistemine geçmiş. Elektrik üretimi ve diğer fabrikaların üretim süreçlerinin yan ürünü olan ısı, eskiden deniz suyuyla yapılan soğutma yerine, mahalli ısıtma sistemine aktarılıyor. Kentin %97’si böyle ısıtıldığından, konutlarda ısıtma maliyeti yılda 1400 euro azalmış. Wilhelmsburg’da (Almanya) yeni konutlar “pasif ev” standardına göre yapılıyor ve enerji kullanımı 15kWs/m2 civarında.
Geleceğimiz…
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na göre “Mevcut kentsel dokunun 21. yüzyılın ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için kentsel dönüşüme başvurulması temel bir ihtiyaç haline gelmiştir”. Ama biz 2050’ye kadar kullanacağımız bina stokunu ve mahallelerimizi 20. yüzyılın anlayışı ve teknolojisiyle “yeniliyoruz”.
Halbuki binalarda eko-iyileştirmeler yapmak; yeni eko-mahalleler yaratmak; yenilenebilir enerjiden yararlanmak; su, yağmur suyu ve atık yönetimi planları hazırlamak; çevreci toplutaşımayı geliştirmek; biyoçeşitliliği ve yeşili korumak; ekonomik, sosyal ve kültürel gelişimi sağlamak ve tüm bu deneyimleri paylaşmak kentsel dönüşümün temelini oluşturmalı.
Ancak o zaman kentlerimiz çağdaş ve sürdürülebilir konuma gelebilir. Bunun için hâlâ çok geç değil.
Sandal Bedesteni: Kapalı Çarşı’nın AVM’leştirilmesi
Kapalıçarşı’yı çok severim. Çarşı’nın en eski yeri olan Sandal Bedesteni’nin “restore” edilmek üzere kapıları kapandığında içimden acı bir “EYVAH” demiştim. Tekfur Sarayı gözümün önüne gelmişti. Bizans’tan günümüze kalan son yapılardan biri olan 1000 yıllık Tekfur Sarayı’nın üstüne çatı, içine merdivenler yapılmış; pencere ve alüminyum korkuluk takılmış. 1000 yıllık tarih restorasyon sayesinde rezil edilmişti. Aynı anlayış Sandal Bedesteni’ni restore edecekti.
Sandal Bedesteni’nin “restore edilmiş” halini gezdim. Girişinde her ne kadar 1451 yazıyorsa da onu unutun. Yenilenmiş, temiz, hatta güzel olduğunu, çok beğendiklerini söyleyenler oluyormuş. Olabilir. Ama 1451’den eser kalmamış. Girişteki kafe bölümü bana New York’taki EATALY’yi ve dükkanlar da Atatürk Havalimanı’ndaki butikleri hatırlattı. 565 yıllık Sandal Bedesten’i dünyanın herhangi bir yerinde karşınıza çıkabilecek bir mekana dönüştürülmüş. Bedestenin ruhu yok edilmiş. Hükümetin tarihimize ve kültürümüze getirdiği “Disneyland” yaklaşımı ve rant tutkusu sadece İstanbul’un değil, tüm kentlerimizin değerlerini bir bir yok ediyor. Biz de susuyoruz…
Soru: Hangi fotoğraf havalimanı? Hangisi Sandal Bedesteni?