İklim mücadelesi şehirlerde kazanılacak veya kaybedilecek. Küresel nüfusun %50’sinden fazlası kentlerde yaşıyor ve bu insanlara en yakın ölçekteki birimler belediye yönetimleri. İnsanlara günlük yaşantılarında dokunduğundan ve iklim krizi de bu günlük yaşantıdan kaynaklandığından, en etkin mücadeleyi yürütecek olanlar yine belediyelerdir.
Yazı: Sibel Bülay
1992’de Birleşmiş Milletler insanlığın sosyo-ekonomik faaliyetlerinin çevre üzerindeki etkisine odaklanmak için zirve düzenledi. Rio Dünya Çevre Zirvesi olarak anılan bu toplantıda küresel kalkınma gündeminin uygulanması için toplumdaki 9 paydaş grubu temel ortaklar olarak belirlendi.
Bu 9 Paydaş Grubu:
- Kadınlar
- Çocuklar ve gençler YOUNGO
- Yerli halk toplulukları İPO
- Çevre Sivil toplum örgütleri ENGO
- Yerel yetkililer LGMA
- İşçiler ve Sendikalar TUNGO
- İş ve Sanayi STKları BINGO
- Çiftçiler ve
- Bağımsız araştırma ve analiz yapan kuruluşlar RINGO.
LGMA (Local Governments and Municipal Authorities: Yerel Yönetimler ve Belediye Yetkilileri) 1995’teki ilk Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Taraflar Konferansı’ndan bu yana yerel ve bölgesel yönetim ağlarını temsil ediyor.
Şehirler ve İklim
Şehirler iklim krizinin ön saflarında yer alıyor ve bunun çok nedeni var. Seragazı salımlarının %70’i kent kaynaklı. İklim krizinin etkileri, seller olsun, ısı dalgaları olsun, en fazla kentlerde yaşanıyor. Küresel nüfusun %50’sinden fazlası kentlerde yaşıyor ve bu insanlara en yakın ölçekteki birimler belediye yönetimleri. İnsanlara günlük yaşantılarında dokunduğundan ve iklim krizi de bu günlük yaşantıdan kaynaklandığından, en etkin mücadeleyi yürütecek olanlar yine belediyelerdir. Son olarak da bu gerçeği unutmamalıyız: uluslararası anlaşmalara imzayı cumhurbaşkanları ve başbakanlar atsa da alınan kararların uygulanması belediye yönetimlerine kalacak. Bu nedenlerden dolayı yerel yöneticiler 26 senedir “Biz olmadan bu sorunu çözemezsiniz; müzakere masasında bizim de yerimiz olmalı” diyor.
Marmara Üniversitesi’nden Prof. Dr. Semra Cerit Mazlum’a göre “Yerel yönetimlerin masada sandalye istediklerini biliyoruz. Müzakerelerde devletlerle birlikte oturmak istiyorlar çünkü sorun yerel bir sorun. Kentsel bir sorun. Hem kaynağı itibariyle hem sonuçları itibariyle. İklim değişikliği yaşadığımız yerleri etkiliyor. Dolayısıyla yerel yönetim devletler gibi söz hakkı olan aktörler haline gelmeli. Bu biraz daha zaman alacak gibi görünüyor ama sürecin paydaşı olduklarını biliyoruz. Bazı devletlerin bunu kabul ettiğini, bu gündemi iteklediklerini biliyoruz.”
LGMA
İklim müzakerelerinde yerel yönetimlerin sesi olan LGMA Glasgow’da yoğun bir çalışma içindeydi. Yerel yönetimlere müzakere masasında bir sandalye sağlamak için savunuculuk yaptılar. Yerel yönetimlerin iklim mücadelesinden edinilen bilgileri paylaşarak müzakerelere katkıda bulundular ve Multilevel Action Pavyonu’nda 200’ün üzerinde etkinlik düzenlediler. Burada dünyanın her köşesinden gelen belediye başkanları, belediye meclis üyeleri ve valiler iklim mücadelesinde başarılarını ve sorunlarını paylaştılar. Verilen mesaj ise çok açıktı: “Önümüzdeki bu on yıl iklim krizini başarıyla atlatıp atlatmayacağımızı belirleyecek ve bunun için yerel, bölgesel, ulusal ve uluslararası hükümetler arasında koordinasyon şart.” (NOT: Bu konuda ayrıntılı bilgi için Yunus Arıkan’ın yazısını okumanızı öneririm.)
Vancouver’in eski belediye başkanı Gregor Robertson bunu Fortune dergisindeki yazısında anlatmış. “26 yıldır ulusal hükümetler acil önlem alma sözünü tutmadı. Yüce taahhütler, sahada önemli eylemlere ve karbon salımların azaltılmasına dönüşmedi… COP26’da ulusal liderlerin iklim değişikliğiyle nasıl mücadele edileceği tartışmasını izlerken karamsar olmak kolay olurdu. Ancak şu anda Kuzey Amerika’da kişi başına en düşük karbon emisyonuna sahip bir şehir olan Vancouver’ın eski belediye başkanı olarak iyimserim. Bunun nedeni, buradaki koridorlarda yürürken, bu 1.5 derece hedefine doğru önemli ilerlemenin sağlandığı eylemlerin çoğunun nerede gerçekleştiğini görüyorum: yerel yöneticilerin anlattığı iklim başarı hikayelerinin ve zorlukların paylaşılmasında.”
“LGMA, COP26’ya hazırlık olarak ‘Çok Düzeyli Eylem Planı Yol Haritası’nı oluşturdu ve bunu 31 Ekim Dünya Şehircilik Gününde açıkladı. Bu hareketiyle LGMA bütün dünyaya ‘Implementing Multilevel Action In The Age Of Climate Emergency’ başlığını verdiği yol haritası ile ‘iklim mücadelesinde biz de varız ve yol haritamız da hazır’ diyordu”
LGMA, COP26’ya hazırlık olarak “Çok Düzeyli Eylem Planı Yol Haritası”nı oluşturdu ve bunu 31 Ekim Dünya Şehircilik Gününde (ve COP26’nın ilk günü) açıkladı. Bu hareketiyle LGMA bütün dünyaya “Implementing Multilevel Action In The Age Of Climate Emergency (Acil İklim Çağında Çok Düzeyli Eylem Uygulaması)” başlığını verdiği yol haritası ile “iklim mücadelesinde biz de varız ve yol haritamız da hazır” diyordu.
LGMA’nın “Alt ulusal savunuculuk için dört adımlı yol haritası” aşağıdaki 4 maddeyi kapsamaktadır.
1- Paris Anlaşması’nın ikinci aşaması çok düzeyli işbirliği gerektiriyor.
Paris Anlaşması, tarihi bir ilk olarak, ulus altı yönetimleri müzakerelere dahil etmenin önemini “İklim değişikliğinin ele alınmasında, tarafların ilgili ulusal mevzuatlarına uygun olarak, tüm alt ulus yönetimlerin ve çeşitli aktörlerin katılımının önemini kabul ederek…” onayladı.
Buna göre şehirlerin, kasabaların ve bölgelerin ulusal iklim hedeflerine ulaşmak için temel aktörler olduğu bu anlayışın üzerine inşa etmek için, küresel çabaların bir sonraki aşaması çok düzeyli işbirliğine odaklanmalı. COP26 öncesinde daha iddialı ulusal iklim planları sunan hem Küresel Kuzey hem de Küresel Güney’den 60’tan fazla ülke çok düzeyli işbirliğine atıfta bulunuyor. Hükümet seviyeleri arasındaki işbirliğinin iklim eylemini hızlandırdığına dair bu olumlu gösterge, tüm Taraflar tarafından benimsenmeli.
2- Şehirlerde ve bölgelerde cesur eylemlerin gerçekleşmesi için ulusal, küresel ve özel iklim finansmanından yerel yönetimler de yararlanabilsin.
Sürekli şehirleşen bir dünyada yaşıyoruz. Yine de iklim finansmanı, kentlerin iklim mücadelesinde yer almalarının sunduğu fırsatın tamamını anlamadı: mevcut küresel iklim finansmanının %10’undan azı, bugün itibarıyla yerel yatırımlara odaklanıyor. Sürdürülebilir kentleşme, emisyonları düşürmeye yönelik yatırımlar yoluyla şehirlerimizi ve bölgelerimizi iklimle ilgili afetlerden korumak, iklim eylemi ve finansmanı için gündemin başında yer almalı. Bu özellikle dünyanın en hızlı kentleşen bölgesi olan Küresel Güney için geçerli.
3- Herkes için adil iklim eylemi.
Yeni iklim eylemi dönemi, şehirleri ve bölgeleri yalnızca emisyonları azaltmakla kalmayıp aynı zamanda sosyal adalet, cinsiyet, gıda, doğa ve sağlığı da bütünsel bir yaklaşımla ele alıyor. Entegre yaklaşımlar, çok düzeyli işbirliği için geniş fırsatlar sağlar. 2030 Gündeminin temel ilkelerinden yararlanarak, kimseyi geride bırakmayan, tüm devlet kurumlarını içeren yaklaşımları teşvik ederek Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinde ilerlemeyi hızlandırabilir. Avrupa Yeşil Mutabakatı, bu geniş ve adil iklim eylem planı için bir taslak olabilir.
4- UNFCCC süreçlerinde alt ulusal katılımın artırılması.
Yerel ve bölgesel yönetim ağları, yalnızca COP sırasında değil, tüm yıl boyunca UNFCCC süreçlerine katılımlarını artırmalıdır. 1995’teki ilk COP’tan bu yana, Yerel Yönetimler ve Belediye Yetkilileri (LGMA), uluslararası iklim müzakerelerinde şehirlerin, kasabaların ve bölgelerin sesini temsil etmektedir. Çok Düzeyli Eylem COP’u olarak, COP26 LGMA’yı temel bir uygulama ortağı olarak rolümüzü artırmaya çağırır. Bizden beklenen katkılar:
- Yerel düzeydeki ihtiyaçlara açıklık getirmek ve müzakerelere tekrarlanabilir başarıları sunmak
- Ulusal düzeydeki taahhütleri yerelde eylemlere dönüştürmek
- İklim eyleminin adil bir şekilde uygulanmasını sağlayarak, hiçbir vatandaşın, işletmenin veya küçük yerel otoritenin geride bırakılmamasını sağlamak
Avrupa Bölgesi içinde, Avrupa Bölgeler Komitesi’nin benzersiz kurumsal yapısı, alt-ulusal düzeyi etkileyen konularda onlara danışmayı zorunlu kılmayı amaçlayan diğer BM bölgeleri için bir ilham kaynağı olabilir.
COP26’nın Ulus Altı Yönetimleri Etkileyen Sonuçları
İklim müzakere masasında ulus altı yönetimlere hala yer verilmese de önemli rol oynadıkları artık kabul ediliyor. Önceki COP’larda sadece devlet başkanlarının katıldığı “Dünya Liderleri Zirvesi”ne bu yıl çok sayıda belediye başkanı katıldı.
Glasgow İklim Anlaşması da çok düzeyli, işbirliğine dayalı eylemi ve iklim hedeflerini geliştirme ve uygulamada yerel ve bölgesel yönetimlerin rolünü açıkça ortaya koyuyor.
Önsöz: “Yerli halkların, yerel toplulukların, gençler ve çocuklar da dahil olmak üzere sivil toplumun iklim değişikliğini ele alma ve iklim değişikliğine yanıt vermedeki önemli rolünü” kabul ediyor ve çok düzeyli ve işbirliğine dayalı eyleme yönelik acil ihtiyacın altını çiziyor.
İşbirliği: “Ayrıca sivil toplum, yerli halklar, yerel topluluklar, gençler, çocuklar, yerel ve bölgesel yönetimler ve diğer paydaşlar dahil olmak üzere taraf olmayan paydaşların Paris Anlaşması hedeflerine doğru ilerlemeye katkıda bulunmadaki önemli rolünü kabul ediyor”
Yerel yönetimler açısından Glasgow İklim Anlaşması kadar önemli bir gelişme de “Decade of Action for Climate Empowerment”(İklimin Güçlendirilmesi için Eylem On Yılı) yayınlanması oldu. Bu 10 yıllık çalışma programı halkı iklim krizi çalışmalarına dahil etmeyi amaçlıyor. Bunu halkın iklim krizi konusunda bilinçlenmesini; iklim mücadelesine bilinçli katılımını ve bilgiye erişimi sağlayarak ve uluslararası işbirliğini teşvik ederek başarmayı hedefliyor.
Prof. Dr. Semra Cerit Mazlum, “Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin 6. Maddesi ve Paris Anlaşmasının 12. Maddesi iklim değişikliği politikasının katılım boyutuna vurgu yapıyor” diyor. “Öbür başlıklarda olmasa bile orada yerel yönetimlerin, daha genel adıyla ulusaltı yönetimlerin, iklim değişikliği mücadelesinin ortağı olarak görülüyorlar. Hem eylem ortağı hem toplumun güçlendirilmesi konusunda önemli sorumluklar veriliyor devletlere. Bu bir uluslararası antlaşma olduğu için yerel yönetimlere seslenmiyor, ama devletlere yerel yönetimlerle birlikte çalışma görevi veriyor. İklim değişikliği konusunda bilgiye erişim için güçlü yapısı olmayan Türkiye gibi ülkeler açısından yerel yönetimin bunun içinde sayılması önemli. Katılım, politika oluşturma, uygulamayla ilgili süreçlere katılımda yerel yönetimleri de katılınacak bir düzey olarak görüyor ve yerel yönetimin de toplumu katmak için çalışması gerektiğini” söylüyor.
Sonuç
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres COP26 için “COP26 sonucu, günümüz dünyasındaki çıkarları, çelişkileri ve siyasi iradenin durumunu yansıtan bir uzlaşmadır. Bu önemli bir adım ama yeterli değil. Acil durum moduna geçme zamanı. İklim savaşı hayatımızın savaşıdır ve bu mücadele kazanılmalıdır’” diyor.
Glasgow’da ne yazık ki “Acil durum” moduna geçilmedi fakat ulus altı yönetimlerin masada yer almaya biraz daha yaklaştıklarını söyleyebiliriz. C40 İklim Liderliği Grubu direktörü Mark Watts, “Ulusal hükümetlerin önümüzdeki birkaç yıl içinde burada, COP’ta, verdikleri sözleri yerine getirmelerinin en hızlı yolunun, ulus altı yönetimlere daha fazla güç devretmek olduğunu anlayacaklar” diyor.