Sosyal medya hesabından “Sığınmacılar. Kaçaklar” notuyla bir video yayımlayan Kılıçdaroğlu, sorunun temelde bir kaynak sorunu olduğunu belirterek Akdeniz Havzası’nın iklim krizini en şiddetli yaşayan bölge olduğunu söyledi. “Aynı ekosistemi paylaşan 500 milyon insandan bahsediyoruz” vurgusunu yapan Kılıçdaroğlu, “Akdeniz Havzası ülkelerine liderlik etmek zorundayız” dedi.
Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu, sosyal medya hesabından “Sığınmacılar. Kaçaklar” notuyla bir video yayımladı. Konuşmasına seçime çok az kaldığını hatırlatarak başlayan Kılıçdaroğlu, “Sığınmacılar ile ilgili son kez karşınızdayım. Bu işi çözeceğiz demek için bu videoyu çekiyorum” dedi.
“Önlem Almazsak Fırat ve Dicle Kuruyacak”
Sığınmacı konusunun asla ama asla ırkçı bir zemine taşınmayacağını belirten Kılıçdaroğlu, sorunun bir ırk sorunu olmadığını, temelde bir kaynak sorunu olduğunu vurguladı. “Kimseyi korkutmak değil amacım. Ancak açık konuşmak gerekiyor. Bütün analizler gösteriyor ki önlem almazsak Fırat ve Dicle, önümüzdeki 20 yıl içinde kuruma riskiyle karşı karşıya kalacak” diyen Kılıçdaroğlu şunları söyledi: “Bu durum sadece Türkiye’nin Güneydoğu Bölgesi’nde tarımın zarar görmesi, hidroelektrik santrallarımızın işlevini kaybetmesi ve ciddi bir susuzluk yaşanması anlamına gelmiyor. Hem Türkiye hem güney komşularımız Suriye ve Irak’ta yaşayan toplam 60 milyondan fazla insanın kıtlık ve susuzlukla karşı karşıya kalması demek. Önlem almazsak Suriye ve Irak’tan aç mültecilerin Türkiye’ye akın etmesi demek.”
Türkiye’nin suyunun, enerjisinin, altyapılarının kendi insanının ihtiyaçlarına yanıt verebilecek durumda olmadığının altını çizen Kılıçdaroğlu, “Tüm bunların üzerine ülkemiz böyle bir yükü daha fazla kaldıramaz. İnanın mümkün değil. Bunu çözmek zorundayız. Eğer Türkiye kendi altyapısını, suyunu kaybederse Avrupa şunu anlamak zorundadır ki bırakın bu sığınmacıları ve kaçakları barındırmayı, Türkiye’nin vatandaşlarını dahi tutamayız” dedi.
“Akdeniz Havzası İklim Krizini En Şiddetli Yaşayan Bölge”
Avrupa Birliği’nin anlayışını değiştirmesi gerektiğini dile getiren Kılıçdaroğlu, “Türkiye, geniş Akdeniz Havzası ve tüm Avrupa için bambaşka bir vizyon çizmek zorundadır. Bakın Akdeniz Havzası iklim krizini en şiddetli yaşayan bölge. Bu havza tüm dünyadan %20 daha fazla ısınıyor” şeklinde konuştu.
“Aynı ekosistemi paylaşan 500 milyon insandan bahsediyoruz” vurgusunu yapan Kılıçdaroğlu, “Bu yüzden Akdeniz Havzası ülkelerine liderlik etmek zorundayız. Sığınmacı, kaçak sorununu da bu büyük meselenin bir parçası olarak okumalıyız. Hep beraber oturup bu sorunu çözeceğiz” dedi.
“Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler Protokole Dahil Olacak”
Kemal Kılıçdaroğlu, “Önce Suriyelileri en geç iki yıl içinde Türkiye, Avrupa Birliği ve Akdeniz Bölgesi ülkeleri olarak vatanlarına kavuşturmak için birlikte çalışacağız. Suriye yönetimi ile görüşeceğiz. Buradan gidenlerin can ve mal güvenliği için meşru hükümetle protokol yapacağız. Ve Avrupa Birliği ile Birleşmiş Milletler bu protokole dahil olacak. Suriye’ye gidecek sığınmacıların evlerini, okullarını, kreşlerini bu işbirliğinden çıkan fonlarla Türk müteahhitler yapacak. Hem ülkemiz hem Suriyeliler kazanacak. Ama bu fonların bir kısmıyla da Türkiye’nin iklim direncini artıracağız. Buna zorunluyuz” değerlendirmesinde bulundu.
“Türkiye’nin İklim Mültecilerine Bir Tampon Olma İhtimali Yok”
“Buna dahil olmaya mecburlar. Yoksa ne Irak ne Suriye kalacak. Herkes Avrupa’nın kapılarına dayanacak” diye konuşan Kılıçdaroğlu, “Türkiye’nin iklim mültecilerine bir tampon olma ihtimali yok. Türkiye kendi insanını durduramaz” yorumunu yaptı.
Başlatacakları dönüşümle ve vizyonuyla Türkiye’nin Akdeniz Havzası ülkelerine liderlik edeceğini söyleyen Kılıçdaroğlu, açıklamasını şu sözlerle noktaladı: “Avrupa Birliği ile birlikte bu sorunu çözeceğiz. Hem iklim direncimiz artırılacak hem bölge tarımı ayağa kaldırılacak. Hem ticaret gelişecek hem de herkes kendi toprağında huzur içinde yaşayacak. Dediğim gibi yoksa ne Suriye ne Irak ne de Avrupa Birliği kalır. Ben şimdi Avrupa Birliği’ne sesleniyorum, Akdeniz Havzası ülkelerine sesleniyorum: Ya birlikte çalışmayı, işbirliği yapmayı öğreneceğiz ya da hep birlikte yok olacağız. Hepsi bizim elimizde!”