Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM) uygulamasının sonucunda rekabet gücünün korunabilmesi için küresel iklim politikalarına uyum sağlama gerekliliği doğuyor. 2021 yılı verilerine göre Türkiye’de toplam istihdamın yaklaşık %71’ine, toplam cironun %44’üne sahip olan KOBİ’lerin de bu süreçten azade olmadığı çok açık.
Yazı: Doç. Dr. Nazlı KARAMOLLAOĞLU, MEF Üniversitesi öğretim üyesi ve TÜRKONFED Akademik Danışmanı
Dünya Ekonomik Forumu’nun 2022 yılında yayımladığı Küresel Risk Raporu’na göre, iklim ve doğayla ilgili sorunlar kısa ve uzun vadeli küresel risklerin başında geliyor. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) 6. Değerlendirme Raporu’nda ise ülkeler Paris Anlaşması doğrultusunda verdikleri taahhütleri uygulasalar bile, yüzyılın sonunda küresel ısınma 1,5 dereceyi aşacak. Bu nedenle ısınmanın 2 derece ile sınırlandırılmasına yönelik acil dönüşümün önceliklendirilmesi gerekiyor.
2019 yılında sunulan Avrupa Yeşil Mutabakatı (AYM) ile yeşil büyüme, iklim ve ekonomi odaklı tartışmaların merkezine yerleşti. Avrupa Yeşil Mutabakatı, 2050 yılına kadar net sıfır emisyon hedefinin yanı sıra ekonomik büyümenin seragazı salımından ayrıştığı, kimsenin geride bırakılmadığı bir ekonomik büyüme modelini hedefliyor. Bu anlaşma kapsamında, inşaat, tarım, enerji gibi sektörel yaklaşımların yanı sıra yenilenebilir enerji direktifi, biyoçeşitlilik stratejisi, sıfır kirlilik, inşaat ve renovasyon gibi farklı politika alanlarını içeren stratejiler bulunuyor.
55’e Uyum Paketinin Getireceği Uygulamalar
Türkiye’deki firmaların üretim yapılarını ve finansal yükümlülüklerini etkileyecek önemli bir kanal da “Fit for 55” yasama paketinin parçası olan Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM). SKDM üretimin çevre standartlarının daha az sıkı olduğu ülkelere yönlendirilmesinden kaynaklanan karbon kaçağı riskini azaltmayı amaçlıyor. Karbon kaçağı kısaca şirketin üretimini katı iklim politikalarına sahip bir ülkeden daha gevşek iklim standartlarına sahip bir ülkeye taşıması durumu olarak tanımlanabilirken, bunun sonucunda seragazı emisyonlarının artması da söz konusu. SKDM bu noktada yüksek karbonlu ithal ürünlere ekstra maliyetler uygulayarak Avrupa Birliği’nin ticaret ortaklarını iklim dostu üretime zorunlu kılıyor.
Bu önemli uygulamanın bilindiği üzere ilk olarak 1 Ekim 2023’ten itibaren başlaması planlanan bir geçiş dönemi olacak. Bu süre zarfında ithalatçıların herhangi bir mali yükümlülüğü olmayacak ancak ithalatlarında yer alan seragazı emisyonlarını raporlamaları gerekecek. Ocak 2026’dan itibaren ise ithalatçılar her metrik ton CO2 için SKDM sertifikalarının alınmasından sorumlu olacak. Sonuç olarak ithal ürünler, AB’de yurt içinde üretilenlerle aynı karbon fiyatlandırma standartlarına sahip olacak. Başka bir deyişle SKDM, ithal mallarla yerel olarak üretilen malların aynı karbon maliyetine tabi olacağı şekilde formüle ediliyor. Bu düzenlemenin Türkiye gibi üçüncü ülkelerde de karbonsuzlaşma çalışmalarının mecburi bir hız kazanmasına neden olması muhtemel.
AB’ye İhracak Yapacak Türkiye Firmalarına Ek Maliyetler
SKDM uygulamasının sonucunda rekabet gücünün korunabilmesi için küresel iklim politikalarına uyum sağlama gerekliliği doğuyor. Artık dönüşüm bir zorunluluk haline geldi. Yeşil dönüşümün gerçekleşebilmesi için ekonomiyi oluşturan temel taşların bu dönüşüme ayak uydurması gerekiyor. Tüketiciler, firmalar, kamu ve belediyeler ve finans kuruluşları gibi farklı aktörler, dönüşüm sürecinde farklı roller üstlenmeli. Bu noktada KOBİ’lerin rolünün ne olması gerektiği konusunda bazı istatistikleri paylaşmak faydalı olabilir. KOBİ’ler, 2021 yılı verilerine göre toplam istihdamın yaklaşık %71’ini oluştururken, toplam cironun %44’ünden sorumlu bulunuyor. Seragazı emisyonlarının önemli bir kısmını oluşturan elektrik tüketimine baktığımızda, imalat sektöründe faaliyet gösteren KOBİ’lerin, 2015 yılı verilerine göre tarım ve hizmet sektörlerinde toplam elektrik giderleri içinde %45’e, toplam akaryakıt giderleri içinde ise %60’a kadar paya sahip olduklarını görüyoruz. Bu nedenle, KOBİ’lerin bireysel etkileri sınırlı olsa da, kümülatif etkileri oldukça büyük olabilir.
Türkiye ile AB arasındaki ihracat ilişkilerine baktığımızda, Türkiye’nin ihracatının yaklaşık %40’ının AB’ye yönlendirildiğini görüyoruz. Toplam ihracatın yaklaşık üçte biri ise KOBİ’ler tarafından gerçekleştiriliyor ve KOBİ’lerin ihracat pazarlarına baktığımızda, toplam ihracatın %47,3’ünün Avrupa ülkelerine yapıldığı bir tablo mevcut. Dolayısıyla AB tarafından uygulamaya konulacak SKDM uygulamaları hem büyük firmalar hem de KOBİ’ler tarafından önem taşıyor.
Ocak 2026’dan itibaren AB’ye ihracat yapacak Türkiye firmaları, SKDM kanalıyla ek maliyetlere ve idari yükümlülüklere tabi olacak. Özellikle KOBİ’lerin rekabet gücünü korumaları için SKDM’nin getireceği uygulamalara hazırlıklı olmaları gerekiyor. Önümüzdeki dönemde SKDM’ye ek olarak başka uygulamalar kapsamında da dönüşüme uyum gereksinimi artarak devam edecek. Örneğin, döngüsel ekonomi kapsamında başta kaynak yoğun sektörler olmak üzere ihracatçılar daha yüksek ürün standartlarına maruz kalacak. Raporlama açısından ise firmaların yeni sürdürülebilirlik raporlama kuralları ve değer zincirlerinde çevre ve insan hakları odaklı durum tespiti ve şeffaflık yükümlülükleriyle karşı karşıya kalmaları bekleniyor.
Her Üç Firmadan İkisi AYM’yi Fırsat Olarak Görüyor
Geçtiğimiz sene yer aldığım “KOBİ’ler için Yeşil Dönüşüm Projesi” kapsamında bölgesel düzeyde yeşil dönüşüme ilişkin farkındalığı ölçmek için çalıştaylar ve anket çalışmaları gerçekleştirdik. Bu çalışmanın sonuçları bir hayli dikkat çekici. Örneğin, katılımcıların çoğunun KOBİ’lerden oluştuğu anket çalışmasında her üç firmadan ikisi AYM’yi fırsat olarak görürken, risk olarak görenlerin oranı %8. Her beş firmadan birinin ise bu konu hakkında bir fikri bulunmuyor. KOBİ sektörünün, bu dönüşümü fırsat olarak görmesi oldukça iyi bir haber. Firmalar, yeşil dönüşüm kanalıyla büyükpazarlara erişim ve maliyet avantajları, yeni iş fırsatları, finansman ve teknik yardım, AB ile dış ticaret olanaklarını fırsat olarak değerlendiriyor. Diğer taraftan bilgi ve farkındalık eksikliği, yetersiz insan sermayesi, rekabetçilik kaybı, finansman, teşvik ve desteklere ilişkin kurumsal yapıdaki sorunlar yeşil dönüşüm önünde yer alan engeller olarak sıralanıyor. KOBİ sektörünün en büyük ihtiyacı ise finansman ve danışmanlık ihtiyacı olarak öne çıkıyor.
Türkiye’de iklim politikalarının oluşum süreci, Paris Anlaşması’nın onaylanmasını takiben yavaş da olsa devam ediyor. Önümüzdeki dönemde İklim Kanunu ile Uzun Dönemli İklim Değişikliği Stratejisi ve Eylem Planı hazırlık sürecinin tamamlanması gerekli. Buna ek olarak, AB ile uyumlu bir Ulusal Emisyon Ticaret Sistemi’nin (ETS) kurulması ek finansman kaynaklarının oluşturulması açısından önem taşıyor.
KOBİ’lerin Yeşil Dönüşümü için 10 Politika Önerisi
- Firmalar Düzeyinde Farkındalığın Artırılması ve Bilgi Paylaşımı
- KOBİ’lerin farkındalığını artırmak için “doğru iletişim kanalları” belirlenmeli,
- Paydaşlar arasında merkezi bir kamu otoritesi önderliğinde ağ oluşumu sağlanmalı,
- Teşvik ve Regülasyon
- KOBİ’lerin yeşil dönüşümüne ilişkin “önce küçüğünü düşün” çerçevesinde kapsamlı destek mekanizmaları oluşturulmalı ve başvuru süreçleri kolaylaştırılmalı,
- Teşvik takip mekanizması kurgulanarak verilen hibe ve desteklerin etkinliği ölçülmeli,
- Bölgesel teşvikler bölgeler arası gelişmişlik farkının azaltılması amacıyla yeniden kurgulanmalı,
- Yeşil ve döngüsel girişimcilik ekosisteminin geliştirilmesine katkı sağlanmalı,
- Tasarlanan regülasyonların KOBİ’ler için uygulanabilir olduğu doğrulanmalı,
- Finansman
- Sürdürülebilir finans için ulusal düzenleyici çerçeve oluşturulmalı ve KOBİ’lerin sürdürülebilir finansmana daha fazla erişimi için fırsatlar sunulmalı,
- Eğitim
- Toplumun bilinçlendirilmesi için eğitim müfredatlarında sürdürülebilirlik konuları zorunlu ders olarak eklenmeli,
- Yeşil sektörlerin ihtiyaç duyduğu işgücünün eğitim müfredatı veya işbaşı eğitim programları oluşturulmalı.