#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey

Kolektif Bir Bilinç ve Direnç Alanı Olarak Kooperatifler

Çalışma ve yaşam koşullarını düzenlemeye yönelik bir örgütlülük olarak kooperatiflerin Türkiye’de olduğu kadar Avrupa ülkelerinde de güncel varlıklarını sürdürmek için ortaklarının belirli amaçlar doğrultusundaki kolektif mücadelesine ihtiyacı bulunuyor. Bu doğrultuda; Fransa’da bulunan ICD Business School’da akademik kariyerini sürdürürken müşterekler ve kooperatifler üzerine araştırmalar yapan Doç. Dr. Alexandre Guttmann ile kooperatiflerin özerkliğini ve iklim değişikliği ile ilişkisini konuştuk.

Yazı: Nihat NUYAN

Kapitalist piyasa ile devlet arasında üçüncü bir güç olarak ortaya çıkan kooperatiflerin toplumsal sorunların çözümünde ve iklim kriziyle mücadelede nasıl bir rol oynadığını düşünüyorsunuz?

Öncelikle kooperatiflerin, işçilerin uzun saatler boyunca kötü koşullarda çalıştığı ve berbat durumdaki konutlarda yaşamak zorunda bırakıldığı Sanayi Devrimi döneminde ortaya çıktığını belirtmek gerekir. Kooperatifler, bu işçilerin daha iyi koşullarda çalışma ve yaşama mücadelelerine yardımcı olmak amacıyla kuruldu. Karl Polanyi, Great Transformation (Büyük Dönüşüm-1944) kitabındaki “çifte hareket” bölümünde bundan söz eder. Bu tür bir geçmişe sahip olan kooperatifler; gelir eşitsizliği, hissedar gücünün yoğunlaşması ve hepsinden önemlisi iklim değişikliği de dahil olmak üzere mevcut mücadele biçimlerimizle yüzleşmek için iyi bir konuma sahiptir. Bunu klasik kirletici tarımsal sanayiye alternatif modeller bulmaya çalışan gıda kooperatiflerinde de görüyoruz. Kooperatifler, toplumsal açıdan yararlı misyonları doğrultusunda hareket eden özerk kuruluşlar olarak çok büyük katkılarda bulunuyor. Örgütlenme yapıları aynı zamanda iklim değişikliğiyle ilgili hedeflerine yönelik kolektif bir yapıda karar almalarına olanak tanıyor.

Sosyal dayanışma ekonomisi ile kooperatifler arasında ne tür bir ilişki var? Sanayileşme ve teknolojinin şekillendirdiği günümüz çalışma koşullarında, size göre, kolektif bir mücadeleye öncülük etmek gerekli ve mümkün müdür?

Sosyal dayanışma ekonomisi, sivil topluma ve toplumsal açıdan yararlı misyonlara dayalı kuruluşların oluşturduğu bütün bir sektörü temsil ediyor. Buna elbette STK’lar ve misyon odaklı girişimler de dahil. Ancak kooperatiflerin de burada yeri var ve bana kalırsa kooperatifler, sosyal ve dayanışmacı bir ekonominin neye benzeyebileceğinin en iyi temsili. Lakin teknoloji konusu çok hızlı gelişen bir sektör olduğu için karmaşık. Kurumsal platformlara ve kullanıcıların diğer kullanıcılarla doğrudan bağlantı kurabileceği yeni pazar yerlerini nasıl icat ettiklerine bakın. İşlemlerin ve bilgi paylaşımının dinamiklerini değiştiriyor. Bu sektör için kooperatif platformlarının Uber veya Airbnb gibi platformların alternatiflerini göstermek açısından ilginç bir konsept olduğunu düşünüyorum. Örneğin Fairbnb (Community powered tourism) gibi kooperatif platformları, serbest çalışanları işe almaktan kaçınıyor ve platformu geliştirmek ve sürdürmek için tam zamanlı çalışanlar istihdam ediyor. Yani sorunuza cevap vermek gerekirse teknoloji sektöründeki kurumsal platformlara karşı kolektif bir mücadele geliştirebiliriz ancak bu fikir henüz başlangıç aşamasında.

Dijital platformlar üzerinden piyasayı domine eden teknoloji odaklı sermayenin karşısında alternatif ve kooperatif örgütlülüğünde bir mücadele zemini henüz tam olarak oluştu diyemeyiz o halde… Peki yasal olarak devletlere, ekonomik olarak ortaklarına veya yerel yönetimlere bağımlı olan kooperatiflerin özerkliği hakkında ne düşünüyorsunuz? Gerçekten özerk kooperatifler ne ölçüde olası?

Fransa’da kooperatifler kanunen belirli bir tüzel kişilik olarak tanınıyor ve dolayısıyla devletin destekleyici rolü sayesinde kendi tüzüklerine sahip. Bu ilişkinin vurgulanması önemli çünkü kooperatifler yetkili organlar tarafından desteklendiğinde daha özerk hale gelir. Ancak kooperatiflerin organizasyon yapıları özerk olsa bile hayatta kalmak ve büyümek için hâlâ diğer ortaklıklara bağımlıdır. Kooperatifler sosyal misyonlarında başarılı olmak istiyorsa ortaklıklar şart. Ancak aynı zamanda örgütsel yapıların tamamen özerk bir şekilde yönetilmesi gerektiğine de inanıyorum, aksi takdirde piyasa veya devlet güçlerinin kooperatifleri toplumsal açıdan yararlı olandan farklı bir ekonomik model izlemeye zorlama riski var. Müştereklerin kooperatiflere sosyal misyonlarında rehberlik etmede rol oynayabileceğini vurguluyorum. Müşterekler, kooperatiflerin paylaşılan kaynakları korumasına yardımcı olursa ve kooperatifler müşterek yönetim topluluğunun bir parçası haline gelirse, her birinin diğeri tarafından korunacağına ve her ikisinin de toplumumuzda önemli bir konuma ulaşacağına dair bir garanti var ki bu da iklim değişikliğine karşı direnç göstermek için hayati öneme sahip.