Hem dünyada hem de Türkiye’de kömür ve termik santrallerde ısrar edenler, giderek daha güçlenen bir yurttaş baskısına ve protestolarına hazır olmalı. Hâlâ kömüre yatırım yapmak isteyenlerin sanırız bir daha düşünmesi gerekiyor…
Kömür konusundaki gelişmelerin en önemli ayaklarından biri, aileleriyle birlikte milyonlarca insanı doğrudan etkileyen istihdam konusu. Son yıllarda yaşananlar kömür istihdamındaki kökten değişime dair ciddi bir sinyal veriyor. Greenpeace’in hazırladığı rapora göre 2015’te dünya genelinde kömür sektöründe yaklaşık 9,8 milyon kişi çalışıyordu. Bu sayı yaklaşık 30 yıllık ciddi bir düşüş trendinin günümüze yansıması. DİSK’te uluslararası ilişkiler uzmanı olarak çalışan ve halen Boğaziçi Üniversitesi’nde ekonomi politik dersleri veren Dr. Gaye Yılmaz, Şubat sayımızda Avrupa’da 1990’ların başından bu yana yaşanan ciddi daralmaya dair yaptığımız röportajda şöyle diyordu: “1951’de Paris Anlaşması’yla ilan edilen ve ertesi yıl çalışmalarına başlayan Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu’nun (ECSC) ömrü 2002 olarak en başta belirlenmişti. Fakat Avrupa biraz daha hızlı bir şekilde hizmet ekonomisine geçti. 90’ların başından itibaren kömür, çelik ve demir endüstrilerinde hızlı bir tasfiye yaşandı. On binlerce insan işsiz kaldı ve çok ciddi bir işsizlik ortaya çıktı”.
Benzer bir sürece ev sahipliği yapan ABD’de, Başkan Barack Obama, şimdilerde özellikle muhafazakarlar tarafından “kömürle savaş” ilan etmekle suçlansa da süreç çok daha eskiye gidiyor. Cumhuriyetçi Başkan Ronald Reagan döneminde (1981-1989), ABD’nin tarihsel olarak en fazla kömür çıkartılan bölgeleri olan Kentucky ve Batı Virginia’da 1983 yılında toplam 79 bin olan iş sayısı 1989’da 64 bine düşmüştü. İlerleyen dört yılda Başkan (Baba) Bush döneminde 56 bine, Bill Clinton başkanlığının son yılında 33 bine indi. Başkan George W. Bush döneminde düşük oranlı artışın ardından düşüş devam etti. 2014 yılı itibarıyla bu sayı 30 bine inmiş durumda. Hatta Kentucky Enerji ve Çevre Kabinesi’nin geçen Ağustos’ta yayımladığı rapora göre Kentucky’deki kömür çalışan sayısı 1 Haziran itibarıyla 6465’e gerileyerek 1898’den bu yana en düşük seviyeye inmiş durumda.
Dahası dünyanın en büyük kömür üreticisi ve tüketicisi olan Çin’de de benzer gelişmeler yaşanıyor. Geçen Nisan ayında kömür ve çelik sektörleri için ilan edilen yeniden yapılanma çerçevesinde tam 1,2 milyon kömür çalışanının işine son verilecek (çelik sektörüyle birlikte bu sayı 1,8 milyona yani bu alanlardaki toplam işgücünün %15’ine ulaşacak).
Bu istihdam azalmasında en önemli sebepler uluslararası ticaret ve artan verimlilik çalışmaları olarak gösterilebilir. Son maddenin altını çizmek gerekiyor. Örnek için ABD’nin kömür yatakları Kentucky ve Batı Virginia’ya dönebiliriz. 1983’ten bu yana istihdamın yarıdan fazla düştüğü bu eyalette 1983’te 245 milyon kısa ton kömür çıkartılırken 2011 yılında 240 milyon kısa tona düştü. Pek çok ülkede yaşanan benzer verim artışları, Türkiye içinse sırada bekliyor. TEPAV (Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı) tarafından hazırla nan rapor, teşhisi “Türkiye’de işçi başı üretim miktarlarının gelişmiş ülkelerin oldukça gerisinde kaldığı ve bu dengesizliğin düşük işçi ücretleri ile giderilmeye çalışıldığı” şeklinde yapıyor.
Raporda yapılan karşılaştırmaya göre 2012 yılında Türkiye’nin altı katından fazla kömür çıkartılan Avustralya’daki kömür madeni işletmelerinde Türkiye’den daha az madenci çalışıyordu. Hatta verimlilik açısından Türkiye’de sekiz madencinin yaptığı işi Avustralya’da bir madencinin yaptığı anlaşılıyor. Yine raporda aktarılan Eurostat verilerine göre, bir maden işçisinin yılda ürettiği katma değer Türkiye’de 19 bin 200 euro iken, Türkiye gibi üretiminin çoğunu linyitin oluşturduğu Almanya’da 96 bin 600 euro. Kömür üretiminde Türkiye’nin oldukça gerisinde olan İspanya ve Yunanistan gibi ülkelerde de işçi başına düşen yıllık ortalama katma değer üretimi Türkiye’nin oldukça üstünde bulunuyor.
Buna dünya genelinde açık ocak madenciliğinde daha yüksek yüksek miktarda kömür üretildiğini ve Türkiye’de de yüksek oranda açık ocak madenciliğinin kullanıldığı notunu da eklemek gerekiyor. TKİ (Türkiye Kömür İşletmeleri) verilerine göre kurumun 2012 yılında ürettiği satılabilir kömürün %80,1’i açık ocaklardan elde edilmişti. Bu avantaja rağmen oluşan verimsizlik çok daha çarpıcı oluyor: ABD’de 2011 yılında yeraltı kömür işletmelerinde işçi başına saatte 2,84 ton üretim düşerken, bu rakam açık ocaklarda saatte 8,973 tona çıkabiliyordu.
Ancak bu verilere rağmen bir madencinin bir yılda ürettiği ortalama katma değerin o madencinin yıllık maliyetine bölünmesi ile elde edilen işçi ücretlerine göre hesaplanmış verimlilik rakamlarında Türkiye diğer üreticiler ile rekabet edebilir bir konumda dikkat çekiyor. Bunun gerekçesiyse esasında bir başka temel soruna işaret ediyor. Zira bu rekabet edebilirliği, düşük işçi ücretleri sağlıyor. Rapor, Türkiye’de kömür madeni işçilerinin yıllık ortalama ücretleri 12 bin 900 euro olarak gerçekleşirken, bu rakamın en yakın büyük kömür üreticilerinden olan Çek Cumhuriyeti’ndeki rakamın neredeyse yarısı; İngiltere ve Almanya gibi ülkelerin ise beşte birinden az olduğu vurgulanıyor.
GELECEK: KÖMÜRÜN İSTIHDAM RAKAMLARI DÜŞÜYOR
Teknolojik gelişmelerin daha fazla ülkede uygulanmasıyla istihdam azalması trendinin hız kesmeden devam edeceği anlaşılıyor. Greenpeace International, Global Wind Energy Council, SolarPowerEurope ortaklığında hazırlanan “Energy [R]evolution” raporu kömür istihdamının geleceğine dair iki ayrı senaryo hazırladı. Mevcut durumun devamına göre hazırlanan “referans senaryo” ve 2050’de tamamen karbonsuz olacak enerji sektörü hedefine yönelik ileri enerji (d)evrimi senaryosu ciddi uyarılarda bulunuyor. Referans senaryoya göre sadece sektördeki üretkenlik artışı ile ciddi bir azalma yaşanırken, diğer senaryoda buna kömürden kaçış adımlarının sonuçları da ekleniyor.
Referans senaryoda, 2020’ye kadar düşük oranda bir azalma öngörülürken 2030’a gelindiğinde kömürden enerji üretiminin iki katına çıkmasına rağmen azalmanın 2 milyonu bulacağı tahmin ediliyor. Bunda yukarıda bahsedilen verim artışının büyük etkisi olacak. Ton başı iş imkanı hızla düşecek. Çin’in yeni “süper madenler”inde bir işçi yılda 30 bin ton üretecek, bugünse bu sayı 600 ton civarında. İleri senaryodaysa düşüş çok daha sert olacak. 2020 ve 2030 arası kömür üretimi %16’ya kadar düşerken, istihdam imkanı 2020’de 4,8 milyona, 2030’da 2 milyona kadar inecek.
YEŞİL İŞLER: YENİ İSTİHDAM OLANAKLARI DOĞUYOR
Ekonomik krizler, enerji fiyatlarındaki dalgalanmalar ve iklim değişikliği politikaları nedeniyle değişen tercihler kömür istihdamındaki bu daralmanın başat aktörlerinden. Ve bunun sonucunda yeni iş alanlarına ihtiyaç ortaya çıkmış durumda. Bu talebe cevap, iklim değişikliği ile mücadele çerçevesinde atılan adımların oluşturduğu ve yeşil iş diye adlandırılan imkanlardan geliyor. Geçtiğimiz 10 yıl yenilenebilir enerji sektöründe ciddi oranda istihdam oluştuğunu gösteriyor. Yenilenebilir alanında doğrudan ve dolaylı iş imkanını değerlendiren ilk araştırmalardan biri 2006 itibarıyla 2,3 milyon çalışan olduğunu gösterirken Uluslararası Yenilenebilir Enerji Ajansı’nın (IRENA) yıllık raporlarına göre bu sayı 2014’te 7,7 milyona, 2015’te 8,1 milyona çıktı.
IRENA’nın 2016 raporuna göre kömür madenciliği ile petrol ve doğalgaz sektörlerinden daha fazla istihdam sunan güneş sektöründe 2014-2015 arasında %11 artarak 2,8 milyona ulaşan ciddi bir iş imkanı oluşmuştu. Güneşteki istihdamın büyük bir kısmını (1,7 milyon), panellerin çoğunun üretimine ev sahipliği yapan Çin karşılıyor. AB ülkelerinde üretimin azalmasından ötürü iş sayısı azalırken, ABD’de yüksek oranda panel kurulumu yapılması istihdamı artıran faktörler arasında yer aldı. Dahası Bangladeş, Hindistan ve Kenya gibi istikrarlı elektrik şebekelerine sahip olmayan ülkelerin küçük solar sistem kurulumları sayesinde istihdam artışında büyük rol oynayacakları belirtiliyor.
Üstelik bu büyüme genel enerji sektöründeki daralmaya rağmen gerçekleşiyor. Örneğin Çin’de de 3,5 milyonluk yenilenebilir enerji istihdamı, petrol ve gaz sektörlerindeki 2,6 milyonluk sayıyı çoktan geride bıraktı. ABD’de ise yenilenebilir alanındaki işler %6 artarken petrol ve gaz çıkarma işleri %18 azaldı (IRENA, 2016). Dahası, sadece güneş alanında çalışan sayısı (209 bin), kömür madenlerinde çalışanların (67 bin 929) üç katını geçti. Ülkede üst üste son üç yıldır güneş istihdamının %20’nin üzerinde büyüdüğünü, Kasım 2015’e kadarki son 12 aylık dilimde güneş istihdamının ülkedeki genel istihdam artış oranından 12 kat daha hızlı büyüdüğünü de belirtmek gerekir.
Önümüzdeki yıllarda yeşil işlerdeki bu hızlı artışın hız kesmeyeceğine dair çok ciddi öngörüler bulunuyor. Greenpeace raporu, bugün 28 milyon olan enerji sektöründeki top lam istihdamın referans senaryoya göre 2030’da 27 milyona gerileyeceğini, ileri enerji (d)evrimi senaryosuna göre ise 46 milyona çıkacağını öngörüyor. Bu sayının %86’sını yenilenebilir enerji karşılarken sadece PV alanında 9,7 milyon, yani bugün kömür alanındaki toplam istihdam kadar iş imkanı sunacak. Rüzgar sektöründe bugün 700 bin olan istihdamsa, 10 katına çıkarak 7,8 milyona, petrol ve doğalgazdaki mevcut toplam çalışan sayısının iki katına ulaşacak.
Ve imkanlar konusunda sadece türbin inşaatında ya da panel üretiminde çalışanları değil, dekarbonizasyon kapsamında daha geniş düşünmek gerekiyor. IMF tarafından üç ayda bir yayımlanan Finance & Development dergisinin Aralık 2015 tarihli sayısında Peter Poschen ve Michael Renner’in kaleme aldığı “Yeşil İşler” başlıklı makalede vurgulanan 2014 tarihli araştırma, ABD’deki potansiyeli vurguluyor. Buna göre 2030’a kadar emisyon oranını %40 azaltacak bir plan çerçevesinde yılda 200 milyar dolarlık bir yatırımla toplamda 4,2 milyonluk iş imkanı oluşurken, fosil yakıt sektörlerinde 1,5 milyonluk iş kaybı yaşanıyor, ancak 2,7 milyon net iş elde ediliyor. Makalede ayrıca Paris İklim Zirvesi’nde ilan edilen 1,5 derece hedefini tutturmak için atılacak adımlar sonucunda 60 milyon istihdam imkanının çok mümkün olduğunu gösteren pek çok çalışma olduğu da hatırlatılıyor.
ADİL GEÇIŞ: “İKLİMLE MÜCADELEDE SENDİKAL BİR YAKLAŞIM”
Azalan kömür istihdamı ile hızla tırmanan yeşil iş imkanları arasında bir kesişim kümesi oluşturmak için adil geçiş kavramı üretildi. Bu basitçe işsiz kalanların yeşil işlere çeşitli teşvikler, eğitim programları, merkezi politikalarla kanalize edilmesi anlamına geliyor. Worldwatch Institute’un hazırladığı Dünyanın Durumu 2014 kitabında Adil geçiş, “İklimle mücadelede sendikal bir yaklaşım” olarak tarif edilirken amacı, “Daha sürdürülebilir bir topluma doğru değişimi kolaylaştırmak ve yeşil ekonominin herkes için geçim kaynakları ve düzgün işler sağlayacağı ile ilgili ümit vermektedir” olarak belirtiliyor.
Bütün bu dönüşüm ve yeşil ekonomi çalışmaları arasında kömür madencilerinin konumu özel bir dikkat gerektiriyor. IndustriALL Küresel Sendika Genel Sekreteri Jyrki Raina’nın “İklim Değişikliği Adil Geçiş Gerektiriyor” başlıklı makalesinde “En çok kaygı taşıyan işçi gruplarından biri kömür madencilerimizdir” deniyor. Raina, “Küresel ekonominin sanayileşmesinin kömür madenciliğine dayanmasının ve şimdi de sanayideki gelişmenin sonuçlarının kömür madencilerini tehdit etmesinin bir ironi olduğunu” vurguluyor. Ayrıca Adil Geçişi desteklemek için şu üç talebi belirlediklerini kaydediyor:
– Sürdürülebilir sanayi politikaları ve sosyal koruma doğrultusunda somut adil geçiş programları oluşturulmalı ve uygulanmalıdır; – Karbon Yakalama ve Depolama gibi temiz kömür teknolojilerine yatırım yapılmalıdır;
– Maden şirketleri küresel kömür krizini sendikal hakları yok etmek için kullanmaya son vermelidir.
Adil geçiş tartışmaları özellikle geçen Kasım-Aralık’ta Paris’te gerçekleşen COP21 İklim Zirvesi’nde gündemdeydi ve Paris Anlaşması metninin önsöz kısmında kendine yer buldu. Metinde, “İşgücüyle ilgili adil bir geçişin gereklerini ve ulusal olarak belirlenmiş gelişme önceliklerine uygun olarak insana yakışır çalışmanın ve nitelikli istihdamın yaratılmasını dikkate almak”tan söz edildi. Ancak belirtildiği gibi, metnin atılacak adımların vurgulandığı operasyonel bölümde değil, genel çerçevenin çizildiği önsöz kısmında yer verilmesi sendikalar tarafından yetersiz görüldü.
TÜRKİYE’DEKİ DURUM: ADİL GEÇİŞ İÇİN FIRSATLAR VAR
Bu çerçevede Türkiye’de istihdam ne durumda? Sosyal Güvenlik Kurumu verilerine göre son yıllarda kömür madenciliği işletmelerinin sayılarında artış olmasına rağmen madenci sayısında azalma yaşanıyor. Dünya gazetesinin 2014 yılında derlediği verilere göre son üç yılda kömür ve linyit çıkartılan işletme sayında %6’lık artış yaşanırken aynı dönem çalışan sayısı %3’e yakın düşüş kaydetti. İşletmelerde 2010’da 50 bin 143 kişi çalışırken, bu sayı 2013’te 48 bin 706’ya geriledi, çalışanların 36 bin 880’i ise özel sektörde yer aldı.
TEPAV’ın Mart 2016’da yayımladığı Türkiye Kömür Madenciliği Sektöründe Sözleşmesel Düzenlemeler raporunda Türkiye’de kömür madenlerinde çalışanların geniş bir resmi çekilmiş. Rapora göre, 2012 yılında kömür istihdamı Türkiye’deki toplam istihdamın %7,9’unu oluştururken bölgesel bazda bakıldığında çok daha küçük pay kapladığı görülüyor. En yüksek oranlar Zonguldak, Karabük ve Bartın’da %3,1 olurken güney ve batıdaki bölgelerde %1,6 ila 1 arasında değişiyor. Gelir olarak düşünüldüğünde kömür madenciliği en yüksek maaş ödenen sektörler arasında yer alıyor. Kömür madenciliğinde aylık ortalama maaşların en yüksek olduğu iller Hatay, Kahramanmaraş ve Osmaniye (yaklaşık 2930 TL), ve en düşük olduğu iller Mardin, Batman, Şırnak ve Siirt olarak öne çıkıyor (yaklaşık 670 TL). Madenlerin çoğunlukla kırsal bölgelerde yer alması ve tarım alanındaki maaşların görece daha düşük olması madenciliğe yönelik tercihi artırıyor. Devlet madenlerindeki maaşlarınsa özel madenlerin yaklaşık üç katı olduğunu belirten rapor, sigortaların düşük gösterilmesinin de bunda önemli etkisi olduğunu belirtiyor. Dahası son yıllarda madencilerin eğitim ve deneyim süresinin azaldığı belirtilirken sendikalaşma oranında büyük düşüş olduğu göze çarpıyor. 2003’te madencilik sektöründe toplam sendikalaşma oranı %67 iken, 2015’e gelindiğinde bu rakamın olağanüstü bir düşüş göstererek %19,2’ye gerilediği görülüyor.
Oysa Türkiye yeşil iş konusunda ciddi bir potansiyele sahip. Bu konuya dair çok önemli bir çalışma, Kalkınma Bakanlığı Çevre ve Sürdürülebilir Kalkınma Dairesi’nde Planlama Uzmanı Selen Arlı Yılmaz tarafından 2014’te hazırlanmıştı. Yılmaz’ın “Yeşil İşler ve Türkiye’de Yenilenebilir Enerji Alanında Potansiyelleri” başlıklı uzmanlık tezine göre, 2013-2030 yılı arasında toplam 1,6 milyon ila 2,5 milyon iş/yıl istihdam yaratılması mümkün. Bu sayılar, Türkiye’deki yenilenebilir enerji uygulamalarının yarattığı yeşil işlerin gelecek yıllarda imalat, inşaat ve işletme-bakım aşamalarındaki potansiyeli incelenerek hesaplanırken yenilenebilir enerji alanında en çok istihdamın akarsu hidroelektrik enerjisinde sağlanacağı, söz konusu yıllar arasında yenilenebilir enerji imalat uygulamalarının toplam istihdamdaki payının %23 civarına çıkabileceği vurgulanıyor.