Kömür, Sanayi Devrimi’nden bu yana insanlığın enerji ihtiyacına yön verdi. Gelişmenin ve kalkınmanın simgesi buhar makineleri, onun ateşiyle çalışıyordu. 20. yüzyılın ikinci yarısında tahtını doğalgaza kaptırsa da özellikle gelişmekte olan ülkelerin artan enerji ihtiyacıyla 2000’lerin başından bu yana ciddi bir geri dönüş yaşadı kömür. “Kömür en ucuz enerji kaynağı!”, “Üstelik ciddi bir istihdam yaratıyor!”, “Hatta dünyada en yaygın maden olması ülkelerin kendilerine yeter bir enerji bileşeni oluşturmalarına ciddi katkı sağlıyor!”
Bu gerekçeleri, artık bir mite dönüşen faydaları on yıllardır kömür yatırımları için duyuyoruz. Oysa artık kömürün avantajı olarak gösterilen her bir maddenin esasında içinde ne kadar dezavantaj taşıdığı reddedilemez bir gerçek olarak bugün artık karşımızda duruyor. İnsan sağlığında, toprak ve su kaynaklarında geri dönülmez zararlar oluşturması, iklim değişikliğinin arkasındaki en büyük neden olması, bulunduğu bölgede oluşturduğu sosyal değişiklikler artık kömürün “ucuz bir maden” olarak değerlendirilmesini imkansız kılıyor. Günümüzde bu zararların ekonomik karşılığı kısmen hesaplanabiliyor. Ancak bu kısmi hesaplamalar sonucunda elde edilen veriler bile kömürü en ucuz olmanın aksine insanlığın en pahalı kaynağı haline getiriyor.
Ya da Türkiye örneğinde olduğu gibi düşük kalorili kömür rezervine sahip ülkeler için kömür, enerjide dışa bağımlılığın önüne geçmesi bir yana, yüksek kalorili kömürün ithal edilmesiyle bağımlılığı iyice tek seçenek olarak karşımıza çıkarıyor. İstihdam sunduğu görüşüyse yenilenebilir enerji seçeneklerinin sunduğu imkanların yanında bir şakadan ibaret.
Bu gerçeklik karşısında gözümüzün önünde, yavaş yavaş bir “Kömürden Kaçış” süreci yaşanıyor. 1. Sanayi Devriminin “Kömüre Hücum” söylemi, yeni kalkınma ve gelişmişlik tartışmaları içinde “Kömürden Kaçış” pratiğine dönüşüyor.
Ve dünya çapında pek çok bilimsel araştırma, saha analizleri ve vaka çalışmaları bu kaçış sürecinin nedenselliği üzerine benzersiz kaynaklar sunuyor. Bu dosya ise söz konusu araştırmaların -öncelik Türkiye’de olmak üzere- bir derlemesini sunuyor. Araştırmalar için bir referans olmasını umut ettiğimiz bu dosya ile yıllardır dinlediğimiz kömür mitlerinin nasıl birer birer çürütüldüğünü göreceksiniz.
Ekonomi başlığı altında Kemerburgaz Üniversitesi’nden Doç. Dr. Sevil Acar ile yapılan röportaj “Kömürden Kaçış”ın küresel boyutta ekonomik şablonunu sunarken, istihdam başlığı mevcut iş dağılımını ve yeşil iş kavramının sunduğu imkanları vurguluyor. Teşvikler başlığında ise kömürden çekilmenin önündeki en ciddi engellerden fosil yakıt teşvikleri inceleniyor ve bu teşviklerin kamuya maliyeti hesaplanıyor. Dışsal maliyetler başlığında ise “ucuz” kömürün sosyal; çevresel; sağlık ve iklim değişikliği alt başlıklarındaki etkileri vurgulanıp gerçek maliyeti hatırlatılıyor. Bu arada Divestment hareketi bağlamında kömür yatırımlarından çekileceğini açıklayan finans devleri ve çeşitli kuruluşların listesi de gerçekten dikkat çekici. Son olarak 350.org’dan Cansın Leylim Ilgaz’a kömür karşıtı hareketlerin Türkiye ve dünyadaki kazanımları, eksikleri soruluyor. Hem dünyada hem de Türkiye’de kömür ve termik santrallerde ısrar edenler, giderek daha güçlenen bir yurttaş baskısına ve protestolarına hazır olmalı. Hâlâ kömüre yatırım yapmak isteyenlerin sanırız bir daha düşünmesi gerekiyor…
Berkan ÖZYER
“Kömürden Çekilme Trendi İvme Kazanıyor”
İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi Ekonomi Bölüm Başkanı Doç. Dr. Sevil Acar kendisi ile yaptığımız röportajda dünyada ve Türkiye’de kömür sektöründe yaşanan ekonomik gelişmeleri değerlendirdi.
Dünyada kömürden çekilme trendinin kesin olarak yaşandığını kabul edebilir miyiz? Yaşanan sürecin adını böyle koyabilir miyiz?
Temenni olarak evet. Çünkü en son COP21 Zirvesi’nde, üzerinde uzlaşılan Paris Anlaşması’na göre ortalama küresel sıcaklık artışının yüzyılın sonuna kadar 1,5 ila 2 derece arasında sınırlandırılması hedefleniyor. Bu da ancak kömür, petrol, doğalgaz gibi fosil yakıtların kullanımının sınırlandırılmasıyla mümkün. Anlaşmaya 175 ülke imza atmış olmakla birlikte maalesef ülkelerin Birleşmiş Milletler’e sunduğu ulusal katkı beyanları, 2 derecenin oldukça üstünde bir sıcaklık artışı gerçekleşeceğine işaret ediyor. Eğer bu hedefe ulaşılacaksa, ülkeler öncelikle Niyet Edilen Ulusal Olarak Belirlenmiş Katkı (INDC) beyanlarını revize etmeli ve daha köklü emisyon azaltım yöntemlerine başvurmalı; bunların arasında da kömüre olan yönelimden tamamen vazgeçilmelidir.
Bununla birlikte Uluslararası Enerji Ajansı’nın verilerine göre hükümetler halen fosil yakıtlara, yenilenebilir enerjiye verdikleri teşviklerin 12 katı kadar teşvik veriyor. G20 ülkelerinde enerji teşvik politikaları çeşitlilik göstermekle birlikte birçok ülke kömürü ve kömürden enerji üretimini desteklemeye devam ediyor. G20 ülkelerinin hükümetleri her yıl 88 milyar dolarlık kaynağı sadece fosil yakıt arama faaliyetlerine aktarıyor. Örneğin Avustralya ve Kanada gibi kömür zengini ülkeler çeşitli yollarla doğrudan ya da dolaylı olarak bu yatırımları teşvik etmeye devam ediyor. Benzer bir şekilde Hindistan’da hükümet 2013 yılında kömür arama, çıkarma ve Ar- Ge faaliyetlerine yaklaşık 70 milyon dolar harcadı. %90 kamu sahipliğinde olan Coal India Limited şirketi, 2012 ve 2017 yılları arasında deniz aşırı ülkelerde kömür projelerine 9,8 milyar dolar civarında yatırım yapmayı planlıyor. İngiltere, ABD, Japonya, Kore ve Güney Afrika da kömüre devlet desteğini devam ettiren ülkeler arasında.
Öte yandan dünyada kömürden çekilme trendi de ivme kazanmaya başladı. Örneğin halihazırda Avrupa’da bazı ülkeler kömür yatırımlarını durdurma veya kömürden elektrik enerjisi elde etmeyi sonlandırma kararı aldı. Köklü bir kömür madenciliği geleneği olan Almanya, her ne kadar 2012’de kömür üretimine 3 milyar euro aktarmış bir ülke olarak Avrupa’daki en büyük kömür destekçileri arasında yer aldıysa da taşkömürü çıkarmayı 2018’de tamamen bırakacağını açıklamıştı. Bunu, kömüre verilen teşvikleri aşamalı olarak kaldırarak başarmayı hedefleyen Almanya, “The German Coal Conundrum” raporuna göre, 1990’dan bu yana kömür tüketimini üçte biri kadar düşürdü. Aynı rapora göre elektrik üretiminde kömürün payı 1990’dan 2013’e %57’den %46’ya düştü. Bu düşüşte elektrik üretimindeki verimlilik kazançlarının da payı olduğu bili niyor; yani aynı miktarda elektrik üretimi için Almanya artık daha az kömür kullanıyor. Yine bildiğimiz üzere İngiltere’de kömür sektörü eski Başbakan Margaret Thatcher döneminden (1979-1990) beri küçülmeye devam ediyor. Aralık 2015’te Kellingley kömür ocağının kapatılmasıyla birlikte İngiltere’de Sanayi Devrimi’ni ateşleyen kömürün devri bitti. Belçika ve Danimarka da şimdiden kömürden vazgeçti. Avusturya, Portekiz, Finlandiya ve Kanada önümüzdeki 5-10 yıl içinde kömürden vazgeçiş planları yapıyor. Geçtiğimiz günlerde Hollanda, 2020’de tüm ömrü dolmuş ve genç kömürlü santrallarını mahkeme kararıyla kapatacağını duyurdu. Son dönemde, ABD ve Çin kömür kullanımını sınırlayarak emisyonları azaltmak amacıyla iddialı bir ortak girişim başlattılar.
Bu gelişmeleri destekleyen bir haber de G7 ülkelerinden geldi. Bu ülkelerin (Birleşik Krallık, ABD, Kanada, Fransa, Almanya, İtalya ve Japonya) liderleri, etkin olmayan tüm fosil yakıt teşviklerini 2025 yılına kadar kaldıracakları taahhüdünde bulundu. Daha önce 2009’da yapılan G20 zirvesinde de benzer bir karar alınmıştı ama herhangi bir “deadline” verilmemişti. Bu açıdan dünyanın en zengin ülkeleri arasında yer alan G7 blokunun 2025’i hedef alması sevindirici.
Umut verici bir diğer tahmin de, Uluslararası Enerji Ajansı’nın Dünya Enerji Görünümü 2015 raporuna göre, OECD ülkelerindeki kömür tüketiminin 2040 yılına kadar %40 oranında azalacağı, Avrupa Birliği ülkelerinde ise bu oranın şimdiki kömür kullanım seviyesinin üçte birine düşeceği haberi. Daha da güzeli, dünyada elektrik kompozisyonunda kömürün payının mevcut durumda %41’den, 2030’da %30’a düşecek olması. Bunu sağlayacak olan en önemli gelişme, rüzgar ve güneş gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının payının hızla artması; doğalgaz, nükleer ve hidroelektrik paylarının ise aşağı yukarı aynı seviyelerde kalması. Exxon Mobile’ın araştırmasına göre ise dünyada kömür tüketimi 2040’tan sonra düşüşe geçecek; hatta 2025’e kadar doğalgaz kömürün yerine geçmiş olacak.
Sadece ülkeler bazında değil, kömür yatırımlarına kredi ve fon sağlayan ulusal ve uluslararası finans kuruluşlarının da kömürle ilgili geri adım attığını görüyoruz. Örneğin, Norveç’in dünyanın en büyük kamu emeklilik fonu olarak bilinen Hükümet Emeklilik Fonu, 2015 yılı itibarıyla kömür yatırımlarını portföyünden çıkarma kararı aldı. Bir diğer dev emeklilik fonu olan Fransız AXA da Mayıs 2015’te kömür yatırımlarından çekileceğini, mevcut kömür varlıklarını satıp 2020’ye kadar yeşil yatırımları üç katına çıkaracaklarını açıkladı. Yine bilindiği üzere Fransız Credit Agricole dünyada kömürü en çok finanse eden ilk 20 özel sektör bankası arasındaydı. Bank of America’nın Mayıs 2015’te kömür şirketlerine borç vermeyeceğini açıklamasını takiben Fransız Credit Agricole da kömür madenciliğini finanse etmeyeceğini açıkladı. Hollandalı ING ise yeni kömür santralları ve yeni kömür madenlerini finanse etmeyeceğini, portföyünde var olan kömür finansman payını da kısıtlayacağını bildirdi.
Bu çekilmenin gerekçelerini nasıl tasnif edebiliriz?
Kömürden çekilenlerin kendi ifadelerine baktığımızda iki tür gerekçe görüyoruz. Birincisi, kömür madenlerine ve kömürlü termik santrallara yatırımların iktisadi açıdan barındırdığı riskler; diğeri ise küresel ısınma ve iklim değişikliği ile ilgili tehditler.
Örneğin Norveç Hükümet Emeklilik Fonu’nun kömür yatırımlarından vazgeçmesine yönelik olarak Enerji Ekonomisi ve Finansal Analiz Enstitüsü (IEEFA) Finans Direktörü Tom Sanzillo, “Bu karar aslında giderek daha fazla mali kayıplar veren kömür madenciliği ve kömürlü termik santral yatırımlarından, fonun kendini koruması adına atılmış bir adımdır. Kömür yatırımları küresel düzeyde yapısal düşüş eğiliminde. Bu yüzden, dünyada hiçbir yatırım fonu -üniversite fonu, emeklilik ya da kurumsal fon- kömür yatırımlarını portföylerinde tutmak için inandırıcı bir sebebe sahip değil” demişti. Yine IEEFA tarafından Norveç Emeklilik Fonu’nun kömür sektöründeki yatırımları konusunda hazırlanan Mayıs 2015 tarihli analize göre kömür şirketlerinin ve kömürlü santralların hisse senetleri son yıllarda düşme eğiliminde. Bu analize göre son beş yılda Stowe Küresel Kömür İndeksi %71 değer kaybetmiş. Bu da yatırımcıları kömürden uzaklaşma yönünde motive edebilecek bir veri.
Kömürün sadece iktisadi açıdan değil, çevresel ve sosyal açıdan da yüksek maliyetli olduğu biliniyor. Mart 2015’te IISD ile hazırladığımız “Türkiye’de Kömür ve Yenilenebilir Enerji Teşvikleri” başlıklı raporda bu maliyetlere -Türkiye özelinde- dikkat çekmiştik. Kömür, çevre ve hava kirliliği oluşturmasının yanı sıra, çevreyi ve kamu sağlığını etkilemek (kalp-damar, solunum ve sinir sistemi hastalıklarıyla) ve seragazı emisyonlarını artırarak küresel düzeyde iklim değişikliğini tetiklemek gibi çok önemli dışsal maliyetlere sahip. Bunlara ek olarak, kömür yakmaktan kaynaklanan kirli havanın, turizm ve emlak fiyatları üzerinde olumsuz etkilerinin de olduğu biliniyor. Bu maliyetler piyasa tarafından değil, bütün toplum tarafından ödeniyor ve bu da gerçek anlamda bir külfet haline geliyor. Ülkelerin kömür yatırımlarından çekilirken bunları da hesaba kattığını tahmin ediyoruz.
Kömür yatırımlarının önümüzdeki on yıllar içerisinde stranded assets’e dönüşeceği ve bu durumun da yatırımların azalmasında önemli bir neden olduğu söylenirken kimileri stranded asset tartışmalarının bir mite dönüştüğünü, daha uzun yıllar bu yatırımların karşılığını alabileceğini söylüyor. Siz ne düşünüyorsunuz?
Öncelikle stranded assets kavramını biraz açalım: Eğer fosil yakıtlara verilen teşvikler kaldırılırsa “kirli” projelerin birçoğundan vazgeçilmesi, yatırımların başka sektörlere kayması bekleniyor. Carbon Tracker Initiative’in “Yakılamaz Karbon 2013” raporunda yaptığı analizlere göre böyle bir potansiyel sektörel dönüşüm ve teşviklerden vazgeçiş, fosil yakıt endüstrisine 2035 yılı itibarıyla 28 trilyon dolarlık brüt ka zanç kaybı getirecek, büyük hacimlerde fosil yakıt yatırımı atıl varlık (stranded asset) durumuna düşecektir. Başka bir deyişle henüz iktisadi ömürlerinin sonuna gelmeseler bile mevcut kömür ve diğer fosil yakıtlar, düşük karbonlu ekonomiye geçiş yapan bir dünyada ekonomik kazanç getirmeyecekleri için atıl hale geleceklerdir. Son hesaplamalara göre günümüzde büyük ölçekli enerji şirketlerinin kömür, petrol ve doğalgaz rezervlerinin %80’i iklim değişikliği tehlikesi nedeniyle “yakılamaz karbon” (unburnable carbon) statüsündedir (CTI, 2013). Yatırımcıların bu verileri ciddiye almak zorunda olduklarını düşünüyorum.
Türkiye bu küresel trendlerde nereye oturuyor? Hele yerli kömür üretimine yakın zamanda çokça vurgu yapılmışken… Yenilenebilir potansiyeli bu denli yüksekken kömürdeki bu ısrarı nasıl açıklayabiliriz?
Türkiye uzunca bir süredir iktisadi kalkınma perspektifinden bakarak, özellikle de enerji kaynaklarında ithalat bağımlılığını azaltma ve cari açığı düşürme isteğiyle yerli kömürde ısrar ediyor. Bunu çeşitli yollarla yerli kömür madenciliğini ve kömürlü elektrik santralların kurulmasını teşvik ederek, mevcut kömür havzalarını termik santrallar inşa edilmesi amacıyla özel sektöre devrederek (özelleştirme yoluyla) yapıyor.
Ancak kömür, yenilenemeyen bir kaynak olarak bitmeye mahkum. Türkiye mevcut rezervlerini elektrik üretimi amacıyla 2023’e kadar tamamen kullanmayı hedefliyor. Hal böyleyken tamamen kömür odaklı bir enerji politikası, ileriye yönelik olarak enerji güvenliğimizi tehlikeye atacak cinsten. Bunun yerine yenilenebilir potansiyelinin hayata geçirilmesi hem iktisadi açıdan hem de çevre kirliliğine ve iklim değişikliğine ilişkin kaygılar sebebiyle oldukça elzem. Ayrıca Türkiye’deki kömür sektörünün toplam sektörel kompozisyon içinde çok küçük bir yer tuttuğu düşünülürse, artarak devam eden teşvikler bu sektörü daha da güçlendirmeye yönelik.
Bu nedenle sadece kömüre verilen destekleri kaldırmak bile tek başına çevre kirliliği ve iklim değişikliği ile mücadele açısından kayda değer kazançlar sağlayabilir. Mevcut kömür yatırımları ve teşvikleri, hem yenilenebilir enerji teknolojilerinin rekabet edebilmesini zorlaştırıyor ve yenilenebilir enerji yatırımlarını tehlikeye sokuyor, hem de enerji sistemini fosil yakıt temelli enerji üretimine bağımlı kılıyor.
4 Haziran 2016 tarihinde yürürlüğe giren yeni EPK’nın etkilerini nasıl değerlendirirsiniz?
“Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”nin kabul edilmesi ile önümüzdeki günlerde kömür teşviklerini artıracak bir düzenleme yürürlüğe girdi. Yasa ile TETAŞ’ın hak ve yükümlülükleri kapsamında, gerekli elektrik enerjisi miktarının mevcut sözleşmeler kapsamında imzalanmış olan enerji anlaşmalarından karşılanamaması durumunda, “öncelikli olarak yerli kömür yakıtlı elektrik santralları”ndan birer yıllık sözleşmelerle temin etmek amacıyla elektrik enerjisi alım ihaleleri düzenleyebileceği maddesi getirildi. Yasa değişikliğindeki amaç, ağırlıklı olarak “yerli ve yenilenebilir” kaynakların elektrik üretimindeki payını artırmak olarak ifade edilse de, düzenleme daha çok yerli kömürden elektrik elde etme yatırımlarını artırmaya yönelik. Ayrıca aynı yasa değişikliğiyle birlikte, özelleştirilme sürecindeki elektrik santrallarının 31.12.2019’a kadar çevre mevzuatına uyumdan muaf tutulması maddesi de getirildi.
Enerji Ekonomisi ve Finansal Analiz Enstitüsü (IEEFA), Haziran 2016’da “Enerjide Yol Ayrımı” raporunu yayımlayarak yeni yasa değişikliğiyle yerli kömür (linyit) santrallarına getirilen teşviklerin olası etkilerini analiz etti. IEEFA’nın tahminlerine göre, elektrik piyasa fiyatının 4,5 cent ve ihale bedelinin kWh başına 8 cent olarak gerçekleşeceği varsayımıyla, yeni yasadaki linyit santralı teşvikleri, başta her yıl 1,1 milyar dolara mal olacak, bu maliyetin müşterilere yansıması ise elektrik fiyatında %19’luk bir artış şeklinde tezahür edecek. Eğer resmi projeksiyonlar dahilinde linyit santrallarından elektrik üretimi planlandığı gibi artarsa, teşviklerin yıllık maliyeti 2 milyar doları bulacak, bu da piyasadaki elektrik fiyatını %29’a kadar yükseltebilecek.
Not: Bu röportajdaki bilgilerin bir kısmı daha önce yayımlanmış İstanbul Politikalar Merkezi “Kömür Raporu”nda ve IISD tarafından yayımlanan “Türkiye’de Kömür ve Yenilenebilir Enerji Teşvikleri” raporunda yer almıştır.
DIVESTMENT HAREKETI BÜYÜYOR: ÇEKILEN ÇEKILENE
Kömür yatırımlarını sonlandıran ya da yakın zamanda sonlandıracağını açıklayan şirketler ya da kamu fonları dünyanın dört bir yanında artıyor. Danışmanlık firması Arabella Advisors’un Eylül 2015’te açıkladığı rapora göre 43 ülkeden 436 kurum ve 2040 birey fosil yakıt şirketlerinden yatırımlarını çekeceğini açıkladı. Rapor bu kurum ve kişilerin toplam 2.6 trilyon doları temsil ettiğini belirtiyor (Ancak bu miktarın doğrudan çekilen yatırım miktarı olmadığını vurgulamak gerekiyor). Rapor Eylül 2014’e kadar 52 milyar doları temsil eden 181 kurum ve 656 bireyin çekilme ilan ettiğini, dolayısıyla bir yıl içinde gerekten büyük bir çekilme trendi yaşandığını da hatırlatıyor. Çekilme ilan eden en büyük cirolu kurumlardan bazılarıysa şöyle:
Norveç Emeklilik Fonu
Dünyanın en büyük devlet yatırım fonu olan Norveç Emeklilik Fonu (GPFG), Haziran 2015’te aktivite ya da satışlarının %30’undan fazlasını kömürden elde eden firmalardaki yatırımlarını çekeceğini açıklamıştı. Toplam 864 milyar doları yöneten fon geçtiğimiz Nisan ayı itibarıyla 52 firmadaki yatırımlarını çektiğini duyurdu. Ancak dünyanın en büyük üç kömür üreticisi Anglo American, BHP Billiton ve Glencore’un, yatırımlarındaki kömür oranı %30’un altında olduğu için bu girişimden şimdilik muaf tutulduğunu da hatırlatmak da fayda var.
Guardian Medya Grubu
İngiliz merkezli grup Nisan 2015’te 1 milyar dolarlık fonunu bütün fosil yakıtlı şirketlerden çekeceğini açıklamış, o güne kadarki en büyük çekilme kararını ilan etmişti.
Syracuse Üniversitesi
New York’taki özel araştırma üniversitesi, Mart 2015’te yapılan açıklamaya 1,18 milyar dolarlık fonundan kömür madenciliği ve diğer fosil yakıt şirketlerine yaptığı yatırımı çekeceğini, yerine güneş enerjisi, biyoyakıt gibi alanlardaki yeni teknolojilere yatırım yapacağını duyurdu.
Rockefeller Brothers Fund
Rockefeller ailesinin filantropi amacıyla 1940’ta kurduğu 860 milyon dolarlık fon, Mart 2015’te fosil yakıtlardan çekileceğini açıklamıştı. Gelirini büyük oranda fosil yakıtlardan sağlayan ailenin kararı ciddi bir sembolik öneme sahip.
AXA
Sigorta şirketi AXA, 560 milyon dolarlık kömür yatırımlarındaki yatırımlarını sonlandırılacağını duyurdu. Mayıs 2015’te alınan kararda ayrıca yeşil teknolojilerdeki yatırımların üç katına çıkarılarak 2020’ye kadar 3 milyar dolara ulaşacağı kaydedildi.
Allianz
Alman finans devi Allianz Kasım 2015’te kömür şirketlerine yönelik yatırımlarını azaltıp rüzgara ağırlık veren şirketlere yöneleceklerini açıkladı. Kararın gelirinin %30’undan fazlasını kömür madenciliğinden sağlayan ya da elektriğinin %30’undan fazlasını kömürden karşılayan şirketlere yönelik olduğu duyuruldu. Buna göre 4 milyar dolarlık bir çekilme faaliyetinin gerçekleşeceği tahmin ediliyor.
Şehirlerin Emeklilik Fonları:
Berlin, Oslo, Paris, Kopenhag…
Ekim 2015’te alınan kararla Oslo kenti, yatırımlarını kömürden çekeceğini duyuran ilk başkent olmuştu. 9 milyar dolara sahip bu fonun ardından kısa sürede Stockholm, Kopenhag, Paris ve Berlin’deki belediye meclisleri de kömürden çekilme kararlarını açıkladılar.