Kömürden Kaçış

Kömür, Sanayi Devrimi’nden bu yana insanlı­ğın enerji ihtiyacına yön verdi. Gelişmenin ve kalkınmanın simgesi buhar makineleri, onun ateşiyle çalışıyordu. 20. yüzyılın ikinci yarısında tah­tını doğalgaza kaptırsa da özellikle gelişmekte olan ülkelerin artan enerji ihtiyacıyla 2000’lerin başından bu yana ciddi bir geri dönüş yaşadı kömür. “Kömür en ucuz enerji kaynağı!”, “Üstelik ciddi bir istihdam yaratıyor!”, “Hatta dünyada en yaygın maden olması ülkelerin kendilerine yeter bir enerji bileşeni oluştur­malarına ciddi katkı sağlıyor!”
Bu gerekçeleri, artık bir mite dönüşen faydaları on yıllardır kömür yatırımları için duyuyoruz. Oysa artık kömürün avantajı olarak gösterilen her bir maddenin esasında içinde ne kadar dezavantaj taşıdığı reddedi­lemez bir gerçek olarak bugün artık karşımızda du­ruyor. İnsan sağlığında, toprak ve su kaynaklarında geri dönülmez zararlar oluşturması, iklim değişikliği­nin arkasındaki en büyük neden olması, bulunduğu bölgede oluşturduğu sosyal değişiklikler artık kömü­rün “ucuz bir maden” olarak değerlendirilmesini im­kansız kılıyor. Günümüzde bu zararların ekonomik karşılığı kısmen hesaplanabiliyor. Ancak bu kısmi he­saplamalar sonucunda elde edilen veriler bile kömürü en ucuz olmanın aksine insanlığın en pahalı kaynağı haline getiriyor.
Ya da Türkiye örneğinde olduğu gibi düşük kalorili kömür rezervine sahip ülkeler için kömür, enerjide dışa bağımlılığın önüne geçmesi bir yana, yüksek ka­lorili kömürün ithal edilmesiyle bağımlılığı iyice tek seçenek olarak karşımıza çıkarıyor. İstihdam sundu­ğu görüşüyse yenilenebilir enerji seçeneklerinin sun­duğu imkanların yanında bir şakadan ibaret.
Bu gerçeklik karşısında gözümüzün önünde, yavaş yavaş bir “Kömürden Kaçış” süreci yaşanıyor. 1. Sa­nayi Devriminin “Kömüre Hücum” söylemi, yeni kal­kınma ve gelişmişlik tartışmaları içinde “Kömürden Kaçış” pratiğine dönüşüyor.
Ve dünya çapında pek çok bilimsel araştırma, saha analizleri ve vaka çalışmaları bu kaçış sürecinin ne­denselliği üzerine benzersiz kaynaklar sunuyor. Bu dosya ise söz konusu araştırmaların -öncelik Türkiye’de olmak üzere- bir derlemesini sunuyor. Araştırmalar için bir referans olmasını umut ettiğimiz bu dosya ile yıllardır dinlediğimiz kömür mitlerinin nasıl birer birer çürütüldüğünü göreceksiniz.
Ekonomi başlığı altında Kemerburgaz Üniversitesi’nden Doç. Dr. Sevil Acar ile yapılan rö­portaj “Kömürden Kaçış”ın küresel boyutta ekono­mik şablonunu sunarken, istihdam başlığı mevcut iş dağılımını ve yeşil iş kavramının sunduğu imkanları vurguluyor. Teşvikler başlığında ise kömürden çekil­menin önündeki en ciddi engellerden fosil yakıt teş­vikleri inceleniyor ve bu teşviklerin kamuya maliyeti hesaplanıyor. Dışsal maliyetler başlığında ise “ucuz” kömürün sosyal; çevresel; sağlık ve iklim değişikliği alt başlıklarındaki etkileri vurgulanıp gerçek maliyeti hatırlatılıyor. Bu arada Divestment hareketi bağla­mında kömür yatırımlarından çekileceğini açıklayan finans devleri ve çeşitli kuruluşların listesi de ger­çekten dikkat çekici. Son olarak 350.org’dan Cansın Leylim Ilgaz’a kömür karşıtı hareketlerin Türkiye ve dünyadaki kazanımları, eksikleri soruluyor. Hem dün­yada hem de Türkiye’de kömür ve termik santrallerde ısrar edenler, giderek daha güçlenen bir yurttaş bas­kısına ve protestolarına hazır olmalı. Hâlâ kömüre yatırım yapmak isteyenlerin sanırız bir daha düşün­mesi gerekiyor…
Berkan ÖZYER

“Kömürden Çekilme Trendi İvme Kazanıyor”

İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi Ekonomi Bölüm Başkanı Doç. Dr. Sevil Acar kendisi ile yaptığımız röportajda dünyada ve Türkiye’de kömür sektöründe yaşanan ekonomik gelişmeleri değerlendirdi.

Dünyada kömürden çekilme tren­dinin kesin olarak yaşandığını kabul edebilir miyiz? Yaşanan sü­recin adını böyle koyabilir miyiz?
Temenni olarak evet. Çünkü en son COP21 Zirvesi’nde, üzerinde uzlaşılan Paris Anlaşması’na göre ortalama küresel sıcaklık artışının yüzyılın sonuna kadar 1,5 ila 2 derece arasında sınırlandırılması hedefleniyor. Bu da ancak kömür, petrol, doğalgaz gibi fosil yakıtların kullanımının sınırlandırılmasıyla mümkün. Anlaşmaya 175 ülke imza atmış olmakla birlikte maale­sef ülkelerin Birleşmiş Milletler’e sunduğu ulusal katkı beyanları, 2 derecenin oldukça üstünde bir sı­caklık artışı gerçekleşeceğine işaret ediyor. Eğer bu hedefe ulaşılacaksa, ülkeler öncelikle Niyet Edilen Ulu­sal Olarak Belirlenmiş Katkı (INDC) beyanlarını revize etmeli ve daha köklü emisyon azaltım yöntemleri­ne başvurmalı; bunların arasında da kömüre olan yönelimden tamamen vazgeçilmelidir.
Bununla birlikte Uluslararası Enerji Ajansı’nın verilerine göre hükümet­ler halen fosil yakıtlara, yenilene­bilir enerjiye verdikleri teşviklerin 12 katı kadar teşvik veriyor. G20 ülkelerinde enerji teşvik politikaları çeşitlilik göstermekle birlikte birçok ülke kömürü ve kömürden enerji üretimini desteklemeye devam edi­yor. G20 ülkelerinin hükümetleri her yıl 88 milyar dolarlık kaynağı sadece fosil yakıt arama faaliyetle­rine aktarıyor. Örneğin Avustralya ve Kanada gibi kömür zengini ül­keler çeşitli yollarla doğrudan ya da dolaylı olarak bu yatırımları teşvik etmeye devam ediyor. Benzer bir şekilde Hindistan’da hükümet 2013 yılında kömür arama, çıkarma ve Ar- Ge faaliyetlerine yaklaşık 70 milyon dolar harcadı. %90 kamu sahipliğin­de olan Coal India Limited şirketi, 2012 ve 2017 yılları arasında deniz aşırı ülkelerde kömür projelerine 9,8 milyar dolar civarında yatırım yapmayı planlıyor. İngiltere, ABD, Japonya, Kore ve Güney Afrika da kömüre devlet desteğini devam etti­ren ülkeler arasında.
Öte yandan dünyada kömürden çekilme trendi de ivme kazanma­ya başladı. Örneğin halihazırda Avrupa’da bazı ülkeler kömür yatı­rımlarını durdurma veya kömürden elektrik enerjisi elde etmeyi sonlan­dırma kararı aldı. Köklü bir kömür madenciliği geleneği olan Almanya, her ne kadar 2012’de kömür üre­timine 3 milyar euro aktarmış bir ülke olarak Avrupa’daki en büyük kömür destekçileri arasında yer aldıysa da taşkömürü çıkarmayı 2018’de tamamen bırakacağını açık­lamıştı. Bunu, kömüre verilen teş­vikleri aşamalı olarak kaldırarak ba­şarmayı hedefleyen Almanya, “The German Coal Conundrum” raporu­na göre, 1990’dan bu yana kömür tüketimini üçte biri kadar düşürdü. Aynı rapora göre elektrik üretimin­de kömürün payı 1990’dan 2013’e %57’den %46’ya düştü. Bu düşüşte elektrik üretimindeki verimlilik kazançlarının da payı olduğu bili­ niyor; yani aynı miktarda elektrik üretimi için Almanya artık daha az kömür kullanıyor. Yine bildiğimiz üzere İngiltere’de kömür sektörü eski Başbakan Margaret Thatc­her döneminden (1979-1990) beri küçülmeye devam ediyor. Aralık 2015’te Kellingley kömür ocağının kapatılmasıyla birlikte İngiltere’de Sanayi Devrimi’ni ateşleyen kömü­rün devri bitti. Belçika ve Danimar­ka da şimdiden kömürden vazgeçti. Avusturya, Portekiz, Finlandiya ve Kanada önümüzdeki 5-10 yıl içinde kömürden vazgeçiş planları yapı­yor. Geçtiğimiz günlerde Hollanda, 2020’de tüm ömrü dolmuş ve genç kömürlü santrallarını mahkeme kararıyla kapatacağını duyurdu. Son dönemde, ABD ve Çin kömür kullanımını sınırlayarak emisyonları azaltmak amacıyla iddialı bir ortak girişim başlattılar.
Bu gelişmeleri destekleyen bir ha­ber de G7 ülkelerinden geldi. Bu ülkelerin (Birleşik Krallık, ABD, Kanada, Fransa, Almanya, İtalya ve Japonya) liderleri, etkin olmayan tüm fosil yakıt teşviklerini 2025 yılına kadar kaldıracakları taahhü­dünde bulundu. Daha önce 2009’da yapılan G20 zirvesinde de benzer bir karar alınmıştı ama herhangi bir “deadline” verilmemişti. Bu açıdan dünyanın en zengin ülkeleri ara­sında yer alan G7 blokunun 2025’i hedef alması sevindirici.
Umut verici bir diğer tahmin de, Uluslararası Enerji Ajansı’nın Dün­ya Enerji Görünümü 2015 raporu­na göre, OECD ülkelerindeki kömür tüketiminin 2040 yılına kadar %40 oranında azalacağı, Avrupa Birliği ülkelerinde ise bu oranın şimdiki kömür kullanım seviyesinin üçte birine düşeceği haberi. Daha da güzeli, dünyada elektrik kompozis­yonunda kömürün payının mevcut durumda %41’den, 2030’da %30’a düşecek olması. Bunu sağlayacak olan en önemli gelişme, rüzgar ve güneş gibi yenilenebilir enerji kay­naklarının payının hızla artması; doğalgaz, nükleer ve hidroelektrik paylarının ise aşağı yukarı aynı se­viyelerde kalması. Exxon Mobile’ın araştırmasına göre ise dünyada kömür tüketimi 2040’tan sonra düşüşe geçecek; hatta 2025’e kadar doğalgaz kömürün yerine geçmiş olacak.
Sadece ülkeler bazında değil, kö­mür yatırımlarına kredi ve fon sağ­layan ulusal ve uluslararası finans kuruluşlarının da kömürle ilgili geri adım attığını görüyoruz. Örne­ğin, Norveç’in dünyanın en büyük kamu emeklilik fonu olarak bilinen Hükümet Emeklilik Fonu, 2015 yılı itibarıyla kömür yatırımlarını portföyünden çıkarma kararı aldı. Bir diğer dev emeklilik fonu olan Fransız AXA da Mayıs 2015’te kö­mür yatırımlarından çekileceğini, mevcut kömür varlıklarını satıp 2020’ye kadar yeşil yatırımları üç katına çıkaracaklarını açıkladı. Yine bilindiği üzere Fransız Credit Agri­cole dünyada kömürü en çok finan­se eden ilk 20 özel sektör bankası arasındaydı. Bank of America’nın Mayıs 2015’te kömür şirketlerine borç vermeyeceğini açıklamasını takiben Fransız Credit Agricole da kömür madenciliğini finanse etme­yeceğini açıkladı. Hollandalı ING ise yeni kömür santralları ve yeni kömür madenlerini finanse etmeye­ceğini, portföyünde var olan kömür finansman payını da kısıtlayacağını bildirdi.

Bu çekilmenin gerekçelerini nasıl tasnif edebiliriz?
Kömürden çekilenlerin kendi ifade­lerine baktığımızda iki tür gerekçe görüyoruz. Birincisi, kömür maden­lerine ve kömürlü termik santral­lara yatırımların iktisadi açıdan ba­rındırdığı riskler; diğeri ise küresel ısınma ve iklim değişikliği ile ilgili tehditler.
Örneğin Norveç Hükümet Emeklilik Fonu’nun kömür yatırımlarından vazgeçmesine yönelik olarak Enerji Ekonomisi ve Finansal Analiz Ensti­tüsü (IEEFA) Finans Direktörü Tom Sanzillo, “Bu karar aslında giderek daha fazla mali kayıplar veren kö­mür madenciliği ve kömürlü ter­mik santral yatırımlarından, fonun kendini koruması adına atılmış bir adımdır. Kömür yatırımları küresel düzeyde yapısal düşüş eğiliminde. Bu yüzden, dünyada hiçbir yatırım fonu -üniversite fonu, emeklilik ya da kurumsal fon- kömür yatırım­larını portföylerinde tutmak için inandırıcı bir sebebe sahip değil” demişti. Yine IEEFA tarafından  Norveç Emeklilik Fonu’nun kömür sektöründeki yatırımları konusun­da hazırlanan Mayıs 2015 tarihli analize göre kömür şirketlerinin ve kömürlü santralların hisse senetleri son yıllarda düşme eğiliminde. Bu analize göre son beş yılda Stowe Küresel Kömür İndeksi %71 değer kaybetmiş. Bu da yatırımcıları kö­mürden uzaklaşma yönünde motive edebilecek bir veri.
Kömürün sadece iktisadi açıdan değil, çevresel ve sosyal açıdan da yüksek maliyetli olduğu biliniyor. Mart 2015’te IISD ile hazırladığımız “Türkiye’de Kömür ve Yenilene­bilir Enerji Teşvikleri” başlıklı raporda bu maliyetlere -Türkiye özelinde- dikkat çekmiştik. Kömür, çevre ve hava kirliliği oluşturması­nın yanı sıra, çevreyi ve kamu sağ­lığını etkilemek (kalp-damar, solu­num ve sinir sistemi hastalıklarıyla) ve seragazı emisyonlarını artırarak küresel düzeyde iklim değişikliğini tetiklemek gibi çok önemli dışsal maliyetlere sahip. Bunlara ek ola­rak, kömür yakmaktan kaynaklanan kirli havanın, turizm ve emlak fiyat­ları üzerinde olumsuz etkilerinin de olduğu biliniyor. Bu maliyetler piyasa tarafından değil, bütün top­lum tarafından ödeniyor ve bu da gerçek anlamda bir külfet haline geliyor. Ülkelerin kömür yatırımla­rından çekilirken bunları da hesaba kattığını tahmin ediyoruz.

Kömür yatırımlarının önümüzde­ki on yıllar içerisinde stranded assets’e dönüşeceği ve bu duru­mun da yatırımların azalmasında önemli bir neden olduğu söylenir­ken kimileri stranded asset tartış­malarının bir mite dönüştüğünü, daha uzun yıllar bu yatırımların karşılığını alabileceğini söylüyor. Siz ne düşünüyorsunuz?
Öncelikle stranded assets kavramı­nı biraz açalım: Eğer fosil yakıtlara verilen teşvikler kaldırılırsa “kirli” projelerin birçoğundan vazgeçilme­si, yatırımların başka sektörlere kay­ması bekleniyor. Carbon Tracker Initiative’in “Yakılamaz Karbon 2013” raporunda yaptığı analizlere göre böyle bir potansiyel sektörel dönüşüm ve teşviklerden vazgeçiş, fosil yakıt endüstrisine 2035 yılı itibarıyla 28 trilyon dolarlık brüt ka­ zanç kaybı getirecek, büyük hacim­lerde fosil yakıt yatırımı atıl varlık (stranded asset) durumuna düşe­cektir. Başka bir deyişle henüz ikti­sadi ömürlerinin sonuna gelmeseler bile mevcut kömür ve diğer fosil yakıtlar, düşük karbonlu ekonomiye geçiş yapan bir dünyada ekonomik kazanç getirmeyecekleri için atıl hale geleceklerdir. Son hesaplama­lara göre günümüzde büyük ölçekli enerji şirketlerinin kömür, petrol ve doğalgaz rezervlerinin %80’i iklim değişikliği tehlikesi nedeniyle “yakı­lamaz karbon” (unburnable carbon) statüsündedir (CTI, 2013). Yatırım­cıların bu verileri ciddiye almak zorunda olduklarını düşünüyorum.

Türkiye bu küresel trendlerde ne­reye oturuyor? Hele yerli kömür üretimine yakın zamanda çokça vurgu yapılmışken… Yenilenebilir potansiyeli bu denli yüksekken kömürdeki bu ısrarı nasıl açıklaya­biliriz?
Türkiye uzunca bir süredir iktisadi kalkınma perspektifinden bakarak, özellikle de enerji kaynaklarında ithalat bağımlılığını azaltma ve cari açığı düşürme isteğiyle yerli kömürde ısrar ediyor. Bunu çeşitli yollarla yerli kömür madenciliğini ve kömürlü elektrik santralların kurulmasını teşvik ederek, mevcut kömür havzalarını termik santrallar inşa edilmesi amacıyla özel sektöre devrederek (özelleştirme yoluyla) yapıyor.
Ancak kömür, yenilenemeyen bir kaynak olarak bitmeye mahkum. Türkiye mevcut rezervlerini elektrik üretimi amacıyla 2023’e kadar ta­mamen kullanmayı hedefliyor. Hal böyleyken tamamen kömür odaklı bir enerji politikası, ileriye yönelik olarak enerji güvenliğimizi tehli­keye atacak cinsten. Bunun yerine yenilenebilir potansiyelinin hayata geçirilmesi hem iktisadi açıdan hem de çevre kirliliğine ve iklim deği­şikliğine ilişkin kaygılar sebebiyle oldukça elzem. Ayrıca Türkiye’deki kömür sektörünün toplam sektörel kompozisyon içinde çok küçük bir yer tuttuğu düşünülürse, artarak devam eden teşvikler bu sektörü daha da güçlendirmeye yönelik.
Bu nedenle sadece kömüre verilen destekleri kaldırmak bile tek başı­na çevre kirliliği ve iklim değişikliği ile mücadele açısından kayda değer kazançlar sağlayabilir. Mevcut kö­mür yatırımları ve teşvikleri, hem yenilenebilir enerji teknolojilerinin rekabet edebilmesini zorlaştırıyor ve yenilenebilir enerji yatırımlarını tehlikeye sokuyor, hem de enerji sistemini fosil yakıt temelli enerji üretimine bağımlı kılıyor.

4 Haziran 2016 tarihinde yürür­lüğe giren yeni EPK’nın etkilerini nasıl değerlendirirsiniz?
“Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”nin kabul edilme­si ile önümüzdeki günlerde kömür teşviklerini artıracak bir düzenleme yürürlüğe girdi. Yasa ile TETAŞ’ın hak ve yükümlülükleri kapsamında, gerekli elektrik enerjisi miktarının mevcut sözleşmeler kapsamında im­zalanmış olan enerji anlaşmaların­dan karşılanamaması durumunda, “öncelikli olarak yerli kömür yakıtlı elektrik santralları”ndan birer yıllık sözleşmelerle temin etmek amacıyla elektrik enerjisi alım ihaleleri dü­zenleyebileceği maddesi getirildi. Yasa değişikliğindeki amaç, ağırlıklı olarak “yerli ve yenilenebilir” kay­nakların elektrik üretimindeki payı­nı artırmak olarak ifade edilse de, düzenleme daha çok yerli kömür­den elektrik elde etme yatırımlarını artırmaya yönelik. Ayrıca aynı yasa değişikliğiyle birlikte, özelleştirilme sürecindeki elektrik santrallarının 31.12.2019’a kadar çevre mevzuatı­na uyumdan muaf tutulması madde­si de getirildi.
Enerji Ekonomisi ve Finansal Analiz Enstitüsü (IEEFA), Haziran 2016’da “Enerjide Yol Ayrımı” raporunu yayımlayarak yeni yasa değişikliğiy­le yerli kömür (linyit) santrallarına getirilen teşviklerin olası etkilerini analiz etti. IEEFA’nın tahminlerine göre, elektrik piyasa fiyatının 4,5 cent ve ihale bedelinin kWh başına 8 cent olarak gerçekleşeceği varsa­yımıyla, yeni yasadaki linyit santralı teşvikleri, başta her yıl 1,1 milyar dolara mal olacak, bu maliyetin müşterilere yansıması ise elektrik fiyatında %19’luk bir artış şeklinde tezahür edecek. Eğer resmi projek­siyonlar dahilinde linyit santralların­dan elektrik üretimi planlandığı gibi artarsa, teşviklerin yıllık maliyeti 2 milyar doları bulacak, bu da piya­sadaki elektrik fiyatını %29’a kadar yükseltebilecek.

Not: Bu röportajdaki bilgilerin bir kısmı daha önce yayımlanmış İstanbul Politika­lar Merkezi “Kömür Raporu”nda ve IISD tarafından yayımlanan “Türkiye’de Kömür ve Yenilenebilir Enerji Teşvikleri” raporun­da yer almıştır.

DIVESTMENT HAREKETI BÜYÜYOR: ÇEKILEN ÇEKILENE
Kömür yatırımlarını sonlandıran ya da yakın zamanda sonlandıracağını açıklayan şirketler ya da kamu fonları dünyanın dört bir yanında artıyor. Danışmanlık firması Arabella Advisors’un Eylül 2015’te açıkladığı rapora göre 43 ülkeden 436 kurum ve 2040 birey fosil yakıt şirketlerinden yatırımlarını çekeceğini açıkladı. Rapor bu kurum ve kişilerin toplam 2.6 trilyon doları temsil ettiğini belirtiyor (Ancak bu miktarın doğrudan çekilen yatırım miktarı olmadığını vurgulamak gerekiyor). Rapor Eylül 2014’e kadar 52 milyar doları temsil eden 181 kurum ve 656 bireyin çekilme ilan ettiğini, dolayısıyla bir yıl içinde gerekten büyük bir çekilme trendi yaşandığını da hatırlatıyor. Çekilme ilan eden en büyük cirolu kurumlardan bazılarıysa şöyle:

Norveç Emeklilik Fonu
Dünyanın en büyük devlet yatırım fonu olan Norveç Emeklilik Fonu (GPFG), Haziran 2015’te aktivite ya da satışlarının %30’undan fazlasını kömürden elde eden firmalardaki yatırımlarını çekeceğini açıklamıştı. Toplam 864 milyar doları yöneten fon geçtiğimiz Nisan ayı itibarıyla 52 firmadaki yatırımlarını çektiğini duyurdu. Ancak dünyanın en büyük üç kömür üreticisi Anglo American, BHP Billiton ve Glencore’un, yatırımlarındaki kömür oranı %30’un altında olduğu için bu girişimden şimdilik muaf tutulduğunu da hatırlatmak da fayda var.

Guardian Medya Grubu
İngiliz merkezli grup Nisan 2015’te 1 milyar dolarlık fonunu bütün fosil yakıtlı şirketlerden çekeceğini açıklamış, o güne kadarki en büyük çekilme kararını ilan etmişti.

Syracuse Üniversitesi
New York’taki özel araştırma üniversitesi, Mart 2015’te yapılan açıklamaya 1,18 milyar dolarlık fonundan kömür madenciliği ve diğer fosil yakıt şirketlerine yaptığı yatırımı çekeceğini, yerine güneş enerjisi, biyoyakıt gibi alanlardaki yeni teknolojilere yatırım yapacağını duyurdu.

Rockefeller Brothers Fund
Rockefeller ailesinin filantropi amacıyla 1940’ta kurduğu 860 milyon dolarlık fon, Mart 2015’te fosil yakıtlardan çekileceğini açıklamıştı. Gelirini büyük oranda fosil yakıtlardan sağlayan ailenin kararı ciddi bir sembolik öneme sahip.

AXA
Sigorta şirketi AXA, 560 milyon dolarlık kömür yatırımlarındaki yatırımlarını sonlandırılacağını duyurdu. Mayıs 2015’te alınan kararda ayrıca yeşil teknolojilerdeki yatırımların üç katına çıkarılarak 2020’ye kadar 3 milyar dolara ulaşacağı kaydedildi.

Allianz
Alman finans devi Allianz Kasım 2015’te kömür şirketlerine yönelik yatırımlarını azaltıp rüzgara ağırlık veren şirketlere yöneleceklerini açıkladı. Kararın gelirinin %30’undan fazlasını kömür madenciliğinden sağlayan ya da elektriğinin %30’undan fazlasını kömürden karşılayan şirketlere yönelik olduğu duyuruldu. Buna göre 4 milyar dolarlık bir çekilme faaliyetinin gerçekleşeceği tahmin ediliyor.

Şehirlerin Emeklilik Fonları:
Berlin, Oslo, Paris, Kopenhag…
Ekim 2015’te alınan kararla Oslo kenti, yatırımlarını kömürden çekeceğini duyuran ilk başkent olmuştu. 9 milyar dolara sahip bu fonun ardından kısa sürede Stockholm, Kopenhag, Paris ve Berlin’deki belediye meclisleri de kömürden çekilme kararlarını açıkladılar.

Önerilen makaleler