#ekoIQ Enerji Küresel Enerji ve İklim Politikalarında Yeni Bir Dönem: Yeni ABD Yönetimi Gündemi
Enerji

Küresel Enerji ve İklim Politikalarında Yeni Bir Dönem: Yeni ABD Yönetimi Gündemi

Biden yönetiminin Paris Anlaşması’nı yeniden kabul etmesiyle küresel enerji yönetiminde yeni bir sayfa açması üzerine iklim ve enerji sektörünün geleceğini tartışmak için Sabancı Üniversitesi İstanbul Uluslararası Enerji ve İklim Merkezi (IICEC) tarafından hazırlanan “Küresel Enerji ve İklim Politikalarında Yeni Bir Dönem: Yeni ABD Yönetimi Gündemi” gerçekleştirildi. Açılış konuşmasını Güler Sabancı’nın yaptığı, Prof. Ernest J. Moniz’in onur konuğu olduğu ve Dr. Fatih Birol’un keynote konuşmacısı olduğu webinarın panelistleri ise Prof. Fuat Keyman, Ahmet Erdem, Erkan Kafadar ve Kıvanç Zaimler oldu.

Açılış konuşmasını yapan Güler Sabancı, şu anın enerji ve iklim ilişkilerini tartışmak ve yeni küresel politikalara gitmenin zamanı olduğundan bahsetti. İklim ve enerji konularının Sabancı Üniversitesi’nin uzun zamandır önemsediği bir konu olduğunu söyleyen Sabancı, IICEC’in bu amaç doğrultusunda on yıl önce politikacıları, endüstriyi ve akademiyi bir araya getirmek için kurulduğunu sözlerine ekledi. IICEC’nin Türkiye Enerji Görünümü projesinin paydaşlarını birleştirmek ve enerji sektöründeki ihtiyaçları karşılamak için önemli bir örnek olduğunu ve IICEC’in bir sonraki benzer projesinin Türkiye’de Elektrikli Araçlar Görünümü olduğunu söyledi.

Keynote konuşmacısı Uluslararası Enerji Ajansı Başkanı Dr. Fatih Birol, enerji sektörünün en çok emisyona yol açan sektör olması nedeniyle iklim değişikliği ile doğrudan ilişkili olduğunu ve enerji sektöründeki sorunlar düzeltilmeden iklim değişikliğine de bir çözüm bulunamayacağını söyledi. Ayrıca uzmanların iklim değişikliğinin yıkıcı etkilerinin şu anda yaşadığımız pandemiden çok daha kötü olacağına dair uyarılarına dikkat çeken Birol, iklim değişikliği ve enerji sektörü ile ilgili üç noktaya dikkat çekti:

– Öncelikle emisyonların %80’inden fazlasına neden olan enerji sektörünün sorunları çözülmeli.
– Bir ülkenin kendi sınırları içinde sıfır karbon olmasının iklim değişikliğinin etkilerine maruz kalmayacağı anlamına gelmemesi nedeniyle iklim değişikliği için küresel bir çözüm oluşturulmalı.
– Son olarak da iyi olarak görülen enerji ve kötü olan emisyonların yarattığı karışıklıktan temiz ve yenilenebilir enerji ile çıkış sağlanmalı.

Dr. Fatih Birol, birçok hükümetin sıfır emisyon hedefleri koyması, pandeminin neden olduğu ekonomik krizden kurtulma paketlerinde temiz enerjiye desteklerin verilmesi ve bu yıl Glasgow’da gerçekleştirilecek olan COP26’nın iyimser olma sebepleri olduğunu söyledi. Bunların yanında Birleşik Krallık hükümeti ve Uluslararası Enerji Ajansı, COP26 öncesinde küresel yönetişimi güçlendirmek için bir net sıfır zirvesi düzenleyecek. Son olarak Uluslararası Enerji Ajansı’nın küresel bir yol haritası oluşturduğunu söyleyen Birol, bu çalışmanın iklim değişikliği ve enerji sektöründeki değişimin petrol ve otomotiv gibi endüstriler ve karbon yakalama teknolojileri gibi üzerinde etkilerinin ne olacağını açıklayacağını ve inovasyonun bu süreçteki önemini anlatarak konuşmasını sonlandırdı.

Güler Sabancı ile Dr. Fatih Birol’e tespitlerinden dolayı teşekkür ederek söze başlayan ABD Eski Enerji Bakanı Prof. Ernest J. Moniz, konuşmasına ABD’deki yönetim değişiminin ulusal ve uluslararası düzeyde iklim değişimi ile mücadeleye etkilerinin önemini vurgulayarak başladı. Obama dönemi hükümetinde Dışişleri Bakanlığı yapmış John Kerry’nin İklim için Özel Başkanlık Elçisi görevine atanmasının dönüşüm üzerine açık bir sinyal olarak gösteren Moniz, bu hamlenin ABD içişleri ve dışişlerinde iklim değişimi ile mücadelenin yeniden inşasında önemli bir başlangıç olduğuna inandığını belirtti. Biden hükümetinin Paris Anlaşması’na yeniden katılmasıyla devam eden Moniz, Glasgow’da yapılması planlanan 2021 BM İklim Değişimi Konferansına giden yolda yapılan ve yapılacak önemli hamlelere dikkat çekti. Önemli bulduğu konuları yerli ve uluslararası konulara ayıran Moniz, yerli konularda Biden hükümetinin California eyaletinin araç emisyonları standartlarını belirlemedeki rolünü geri getirmesi ve iklim değişimine karşı çalışmalarda önemli bir isim olan Michigan Eski Başsavcısı Jennifer Granholm’ün Enerji Bakanı açıklanması ihtimali ile hızlı bir değişime hazır olmamız gerektiğini söyledi. Buna ek olarak Obama döneminde de iklim değişimine karşı mücadelede önemli bir konu olan karbonun sosyal maliyetinin Biden hükümeti tarafından araştırılması ve gelecek poliçelerde maliyet hesaplarında kullanılacak olmasının az bilindiğini ama önemli olduğunu söyleyen Moniz, ulusal boyutu da Teksas ve Kaliforniya’daki aşırı iklim olaylarının ulusal iklim farkındalığını özellikle kurumsal alanda arttıracağını öngördüğünü gösterdi. Bu farkındalık artışının, altyapı gibi anahtar sektörlerde yapılacak hamlelerde bipartizan destek alacağını düşündüğünü söyleyen Moniz, bipartizan destek almasa bile nispeten eski bir yöntem olsa da bütçe mutabakatı gibi bipartizan destek istemeyen yollarla da bu hamlelerin yapılabileceğini gösterdi. Glasgow’a giden yoldaki uluslararası boyutla konuşmasını bitiren Moniz, burada da Glasgow’daki olası diplomatik sorunların altını çizdi. Paris Anlaşmasına giden yolda ABD-Çin işbirliğinin önemini vurgulayan Moniz, içinde bulunduğumuz jeopolitik durumun Paris Anlaşması dönemine kıyasla çok daha zorlu olmasını beklediğini söyledi. Uluslararası işbirliğinin ülkelerin farklılıklarını ve çatışmalarını bir kenara koyup iklim değişimine odaklanıp odaklanamayacağına bağlı olduğunun altını çizen Moniz, konuşmasını Fatih Birol ve Güler Sabancı’ya sektördeki katkılarına teşekkür edip “Glasgow’a giden 10 aydan kısa dönemin çok heyecanlı olacağını” söyleyip sonlandırdı.

Panelistlerin konuşmasına başlarken Prof. Fuat Keyman, Dr. Fatih Birol’a Türkiye’de enerji sektörünün dinamikleri hakkında ne düşündüğünü sordu. Birol, “Bir ülkenin temiz enerji devriminden etkilenmemesi imkansız, bu bir zincir şeklinde herkesi etkileyecek” diyerek sözlerine başladı ve Türkiye’nin de en önemli partneri olan AB’nin temiz enerjiye yaptığı trilyonlarca dolarlık yatırımların ve ticarette karbon vergilendirilmesi gibi kanunlar çıkarmasının Türkiye’ye etkilerinin kaçınılmaz olduğundan bahsetti. Otomotiv sektörünü örnek veren Birol, Avrupa ve ABD’de elektrikli araçların yaygınlaşması ve ilerleyen yıllarda fosil yakıt kullanan araçların satışının yasaklanmasına dair düzenlemelerin gelmesine yanıt olarak, otomotiv sektörünün önemli bir yeri olan Türkiye’de ”oyunun zamanında okunup sektörün ona göre düzenlenmesi yolunda adımlar atılması gerektiğini” söyledi.

Keyman daha sonra Borusan Holding CEO’su Erkan Kafadar’a ABD’de Joe Biden’ın gelişi ve Glasgow’a gidilen süreçte emisyon ticareti ve karbon vergisinin Türkiye’de sanayiye etkilerinin ne olacağını ve Borusan’ın bu gelişmelerden nasıl etkilendiğini sordu. Kafadar, dünyayı daha temiz ve sürdürülebilir kılma amacı doğrultusunda ilerlerken sosyal ve ticari birtakım standartların değiştirilmesi gerçeğine dikkat çekerek ihracatta en önemli sektör olan ancak Türkiye’de hala içten yanmalı motorlara yatırım yapmakta olan otomotiv sektörünün dönüşümü için yeni tesisler inşa edildiğini ve projeler oluşturulduğunu söyledi. Bu dönüşümde sanayi, üniversiteler ve devlet aynı masaya oturarak birlikte karar alması gerektiğini söyleyen Kafadar, bu sürecin ne kadar maliyetli olduğuna da dikkat çekti. Bu zorluklara karşı hem üreticinin hem de tüketicinin maddi destekler ve altyapı yatırımları ile korunacağı ve teşvik göreceği politikalar üretilmesi gerekiyor. Kafadar ayrıca mevcut durumda üç konuda dönüşümün gerekli olduğuna dikkat çekti. Bunların ilki yenilenebilire geçiş dışında bir seçeneği olmayan enerji sektörünün kendisi. İkincisi, hem üretim hem de tüketimde yoğun enerji tüketen otomotiv gibi sektörler. Sonuncusu ise üretim teknolojisi nedeniyle emisyonu yüksek olan demir-çelik gibi sektörler. Kafadar, yasal düzenlemelere uyum sağlayabilmek adına Avrupa ile ortak bir yol haritası çizmenin, Türkiye’nin rekabetçiliğin koruması açısından önemli olduğunu ancak teknoloji ve inovasyonun yanından yeşil finansmana da ihtiyaç duyulduğunu söyledi. Uzun vadeli yeşil finansmana ulaşılamazsa oyundan kopma riski olduğunu hatırlatan Kafadar, endüstri ve sanayiyi temiz enerji çerçevesinde değiştirmenin yanında Avrupa ile entegrasyon sağlanarak AB’nin finansman imkanlarından faydalanılması gerektiğini belirtti.

Panelistlerden Shell Türkiye Başkanı Ahmet Erdem’e Shell’in enerji dönüşümüne nasıl baktığı ve enerjide net sıfıra inmenin ne anlama geldiği soruldu. Erdem, Shell’in Paris Anlaşması doğrultusunda net sıfır hedefinin net olduğunu ve bu yöndeki stratejilerinin kamuoyuyla da paylaşıldığını söyledi. Sürekli artmakta olan enerji ihtiyacını ve enerji sektörünün emisyonların %80’inden fazlasını oluşturmasını göz önünde bulundurduğumuzda enerji dönüşümünün kaçınılmaz olduğunu vurgulayan Erdem, Shell’in daha temiz ve daha fazla enerji sağlamak için farklı enerji kaynaklarına yöneldiğini söyledi. Erdem, düşük karbonlu rüzgar ve güneş enerjisi, ekonomilerin elektrifikasyonu ve biyokütle enerjisi gibi kaynaklara ek olarak enerji dönüşümünde karbon yakalama teknolojileri ve doğa bazlı çözümlerin de söz konusu olduğunu söyledi. Pratikte ise Shell’in kısa vadeli hedefleri olduğuna dikkat çeken konuşmacı, Shell’in kendi operasyonlarından doğan emisyonlar, kendi ürettikleri ve sattıkları ürünlerin tüketiminden doğan emisyonlar ve ürünlerinin işlenmesinde ortaya çıkan emisyonlar dahil olmak üzere sadece Shell’in üretip sattığı değil, ticaretini yaptığı ürünlerin emisyonlarının da net sıfır hedefine dahil edildiğini belirtti. Bunun için de doğa bazlı çözümlere yönelmeye çalıştıklarını söyleyen Erdem, Shell’in alternatif yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş yaptığını, küresel elektrikli şarj noktalarını artırdığını, hidrojen üretim merkezleri kurduğunu, geri dönüştürülmüş atıklardan plastikler işlenerek hammadde haline getirdiğini ve Science Based Targets gibi girişimlerle de işbirliği yaptığını belirtti.

Son olarak TÜSİAD Enerji Çalışma Grubu Başkanı Kıvanç Zaimler’e de enerji dönüşümü üzerine düşüncelerini ve TÜSİAD’ın bu konudaki duruşu soruldu. Zaimler, sürdürülebilir büyümeyi desteklemek üzere rekabet odaklı, yenilikçi, çevreyle uyumlu, somut ve uygulanabilir öneriler geliştirilmesinin amaçlandığından ve artık enerji denildiğinde yalnızca üretim sürecinin değil, tüketicilerin, inovasyonun, finansmanın ve çevresel etkilerin de dahil edildiği bir bütünün düşünüldüğünü söyledi. Zaimler ayrıca, TÜSİAD’ın 3D adını verdiği Dijital, Düşük karbon ve Dağıtık enerji hedefleri ile enerji dönüşümünü piyasa odaklı verimli büyüme, yenilenebilir dönüşüm, teknoloji ve tüketici olmak üzere dört başlıkta desteklediğini söyleyerek konuşmasını sonlandırdı.

About Post Author