Kurumsal Kaynak Yönetimi ve Sürdürülebilirlik

Bilgi sistemleri, şirketlerin kurumsal kaynakları daha etkili şekilde kullanmasına yardımcı olmak için tasarlanmıştır. Peki ya şirketler bilgi sistemlerini sadece kârı hesaplamak için değil de, aynı zamanda insanların ve çevrenin ihtiyaçlarını da göz önüne alacak şekilde, daha kapsamlı bir biçimde kullanırsa? İşte MIT Sloan Management Review’de Eylül ayında yayımlanan bir yazı bu önemli sorunun peşine düşmüş. Thomas Odenwald ve Christian Berg’in zihin açıcı yazısını okuyucularımızla paylaşıyoruz.

Günümüz tüketicileri, artık sadece kalite ve fiyatla il­gilenmiyor; aynı zamanda ürünlerin sosyal ve çevresel etkileri­ni de gittikçe daha fazla umursuyor­lar. Aslında pek çoğu, şu tür sorular soruyor: Bu oyuncak zehirli madde içeriyor mu? Bu elbisedeki malze­meler nereden geliyor? Üreticiler, fabrikalarındaki iş güvenliği uygula­malarını yeterince ciddiye alıyorlar mı? Ve üretim süreçleri çevreyle dost mu?
Kullandığımız ürünlerin güvenlik ve çevre üzerindeki etkileri hakkında bu sorulara cevap verebilmek çok önemli. Ancak, doğru bilgi olmadan kolay görünen sorulara bile cevap vermek zor. Mars’a uzay aracı gön­deriyoruz ama her gün kullandığı­mız ürünler hakkında utandırıcı bir şekilde çok az şey biliyoruz. Her sa­niye çok büyük miktarda veri ürete­bilmemize rağmen, ürünlerin hangi maddelerden ve nasıl yapıldıkları hakkında insanların sordukları basit sorulara cevap verecek, amaca uy­gun ve eyleme geçirilebilir veri gös­tergelerine genellikle sahip değiliz.
Son yapılan araştırmalar (MIT Slo­an Management Review tarafından yayınlanan da dahil olmak üzere) pek çok yöneticinin, sürdürülebilir­liğin kurum gündeminde kalıcı bir yeri olduğuna inandığını gösteriyor. Ancak günümüzün Bilgi Teknoloji (BT) sistemleri, geniş değer zinciri boyunca faaliyetlerinin tam etkisini anlamak ve yönetmek isteyen şirket­leri yeterince destekleyemiyor. Bu durum, sürdürülebilirliğin neden temel iş stratejilerine henüz entegre olmadığını da açıklıyor.
Kurumsal kaynak planlamaya (en­terprise resource planning – ERP) yönelik klasik BT sistemleri, iş sü­reçlerini ve kurumsal kaynak yö­netimini önemli ölçüde geliştirdi. Bugün ERP, satın almadan üretime, satıştan muhasebeye ve maaş bord­rosuna kadar çeşitli departmanlar­daki temel iş süreçlerine entegre bir görünüm sağlıyor. Böyle olunca da pek çok şirketin kalbini ve kayıt sis­temini oluşturuyor.
Ancak, finansal olmayan ölçüler (örneğin, bir üretim adımında tü­ketilen enerji veya su miktarı) gele­
neksel ERP’nin içine hemen hemen hiç dahil edilmiyor. Sonuçta şirket yöneticileri; finansal varlıkları, işgü­cü maliyetlerini ve kapasitesini, mal­zemeleri optimize etmek için eğitili­yor ve teşvik ediliyorlar. Bize göre ERP’ye daha doğru bir yaklaşım için çevresel ve sosyal olanlar da dahil olmak üzere her türlü kaynağın göz önüne alınması ve şirket sınırlarının dışına ulaşan değer zincirinin tüm evrelerinin kapsanması gerekir. Bu yaklaşım, diğer unsurların yanında, bir ürünü oluşturan malzemenin ve hammaddenin nereden geldiği, ürü­nü imal etmek için ne kadar enerji gerektiği, çeşitli adımların ne kadar atık ve emisyon ürettiği ve tedarik­çinin iş faaliyetlerinin temel insan haklarına ve çalışma standartlarına ne kadar uyduğu gibi konuları da dikkate alacaktır.
Genelde günümüzün bilgi sistem­leri ve raporlama yöntemleri; emis­yon, atık ve çalışan güvenliği gibi unsurları dışsallıklar olarak görü­yor. Ama ekonomik belirsizlik, nü­fus artışı, iklim değişikliği ve artan doğal kaynak talebi dahil olmak üzere pek çok unsur, şirketlerin ka­rar verirken daha kapsamlı öğeleri göz önüne alması için yeni baskılar oluşturuyor. Bilgi sistemleri şirket­lere geniş değer zincirlerinin sadece finansal performans değil, ayrıca ba­zılarının “Üçlü Bilanço” (The Trip­le Bottom Line) olarak adlandırdığı çevre, toplum ve ekonomi üzerinde­ki etkilerini de değerlendirmesi ve açıklaması için yardım etmelidir.
Bazı analistler, kurumların sürdü­rülebilirlik üzerine odaklanarak rekabet avantajı kazanabileceğini söylese de bu bakış açısı fazla er­ken olabilir, özellikle de kurumsal kaynakların nasıl yönetildiğine dair kapsamlı bir perspektif sağlayabile­cek güvenilir bilgi sistemleri mev­cut değilken. Örneğin BM Küresel İlkeler Sözleşmesi’nin (UN Global Compact), Sürdürülebilirlik Üze­rine Accenture CEO Çalışması
2013, sürdürülebilirliğe ağırlık ve­ren kurumlar için doğrudan işletme kârlarının yakın vadede sınırlı kala­cağını gösterdi. 103 ülkeden 1000 üst düzey yöneticinin katıldığı bu çalışma, ayrı ayrı şirketlerin ötesin­de “yeni sistemler, pazarlar ve yapı­lar oluşturulması” ve “işbirliği için yeni bir taahhüt” yapılması çağrısın­da bulundu.
Avrupa ve Yeni Zelanda gibi böl­gelerdeki hükümetler, kirleticilerin ödemesini sağlayarak ve emisyon­lar, atıklar ve kirlilik üzerine fiyat etiketi koyarak çevresel maliyetleri içselleştirmeye başladı bile. Kay­naklarını rakiplerinden daha iyi yönetmeyi öğrenen şirketlerin, lider konumuna geleceğini düşünüyo­ruz. Bu şirketlerin satın alma, üre­tim, dağıtım, satış ve satış sonrası süreçleri boyunca faaliyetleri takip edecek yeni araçlara ve bilgilere ih­tiyaçları olacak.

Lineer Ekonomiden Sirküler Ekonomiye
Daha önceleri, temiz ve daha sür­dürülebilir iş faaliyetleri benimse­meye çalışan şirketler, sorunun bel­li parçaları üzerine odaklanıyordu. Örneğin, fabrikalarının bacaların­dan çıkan duman miktarını azalt­mak gibi. Ancak klasik “boru sonu” (end-of-pipe) teknolojilerine yoğun­laşmak yetersizdir. Lineer değer zincirinde, bazı malzemeler değerli bile olsa (elektronik ürünlerde kul­lanılan altın gibi) eskiyen ürünlerin sonu atık sahaları oluyordu. Sirkü­ler ekonomide ise tersine, atılan ürünler; geri alma, geridönüşüm, yeniden kullanım ve yeniden imalat programlarıyla geri kazanılabiliyor ve ardından yeni ürünler yapılmak üzere yeniden üretim sürecine giriyor. Ayrıca, geri alma ve geri­dönüşüm programları bir ürünün sahada nasıl performans gösterdiği ve nasıl kullanıldığı hakkında da, gelecekteki tasarım ve üretim ka­rarlarını etkileyecek değerli geribil­dirimler sağlıyor.
Gerekli olan şey, yeniden kullanımı destekleyecek, ölçülebilir süreçler­dir. Bir şirketin etkileri, ürünleri­nin ve hizmetlerinin katkısına kar­şı ölçülmelidir. Şu anda pek çok şirket, sattıkları ürünlerin çevresel ayakizinin sadece yaklaşık %10 ila %20’sini doğrudan kontrol ediyor; geri kalanı ise üretime yönelik (ups­tream) tedarikçiler veya satışa yö­nelik (downstream) faaliyetlerle iliş­kili. Bizim açımızdan gerçekçi bir ekonomik model, malzemelerin ilk satın alımından ürün yaşam döngü­sünün en sonuna kadar, bir şirketin tüm faaliyetlerini yansıtmalıdır.
Şüphesiz, ürünlerin veya malze­melerin hammaddeye kadar tüm şeceresini ve kullanılabilir ömürle­rinden sonra neler olduğunu takip etmek hiç kolay değil. Ancak, ger­çekten daha sürdürülebilir bir tüke­timi desteklemek istiyorsak, değer zinciri boyunca şeffaflığı geliştir­meliyiz ki şirketler değişime teşvik edilsin. Merkezi İsviçre Cenevre’de bulunan Uluslararası Standardi­zasyon Örgütü (ISO), ürünlerin entegre bir yaşam döngüsünün or­taya konmasını teşvik eden çeşitli standartlar yayınladı. Tasarımcı ve mühendislerin sadece şekil, uy­gunluk ve işleve göre değil, aynı zamanda da malzemenin özellikleri, nereden geldiği, ürünleri üretmek için gereken enerji gibi unsurları da göz önüne alarak kararlar vermesi için teşvik edilmeleri gerekiyor. Pe­rakendecilerin ve diğer şirketlerin bu ilkeleri kendi satınalma kriter­lerine yerleştirmesi lazım. Wal-Mart Stores Inc. çok önemli adımlar attı bile. Uluslararası kâr amacı gütme­yen bir organizasyon olan ve tüke­tim malı sürdürülebilirliğini geliş­tirmek için bilimsel bir temel inşa etmeye çalışan Sürdürülebilirlik Konsorsiyumu’na (The Sustaina­bility Consortium) katılımından da dolayı, Wal-Mart iş faaliyetlerinin sosyal ve çevresel etkilerini en aza indirme konusunda liderliği almayı umuyor. Wal-Mart, 2017 yılı itiba­riyle ABD mağazalarında ve Sam’s Club lokas­yonlarında sattığı ürünlerin %70’ini, ürünleriyle ilgili sürdürülebilirlik ve­rilerini değerlendir­mek ve paylaşmak için konsorsiyumun endeksini kullanan te­darikçilerden satın almayı vaat etti. Wal-Mart, ayrıca ABD özel markalı ürünlerinin tasarımını etkilemek için de endeks verilerini kullanmayı planlıyor.

Sürdürülebilirlik Performansını Optimize Etmek
Malzemeler ve süreçler hakkında finansal olmayan güvenilir verileri bir araya getirmenin kolay bir iş olduğunu kimse iddia etmiyor. Pek çok büyük perakendeci ve üretici, tedarikçilerinden, ilgili sürdürüle­bilirlik ürün verilerini bir teknoloji platformunda kaydetmesini istiyor. Ancak sonuç olarak tedarikçiler, genellikle farklı müşteriler için bir dizi platformu sürdürmek zorunda kalıyor. Bulutta ortak bir veri ağına geçmek, süreci kolaylaştırabilir ve şirketlerin bilgileri daha kolay ve daha az maliyetli bir şekilde takip etmesine olanak verebilir. Aslında ortak veri ağlarının kullanımı, ka­tılımcıların sayısı ço­ğaldıkça artacaktır. Tüm ağ katılımcıla­rı için zaman ve para tasarrufu sağlarken, bir yandan da ürün­lerle ilgili sürdürülebi­lirlik verilerinin etkili şekilde toplanmasını, yönetilmesini ve yeniden kullanıl­masını mümkün kılacaktır.
Şirketlerin, tedarik zincirlerinden karbon ve su ayakizi bilgilerini ala­bildiğinde bu bilgiyi kendi süreçle­rine ait iç verilerle entegre etmeleri gerekecek. ERP tarafından oluştu­rulan üretim siparişleri ve lojistik süreçler zaten bu kapasiteye sahip. Ama böyle bile olsa büyük olasılıkla mevcut sistemler bundan düzgün şekilde faydalanamıyor. Bunun için, her şeyi takip etmek amacıyla malzemelerin faturalarını (diğer bir deyişle, hammadde, parçalar ve ima­lat için gereken ön ürünlerin tam listesi ve bazen binlerce öğe içeren listeler) ve ana veriyi bir defa orta­ya dökmek gerekiyor. Pek çok du­rumda, bu aynı zamanda yeni veya uyarlanmış muhasebe yöntemlerini de gerektiriyor.
Mevcut ERP sistemlerinden küme­lenmiş görünümler yaratma becerisi geliştirmek, sürdürülebilirlik perfor­mansını optimize etmenin anahtarı. Tüm ürünler ve bölgeler çapında, mevcut şirket sistemlerini kullana­rak ürün seviyesinde sürdürülebi­lirlik etkilerini analiz eden ve ölçen kurumlara örnek olarak, Paris mer­kezli, çokuluslu gıda şirketi Dano­ne ve büyük bölümü Danone’ye ait olan Londonderry, New Hampshire
merkezli yoğurt üreticisi Stonyfield Farm Inc. gösterilebilir. Hem Dano­ne hem de Stonyfield, var olan iş sis­temleri bir üretim siparişi aldığında onunla ilişkili karbon emisyonlarını ve su tüketimini hesaplamaya baş­layabiliyor. Şirket yöneticileri emis­yon etkilerini, enerji ve su tüketimi­ni gerçek zamanlı hesaplayabiliyor. Örneğin, malzeme ikamesi, alterna­tif nakliye veya yeni tür yenilenebi­lir enerjilerin kullanımı gibi azaltım stratejilerinin etkilerini inceleyebili­yorlar.
Bu tür iş becerilerinin önemi azımsa­namaz. Bir araya getirilmiş, kümelen­miş bilgilere sahip olmak, şirketlerin tüm tedarikçiler, kurumsal yapılar, üretim hatları ve ürün kategorileri çapında performanslarını ölçekle­nebilir ve etkili bir şekilde optimize etmesine olanak sağlıyor. Üretim, lojistik programlama ve planlama, düşük emisyonlar, enerji tüketimi azaltımı ve daha az atıkla optimize edildiğinde şirketler uzun vadeli bir sürdürülebilir değer yaratmak için fırsatları belirleyebilecek. Danone, bu yaklaşımı kullanarak ayda 35 bin ürünü analiz ediyor ve %35’ten faz­la emisyon azaltımı sağlıyor. Bunun bir parçası olarak Stonyfield 2006 ile 2010 arasında nakliyeyle ilişkili sera­gazı emisyonlarında %46 azaltım ve 7,6 milyon dolar tasarruf sağladı.

Entegre Raporlama Vakası
İş ortamındaki değişim, yönetimin kurumsal kaynak muhasebesine yeni bir yaklaşım benimsemesi için teşvik yaratıyor. Yönetimin, sadece finansal performans üzeri­ne odaklanmak yerine, tüm değer zinciri boyunca (tasarım ve tedarik zincirinden operasyona ve tüketici satın alımına ve ürün ömrünün so­nuna kadar) hem finansal hem de finansal olmayan unsurları izleme­si ve yönetmesi gerekiyor. Hedef, finansal ve finansal olmayan veri­leri birleştirmek. Buradaki mantık, ne kurumsal mali raporların ne de gittikçe popüler hale gelen sürdürü­lebilirlik raporlarının şirketin değer ve performansına dair kapsamlı bir görünüm sunmamasıdır; iki görü­nüm bir araya gelmeden iki rapor türü de tam olmayacaktır.
Entegre raporlama kadar, onu uy­gulamak da hâlâ oldukça zor; kalite, güvenilirlik ve finansal olmayan ve­rilerin miktarı, finansal verilere na­zaran yetersiz kalmaya devam edi­yor. Kurumsal sistemler emisyonlar, kaynak tüketimi veya sosyal etkiler hakkında güncel veriler üretebilene kadar finansal ve finansal olmayan göstergeler (örneğin, çalışan tatmi­ni ve kazancı, karbon emisyonları ve maliyetleri veya çalışma stan­dartları ve marka değeri) arasında­ki ilişkileri raporlamak zor olacak. Entegre raporlar, mevcut muhasebe ve denetim çerçevelerinde düzenle­meler yapılmasını gerektiriyor. Gü­nümüzün dışsallıklarının, şirketin standart kaynak planlaması ve sü­reçlerin optimizasyonu çalışmaları­nın içine gömülmesi gerekiyor.
Şirketlerin şu anda çevresel ve sosyal etkileri hesaplama şeklinin yeterince iyi olmadığı açık. Sosyal ve çevresel hedefleri kapsamaya yardımcı olması için mevcut iş ya­zılım çözümlerinin genişletilmesine ciddi şekilde ihtiyaç var. Sürdürüle­bilirlikle ilgili sıkıntıları ele alırken, ekonomik büyümeyi sürdürmek ve yaşam kalitesini geliştirmek 21. yüzyılın en temel zorluklarından biri. Son yıllarda büyümeye önemli ölçüde katkıda bulunan bilgi tekno­lojileri ve iş çözümleri de bu çaba­yı destekleyebilir. Büyük veri (big data), mobil iletişim, veri analizi ve girişimci aplikasyonlarındaki tekno­lojik ilerlemelerimizi sürdürülebilir­likle ilgili açıkladığımız zorlukları (ve süreç içinde uzun vadeli değer yaratımı için dönüştürülmüş sanayi­leri ve pazarları) ele almak için kul­lansaydık nasıl olurdu?
Ancak, kurumsal kaynak yönetimi­ne yönelik yeni bir paradigma yarat­mak için iş süreçlerimizin değişmesi gerekiyor. Eski paradigma yeni zor­lukları karşılayamayacak. Değişime öncülük etmek için liderlerin doğru araçları kullanması gerekiyor.
Yöneticilerin, sürdürülebilirlik öğe­lerinin kurumsal sistemlere yerleş­tirilmesini can sıkıcı bir yaptırım olarak görmemesi gerekiyor. Bilakis bunu, insanlığın karşı karşıya geldiği büyük meydan okumaları ele almaya yönelik süregiden gelişmeleri yürüt­mek için bir fırsat olarak görmeliler. İş ağlarının her katılımcıyla birlikte daha fazla güçlenmesi gibi, sürdürü­lebilir şirketler yaratmak için de, kâr etmenin yanı sıra insanın ve gezege­nin sağlığını korumayı da hedefleyen şirketlerin ihtiyaçlarını göz önüne alan işbirliği çabaları gerekiyor.

Önerilen makaleler