2012 yılında çocukluk arkadaşımla beraber Isparta Senirkent kasabasında gül hasadına katılmamla birlikte, artık hayallerim de yön değiştirmeye başladı. Hani vardır ya, emekli olursun, kasaba-köy hayatını tercih edersin, sebze meyve yetiştirirsin veya bir kafeterya, bar açarsın, doğaya yaklaşırsın, balıkçılık yaparsın… Şehir insanının bitmek tükenmek bilmeyen hayalleri ve planları; onlar işte. Toroslar da tüm çiçekleriyle adeta beni çağırıyordu. Düzenli bir şekilde, senede iki kez yollar beni Isparta’ya götürür olmuştu. İstanbul’da 30-40 yıl yaşayıp da böyle düşünmeyen yoktur sanırım. Metropol hayatında insan, zamanla yeşilden yoksunlaştıkça bir o kadar da yeşile sarılıyor. Son dört yıldır, bahçecilik eğitimi almama ve gönüllü olarak TEMA (Türkiye Erozyonla Mücadele, Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı) ve NGBB’de (Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi) çalışmama rağmen İstanbul’dan sık sık kaçarak kendimi bahçelerde, bağlarda, dağlarda bulmaya çalışıyorum.
“Tanrı’nın Bize Armağanı”
Çevreci yazar Yusuf Yavuz’un yazıları, adeta benim yol gösterenim oldu geçen yıl ve Kuyucaklı Ziya Doğan ile irtibat kurarak hayalimin çiçeğiyle karşılaştım. Benim anlatacaklarım, usta yazar Sabahattin Ali’nin Kuyucaklı Yusuf’u (ki bahse konu olan yer Aydın ili Kuyucak’tır) gibi acıklı değil; çok keyifli.
Kuyucaklı Ziya Doğan ile tanıştığımdan beri yatıyorum kalkıyorum “Lavanta”yı düşünüyorum. Ne olur? Nasıl olur? Neler yapılır bu lavanta ile? Niçin Fransa’da yıllardır büyük bir tarım ve turizm potansiyeli yaratan bu şifalı çiçek, bizde bu kadar tanınmıyor ve yetiştirilmiyor? Oysa bakım istemiyor, su istemiyor; tek istediği bol bol güneş; o da ülkemizin en büyük zenginliği, öyle değil mi? Sağladığı estetik ve görsel harmoni ise parayla pulla kolay kolay satın alınamaz. Bu yaz hasat zamanı benim için gelmek bilmedi. Ne zaman? Ne zaman? Arıyorum soruyorum: Ne zaman? “Ramazan Bayramı’nın ertesi hemen başlıyoruz” denince hemen biletler alındı; eşe dosta haber edildi ve Ağustos ayında yolculuk başladı.
Isparta’nın Keçiborlu ilçesine bağlı Kuyucak köyünde hasat zamanıydı. Köy, bizi
yoğun lavanta kokusu ve avlulara serilmiş kuru lavanta çiçekleriyle karşıladı. Kuyucaklı Ziya Doğan da hem yıllardır tanıdığım bir dost edasıyla, hem de yoğun iş temposuna rağmen şehir insanının unuttuğu misafirperverliğiyle en güzel şekilde ağırladı bizi.
Köyün lavantayla tanışması, 1970’lerin başında Fransa’dan getirilen fidelerle olmuş. Susuz arazide Ziya Bey; emeklilik hayallerini, kendi köyünde adeta kalkınma ve umut şeklinde yeşertmiş. Kuyucak, Kuşçular, Çukurören, Ardıçlı, Senir, Güneykent ve Aydoğmuş köylerinde üretim, 900-1200 metre rakımlı yerlerde yapılıyor. Göçle boşalan Kuyucak köyünde lavanta için “Tanrı’nın bize armağanı” deniyor.
Kuyucak köyüne 1999 yılında emekli olup dönen Ziya Bey, hem öncülük yapıyor hem de çok şifalı olan lavantanın balını eşiyle birlikte üretiyor. Burdur Gölü kıyısı, tepelere doğru tamamen lavanta bahçeleriyle dolu. En üstte ise kovanlar… Muhteşem manzara insanı, lavanta kokusuyla birlikte sarhoş ediyor. Mayıs ve Ağustos arasında lavantalar çiçekleniyor ve hoş kokuları bal arılarını çekiyor.
Lavanta balı, şeker oranı oldukça yüksek bir bal. Doğallığı, kokusu ve lezzetine bir de karaciğere, Hepatit B ve sinir sistemi hastalıklarına faydası ilave olunca, büyük talep görüyor ve zor bulunuyor. Bal üretiminin iki yıl öncesine kadar 1 ton kadar olduğunu belirten Ziya Bey, artan kontrolsüz gezgin arıcılar sebebiyle üretimin bu yıl %50 kadar düşerek, 500-600 kg’a indiğini söylüyor. Kontrollü ve kontrolsüz arıcılığın durumunu, bilinçli tüketiciler takip ediyorlar zaten.
Ballıbabagiller familyasından olan lavantanın (Lavandula spp.) anavatanı Akdeniz Havzası, Kanarya Adaları, Kuzey Afrika, Hindistan ve Güneydoğu Asya. Lavanta çok yıllık, yaprak dökmeyen, yarı çalımsı bir bitki. Gruplar halinde, bordür ve alçak çit şeklinde, eğimli arazide ve pencere önü saksıda yetişebiliyor. Çiçek açmadan kesiliyor. Çiçeklendiğinde ise farklı renkleri oluyor; mavi, mor, leylak, beyaz… Tam güneş alan yerlerden hoşlanan lavanta, orta, hafif bünyeli, geçirgen, nötr, hatta fakir topraklarda dahi yetişiyor. İlkbaharda, hatta Şubat ayında bile ekilebiliyor. Budama ise kaçınılmaz, zira o güzel yuvarlak formunu korumak için çiçeklenmeden sonra budamak şart. Bitkinin alt dalları düzenli olarak budanmazsa yaşlandıkça odunlaşıyor; odunlaşınca taze filiz veremiyor; böyle bir durumda yerine yeni bir bitki dikmek daha uygun oluyor. 15 yıl, hatta kimi zaman 25 yıl boyunca aynı kökten ürün alınabiliyor.
“Çelikten Üretim” Yapılıyor
Bu mis kokulu çiçeğin bakımı çok kolay, üstelik hem kurusu hem de yağı para getiriyor köylüye. Bu yılki hasat sonrası oluşan piyasa koşulları ise “çok olumlu” şeklinde değerlendiriliyor. Yaş lavantayı kilogram fiyatı 1 TL/kg’dan satan olmamış; zira kuru lavanta tohumu 12 TL/ kg’dan alıcı bulmuş; sonuçta köylünün yüzü gülmüş. Kuyucak köyü tarım arazilerinde 2012’de %70’e varan lavanta ekimi, bugün %90’a ulaşmış vaziyette. İnanın bu olumlu gelişmeler, köylü kadar benim de yüzümü güldürüyor. Özgürlüklerine düşkün bu göçer, misafirperver, yardımsever köylüler; kimseye muhtaç kalmadan kalkınsın ve tersine göçü yaşasın isterim.
Lavanta köylüsü genellikle “çelikten üretim” yapıyor. Biliyorsunuz, bir bitkiden köklendirmek üzere alınan parçaya “çelik” diyoruz. İngilizce’de “cutting” (kesme) denen bu işlem, genellikle dallardan alınarak gerçekleştirilebiliyor, sonra tek yapraktan veya kökten yapılabiliyor. Çeliğe “kesik parça” da denebiliyor. Çelik kökleniyor, filizleniyor ve yeni bir bitki oluyor. Çeliğin en önemli avantajı ise bitkinin birebir kopyasının elde edilebilmesi. Çok çabuk büyüyebilmesi ise bir diğer avantajı. 1 dekara aşağı yukarı 90 ila 100 çelik fidesi dikiliyormuş. Köylü lavantayı çift yönlü sürüyormuş. Ziya Bey, aynı zamanda iyi bakılırsa 1500 metrekare araziden, 700 kg ile 1 ton arası yaş lavanta toplanabileceğini belirtiyor. Bu arada 5 kilogram yaş lavantadan 1 kilogram kuru lavanta tohumu elde edilebileceği bilgisini de verelim.
Hasat ve saklama koşulları tüm tıbbi bitkiler gibi çok önem kazanıyor. Çiçekli dallar, kokunun en güçlü olduğu çiçeklenme başında veya çiçeklenme sırasında toplanıyor. İlkbahar ve yaz mevsiminde aslında her an toplanabiliyor. Büyük demetler halinde tarladan kerpiç, taş veya ahşap evlerin avlularına getiriliyor ki, bu manzara görülmeye değer. Daha sonra çiçekli dallar, yerlere avlulara serilerek kurutuluyor. Hasat zamanı caminin etrafından başlayarak tüm bahçeler, avlular büyük lavanta demetleriyle dolup taşıyor. Kurutulan lavantalar önce geniş, daha sonra daha dar elekten geçiriliyor ve tohumlar satışa hazırlanıyor.
Morun Büyüsüne Kapılmak…
Eski Romalılardan ve Eski Yunan’dan bu yana lavantanın parfümünün yapıldığını, banyolara karıştırıldığını biliyoruz. Adının ise büyük olasılıkla “livere” (mavileştirmek) ile “lavare” (yıkamak) sözcüklerinin birleşmesinden oluşan Ortaçağ Latincesi’ndeki “livendula” kelimesinden türediği belirtiliyor.
Yatıştırıcı bir etkiye sahip olan lavantayı kesecikler halinde çamaşırlarınızın, yastığınızın altına koyduğunuzda, güzel ve saf kokusunun yanı sıra sizleri rahatlatacaktır da.
Ben sürekli kullanıyorum. Araştırmalara göre lavantanın yağı da uykusuzluğa karşı kullanılıyor. Aroma tedavisinde ise üşütme, bronşit, nezle, ateş, akne, sivilce, ağrı, baş ağrısı, saç diplerindeki kaşıntı için önerilebiliyor. Fonksiyonel kan dolaşımı rahatsızlıklarında ise haricen lavanta banyosu yapılabileceği belirtiliyor. Günümüzde ise lavanta gözlükleri, lavanta yastıkları ile sabunu, oda spreyi, peeling tuzları bayanlar arasında çok fazla kullanılıyor. Lavanta kolonyası da halen vazgeçilmez bir ürün… Kurutularak dolaplara konan lavanta çiçekleri giysileri böceklerden koruduğu gibi, Batı Anadolu’nun makilerinde yetişen karabaşotu olarak adlandırılan lavanta çiçeklerinden, yıllardır tıbbi fayda sağlanıyor. Lavantanın, esansiyel yağ olarak kullanımının yanı sıra süs bitkisi olarak peyzajda ve Avrupa mutfağında yemeklerde kullanımı çok fazla. Etken madde kalitesi en yüksek cins yağ, “Lavadula officinalis”ten elde edilirken; estetik ve renk kalitesi olarak “Lavandula super blue” tercih ediliyor. Tohumlarından çıkan lavanta suyu da iyi bir cilt bakım toniği. Antik çağlarda antiseptik olarak kullanıldığı bilinen lavantanın suyu da Birinci Dünya Savaşı’nda yaralanan askerlerin yaralarının dezenfekte edilmesinde kullanılmış.
Kuyucak’ta hasat zamanını resimleriyle birlikte sizlerle paylaştım. Seneye ise mora boyanmış lavanta bahçelerini görmek istiyorum; yani hasat öncesi gitmeyi hayal ediyorum. Hasat zamanı, hafif griye dönmüş çiçekler harikulade, ancak koku da bir o kadar müthiş. Sizi sarıyor ve içine çekiyor. Son yıllarda 5 ton kadar lavanta yağı üretiliyorken, yıllar içinde bunun katlanarak artmasını ve bu üretken lavanta yetiştiricilerinin, Fransa’daki çiftçiler gibi aynı bolluk ve berekete kavuşmasını bekliyorum. Bunun için benim, sizin hepimizin yapabilecekleri var. Isparta’ya, Keçiborlu ilçesine gelin; bu güzel köyde ruhunuzu, gözünüzü doyurun. Kalbinizi siz de benim gibi lavanta bahçelerinde -İstanbul emekliliğine kadar-bırakın. Gelin görün; yöresel kalkınmaya gerek üretim, gerek turizm ölçüsünde destek verin.