2010 yılında San Francisco’da Kohl Gill tarafından kurulan LaborVoice, geliştirdiği sistemle teknolojiyi kullanarak, üretim sahalarını şeffaflaştırmayı ve bu şekilde hem işçiler, hem markalar, hem işverenler için sürdürülebilir çalışma ortamları sağlamayı hedefliyor. 2015 yılından beri Türkiye’de de faaliyet gösteren LaborVoice’un Türkiye Operasyon Müdürü Selin Peker ile sistemin nasıl işlediğini ve getirdiği faydaları konuştuk.
YAZI: Barış DOĞRU
Bize biraz LaborVoices hakkında bilgi verebilir misiniz? Neyi amaçlar, ne zaman, kim tarafından kuruldu? Nasıl bir organizasyon yapısı var?
LaborVoices 2010 yılında San Francisco’da kuruldu ve faaliyetlerini üretimin yoğun olduğu Türkiye, Bangladeş ve Tayland’da sürdürüyor. Kuruluş hikayesine baktığımızda; kurucusu ve CEO’su Kohl Gill, Amerikan Çalışma Bakanlığı Kurumsal Sosyal Sorumluluk ofisinde çalışırken, tedarik zincirlerinin yeterince şeffaf olmamasından ötürü, sahada halen yoğun bir şekilde çocuk işçilik, kaçak işçilik, zorla çalıştırma gibi birçok farklı konudaki sorunların devam ettiğini ve var olan denetim mekanizmalarının yeterli gözlemi gerçekleştiremediğini fark ediyor. Ardından, bu kapsamda gerçekleştirilen denetimlere destek olabilecek bir sistem üzerinde çalışmaya başlıyor. Bu süreçte dikkatini çeken en önemli şeylerden biri; neredeyse tüm çalışanlarda bir cep telefonu olduğu. Buradan yola çıkarak, üretim noktalarından gerçek zamanlı bilgiye erişebilmek ve sahadaki sorunlara hızlı bir şekilde yanıt verebilmek adına, LaborVoices Symphony Sistemi’ni geliştiriyor.
Sistem, çalışanların 7/24 ücretsiz olarak arayabilecekleri telefon hatlarından oluşuyor. Ancak bu bir acil yardım (hotline) sistemi değil. Sistemi arayan çalışanlar herhangi bir kimlik bilgisi vermeden, sadece çalıştıkları fabrikalarının ismini teyit ederek veya atanmış fabrika kodlarını girerek, çalışma koşulları ile ilgili hazırlanmış anket sorularına telefonlarındaki “Evet/Hayır” tuşuna basarak yanıt veriyor veya isterlerse bazı sorularda ses kayıtları bırakabiliyorlar. Çalışanlar bu sistem sayesinde maaşlar, sigortalar, çalışma saatleri, örgütlenme özgürlüğü, taciz vakaları, güvenlik gibi sorulara yanıt veriyor. Bu sorular haricinde herhangi bir konuda bildirimde bulunmak isterlerse ses kaydı bırakabiliyorlar. Sistem, Türkiye’de Türkçe ve Arapça olarak hizmet verirken seçilen dil seçeneğine göre kendilerine farklılaşmış sorular yöneltiliyor. Arapça dil seçeneğini seçen göçmen işçiler de isteğe bağlı olarak, Arapça ses kaydı bırakabiliyorlar.
Çalışanlardan toplanan veriler anlık olarak Symphony Online Sistemi’ne aktarılıyor. Bu sistem üzerinden sisteme üye olan markalar, işverenler, sivil toplum kuruluşları ve/veya sendikalar, çalışanın bildirimi esas alınarak fabrika koşulları ile ilgili geribildirimlere erişiyor. Sistemin en önemli özelliklerinden biri, fabrikalar hakkında aylık olarak yüzdelik veri göstermesi. Buna göre fabrikalardaki değişimler rakamsal verilere dayanarak izlenebiliyor.
Sistem, markalara erken uyarı, hızlı müdahale ve tedarik zincirlerini şeffaf bir şekilde izleme ve ona göre alım kararlarını şekillendirme konularında destek veriyor. İşverenin olası sorunları hızlı tespit etmesini sağlarken, çalışma koşulları açısından iyi puan alan fabrikaların kurumsal pazarlama çalışmalarını destekliyor. Symphony Sistemi, çalışanlar açısından da çalışma koşullarının iyileştirilmesini sağlayan bir araç. Bu sebeple sistemde çalışanın bildirimleri çok değerli. Çalışan bildirim sayısını artırdıkça, çalışma koşullarındaki iyileştirmeler de önemli oranda artacaktır.
Kısaca özetlersem; aynı zamanda bir bilim insanı olan Kohl, Symphony Sistemi ile teknolojiyi kullanarak, üretim sahalarını şeffaflaştırmayı ve bu şekilde hem işçiler, hem markalar, hem işverenler için sürdürülebilir çalışma ortamları sağlamayı hedefliyor.
Ne zamandır Türkiye’de faaliyet gösteriyorsunuz? Türkiye’deki çalışmalarınızdan bahsedebilir misiniz?
Türkiye’de 2015 yılından bu yana faaliyet gösteriyoruz. Türkiye’deki çalışmalarımız uluslararası bir tekstil markasının tedarik zincirine sistemimizi kurmamızla başladı. Bu kapsamda iki yıllık süreçte 80’in üzerinde fabrikada sistemimiz çalışanlar tarafından kullanılmaya başladı. Markalarla olan işbirliğimiz bu çerçevede devam ediyor.
Öte yandan markaların yanı sıra direkt olarak tedarikçi dediğimiz üretimi yapan ve markaya karşı sorumlu olan üreticilerle de çalışmaya başladık. Vizyoner üreticiler, sosyal olarak sürdürülebilir hale gelebilmek için sistemimizi kullanmaya başladı.
Son olarak, markalar ve üreticilerden bağımsız olarak, bize ulaşmaya çalışan işçilerle iletişime geçmek için, Türkiye’de tekstil üretiminin yoğun olduğu 19 ile 0850’li telefon numaraları atadık. Sistemimizi birebir olarak fabrikasına kurmadığımız çalışanlar da, bize illeri için atamış olduğumuz numaralar üzerinden erişiyorlar. İllerin numarasına işçiler calisaninsesiyiz.com/bizi-arayin/ adresinden veya sosyal medya hesaplarımızdan (www.facebook. com/calisaninsesiyiz/) ulaşabilirler.
Hangi sektörlerde yoğunlaştınız? Hangi sektörlere bundan sonra eğilmek istiyorsunuz?
LaborVoices hem Türkiye’de, hem dünyadaki diğer bölgelerdeki operasyonlarında temel olarak emeğin yoğun olduğu hazır giyim sektörü ile çalışıyor. Ancak bunun yanı sıra Güney Amerika’da tarım sektöründe de çalışmalarımız oldu. Önümüzdeki dönemde Türkiye’de tarım, otomotiv, inşaat ve madencilik sektörüne eğilmek istiyoruz. İnsan emeğinin yoğun olduğu tüm sektörlerde, sahadan düzenli bilgi akışına ihtiyaç olduğunu gözlemliyoruz. Bu nedenle belirttiğim sektörler haricinde de bizimle çalışmak isteyen kurumlarla işbirliği yapmak istiyoruz.
Türkiye’de çalışan hakları konusunda ne tür zorluklar var? Siz hangi alanlarda zorluk yaşıyorsunuz?
Türkiye’de çalışan hakları konusunda temel olarak sigortalar, örgütlenme özgürlüğü ile ilgili baskılar, göçmen işçilerin sigortasız çalıştırılması, gündelikçi çalıştırma, çocuk işçilik ve sözlü taciz gibi konularda zorluklar olduğunu gözlemliyoruz. Ancak elbette ki bu tip değerlendirmelerin genellemelerden bağımsız yapılması da gerekiyor. Bu tip sorunları hiç görmediğimiz işyerlerinin yanı sıra birden fazla sorunu gözlemlediğimiz işyerleri de olabiliyor.
Öte yandan, LaborVoices sisteminin sahada verimli bir şekilde çalışması için, sistemi kullanan kurumların değişim için inisiyatif alması gerekiyor. Bu olmadığı zaman haliyle işçi sisteme ilgisiz kalabiliyor. Bu nedenle iyileştirme için inisiyatif almak oldukça önemli. Bir de, çalışanlardaki “anketi doldurursam kimliğim ortaya çıkar ve işimi kaybederim” ve “arasam da bir şey değişmez” inancını değiştirmeye çalışıyoruz. Bu nedenle bizi arayan çalışanlara, sistemin, koşulları kendilerinin değiştirmesi için çok önemli bir araç olduğunu ve sistemi kullanmanın onlara getireceği faydaların altını çiziyoruz.
Türkiye’de sendikalarla ortak çalışmalarınız var mı? Ortak çalışmalar yapmayı düşünüyor musunuz?
Türkiye’de bu zamana kadar sendikalarla ortak bir çalışma yürütmedik. Ancak önümüzdeki dönemde gerçekleştireceğimiz projelerde, sendikalarla işbirliği yapmayı düşünüyoruz. Özellikle sendikaların da kendi üyelerinden gerçek zamanlı bilgi almasını sağlayacak bu sistemin, savunuculuk faaliyetlerine destek olacağı inancındayız.
Yaptığınız araştırmalar olduğunu biliyoruz. Bu araştırmalarda elde ettiğiniz sonuçlarla ilgili biraz bilgi verebilir misiniz?
LaborVoices olarak sahadan topladığımız verileri altı aylık dönemlerde değerlendiriyoruz. Bu kapsamda bu zamana kadar bir kere verilerimizi halka açık olarak yayınladık. Raporda özellikle Türkiye’de çalışanların sağlığını etkileyen hijyen sorunu, sözlü taciz vakaları, sigortaların tam yatırılmaması, kaçak işçilik gibi konularda aldığımız geribildirimleri paylaşmıştık. Önümüzdeki dönemdeki ise çalışanlardan anonim olarak aldığımız bilgileri, farklı başlıklar altında istatistiki verilere dayanarak, “Türkiye’nin En İyi 50 Tekstil Fabrikası”, “Tekstil Sektöründe Sözlü Taciz”, “Çocuk İşçiliği” gibi başlıklarda raporlamayı planlıyoruz.