#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey

Lima ve 2015’teki İklim Görüşmeleri

Prof. M. Levent KURNAZ’ın kaleminden Lima ve 2015’teki İklim Görüşmeleri…

2015, daha önceleri alışmadığımız bir biçimde iklim konusunun ve bu alandaki uluslararası görüşme­lerin sıkça gündeme geldiği bir yıl olacak. Son iki yazımızda da be­lirttiğimiz gibi bunun en önemli sebebi, bu yılın sonunda Paris’te toplanacak olan Birleşmiş Milletler İklim Konferansı’nda imzalanması beklenen iklim değişikliğinin önlen­mesine dair anlaşma. 2014 Aralık ayında Lima’da yapılan konferansta bu anlaşmanın temelleri atılmaya çalışıldı. 2015 yılı boyunca da Lima Anlaşması temel alınarak Paris’te tüm devletlerin üzerinde anlaşabi­lecekleri bir metin oluşturulmaya çalışılacak.

Dolayısıyla öncelikle Lima’da han­gi konularda anlaşma sağlandığına bakmamız gerekiyor:

  •  Ülkeler “anlaşmaya çalışacak­ları” konusunda anlaşmaya vardı­lar. Yani kimse masadan kalkmadı. Komik görünse de bu aslında çok önemli bir adım. İklim görüşmeleri böyle bir anlaşmanın kesinlikle ge­rekli olduğunu düşünen ülkeler ile böyle bir anlaşmaya kesinlikle karşı olan ülkeleri bir araya getirdiği için bu ülkelerin hâlâ masada oturuyor olmaları önemli bir kazançtır.
  •  Ülkeler, herkesin elini taşın al­tına koyması konusunda anlaştı­lar. Daha önceki yıllarda gelişmiş ülkelerle gelişmekte olan ülkeler arasındaki temel fark, bu noktada ortaya çıkıyordu. Gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkeler harekete geçmeden aksiyon almayacaklarını belirtiyorlardı. Gelişmekte olan ül­keler ise iklim konusundaki tarihsel sorumlulukları sebebiyle öncelikle gelişmiş ülkelerin harekete geçme­leri konusunda ısrarcıydı.
  • Paris’te imzalanması bekle­nen anlaşmanın bilimin verileriyle uyumlu olması gerektiği konusun­da anlaşmaya varıldı. Bilim dünyası­nın uzunca süredir ısrarla üzerinde durduğu, küresel ortalama sıcaklık­ların Sanayi Devrimi öncesine göre 2 dereceden daha fazla artmasına izin verilmemesi gerekliliği, ülkeler tarafından da kabul edildi.

Hangi Konularda Anlaşma Sağlanması Gerekiyor?
Ama alınması gereken yolla kıyas­landığında bu kararların oldukça zayıf göründüğünü kabul etmemiz gerekiyor. İklim görüşmeleri, bu yılın Aralık ayına kadar çok çetin bir yoldan geçerek pek çok konu­da anlaşmaya varılmasını sağlamak zorunda. Bu konulardan önemlileri şunlar olacak:

  • Anlaşmanın Hukuki Yapısı: Arka planda birçok hukuki terim kullanılsa da asıl konu, yapılacak anlaşmanın bağlayıcı olup olmaya­cağı. İklim değişikliğinden en fazla zararı görecek olan küçük ada dev­letleri, bağlayıcı bir anlaşma yapıl­masını istiyorlar. AB de bağlayıcı bir anlaşmanın ülkelerin yükümlü­lüklerini yerine getirmeleri yönün­de bir zorlayıcı olacağını söyleyerek bunu destekliyor. ABD ise bağlayıcı bir anlaşmanın Cumhuriyetçilerin çoğunlukta olduğu bir Amerikan Kongresi’nden geçmeyeceğini bildi­ğinden bağlayıcı bir anlaşmaya kar­şı. Çin, ABD’nin imzalamadığı bir anlaşmayı imzalamayacağı için bağ­layıcılık konusu Paris Anlaşması’nın en önemli noktası haline geliyor. Avustralya gibi anlaşma çıkmasını istemeyen ülkeler de bağlayıcı bir anlaşma olması yönünde çaba sarf ederek bir anlaşmanın önünü tıka­maya çalışıyorlar.
  •  Gelişmekte olan ülkeler, “ortak ama farklılaştırılmış yükümlülük­ler” bazında bir anlaşma istiyorlar. Yani, gelişmiş ülkeler, bu konuda sorumluluğu ve yükü üstlerine al­mak zorundalar. Ancak gelişmiş ül­keler de Paris Anlaşması yürürlüğe girene dek ve yürürlük süresince şu anda gelişmekte olan bazı ülke­lerin de gelişmiş ülke kategorisine gireceklerini, dolayısıyla da onlarında yükümlülük almaları gerektiğini söylüyorlar. Bu konuda varılması gereken anlaşma, aslında basit bir temele dayanıyor. Gelişmiş ve zen­gin ülkeler tarihi sorumlulukların­dan kaçamayacaklarını, gelişmekte olan ülkeler de iklime zarar vererek gelişemeyeceklerini kabul etmek zo­runda.
  •  Gelişmekte olan ülkelerin çoğu, aynı zamanda iklim değişikliğinden en kötü etkilenecek ülkeler arasın­da yer alıyor. Bu nedenle bu ülkeler, iklim değişikliğinin kötü etkilerini azaltmak için yapacakları harcama­ların da seragazı salımlarını azalt­mak için yapacakları harcamalar gibi sayılmasını istiyorlar. Gelişmiş ülkeler ise anlaşmayı sadece “sera­gazı salımlarını azaltma anlaşma­sı” olarak kurgulamak çabasında.
  • Daha önceki iklim konferansla­rında iklim değişikliği ile savaşım için bir Yeşil İklim Fonu (Green Climate Fund-GCF) kurulmasına ve bu fonda her sene 100 milyar dolar para toplanmasına karar verilmişti. Lima görüşmeleri sonunda bu fon­da 10 milyar dolar toplanmış olması önemli bir başarı gibi gösterilmeye çalışılsa da bu paranın bir yandan koyulan hedeflerden, diğer yandan da gelişmiş ülkelerin yeni fosil yakıt kaynakları aramak için harcadıkla­rı paradan ne derece az olduğu da açıkça görülebiliyor. Sonuçta, bu probleme çözüm üretmek için biri­lerinin elini cebine atması gereki­yor ama anlaşıldığı kadarıyla kimse bunu yapmaya gönüllü değil.
  •  Gelişmekte olan ülkelerin üzerin­de durdukları bir diğer konu, kayıp ve zararlar. Bu ülkeler, tarihi so­rumluluğu bulunan ülkelerin ileride oluşabilecek iklim değişikliği ile ilgi­li zararlardan sorumlu olduklarının Paris Anlaşması’nda yer almasını istiyorlar.
  • Son olarak, belki de en önemli konu, seragazı salımlarının ne kadar azaltılacağı. Anlaşmaya taraf olacak tüm ülkeler, Mart 2015’e kadar ne kadar azaltım yapmayı planladıkları­nı Birleşmiş Milletler’e bildirecekler. Anlaşmanın süresi daha kesinleşme­miş olmakla birlikte büyük ihtimalle 2020-2025 dönemini kapsayacaktır. Bu durumda her ülke, kendi belirle­diği bir zamana kıyasla 2025’te ül­kenin seragazı salımlarının ne mik­tarda olduğunu kendisi belirleyecek. Mesela ülkemiz “2025 yılı sonunda 2015 seragazı salım miktarlarından %5 indirim yapmayı planlıyorum” şeklinde bir açıklama yapacak. Bu­rada tartışılan konu, bu anlaşma çerçevesinde ülkelerin birbirlerinin taahhütlerine karışıp karışmayacak­ları. AB, eğer her ülkenin taahhüt­lerini değerlendirme imkanı varsa böyle bir anlaşmayı kabul edebilece­ğini söylüyor. Yani bize “aslında siz %5 değil %15 indirebilirsiniz” deme hakkını elinde tutmak istiyor. Doğal olarak ABD ve Çin böyle bir konuya sıcak bakmıyor.

2015, tüm bu konuların olası tüm detaylarıyla konuşulduğu bir yıl ola­cak. Umudumuz, iklim felaketleri yerine, gelişen bu detayları sene içe­risindeki yazılarda sizlerle paylaş­mak ve yılsonunda da uygulanabilir ve bizleri çözüme götürebilecek bir anlaşmaya kavuşmak.

EkoIQ Editör