Sivil Toplum

Mülteci Çocuların Eğitimle Entegrasyonu Mümkün mü?

Türkiye’deki mülteci sayısı her geçen gün artıyor. Ülkedeki mültecilerin 3,4 milyonunun Suriyeli ve bu mültecilerin 1,5 milyonunun çocuk olduğu biliniyor. Uzmanlar ve eğitimciler mevcut eğitim politikalarının sistemsel sorunlar taşıdığını; anadil, statü ve ekonomi gibi temel engellerden ötürü mülteci çocukların okula başlayamadığını veya okulu bırakmak zorunda kaldığını belirtiyor.

YAZI: Şenol BALİ

Türkiye dünyada en çok mülteci barındıran ülkelerin başında geliyor. Bu sayı her geçen gün artıyorken çocuk yaştaki mültecilerin entegrasyonu ve sosyal uyumu için adımlar atılmaya devam ediyor. Konuştuğumuz uzmanlar ve eğitimciler mevcut eğitim politikalarının sistemsel sorunlar taşıdığını, anadil, statü ve ekonomi gibi temel engellerden dolayı mülteci çocukların okula başlayamadığını veya okulu bırakmak zorunda kaldığını belirterek bu nedenlerin sosyal uyumu geciktirdiğini ifade ediyor.

Türkiye’deki mülteci sayısı her geçen gün artıyor. Ülkedeki mültecilerin 3,4 milyonu Suriyeli ve bu mültecilerin 1,5 milyonu çocuk. Taliban’ın Afganistan’daki hakimiyeti ele geçirmesiyle beraber binlerce Afgan ülkeye giriş yaptı. Resmi kaynaklara göre ülkedeki mülteci çocukların halihazırda 610 bini okula gidebiliyor. Mülteci çocukların eğitime katılması; hem yasalarca belirtilmiş eğitim hakkına  erişimi hem de entegrasyon ve sosyal uyumu sağlaması açısında oldukça önemli. Bilindiği üzere eğitim; mültecilerin sosyal uyumunda güçlendirici rol oynuyor. Bu aynı zamanda mülteci çocuklara dönük önyargıların kırılmasına da olanak sağlıyor.

Türkiye, Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni 14 Eylül 1990 tarihinde imzaladı (Sözleşme 1995 tarihinde yürürlüğe girdi). Çocukların Silahlı Çatışmalara Dahil Olmaları Konusundaki Protokolü ve Çocukların Satın Alınmaları, Çocuk Fuhuşu ve Pornografisi Konusundaki Protokolü’nü ise 8 Eylül 2000 tarihinde kabul etti. Anayasanın 10. maddesine göre yabancılar da dahil herkes dil, din, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç ve benzeri nedenlerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşit. Türkiye’de hukuki olarak mülteciler, yabancı kategorisi içinde değerlendiriliyor.

Anayasal Olarak Mülteciler Temel Haklar Açısından Vatandaşlarla Eşit

Yine Anayasa’nın 10. maddesinde, herkesin dil, din, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç ve benzeri nedenlerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğu kabul edilmiş, 16. maddesinde temel hak ve hürriyetlerin yabancılar için milletlerarası hukuka uygun olarak ancak kanunla sınırlanabileceğine dair çerçeve çizilmiş durumda. Anayasa’da sadece vatandaşlara tanınan bazı haklardan mülteci ve sığınmacıların da yararlanması mümkün değil. Bu anlamda mülteci ve sığınmacılar temel hak ve özgürlükler açısından vatandaşlarla eşit olup bazı siyasal, sosyal ve ekonomik haklara sahip değiller ya da sınırlı bir şekilde sahipler. Anayasada; mülteci çocukların diğer çocuklar gibi sağlık hakkı, eğitim hakkı, sığınma hakkı ve her türlü kötü muameleden korunma hakkı korunmalı şeklinde net ifadeler yer alıyor.

Mülteci Çocukların Devlet Okullarına Kaydı ile Yeni Bir Dönem Başladı

Türkiye’de mülteci öğrencilerin eğitim sürecine ilişkin politikaların, özellikle 2011 yılında Suriye’den gelen kitlesel göç hareketi ile birlikte şekillenmeye başladığı biliniyor. İlk dönemde yaşanan krizin kısa sürede biteceği düşüncesinden hareketle mülteci çocuklara herhangi bir dil eğitimi verilmedi ve Arapça müfredat üzerinden ilerlendi. Daha sonra ise eğitim geçici bir sorun olmaktan uzaklaştı ve kamplarda çocuklar için okullar açıldı. Misafirlik algısı üzerinden yürütülen politikalar savaşın uzun sürmesi sebebiyle etkisini kaybetmiş ve mülteci öğrencilerin devlet okullarına kaydıyla yeni bir sürece geçiş oluştu.

Mülteci Çocuklara Dönük Şartlı Eğitim Yardımı Programı Uygulanıyor

Türkiye’de 2003 yılından bu yana AB, Norveç ve ABD tarafından desteklenen Şartlı Eğitim Yardımı (Ş.E.Y.) programı uygulanıyor. Son yıllarda 320 bin mülteci çocuğun bu programdan yararlandığı tespit edildi. Ş. E. Y. programı en güç durumdaki çocukların okullaşması ve okula devamlılığını artırma amacını taşıyor. Bir ulusal sosyal yardım programı olan  Ş.E.Y. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından uygulanıyor. Program, 2017 yılı başlarında Suriyeli ve diğer mülteci aileleri de kapsayacak şekilde yaygınlaştırıldı ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Türk Kızılayı ve UNICEF’in yakın işbirliğiyle devam ediyor.

Pexels-Pixabay

 

Eğitim-Sen Çocuk Hakları Komisyonu: “Eğitimdeki Sistemsel Sorunlar Eğitim Hakkını Engelliyor”

Eğitim-Sen Van Şubesi Çocuk Hakları Komisyonu üyesi Lokman Babat, mülteci çocukların yoğun olarak yaşadığı sınır kentlerindeki eğitim durumuna dikkat çekerek başlıyor konuşmasına: “Mülteci çocuklar, özellikle Urfa, Antep, Kilis ve Hatay gibi sınır kentlerinde yoğun olarak yaşıyorlar. Oralarda savaştan kaçan Suriyeliler için anadillerinde eğitim veren okullar açıldı. Van Ortadoğu’nun Avrupa’ya açılan kapısı konumunda olmasına rağmen aynı uygulama söz konusu değil. Burada İranlı ve Taliban’dan kaçan Afganların yoğun olduğu bir mülteci kitlesi var. Daha çok mevcut okullarda Türkçe eğitim üzerinden devam eden bir uygulama var. Ara sınıflarda olan öğrenciler sınava tabi tutularak alınıyor örneğin. Bundan kaynaklı bize gelen şikayetler fazla. Ara sınıflarda Türkçeyi ve müfredatı beraber öğrenmek zorunda kalıyor. Bu sistemsel bir problem ve aynı zamanda eğitim hakkına engel oluyor.”

Anadilde Eğitimin Olmaması hem Çocuk Hakkı İhlali hem de Entegrasyonu Geciktiriyor

Konuşmasının devamında eğitimde anadilin önemine vurgu yapan Babat, bunun sağlanmamasının aynı zamanda bir çocuk hakkı ihlali olduğunu savunuyor:  “Eğitimde kapsayıcılık önemli. Mülteci çocuklar sekiz yıl eğitim almış ve Türkçeyi bilen çocuklarla aynı sınıfa giriyor ve haliyle verim alamıyor. Çocuk öğretmenin sorusunun cevabını bildiğini ama bunu nasıl cevaplayacağını bilmediğini söylüyor.  Bu aynı zamanda çocuk hakkı ihlalidir. Entegrasyonunu da geciktiriyor. Eğitime insan hakları temelinde bakmak lazım ve bu BM’nin güvencesi altında yapılmalı.”

Eğitim-Sen Van Şubesi Çocuk Hakları Komisyonu Üyesi Lokman Babat
“Statü Sorunu Bariz, Mülteci Çocukları Okulu Bırakmak Zorunda Kalıyor”

“Dilden kaynaklı kendini ötekileştirilmiş hissediyor. Ayrımcılığa maruz kaldığını düşündüğü için kendi kabuğuna çekiliyor” sözleriyle mülteci çocukların uğradığı psikolojik aşamalara dikkat çeken Babat şöyle devam ediyor: “Mülteci çocukların okulu bırakma oranı çok yüksek. Birinci sebep dil. İkinci sebep ise çocuk işçiliği. Gelen mülteciler ekonomik problemler yaşıyor ve çocuğunu çalıştırmak zorunda kalıyor. Genelde de sigortasız ve güvencesiz çalıştırılıyorlar. Bir başka sorun ise statü sorunu. Ailelerin almakta zorluk yaşadığı geçici kimlik veya dolasıyla adres sorunu. Eğitim çağı gelmiş çocuklar, ebeveynleri bu durumda diye okullar tarafından kabul edilmiyor. Okul çağındaki çocukların önce eğitimi başlatılmalı daha sonra kimlik gibi diğer bürokratik işlemler için beklenmeli. Çocuğun eğitimini tüm bu süreçlerin üstünde tutmak lazım.”

Margaret Weir-Pexels

 

“Göç Alan Yerlerde Eğitim Programları Geliştirmek Devletin Görevi”

Ne yapılması gerektiği konusuna değinen Babat, “Yoğun olarak göç alan illerde devlet anadilde eğitim için uygulamalar geliştirmeli. Okullar açılmalı, okul olmazsa bile okul içinde sınıflar da açılabilir. Bu girişimler temel hak olan eğitim hakkını sağlayacak ve dolasıyla entegrasyonu mümkün hale getirecek” diyor. Kamuoyu ve STK’ların bu yönlü bir program geliştirmek için devlet kurumlarını çözüme zorlamaları gerektiğini dillendiren Babat, “STK’lar tüm değerli çabalarına rağmen mevcut sorunu giderecek güçte değil. STK’ların soruna yol açan uygulamaların çözümü için ilgili yerleri zorlamaları lazım. Bu, devlet kurumlarının bir görevi ve bunu yerine getirmeli. Hem Türkiyeli hem de mülteci çocuklar ana dillerinde eğitim alabilmeli. Anadillerinde eğitim görmezse asimilasyon başlıyor. Asimilasyon başladığında ise çocuklar dillerinden ve kültürlerinden kopuyor” ifadelerine yer veriyor.

Babat, konuşmasının sonunda 1960’ların başında Almanya’ya giden Türkler için 1980’li yılların ortasında entegrasyon politikaları uygulanmaya başlandığını hatırlatıyor ve sosyal entegrasyonun önemine dikkat çekiyor:  “Kişi yeni bir topluma girmişse toplumun yaşama alanlarına alışması lazım. Bu da sistemsel olmalı. Okullarda ortak dersler, okul dışında bazı kurumlarda ortak faaliyetler yapılabilir ancak bu STK’ların gücünü aşar. Devletin bir program geliştirmesi lazım.”

“Geçici Kimlik Alamamaları Eğitimdeki Temel Sorun”

Eğitimci Serap Pişkin de Babat gibi sığınmacıların geçici kimlik alamamasını çocukların eğitimi önündeki temel sorun olarak görüyor: “Mültecilerin geçici kimlik alamamaları eğitimleri önündeki en büyük engel. Çünkü okullar kabul etmiyor bu durumdaki çocukları. Yine engelli çocuklar var, onların eğitim alabilecekleri bir yer yok.”

Çocukların dil öğrenmeden müfredat derslerini gördüğünün altını çizen Pişkin bunun çocukların uyum sağlamasını zorlaştırdığını belirtiyor: “Ara sınıflar için Türkçe bilmemeleri temel sorun. Mültecilere dönük bir programın olmaması açısından okullar yeterli olmuyor. Yani çocuklar dili öğrenmeden müfredat dersleri görüyor. Böyle olunca uyum sağlayamıyor ve özel okullara başvuruyorlar.”

“Mülteci Çocuklar için Ekstra bir Program Uygulanmalı”

“Çocuklar yaşları itibarıyla daha hızlı entegre olabiliyor. Arkadaş ilişkileri üzerinden oluyor bu. Yaş ilerlediğinde yani 8-9 bandını geçtiğinde uyum zorlaşıyor” sözlerini kullanan Pişkin, çocukların kendilerini eksik hissettiğini aktarıyor ve şöyle devam ediyor: “Çocuklardan dışlandıklarını, ötekileştirildiklerini hissedenler de var. Kendilerini eksik görüyorlar. Bu yönüyle bu çocuklara ekstra bir program uygulanmalı. Milli Eğitim Bakanlığı bu konuda daha sıkı çalışabilir.”

About Post Author