#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey

 Nerede Anlaşıp Nerede Farklı Düşünebiliyoruz?

Evde kullandığınız sprey deodorantlar iklime ciddi zarar veriyor. Ama kışın bir hafta boyunca evinizi sadece 1 derece daha az ısıtırsanız, neredeyse hayat boyu kullandığınız tüm deodorantlardan çıkan seragazının yarattığı kadar etkiyi tasarruf etmiş oluyorsunuz.

YAZI: Prof. M. Levent KURNAZ, Boğaziçi Üniv. İklim Değişikliği ve Politikaları Uyg. ve Araş. Merk., mlkurnaz@gmail.com

Değişik yerlerde konuştuğumda ki­şilerin kafasında iklim değişikliği bağ­lamında genel bir bulanıklık olduğunu hissediyorum. Çoğumuz bir yerden bir bilgiyi edindiğimizde üzerine fazla kafa yormadan uzun süreli hafızamıza atıyoruz. Daha sonra da bu bilgileri çı­kartıp mantık süzgecinden geçirmeye vakit bulamadığımızdan birbiriyle çe­lişen sürüyle bilgi parçası zihnimizin derinliklerinde depolanıyor. Bu bil­gileri düzenlemenize yardımcı olması umuduyla aklıma gelenleri sizinle de paylaşmak istedim. Sizlere bilimin nerede anlaşıp nerede farklı düşüne­bildiğini ve bunların sınırlarını anlat­maya çalışacağım. Burada “bilim”den kastımın iklim biliminin kabul gören kaynakları olduğunu da belirtmem gerek, yoksa bir Amerikan başkanı bir gün ortaya atılıp “Ben zekiyim, onun için bilimin kabul ettiği doğrularla kı­sıtlanmam” diyebilir.

Atmosferi Kim Isıtıyor?

Dünyanın iklimi değişiyor. Bu deği­şiklik son 20-30 sene içerisinde gittik­çe hızlanmaya başladı. Bu değişikliğin ana sebebi de dünyanın atmosferinin gittikçe ısınması. Dünyanın atmosferi insanoğlu mağaralardan çıkıp tarım yapmaya başladığından bu yana hiç bu kadar sıcak olmamıştı. Dünyanın ısın­masının nedeni de atmosferdeki oranı her geçen gün artmakta olan seragaz­ları. Atmosferdeki seragazlarının ora­nı son 3 milyon yıldır olmadığı kadar yüksek bir seviyeye ulaşmış durumda ve bu seviye her geçen sene daha da artıyor. Atmosferdeki seragazlarının artış hızında da bir yavaşlama görmü­yoruz. Aletlerle ölçtüğümüz seragazı oranlarını bir yana; fabrika ve termik santral bacalarından, otomobillerden, hayvan çiftliklerinden ve pirinç tarla­larından çıkan seragazı miktarlarını da öbür yana koyup hesabımızı yaptı­ğımızda, atmosferdeki seragazlarının artışının bizim yaptığımız salımlarla açıklandığını görüyoruz. Yani atmos­feri ısıtan biziz. Bunların tamamında anlaşıyoruz.

Ayrıca atmosferde, dinozorların yaşa­dığı dönemde bundan çok daha fazla seragazı olduğunu ve buna paralel olarak da dünyanın çok daha sıcak olduğunu da biliyoruz. Dünyanın çok daha sıcak olmasının yaşamın sonu anlamına gelmeyeceğini de biliyoruz. Ama mesela dinozorlar zamanında havanın ortalamada bundan kaç dere­ce daha sıcak olduğunu ve atmosfer­de ne kadar karbondioksit olduğunu kesin olarak söylememize imkan yok. Bu konuda çalışan bilim insanlarının bilimsel tartışmalarına şahit olmanızı isterim, çünkü “90 milyon yıl önce at­mosferdeki seragazı oranı bugünkün­den 10 kat mı fazlaydı 12 kat mı” diye saatlerce tartışabiliyorlar. Bizim açı­mızdan bakıldığında kısaca bundan yaklaşık 90 milyon yıl önce atmos­ferdeki karbondioksit oranı bugün­künden 10-12 kat fazlaydı diyebilmek yeterli ve bilim bu konuda kolayca an­laşabiliyor. Dolayısıyla, size “Ama bi­limde de bu konuda anlaşmazlık var” denildiğinde, buradaki anlaşmazlığın boyutunu algılamak çok önemli. Bi­zim açımızdan bakıldığında “seragazı miktarı kat kat daha fazlaydı ve sıcak­lık yaklaşık 10 derece daha yüksekti” yeterli bir bilgi. Bilimdeki anlaşmaz­lık ise “kat kat”; 10 kat mı 12 kat mı mertebesinde oluyor.

Dünyanın ısındığını kabul ediyoruz ama ne kadar ısındığı konusunu hâlâ tartışıyoruz. Tüm dünyaya yayılmış bir meteorolojik gözlem ağı daha bu­gün bile tam anlamıyla kurulamamış olduğundan, öncelikle hangi tarihle bugün arasındaki sıcaklık artışını he­saba katacağımızı tartışıyoruz. Sonra yeni zamanlarda daha fazla ve mo­dern istasyonlar kurulmaya başlandığı için yeni zamanları daha ağırlıklı mı hesaba katalım, yoksa tüm geçmiş eşit ağırlıklı mı olsun gibi sorularımız da var. Ama tüm bu soruları hesaba kat­tığımızda ısınmanın 0,8 ila 1,1 derece aralığında olduğuna karar veriyoruz. Kendi aramızda da 0,8 ila 1,1 dere­ce aralığını daha da küçültmek için uğraşıyoruz. Son 250 seneye kadar geçmişteki sıcaklıklar seneden seneye değişse de bu değişikliklerin ortalama boyutunun 0,5 derece civarında oldu­ğunu düşünecek olursak, şu anda ya­şamakta olduğumuz ısınma geçmişte görülen olayların en azından iki katı boyutunda bir olay, yani ısınmanın varlığı konusunda bir şüphemiz yok.

Detaylı Raporlamalar

Seragazlarının kaynaklarını biliyoruz. Kömür yakan termik santrallardan ne kadar karbondioksit çıktığını, çeltik tarlalarından ne kadar metan gazı sa­lındığını, tarımdaki aşırı gübre kulla­nımının neden olduğu diazot monok­sit miktarını, yanardağlardan çıkan gazları hep biliyoruz. Bu gazların ne kadarının denizler ve bitkiler gibi do­ğal kaynaklar tarafından emildiğini de biliyoruz. Eğer detaylı sayılara ulaş­mak isterseniz IPCC’nin raporları size yol gösterici olacaktır. Bu raporlara göre atmosferde 240 milyar tonu in­sanlardan kaynaklanan 829 milyar ton karbondioksit içeriğindeki karbon var. Ancak 829 sayısından tam emin de­ğiliz, 819 da olabilir, 839 da. Bilimin çabası bu sayıyı 819 ile 839 arasına sıkıştırmayı becermiş durumda, yalnız hâlâ o aradaki fark nedeniyle aramız­da tartışıyoruz ve o farkı azaltmaya çalışıyoruz. İnsan kaynaklı 240 milyar ton karbonun da nereden geldiğini detaylı olarak biliyoruz.

2018 Aralık ayında Polonya’da yapı­lan iklim zirvesinde üzerinde anlaşı­lan konulardan biri dünyadaki tüm ülkelerin atmosfere saldıkları karbo­nu nasıl raporlayacakları üzerineydi. Size basit bir örnek vermek gerekirse, evinden kızıyla çıkan bir çiftçi kızını okula bıraktıktan sonra traktöre ta­rım aletlerini yükleyip tarlada çalışan işçileri komşu köyden alıp tarlaya git­tiğinde, kendisi tarlada çalışmazsa tarlaya gidene kadar yaktığı mazotu bir sürü ayrı kategoride değerlendirmek zorunda. Kızını okula bıraktığı için mazotun bir parçası tarımsal üretimle hiç alakası olmayan taşımaya giriyor. Kendisi tarımsal üretimde yer almadığı için kendi payı da taşıma kalemine giriyor, ancak tarım işçilerinin komşu köyden taşınması tarımsal üretimden kaynaklanan seragazına sayılıyor. Ülkeler artık raporlamalarını bu detaylarla yapmak zorundalar. Ülkemizde bunun ne derece zor olduğunun ben de bilincindeyim ama uluslararası platformlardaki bildirim mekanizmaları bu denli detaylı çalışıyor ve daha da detaylı olmaya doğru ilerliyor.

Seragazının Kaynakları

Bunu anlatmamın esas nedeni son zamanlarda iklim değişikliğinin çö­zümüne dair karşılaştığım garip öne­riler. Genelde bunlar şöyle başlıyor: “Siz bilmiyorsunuz ama atmosferdeki seragazlarının yarısından fazlası şu se­bepten ortaya çıkıyormuş, dolayısıyla biz de bunu yaparsak bu problemin önemli bir kısmını halledebilirmişiz.” İklim bilimi ile uğraşan bilim insanları hangi kaynaklardan ne kadar seragazı çıktığını biliyorlar. Mesela evde kul­landığınız sprey deodorantlar iklime ciddi zarar veriyor. Ama kışın bir hafta boyunca evinizi sadece 1 derece daha az ısıtırsanız, neredeyse hayat boyu kullandığınız tüm deodorantlardan çı­kan seragazının yarattığı kadar etkiyi tasarruf etmiş oluyorsunuz. İklim de­ğişikliğine neden olan en önemli fak­tör bizim, özellikle enerji üretmek için yaktığımız kömür, petrol ve doğalgaz­dır. Bunları neredeyse sıfıra indirmek yerine önereceğiniz her türlü çözüm kozmetik olmaktan pek de fazla ileri gidemez ve gerçekçi değildir. İklim değişikliğini durdurmak istiyorsak elektrik üretimi, taşıma ve ısınmada kullandığımız yakıtları yenilenebi­lir kaynaklara çevirmek zorundayız. Bunu gerçekleştirdiğimizde sorunun yarısından fazlasını çözmüş oluruz.

Prof. M. Levent Kurnaz

Boğaziçi Üniv. İklim Değişikliği ve Politikaları Uyg. ve Araş. Merk. | Son Buzul Erimeden