AB tarafından açıklanan net sıfır karbon olma taahhüdü açısından baktığımızda Entegre Raporlamanın güçlü yönleriyle aslında istenilen sürdürülebilir büyüme stratejisi için çok uygun bir araç olduğu ortada. Özellikle sosyal, ekonomik ve çevresel konuları temel alması ve sürdürülebilirlik riskleri ve fırsatlarına ilişkin açıklamalara detaylı olarak yer vermesi açısından.
Yazı: Prof. Dr. Güler ARAS, Kurucu Direktör, YTÜ Finans Kurumsal Yönetim ve Sürdürülebilirlik Merkezi (CFGS); Kurucu Başkan, Entegre Raporlama Türkiye Ağı (ERTA)
İklim değişikliği, seragazı emisyonlarının azaltılması konuları uzun süredir Avrupa Birliği (AB) ve çoğu ülkenin gündeminde ilk sıralarda yer alıyor. Bu çerçevede, radikal önlemler ile çözüm üretilmesi için çalışmalar yürütülüyor. Bununla birlikte gelinen noktada istenilen sonuçlara ulaşılamadığı açık. Öte yandan tüm dünya ve insanların karşı karşıya kaldığı bu sorunlar hem etkileri hem de sebepleri açısından bir bölgeye ya da bir kıtaya mahsus olmadığı gibi, küresel nitelikteki bu sorunların çözümünün de küresel iş birliği ile gerçekleştirilmesi gerekiyor.
Yeşil Mutabakat ile Somut Çözüm Arayışı
AB, Paris İklim Anlaşması’nın devamında Aralık 2019’da yayımladığı Avrupa Yeşil Mutabakatı (AYM) ile çözüm için yürütülecek kapsamlı çalışmaları birlik içerisindeki ülkelerin ötesine taşıyarak ekonomik ilişkiler içerisinde yer aldığı ülkeleri de kapsar hale getirdi. Artık hepimizin haberdar olduğu Yeşil Mutabakat ile AB, 2030 yılına kadar seragazı salınımını 1990 yılındaki seviyesinden en az %55 azaltmayı ve 2050 yılında ise net sıfır karbon seviyesine ulaşmayı hedefliyor. Bu hedefine ulaşmak için ise tüm sektörlerin harekete geçmesi gerektiğinin farkında ve çalışmalar aşağıdaki başlıklarda toparlanmış durumda:
- Çevre dostu teknolojilere yatırım yapmak
- İnovasyon için endüstriyi desteklemek
- Daha temiz, daha ucuz ve daha sağlıklı özel ve toplu taşıma araçları sunmak
- Enerji sektörünün karbondan arındırılması
- Binaların daha enerji verimli olmasını sağlamak
- Küresel çevre standartlarını iyileştirmek için uluslararası ortaklarla birlikte çalışmak
Yaşanan salgın krizine rağmen AB bu konudaki kararlılığını korumaya devam ediyor. ABD de ise başkanlık değişimi ile birlikte Paris Anlaşmasını uygulamaya geri döndü, hatta ev sahipliğini yapmış olduğu İklim Zirvesi’nde seragazı emisyonlarını 2030 yılına kadar 2005 seviyelerine göre %52’ye kadar azaltmayı ve elektrik sektörünü 2035 yılına kadar %100 karbondan arındırmayı hedeflediklerini açıkladı. Çin de bu hedefe 2060 yılına kadar ulaşma sözü verdi. Bu gelişmelerle birlikte dünyadaki toplam karbon emisyonunun %60’tan fazlasına sebep olan ülkeler net karbon sıfır olma taahhüdünde bulunmuş oldular.
Strateji ve Yol haritası Olmadan Amaca Ulaşmak Zor
Çıkış noktası iklim değişikliği olsa da hedeflenen değişimin sağlanabilmesi aslında ekonomik dönüşümü gerektiriyor. Ülkelerin verdikleri taahhütlerin ardından bu değişimi sağlayacak yol haritalarını belirlemeleri büyük önem taşıyor. Aksi halde gerek ülkeler gerekse şirketler hedeflerin inandırıcılığı ile ilgili her zaman sorgulanacaklarını bilmeleri gerekiyor.
Bu değişim, aynı zamanda taahhütte bulunmayan ama AB ile ticari ilişki içerisinde bulunan şirketleri ve dolayısıyla ülkeleri de kapsıyor. Sınırda Karbon Düzenlemesini (SKD) hayata geçirmeyi planlayan AB, karbon kaçağı (carbon leakage) riski olan ürünler ithal edilirken içerdiği karbon yoğunluğuna göre vergilendirmeyi öngörüyor. Bu da Türkiye gibi AB ile yoğun ticari ilişki (ihracatımızın %42’si) içerisinde olan ülkelerin dönüşümünü zorunlu kılıyor.
Bu Dönüşüm Nasıl Finanse Edilecek?
Elbette bu ciddi dönüşüm ciddi de bir finansman gerektiriyor. AB, AYM ile birlik içerisinde bu dönüşümü sağlayabilmek için 1 trilyon euroluk yatırım planı açıkladı. InvestEU’nun, AB bütçe garantisi kullanması, Avrupa Yatırım Bankası ve diğer ortakların daha fazla ve yüksek riskli sürdürülebilir projelere yatırım yapmasına olanak tanıyacağı, bunun da özel yatırımcıların ilgisini çekeceği düşünülüyor. Buna ilave olarak, Avrupa Yatırım Bankası sürdürülebilir finansman payını iki katına, %25’ten %50’ye çıkarmayı hedefliyor. Ancak sadece kamusal bütçe ile bu dönüşümün sağlanmasının mümkün olmadığı da ortada. Bu noktada özel sektörden de beklenenler var. Bunun için de doğru politika ve düzenlemelerin yanı sıra hangi ekonomik faaliyetlerin sürdürülebilir olduğunun yatırımcı tarafından belirlenebilmesi gerektiğine vurgu yapılıyor ve ancak bu şekilde yatırımcıların sürdürülebilir yatırıma yönlendirilebileceği, şirketlerin ve bireylerin de davranışlarındaki dönüşümün gerçekleşebileceği düşünülüyor.
AB tarafından 21 Nisan tarihinde basın duyurusu ile yayımlanan sürdürülebilir faaliyetlere yönelik iyileştirmeler için kapsamlı önlemler paketi de bu yaklaşımı yansıtıyor. Paket içerisinde önemli düzenlemelere yer veriliyor. İlki AB İklim Yasası “EU Taxonomy Climate Delegated Act” Bu yasa, Avrupa’daki doğrudan seragazı emisyonlarının neredeyse %80’inden sorumlu sektörlerdeki, borsaya kote şirketlerin yaklaşık %40’ının ekonomik faaliyetlerini kapsayacak. Yasanın; enerji, ormancılık, imalat, ulaşım gibi sektörleri içermekle birlikte; gelişmeler ve teknolojik ilerlemelerin ışığında yeni sektörlerin ve faaliyetlerin zaman içinde kapsama ekleneceği ifade ediliyor. AB Ekonomiden Sorumlu Başkan Yardımcısı Valdis Dombrovskis açıklamasında ilk iklim taksonomisi ile ileriye doğru bir adım attıklarını, sürdürülebilir faaliyetlerde özel yatırımı çekebilmek ve 2050 yılına kadar Avrupa’yı iklim açısından nötr hale getirmek için bu yasanın çok önemli olduğunu belirtiyor.
AB Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifi: Ölçemediğini Yönetemezsin
İkinci önemli gelişme ise, yine 21 Nisan 2021’de revize edilerek yayınlanan “Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifi” (Corporate Sustainability Reporting Directive-CSRD). Finansal Olmayan Raporlama Direktifi (NFRD) tarafından getirilen mevcut kuralların revize edilerek güçlendirildiği bu direktif ile kurumsal dünyada sürdürülebilirlik bilgi akışının iyileştirmesinin amaçlandığını görüyoruz. CSRD ile şirketlerin, yatırımcılar ve diğer paydaşlar tarafından ihtiyaç duyulan güvenilir ve karşılaştırılabilir sürdürülebilirlik bilgilerini paylaşması öngörülüyor. Bir başka ifade ile şirketler, iklim değişikliği gibi sürdürülebilirlik konularının işlerini nasıl etkilediğini ve faaliyetlerinin insanlar ve çevre üzerindeki etkisini rapor etmek zorunda kalacaklar. Bu noktada da şirketler için raporlama sürecini basitleştirmek ve önerilen AB sürdürülebilirlik raporlama standartlarının, şirketlere yatırımcıların ve diğer paydaşların bilgi ihtiyaçlarını karşılayan tek çözüm noktası olacağı üzerinde duruluyor.
Bu raporlama yaklaşımı, AB’nin de artık sürdürülebilirlik konularının daha çok şirketi kapsayacak şekilde açıklanması yaklaşımını benimsediğini gösteriyor. Bu aslında son dönemde “Kurumsal Raporlama Ekosistemi”nde meydana gelen gelişmelere de paralellik gösteriyor. Bu noktada son birkaç aylık süreçte ortaya çıkan gelişmelere bakmak konunun anlaşılması açısından faydalı olacaktır.
Global Raporlamaya Doğru: Entegre Raporlama
Beş standart ve çerçeve belirleyici kurum (IIRC, GRI, SASB, CDP ve CDSB) bir araya gelerek ortak vizyon yayınlamalarının ardından birlikte hazırladıkları iklimle ilgili finansal açıklama standartları prototipinin lansmanını gerçekleştirdiler. IOSCO (Uluslararası Menkul Kıymetler Komisyonları Organizasyonu), yayımlanan bu prototipin Uluslararası Sürdürülebilirlik Standartları Kurulu’nun temeli olabileceği görüşünü paylaştı. Daha önce IFRS Vakfı’nın himayesi altında bir Uluslararası Sürdürülebilirlik Standartları Kurulu oluşturulması çağrısında bulunan IFAC (Uluslararası Muhasebeciler Federasyonu), Entegre Raporlama Güvencesini hızlandırmak için IIRC ile birlikte bir vizyon belirledi. IIRC ve SASB bir araya gelerek Değer Raporlama Vakfı’nı oluşturmaya yönelik niyetlerini açıkladılar, bu ay sonunda da düzenleyecekleri webinar ile <ER> Çerçevesi’nin SASB Standartları ile nasıl kullanılacağına ilişkin iç görülerini paylaşacaklar. Tüm bu gelişmeler bizlere aslında kurumsal raporlama için uyumlaştırılmış bir sisteme ihtiyaç duyulduğu konusunda kurumların hemfikir olduklarını gösteriyor. Tek kurumsal raporlamaya doğru hızlanan bu gelişmelerin merkezinde ise finansal ve finansal olmayan verileri birlikte ve ilişkili olarak sunan Entegre Raporlama’nın yer aldığını görüyoruz.
Entegre raporlama sahip olduğu özgün kapsamı ile diğer raporlama sistemlerinden farklılaşarak ön plana çıkıyor. Bunların başında raporlamanın, aslında entegre düşünceye dayanması ve süreçte şirketin kendisini geliştirmesine ve daha iyiye doğru gelişmesine olanak sağlaması geliyor. Bir diğeri ise finansal olmayan verilerin finansal sonuçlarla ilişkilendirerek açıklanmasına imkan sağlayan yapısı. Bu şekilde sadece finansal olmayan verilerin raporlanmasının ötesine geçilerek, sonuçların finansallarla ilişkilendirilmesi, üzerindeki etkisinin de ortaya konulması sağlanmış oluyor. Nitekim yeni AB Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifi finansal ve finansal olmayan bilgilerin tek bir raporda ve aynı zamanda açıklanmasını gerekli kılıyor.
Şirketler bu raporlamayı yaparken nasıl değer yarattıklarını modelleriyle birlikte ortaya koyuyor. Değerin yaratılması kadar korunması ve erozyonu konularının da önemli olduğu ve raporlanması gerektiği Ocak ayında lansmanı yapılan revize <ER> Çerçevesinde vurgulanan noktalardan biri olarak da karşımıza çıkıyor. Bu vurgu aslında şirketleri sadece olumlu sonuçları raporlamaları gerektiği yanılsamasından uzaklaştırmak için de önem taşıyor. Bir diğer önemli nokta da entegre raporlamada yer alan gelecek projeksiyonunun verilmesi. Mevcut raporlama sistemlerinde var olan sadece geçmiş verileri raporlamanın ötesine geçerek geleceğe ilişkin stratejilerinde ortaya konulmasını sağlıyor. Raporlama, değişen paydaş ve yatırımcı beklentilerine cevap vermesi ile de dikkat çekiyor.
Net Sıfır Karbon Perspektifinden Entegre Raporlama
AB tarafından açıklanan net sıfır karbon olma taahhüdü açısından baktığımızda Entegre Raporlamanın bu güçlü yönleri ile aslında istenilen sürdürülebilir büyüme stratejisi için çok uygun bir araç olduğu ortada. Özellikle sosyal, ekonomik ve çevresel konuları temel alması ve sürdürülebilirlik riskleri ve fırsatlarına ilişkin açıklamalara detaylı olarak yer vermesi açısından. Şirketlerin faaliyetlerini şeffaf şekilde açıklamaları, yatırımcılar başta olmak üzere tüm paydaşlar tarafından beklenilen güvenilir, karşılaştırılabilir bilgilerin raporlanmasını sağlaması açısından da son derece önemli.
Yeşil Mutabakat çerçevesinde AB ile ticari faaliyet içerisinde olan/olacak olan şirketlerin Entegre Raporlama yapıyor olması Sınırda Karbon Düzenlemesi ile karşı karşıya kalacakları durumlarda faaliyetlerini ve/veya ürünlerine ilişkin tüm süreçleri ve en önemlisi de hedeflerini şeffaf şekilde açıklayabilmelerine olanak sağlayacak. Bunun da ötesinde faaliyetleri için gerekli olan fon arayışında diğer şirketlerin bir adım öne geçmelerine olanak sağlayacaktır.