Ödenmeyen Sağlık Faturası Türkiye’de Kömürlü Termik Santrallar Bizi Nasıl Hasta Ediyor?

Türkiye’de kömürden elektrik üretimi için devasa büyüklükte yatırım planları yapılıyor. Kurulması düşünülen yaklaşık 80 yeni santral ile Türkiye, dünya çapında Çin ve Hindistan’dan sonra kömürlü termik santrallara en çok yatırım yapan üçüncü ülke olacak. Ancak karar vericilerin çoğu zaman farkında olmadığı nokta, kömüre bağımlı olmakta ısrar etmenin ağır bir bedeli olduğu: Ödenmeyen Sağlık Faturası. Aslında bu faturayı ödemek bireylere, ulusal sağlık bütçesine ve verimlilikte azalmalar dolayısıyla ülke ekonomisine düşüyor.
Deniz GÜMÜŞEL, Sağlık ve Çevre Birliği HEAL

Sağlık ve Çevre Birliği HEAL (Health and Environment Alliance) tarafından hazır­lanan “Ödenmeyen Sağlık Fatura­sı – Türkiye’de Kömürlü Termik Santrallar Bizi Nasıl Hasta Edi­yor?” başlıklı rapor Mayıs 2015’te yayınlandı. Rapor, bu santrallardan atmosfere salınan kirleticilere atfe­dilebilen sağlık etkilerini ve maliyet­lerini hesaplayan, Türkiye için yapıl­mış ilk ekonomik değerlendirmenin sonuçlarını kamuoyuna sunuyor. Türk Tabipleri Birliği, Çevre için Hekimler Derneği, Halk Sağlığı Uz­manları Derneği, İş ve Meslek Has­talıkları Uzmanları Derneği, Türki­ye Solunum Araştırmaları Derneği ve Türk Toraks Derneği’nin destek­leriyle yayınlanan raporda, sağlıkçı­ların kömür ile ilgili endişelerine de yer veriliyor.
Türkiye’de halen işletmede olan kömürlü termik santrallerden kay­naklanan salımlar, çevre kirliliğine bağlı hastalık yüküne ciddi katkıda bulunuyor. HEAL raporunda ya­yınlanan güncel veriler gösteriyor ki, kömürden elektrik üretiminin Türkiye’ye sağlık maliyeti; her yıl en az 2876 erken ölüm, yetişkinler­de 86.393 yaşam yılı kaybı, binlerce yeni solunum ve kalp-damar has­talığı vakası oluyor. Bu hastalıklar nedeniyle her yıl 637.643 kayıp iş günü ve 7.976.070 hasta geçirilen, dolayısıyla aktivitenin ve verimlili­ğin sınırlandığı gün olduğu hesap­lanıyor. Rapor, sağlık üzerindeki bu etkilerin ekonomik maliyetininse 2,9 – 3,6 milyar avro arasında oldu­ğunu gösteriyor.
Dünyada gelişmiş ekonomiler, halk sağlığı ve diğer toplumsal maliyet­leri ile iklim değişikliği etkileri ne­deniyle kömürü terk ediyor. Ancak Türkiye, enerji arz politikalarına ka­rar verirken bu etkileri hala hesaba katmıyor. Bilimsel çalışmalar aksini ortaya koysa da, kömürden elekt­rik üretimini hâlâ ucuz bir enerji seçeneği olarak değerlendiriyor ve gelecekteki enerji portföyünde de kömüre ağırlıklı olarak yer vermeyi planlıyor.

Hava Kirliliği ve Sağlık: Neyi Riske Atıyoruz?
Kömürden elektrik üretimi; ulaşım, sanayi, ısınma ve tarımdan kaynak­lanan kirlilik nedeniyle zaten düşük olan dış ortam hava kalitesini daha da düşürüyor. Kömürlü termik sant­raller havaya büyük miktarlarda parçacıklı madde (PM), sülfür diok­sit ve dolaylı olarak ozon oluşumu­na neden olan nitrojen oksit salıyor. Bu kirleticilerden sağlık açısından en endişe verici olanları parçacıklı maddeler (PM) ve ozon.
Avrupa Çevre Ajansı’na göre, ül­kedeki kentsel nüfusun %97,2’si dış ortam havasında sağlıksız dü­zeylerde PM konsantrasyonlarına maruz kalıyor (https://www.eea.eu­ropa.eu/themes/air/air-pollution-country-fact-sheets-2014). HEAL’in çalışmasının sonuçlarına göre, Türkiye’de PM maruziyetine atfe­dilebilen sağlık sorunlarının %20’si termik santrallarda yakılan kömür­den kaynaklanıyor.
Bu kirleticilere uzun süreli maruz kalmak; bronşit, amfizem ve akciğer kanseri gibi kronik solunum hasta­lıklarına ve kalp krizi, konjestif kalp yetmezliği ve kardiyak aritmileri gibi kalp-damar hastalıklarına yol açıyor. Çocuklar, yaşlılar ve önce­den hastalığı olanlar bu sağlık etki­lerine karşı daha hassaslar.
Kömürlü termik santrallardan salı­nan baca gazı içinde kalıcı organik kirleticiler (POP’lar) ve cıva gibi ağır metaller de bulunur. Bunlar ya solunum yoluyla doğrudan ya da besin ve su yoluyla dolayı olarak alı­nır. Cıvaya yoğun miktarda maruz kalındığında çocuklarda bilişsel ge­lişim olumsuz etkilenebilir; fetüsün hayati organlarında geri dönüşü olmayan zararlar meydana gelebilir. Türkiye’de çevreye salınan cıvanın en önemli kaynağı kömürlü termik santrallardır.
Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) bağlı Uluslararası Kanser Araş­tırmaları Ajansı (IARC), 2013’te dış ortam hava kirliliğini ve PM’yi insanlarda kansere yol açan 1. grup etkenler arasında sınıflandır­dı. Çalışma, hava kirliliğinin akci­ğer kanserine yol açtığını, mesane kanseri riskini de artırdığını ortaya koyuyor. IARC, dış ortam hava kir­liliğinin kanser sonucu ölümlerin başta gelen çevresel nedeni oldu­ğunu belirtiyor ).

Türkiye’de hava kirliliği ile bağlan­tılı hastalıklar, toplumda en yaygın görülen hastalıklar arasında ve ölüm nedeni istatistiklerinde de en üst sıralarda yer alıyorlar. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verileri­ne göre, 2014 yılında Türkiye’de gerçekleşen ölümlerin %40’ı kalp-damar hastalıkları, %20,7’si kanser, %10,7’si solunum sistemi hastalık­ları sonucu yaşandı (https://www.turkstat.gov.tr/PreHaberBulten­leri.do?id=18855). Her ne kadar Türkiye’de hastalıkların epidemiyo­lojisi (dağılımları, toplumda görül­me sıklıkları ve nedenleri) ile ilgili yeterli çalışma yoksa da, uluslara­rası literatürden yola çıkarak, hava kirliliğinin ülkemizde de sağlığı etkileyen çevresel etkenlerin başın­da geldiğini söylemek mümkün. WHO’nun ‘Küresel Hastalık Yükü’ çalışmasına göre Türkiye’de her yıl 28 binin üzerinde insanın, hava kir­liliğine bağlı gelişen hastalıklar ne­deniyle yaşamını kaybettiği tahmin ediliyor ).
Öte yandan, WHO’nun dış ortam hava kalitesi kılavuzu ile karşılaştı­rıldığında, ulusal mevzuatta izin ve­rilen kirletici konsantrasyonlarının sağlık için önerilen sınır değerlerin çok üzerinde olduğu görülüyor. Örneğin WHO kılavuzu, yıllık orta­lamada 20 μg/m3 PM10 konsant­rasyonunun üstünü sağlıksız olarak nitelerken, Türkiye’de şu an izin verilen sınır değer bunun yaklaşık üç katı (2015 yılı için 56 μg/m3).

İklim Değişikliği: Geleceğin Değil, Bu Yüzyılın Sorunu
Fosil yakıt, özellikle kömür kullanı­mının bırakılması, iklim değişikliği ile mücadelenin de en temel adımla­rından biri. TÜİK’in 2012 yılı envan­terine göre, iklim değişikliğine yol açan seragazı salımlarının %27’si termik santrallardan kaynaklanıyor.
WHO, iklim değişikliğini 21. yüzyı­lın en önemli halk sağlığı sorunu olarak tanımlıyor. Türkiye’nin iklim değişikliğinin etkilerini şimdiden ya­şamaya başladığını gösteren bilim­sel kanıtlar artmakta. İnsan sağlığı, özellikle Akdeniz Bölgesi’nde, aşırı hava olayları, sıcak hava dalgaları ve su sıkıntısı nedeniyle tehdit al­tında.
Dünya, iklim değişikliğini dur­durabilmek için yeni bir ulusla­rarası anlaşmayı Kasım ayında Paris’te yapılacak Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çer­çeve Sözleşmesi (UNFCCC) 20. Taraflar Konferansı’nda hayata geçirmeye hazırlanıyor. Türkiye ise, hem UNFCCC’yi, hem Kyoto Protokolü’nü imzalamış olmasına rağmen, bugüne kadar seragazı sa­lımlarının azaltımı için bir hedef be­lirtmedi. Ancak AB üyeliğine aday, G20, OECD ve WHO üyesi bir ülke olarak Türkiye’nin, iklim değişikliği­ne karşı yürütülen küresel mücade­lede sorumluluk üstlenmeyi ertele­meye devam etmesi, diplomatik ve ekonomik açıdan gerçekçi değil.

Kömürün Yaşam Döngüsü ve Yarattığı Sağlık Eşitsizlikleri
Kömürlü termik santrallardan kay­naklanan çevresel sorunlar hava kirliliği ile sınırlı değil. Kömürün çevresel etkileri; kömür madencili­ği, taşımacılığı, kömürün yakılması ve atık bertarafı aşamalarını da içeren “yaşam döngüsü” boyunca gözlemlenir. Bu döngü boyunca or­taya çıkan ekolojik tahribatın, hava, su, toprak kirliliği ve ekosistem yı­kımının, salt insan yaşamını odağa koyan bir açıdan bakıldığında bile, ciddi sonuçları vardır: Bölge insanı ve kömür işletmelerinde çalışan işçi­ler başta olmak üzere, halk sağlığını doğrudan ve dolaylı risklere maruz bırakır. Ayrıca, diğer ekonomik (ör­neğin tarım ya da turizm gibi doğ­rudan doğadan elde edilen girdilere ihtiyaç duyan) sektörler üzerindeki olumsuz etkileri nedeniyle de top­lumsal ve ekonomik zararlara yol açar.
Türkiye’de, işçi sağlığı ve güvenliği politika ve uygulamalarındaki eksik­likler nedeniyle, kömür madencile­rinin maruz kaldığı sağlık sorunları kömürün göz ardı edilen “gerçek maliyeti”nin önemli bileşenlerin­den. Taşkömürü ve linyit maden­ciliği, Türkiye’de meslek kazaları sıralamasında birinci ve mesleki ölümlerde ikinci sektör konumunda dosya_ekler/0352ce4f77227b3_ ek.pdf). Türkiye, üretilen her bir milyon ton kömüre karşılık yaşanan madenci ölümü oranlarına bakıldı­ğında, dünyadaki en büyük kömür üreticisi olan Çin’den sonra ikinci sırada yer alıyor . org.tr/upload/files/1406213901-9. Komur_Madeni_Isletmelerin­de_Verimlilik_ve_Is_Guvenligi. pdf). Mayıs 2014’te yaşanan ve 301 işçinin hayatına mal olan Soma Fe­laketi, dünya madencilik tarihinin ölüm sayısı en yüksek kazalarından biri olarak kayıtlara geçti. Sadece 2014 yılında, Türkiye’deki kömür madenlerinde gerçekleşen 26 kaza­da 347 işçi hayatını kaybetti (https:// www.sendika.org/2015/01/disk-dev-maden-sen-2014te-361-maden-iscisi-oldu/).

Türkiye’de enerji yatırımlarının ekonomik değerlendirmesi hâlâ; ilk yatırım, işletme maliyetleri ve ham­madde ile bir meta olarak elektriğin zaman içerisindeki değeri üzerin­den, yatırımın işletmeci ve orta/uzun vadede ülke ekonomisi için kârlılığının hesaplanması ile sınırlı kalıyor. Oysa, “dışsal maliyetler” olarak adlandırılan ekolojik tahri­bat, diğer ekonomik sektörlerdeki verimlilik kaybı, halk sağlığı, işçi sağlığı ve güvenliği maliyetlerinin de dâhil edildiği ekonomik bir de­ğerlendirme, ülke nüfusu ve ekono­minin bütünü açısından kömürden güç üretiminin söylendiği kadar “ucuz” olmadığını gösterecektir.

Türkiye’nin Kömürle İmtihanı
Kömür, Türkiye’nin ana enerji kay­naklarından biri. Ülkede üretilen elektriğin %26’sı kömürden elde ediliyor. Türkiye dünyadaki 15. büyük kömürlü termik santral filo­suna sahip ).
Türkiye’de 2014 yılı sonu itibariyle işletmede bulunan ve yakıt ısıl gücü 50 MW üzerinde olan 21 kömürlü termik santral var; bunların toplam kurulu gücü 14,6 GW. 13 santralda yerli linyit kullanılıyor; ısıl değeri düşük linyit, aynı zamanda yüksek kül ve kükürt içeriğine sahip oldu­ğu için, daha çok kirlilik yaratıyor. Bu santralların yaklaşık yarısının yaşları 26-57 arasında ve çevresel performansları ile ilgili ciddi endişe­ler var. Santrallarda toz filtreleri ve desülfürizasyon üniteleri gibi çevre­sel altyapıların varlığı, varsa da bu ünitelerin mevcut çalışma perfor­mansları ile ilgili bilgiler kamuya açık değil. Devlete ait santralların 1980’lerden beri devam eden özel­leştirme süreci de, işletme sürelerini uzatacağından çevre kirliliği açısın­dan endişe kaynağı olarak değerlen­diriliyor. Özelleştirme sürecindeki santralların önemli kısmının çevre izin belgeleri yok ve işletmeler bu belgeleri alma zorunluluklarından 2017 yılı sonuna kadar muaf tutul­muş durumda (Çevre ve Şehircilik Bakanlığı (2009) Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetme­liği (SKHKKY). RG: 03/07/2009-27277; değişiklik RG: 20/12/2014-29211). Geçici Madde 3.2.).

Dünyada ve Türkiye’de Kömürlü Termik Santralların Bir Geleceği Olmalı mı?
Dünya genelinde, 2005 yılından itibaren, kömürden güç üretiminde hızlı bir artış yaşandı; ancak son zamanlarda ciddi bir gerileme eği­limi gözleniyor. Küresel düzeyde kömürlü termik santrallara en çok yatırım yapan ülke konumunda olan Çin’de, ulusal santral kullanı­mı oranlarında ve kömür kapasitesi artırımlarında düşüşler yaşanıyor; yatırımlarda gecikmeler gözleniyor. ABD ve AB’de de kömürden elekt­rik üretimi azalma eğiliminde (Tür­kiye Barolar Birliği (TBB) (2014). Enerji ve Hukuk Sempozyumu So­nuç Bildirgesi Temel Saptamalar ve Sorunlar Çözüm Önerileri. Edi­törler: N. Basa ve N. Pamir. TBB, Ankara).
Türkiye, dünya genelindeki bu ge­rileme trendine rağmen, kömür ya­tırımlarındaki muazzam artış nede­niyle takip altına alınan ülkelerden biri. Türkiye’de kapasiteleri toplamı 65 GW’ı geçen 80’den fazla yeni kömürlü termik santral proje aşa­masında. Bu planlar, ülkeyi Avrupa bölgesindeki en büyük, dünyada ise Çin ve Hindistan’dan sonra üçüncü büyük kömür yatırımcısı konumuna getiriyor (Türkiye Barolar Birliği (TBB) (2014). Enerji ve Hukuk Sempozyumu Sonuç Bildirgesi Temel Saptamalar ve Sorunlar Çö­züm Önerileri. Editörler: N. Basa ve N. Pamir. TBB, Ankara).
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, 2019 yılı sonunda yerli kömürden elde edilecek elektriğin 60 milyar kWh düzeyine çıkarılmasını hedefli­yor (T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı (2015). Stratejik Plan 2015-2019. Ankara). Bu da kömüre dayalı elektrik üretiminin önümüz­deki dört yıl içinde yaklaşık olarak %50 artırılması anlamına geliyor.
Türk hükümetinin 2030 yılı he­defi, ise kurulu güç kapasitenin %20’sinin linyit kaynaklı olması; bu da mevcut kapasiteye ek 26,8 GW’lık bir kapasitenin inşa edil­mesini gerektiriyor. Enerji sektörü uzmanları, bu planın teknik ve fi­nansal olarak gerçekçi olmadığını söylüyorlar. Taşkömüründe ise, Türkiye’nin planı 30 GW’lık bir kurulu güç artışının gerçekleşti­rilmesi yönünde. Tüm bu projeler işletmeye alınırsa, Türkiye’nin ku­rulu kapasitesinin yarısı (35,4 GW) ithal kömüre bağımlı olacak. Bu da, hükümetin kömür yatırımlarını gerekçelendirirken vurguladığı yer­li kaynak kullanımı ile enerjide dışa bağımlılığın azaltılması hedefiyle çelişiyor (Türkiye Barolar Birliği (TBB) (2014). Enerji ve Hukuk Sempozyumu Sonuç Bildirgesi Temel Saptamalar ve Sorunlar Çö­züm Önerileri. Editörler: N. Basa ve N. Pamir. TBB, Ankara).
Öte yandan, kömürlü termik santral projelerine halkın tepkisi büyüyor. Sinop Gerze’de köylüler tarafından altı yıl önce başlatılan ve çevre ör­gütlerince desteklenen kampanya sonucunda, 1.200 MW’lık proje için süren ÇED süreci, Çevre ve Şehir­cilik Bakanlığı tarafından Şubat 2015’te kalıcı olarak iptal edildi; yatırımcı da projeden vazgeçtiğini duyurdu. Projenin elektrik üretim lisansının iptali içinse Danıştay’da bir dava halen devam ediyor. Amasra’da, Çanakkale’de ve Ha­tay’daki kömürlü santral projeleri de yasal zorluklar ve yerel direniş­ler nedeniyle gecikmeler yaşıyor.

Sağlıkçılardan İklim ve Sağlığımız İçin Öneriler
Dünya genelinde sağlıkçılar da enerji tartışmalarına artık daha aktif katılıyorlar. Dünya Halk Sağ­lığı Dernekleri Federasyonu, Şubat 2015’te belki de bugüne kadar sağ­lıkçılardan gelen en güçlü eylem çağrısını yaptı . org/images/events/150216_Kol­kata_Call_to_Action_FINAL.pdf). ‘Kalküta Eylem Çağrısı’, iklim deği­şikliği ve hava kirliliği ile bağlantılı hastalık ve ölümleri önlemek için kömürün hızla ve aşamalı olarak devreden çıkarılmasını ve yenilene­bilir enerjiye geçişi savunuyor.
Türkiye’de de sağlıkçıların kömürlü termik santralların sağlık üzerinde­ki olumsuz etkilerine karşı köklü bir mücadele geçmişi var. Son ola­rak, Ekim 2014’te Türk Tabipleri Birliği’nin liderliğinde beş sağlık örgütü, kömürle ilgili kaygılarını açıklayarak, hükümeti yeni kömür­lü santralların inşasını durdurmaya, mevcut santrallarda mümkün olan en iyi yöntemlerin kullanılmasını zorunlu kılmaya ve termik sant­raları kademeli olarak devreden çıkarmaya davet etti (https://www. ttb.org.tr/index.php/Haberler/ko­murlu-4871.html).

Türkiye’nin Kömüre Dayalı Enerji Geleceğini Tersine Çevirmek İçin Ne Yapılabilir?
Türkiye’de, halen işletmede olan kömürlü termik santralların sadece bir yıllık sağlık maliyeti 2 bin 876 erken ölüm ve 3,6 milyar avroya varan ekonomik yüktür. Toplamkapasiteleri 65 GW’ı aşacak 80’den fazla yeni kömürlü termik santral ise proje aşamasındadır. Bu proje­lerden birinin bile hayata geçmesi durumunda, en az 40 yıl süreyle, atmosfere her yıl milyonlarca ton kirletici salınacaktır. Türkiye halkı için bu sağlıksız gelecek ve berabe­rinde getireceği yüksek ekonomik maliyet, yani “Ödenmeyen Sağlık Faturası” önlenmelidir.
Bu çerçevede HEAL ve çalışmayı destekleyen sağlık örgütlerinin po­litika önerileri şöyle:
Sağlıkçılar:

  •  Kömürlü termik santrallardan kaynaklı hava kirliliğinin sağlık etkilerine dair bilimsel bulguları kamuoyuyla ve karar vericilerle paylaşmalı;
  •  Enerji kararlarının verilmesin­de kömürün dışsal maliyetlerinin, en başta da “ödenmeyen sağlık faturası”nın dikkate alınmasını sağ­lamak için daha aktif rol üstlenme­lidir.

Hükümet ve başta Sağlık Bakanlığı ve Enerji Bakanlığı olmak üzere, ilgili kamu kurumları:

  •  İşletmede olan santralların kapa­tılması ve planlanan 80’den fazla yeni santralın yapılmaması duru­munda halk sağlığı ve iklim için elde edilecek faydaları araştırmalı;
  •  Sağlık etkisi değerlendirmelerini ve diğer dışsal maliyetleri esas ala­rak, kömürden elektrik eldesinin aşamalı olarak bırakılması için ulu­sal bir plan yapmalı ve yeni kömürlü termik santralların inşası planlarını ertelemelidir.

Uluslararası kuruluşlar:

  •  Yeni kömürlü termik santralların inşası için sağlanan borç ve kredi süreçlerini sonlandırmalı;
  •  Türkiye’nin, taraf olduğu sağlık, çevre ve iklim değişikliği ile ilgili uluslararası sözleşmelere tam uyu­mu konusunda ısrarcı olmalı ve ülkenin henüz imzalamamış olduğu benzer anlaşmalara katılımını des­teklemelidir.

Sağlık ve Çevre Birliği HEAL (Health and Environment Alliance)

Çevrenin sağlık üzerindeki etkilerini ele alan Sağlık ve Çevre Birliği HEAL, Avrupa’nın önde gelen kâr amacı gütmeyen kuruluşlarından biri. HEAL, 70’ten fazla üye kuruluşun desteği ile tıp dünyasından bağımsız uzmanlık ve kanıtları çeşitli karar alma mekanizmalarına taşıyor. HEAL; sağlık çalışanlarını, kâr amacı gütmeyen sağlık sigortacılarını, hekimleri, hemşireleri, hasta derneklerini, yurttaşları, kadın ve gençlik gruplarını, çevre örgütlerini, bilim insanlarını ve halk sağlığı kurumlarını temsil eden geniş bir birlik.
Web: www.env-health.org
E-posta: info@env-health.org; airturkey@env-health.org.
Facebook: https://www.facebook.com/healthandenvironmentalliance
Twitter: @HealthandEnv; @EDCFree; @CHM_HEAL
Raporun tamamı için:
HEAL’in kömürlü termik santrallarla ilgili çalışmaları için:

Önerilen makaleler