Okyanuslarımız iklim değişikliği, aşırı avlanma, derin deniz madenciliği, petrol çalışmaları ve plastik kirliliği nedeniyle tarihte hiç olmadığı kadar büyük bir tehlike altında. Bilim insanları ise 2030 yılına kadar okyanuslarımızın en az üçte birinin okyanus koruma alanları kapsamına alınması gerektiğini söylüyor. 2020 yılında tamamlanması beklenen Birleşmiş Milletler Küresel Okyanus Anlaşması’nın bu yönde bir kapı açması bekleniyor.
YAZI: Nilay VARDAR, Greenpeace Akdeniz İletişim Sorumlusu
Yakın bir zamana kadar okyanusların, insanların zarar veremeyeceği kadar büyük olduğu düşünülürdü. Oysa bugün okyanuslarımız iklim değişikliği, aşırı avlanma, derin deniz madenciliği, petrol çalışmaları ve plastik kirliliği nedeniyle tarihte hiç olmadığı kadar büyük bir tehlike altında. İşin daha da kötüsü, okyanusların çok büyük bölümü koruma altında değil ve sömürüye açık durumda. Bilim insanları vahşi yaşamı korumak ve iklim değişikliğinin etkilerini azaltmak için 2030 yılına kadar okyanuslarımızın en az üçte birinin okyanus koruma alanları kapsamına alınması gerektiğini söylüyor.
Bunu sağlamak için önümüzde büyük bir fırsat var: Birleşmiş Milletler Küresel Okyanus Anlaşması. 2020 yılında tamamlanması beklenen anlaşma, okyanusların üçte birinin koruma altına alınması için kapı açabilir.
Greenpeace, BM’de güçlü bir Küresel Okyanus Anlaşması oluşturulması için “Okyanuslarımızı Koru” kampanyası başlattı. Kampanya kapsamında Greenpeace’in York Üniversitesi ve Oxford Üniversitesi ile birlikte hazırladığı “30×30 Okyanus Koruma Planı” raporu, okyanusların en az üçte birinin okyanus koruma alanı kapsamına alınmasının mümkün olduğunu ortaya koyuyor.
Söz konusu rapor Küresel Okyanus Anlaşması için müzakerelerin sürdüğü Birleşmiş Milletler’in Nisan ayındaki toplantısında sunuldu.
Aynı zamanda kampanya kapsamında okyanusların karşılaştığı tehditleri gün yüzüne çıkarmak için Greenpeace’in meşhur gemileri bilim insanlarıyla birlikte Kuzey-Güney Kutbu arasında bir yıl sürecek bir keşif yolculuğuna çıktı.
5 Maddede Okyanuslara Yönelik Tehditler
1- İklim Değişikliği: Yaşam, denizdeki hayvanlar için hiç kolay değil. Okyanusların sıcaklığı iklim değişikliği yüzünden giderek artıyor ve canlıları besin veya yaşam alanı için göç etmek zorunda bırakıyor. Zengin bir yaşama sahip sağlıklı okyanuslar bizleri iklim değişikliğinden de koruyor. Bunun sebebi, karbonun canlılar tarafından doğal olarak emilmesi. Okyanustaki canlılar olmasaydı atmosferde yaklaşık %50 daha fazla karbondioksit bulunurdu ve dünya çok daha sıcak olurdu. Okyanuslar zarar görürse iklim değişikliği şiddetlenir.
2- Plastik Kirliliği: Dünya artık okyanusların yaşadığı plastik krizinin boyutlarını biliyor. Her yıl milyonlarca ton plastik okyanuslarımıza giriyor; her dakika bir kamyon dolusu plastik denizlere karışıyor. Tek kullanımlık plastik üreten şirketler okyanusların kullan-at ürünlerimiz için bir çöplüğe dönüşmesini umursamıyor ancak hayvanlar sulara karışan bu plastiklere dolanıyor, boğuluyor. Üstelik plastikler tehlikeli ve yutulabilecek kadar küçük mikroplastiklere ayrılabiliyor. Heybetli balinalardan kaplumbağalara, balıklara ve hatta deniz tuzuna kadar okyanuslara dair her şeyde küçük plastik parçacıkları bulundu. Okyanusun en derin bölgelerinde, kutup denizindeki buzun içinde bile plastik bulunuyor.
3- Petrol Kirliliği: Güney Amerika’nın kuzey açıklarındaki Amazon Resifi’nde yakın zamanda yapılan bir Greenpeace keşif gezisi, büyük ve çok az bilinen bir ekosistemin ilk görüntülerini ortaya çıkardı. Ancak bilim insanlarının hâlâ anlamak için çalıştığı bu canlı ve gizemli bölge, petrol sondaj çalışmalarının tehdidi altında. Birlikte hareket ederek Total ve BP gibi petrol şirketlerinin bölgede sondaj çalışması yapmasını engelledik ancak bu şirketler kolay kolay pes etmeyecek. Bu petrol şirketleri, iklim değişikliğine yol açan fosil yakıtlardan daha fazla elde etmek uğruna deniz yaşamını yok edip bölgeye zarar verecek petrol sızıntısı riskine girmekten çekinmiyor. Okyanustaki petrol sızıntıları, haritalardaki ulusal sınırları takip etmiyor.
4- Yıkıcı Balıkçılık Faaliyetleri: Denetimin olmadığı açık denizler büyük gemiler tarafından talan ediliyor. Bu endüstriyel av gemileri, denizlerdeki sıradağ yapılarında trol ağı gibi yıkıcı yöntemler kullanarak akıl almaz miktarlarda canlıyı umursamadan avlıyor. Dünyadaki yaşamımız sağlıklı okyanuslara bağlı olduğu için bu durum hepimize zarar veriyor; okyanus kenarında yaşayan, besin ve geçim kaynağı için okyanustan faydalanan milyonlarca insanı doğrudan etkiliyor. Sorunlar deniz yaşamını yok eden yasadışı, denetimsiz ve beyan edilmeyen balıkçılık faaliyetleriyle de sınırlı değil. Bu şirketlerin balıkçılıktan elde ettikleri kârı en üst seviyeye çıkarmak için oluşturdukları çalışma koşulları insan hakları ihlalleri yaratıyor.
5- Derin Deniz Madenciliği: Atlantik Okyanusu’nun kalbinde gezegenin en uzun sıradağları bulunuyor: Orta Atlantik Sırtı. Buradaki okyanusun tabanında okyanuslarımızın en büyük harikalarından biri olan Kayıp Şehir yer alıyor. Bilim insanları bu bölgenin dünyadaki yaşamın başlangıcına dair ipuçları barındırabileceğini söylüyor. Ancak derin deniz madenciliği, biz daha keşfedip anlayamadan bu hassas deniz tabanı sistemine zarar verecek.
Küresel Okyanus Anlaşması Nedir?
10 yıldan uzun süredir hükümetler, ulusal sınırların dışında kalan okyanus yaşamının korunması ve sürdürülebilir şekilde kullanılması için BM bünyesinde resmi olmayan çalışma grupları ile görüşmeler yapıyordu. Greenpeace de dahil olmak üzere pek çok sivil toplum örgütünün baskısı sonucunda Ocak 2015’te hükümetler tarihi bir karar aldı. Hükümetler, ulusal sınırların ötesindeki deniz yaşamının biyolojik çeşitliliğinin korunması ve sürdürülebilir şekilde kullanılması için yasal olarak bağlayıcı yeni bir uluslararası anlaşmanın (Küresel Okyanus Anlaşması) görüşmelerine başlanacağını duyurdu. Eylül 2018’de başlayan bu görüşmelerin ikincisi 25 Mart-5 Nisan 2019’da yapıldı, sürecin 2020 yılında tamamlanması bekleniyor.