#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey

Öncelik İktisadi Değil, İnsani Gelişme!

Düşük insani gelişme gösteren ülkelerin coğrafi dağılımı izlendiğinde iklim değişikliği, kuraklık, küresel ısınma ve doğal afetler gibi hem insani kalkınmayı hem iktisadi kalkınmayı doğrudan etkileyen faktörlerin çok daha yoğun olarak yaşandığı bölgeler karşımıza çıkıyor. Kırılganlığın yüksek olduğu bu ülkelerin ortak özelliği, sınırlı finansal kaynaklarını kazançlı ekonomik ve teknolojik programlar yerine, zarar gören altyapıyı onarmaya veya vatandaşlarına dağıtmaya ayırmak zorunda olan, ekonomik olarak geri kalmış olmaları.

YAZI: Murad TİRYAKİOĞLU

İktisadi gelişme sağlanmadan insani gelişme sağlanamaz. Aslında insani gelişme sağlanmadan da iktisadi gelişme sağlanamaz.
Girift bir yapı…
İnsani gelişme, iktisadi gelişmeyi kapsayan ve gelir dışı faktörleri de göz önüne alarak insanlığın sürdürülebilir bir biçimde ilerleyişini hedefleyen bir yaklaşımı ifade ediyor. Her yıl Birleşmiş Milletler tarafından ölçülerek yayınlanan ve insani gelişmenin göstergesi olarak kabul edilen İnsani Gelişme Endeksi (ve Eşitsizliğe uyarlanmış İnsani Gelişme Endeksi) doğumda ortalama yaşam beklentisi, okula devam süresi beklentisi ve ortalama okula devam süresi ile satın alma gücü paritesine göre kişi başına düşen milli gelir gibi göstergeler tarafından şekillendiriliyor ve uzun vadeli ilerlemeyi, insani gelişmenin üç temel boyutu olan uzun ve sağlıklı bir yaşam, bilgiye erişim ve iyi bir yaşam standardı kapsamında ölçüyor. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın (UNDP) ilgili bilgi notunda da aktarıldığı gibi, bu endeks, kalkınmanın gelirin ötesinde daha basit ama daha güçlü bir ölçüt olduğunu ortaya koyuyor. Bu endekse göre ülkeler, düşük, orta, yüksek ve çok yüksek insani gelişme gösteren ülkeler olarak sınıflandırılıyor. Aralarında Nijer, Eritre, Çad, Sudan gibi ülkelerin de yer aldığı 44 ülke, düşük insani gelişme gösteren ülkeler. Çok yüksek (49) ve yüksek (56) insani gelişme gösteren ülke sayısı ise 105.

Kalkınmak Ama Nasıl?
Düşük insani gelişme gösteren ülkelerin coğrafi dağılımı izlendiğinde iklim değişikliği, kuraklık, küresel ısınma ve doğal afetler gibi hem insani kalkınmayı hem iktisadi kalkınmayı doğrudan etkileyen faktörlerin çok daha yoğun olarak yaşandığı bölgeler karşımıza çıkıyor. Kırılganlığın yüksek olduğu bu ülkelerin ortak özelliği, sınırlı finansal kaynaklarını kazançlı ekonomik ve teknolojik programlar yerine, zarar gören altyapıyı onarmaya veya vatandaşlarına dağıtmaya ayırmak zorunda olan, ekonomik olarak geri kalmış olmaları. Bu sebepledir ki, söz konusu ülkeler faydaları ancak uzun vadede görülen önleyici ve zarar azaltıcı tedbirleri alabilecek durumda değiller. Kırılganlıklar ve etkilenme oranları, afetlerin, iklim değişikliğinin ve endüstriyel kazaların azgelişmiş ülkelerde ve bölgelerde, kadınlar, engelliler, göçmenler, azınlıklar, çocuklar, yaşlılar ve gençlerden oluşan kesimlerde çok daha hassasiyetle takip edilmesi gerekliliğini belirgin bir biçimde ortaya koyuyor. Bu gerçekten hareketle ülkelerin “Nasıl kalkınmalıyız?” sorusunu yeniden sorması gerekiyor. İnsanların temiz suya, temel düzeyde gıdaya ve eğitime erişebilirliklerini sağlamadan iktisadi gelişme için zemin oluşturmak mümkün değil.

İktisadi gelişme-insani gelişme ikileminin bir diğer yüzü gelişmiş ve özellikle de gelişmekte olan ülkelerin ulusal gelir dağılımındaki eşitsizliklerde görülüyor. Hindistan örneğinde olduğu gibi, bir tarafta Bangolore ve Haydarabad gibi yüksek teknoloji merkezleri ile dikkat çeken, silah ithalatında dünyanın öncülerinden biri olan, nükleer silah sahibi ve Mars’a gitmeyi hedefleyen bir Hindistan varken öte yanda günde 1 dolardan daha az bir gelirle yaşamak zorunda kalan 400 milyonluk nüfusa ev sahipliği yapan bir Hindistan yer alıyor. Benzer yapıyı Çin’de de gözlemek mümkün. Gelişmekte olan dünyanın kendi içindeki gelir dağılımı eşitsizlikleriyle birlikte en az gelişmiş ülkelerin mevcut durumu birlikte değerlendirildiğinde önceliklerin çok acil ve çok net bir biçimde yeniden tespit edilip bu yönde politikalar üretilmesi ve kararlılıkla uygulanmaya başlanması gerektiği çok aşikâr.

Türkiye’de Durum Nedir?
2015 yılı raporuna göre, Türkiye’nin (2014) İnsani Gelişme Endeksi (İGE) değeri 0,761 düzeyinde gerçekleşmiş durumda. Bu değere göre Türkiye, yüksek insani gelişme kategorisinde yer almış, 188 ülke ve bölge arasında 72. olmuş. Grafik 1’den de izlenebileceği gibi 1980-2014 yılları arasında Türkiye’nin İnsani Gelişme Endeksi değeri, 0,492’den 0,761’e yükselmiş. Bu süre içinde Türkiye’nin doğumda beklenen tahmini yaşam süresi 16,6 yıl, ortalama okula gitme süresi 4,7 yıl ve beklenen okula devam süresi yedi yıl artmış. Kişi başına gelir istikrarlı bir biçimde artmışsa da son yıllardaki yatay seyir ülkenin orta gelir tuzağı riski ile karşı karşıya kaldığını gösteriyor.

İnsani Gelişmeyi Yeniden Düşünmek
İktisadi kalkınma ve insani gelişme girift bir yapı içinde karşılıklı olarak şekilleniyor. Özellikle 65 milyondan fazla insanın savaşlar, siyasal karışıklıklar, iklim değişikliği, küresel ısınma, doğal ve teknolojik afetler gibi sebeplerle vatanından ayrılmak zorunda kaldığı günümüzde insani gelişmeyi (ve göstergelerini) yeniden düşünmek zorundayız. Amacı hem sosyal hem de ekonomik kalkınma için referans olan tek gösterge olarak kabul edilen insani kalkınma endeksini, iklim değişikliğini, küresel ısınmayı ve doğal afetleri de dikkate alan bir yaklaşımla yeniden tasarlamak ve “yeşil-sürdürülebilir” insani gelişme endeksi olarak yeniden düşünmek, tasarlamak gerekiyor.

 

EkoIQ Editör