#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey

“Organikte İç Piyasaya İhtiyaç Var”

IFOAM ve FIBL’in 2014 raporuna göre Türkiye organik tarım yapılan alan açısından 164 ülke arasında 15. sırada görünüyor. 2009- 2012 arasında organik tarım arazilerindeki artış açısındansa 81 ülke arasında 4. konumda. Bu anlamda durum fena değil ancak daha yapacak çok iş var, çünkü genel tarım alanlarına oran başlığında Türkiye 43. sıraya geriliyor. Ayrıca organik tarımın büyük oranda ihracat odaklı gelişmesi de önemli bir sorun. Buğday Derneği Eşgenel Müdürü Batur Şehirlioğlu, bunun temel sebebinin, Türkiye’de organik tarımın yurtdışından gelen taleple başlaması olduğunu söylüyor. Oysa Avrupa ve ABD’de ekolojik tarım, hayvan hakları, sağlıklı beslenme ve doğa koruma, hem tüketici hem de üretici yönünden, tabandan başlayan bilinçli ve örgütlü bir hareket kimliğine sahip.

Ecology and Farming dergisi editörü Peter Brul’un araş­tırmasına göre dünya orga­nik ürün pazarının değeri, 2011 yılında 70 milyar dolara ulaşmıştı. %84’ünü gıda ve içecek sektörünün oluşturduğu bu değerin önümüz­deki yıllarda hızla artması bekleni­yor. Türkiye’deki sektöre yönelik sağlıklı veriler daha çok alan bazlı ve miktara yönelik. İhracat verileri sağlıklı olmamakla birlikte 2013 resmi rakamlarına göre 46 milyon dolar. Ancak ihracatçı birliklerine göre gerçek değer bunun üstünde. İç pazara yönelik ise sağlıklı bir veri bulunmuyor.
Üretim miktarlarına baktığımızda organiğe geçiş süreci ürünleri dahil 2002’de 310 bin ton olan toplam üretim, 2013’te 1,62 milyon tona çıkmış, yani 11 yılda %422’lik bir ar­tış söz konusu. Türkiye’nin başlıca organik ürünleri ise, buğday, yonca, diğer tahıl ve yem bitkileri, bakliyat, pamuk, mısır, zeytin, incir, üzüm, kayısı ve elma olarak sıralanabilir.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakan­lığı verilerine göre 2002’de orga­nik üretim yapan çiftçi sayısı 12 bin iken bugün 60 bini aşıyor; yani beş katlı bir artış söz konusu. Ürün çeşitliliği de 2013 verilerine göre 213’e ulaşmış durumda. Hayvancı­lıktaki büyüme ise çok daha fazla. 2013 verilerine göre 100 bin bü­yükbaş, 175 bin küçükbaş, 900 bin kanatlı varlığı söz konusu. Türkiye, organik arıcılıkta da 2013 verilerine göre 750 üretici ve 95 bin kovan ile gelişmeyi sürdürüyor.

Ekolojik Çiftliklere Pozitif Ayrımcılık Gerekli
Uluslararası boyutta karşılaştırmalı veriler ise sadece üretim alanı ba­zında söz konusu. Dünyada toplam tarım alanları içinde organik tarı­mın payı %0.9. Bu değer AB ülke­lerinde %5,6, AB üyesi olmayan ve Rusya gibi ülkeler katıldığı zaman Avrupa genelinde %2,3, Türkiye’de ise %2’nin çok az üstünde. IFOAM (Uluslararası Organik Tarım Ha­reketleri Federasyonu) ve FIBL’in (Organik Tarım Araştırma Ensti­tüsü) 2014 yılı Dünya Organik Ta­rım araştırma raporuna göre; 2012 yılı sonu itibariyle dünya genelinde 37,5 milyon hektar alanda organik tarım yapılıyor. Organik tarım yapan 164 ülke arasında Türkiye 523.627 hektar alan ile 15. sıradayken orga­nik tarımın payı sıralamasında 43. sırada yer alıyor. 2009-2012 arası verileri karşılaştıran ilgili rapora göre, Türkiye organik tarım arazisi artışı gösteren 81 ülke arasında 4. konumda.
Aynı rapordaki 2012 verilerine göre üretim hariç doğadan toplamada ise organik alan 180 bin hektar. Araştırmaya göre 2012 verileri dik­kate alındığında Türkiye 57.259 üretici ile Avrupa’da birinci, dünya­da 6. sırada. Türkiye ayrıca arı ko­vanı sayısı, doğadan toplama, tahıl, meyve, zeytin ve üzüm üretiminde de alan bazlı olarak dünyada ilk sı­ralarda.
Türkiye’de organik tarım büyük oranda ihracat merkezli ve ne ya­zık ki iç pazar çok yavaş gelişiyor. Etkenler çok olmakla birlikte temel sebep, Avrupa ve ABD’de ekolojik tarım, hayvan hakları, sağlıklı bes­lenme ve doğa koruma hem tüketici hem de üretici yönünden, tabandan başlayan bilinçli ve örgütlü bir hare­ket iken Türkiye’de organik tarımın yurtdışından gelen talep ile başla­ması. Türkiye’de henüz herhangi bir mevzuat çıkmadan, yabancı firmalar ile sertifikasyon firmala­rı şube açmaya ve ekolojik ürün ihraç etmeye başlamışlardı. Halen bürokratlar ve piyasa aktörlerinin birçoğu için ekolojik ürün yurt dışı odaklı bir ihracat kalemi. Tüketici­ye yönelik yeterli tanıtım, eğitim, bilgilendirme çalışması yapılmıyor. Sürüm az olduğu için birim ürün başına lojistik maliyetleri son dere­ce yüksek. Alım gücümüz de düşük olduğu için fiyatlar tüketiciye paha­lı geliyor. Türkiye’de gıda başta ol­mak üzere birçok sektörde yetersiz uygulama ve denetimler nedeniyle tüketicinin belge ve sertifikalara gü­veni olmaması da ayrı bir sorun. Or­ganik tarımda AB ülkelerinde bile olmayan bürokrasi de pazarlamayı zorlaştırıyor, üreticiyi yıldırıyor. İç pazarın gelişmesi aynı zamanda üreticinin içinde olduğu, onun ta­leplerinin de dikkate alındığı uzun soluklu bilimsel araştırmaları ve sağlıklı istatistiki veri toplamayı da gerektiriyor.
Ekolojik gıda üretim ve talebinde bir sıçrama olması, ancak organik tarımın hükümetin öncelikleri ara­sında yer alması ile mümkün. İç pa­zara yönelik üretim yapan ve bunu pazarlamaya çalışan ekolojik çift­liklerin daha fazla desteklenmesi, mümkünse alan değil, üretilen mik­tar. hatta satış miktarı üzerinden pozitif ayrımcı bir destek politika­sı gerekiyor. Tüketicinin ise sadece “kanser”den korktuğu için organik tüketen tüketici değil; bütüne ba­karak (biyoçeşitlilik, su kaynakları, küresel iklim değişikliği, hayvan re­fahı vb.) savunucu olan, sorumluluk alan “türetici” olması gene her şe­yin başı olan eğitim sistemine bağlı.

EkoIQ Editör