Müşterek, sürdürülebilir ve eşitlikçi bir gıda ekosisteminin mümkün olup olmadığını araştıran ve gıdanın tohumdan sofraya olan yolculuğundaki üretim-tüketim döngüsüne dair her şeyi mercek altına almayı hedefleyen bir hareket/örgütlenme düşüyle yolan çıkan Aylak Mutfak, projelerini EKOIQ’ya anlattı.
YAZI: Bulut BAGATIR
Öncelikle “Aylak Mutfak” ismiyle başlayalım. Bu isim nereden geliyor ve hareket mutfağı nasıl tanımlıyor? Hareketi ortaya çıkaran ana soru ne ve ne amaçlanıyor?
Aylak Mutfak’ı bir hareket başlatmaya yönelik oluşturduk. Farklı kentlerdeki aktörleri, kentlere dair belirledikleri problemler ile ilgili bir hareket başlatmaları için destekleyen Actors of Urban Change (ACT) programı kapsamında fonlanıyor. Projenin ilk aşamasında pazar yerleri arasında gezinen, gıdadan plastiğe her tür atığa dikkat çeken ve o atıkları dönüştürerek beraber üretmeye alan açan mobil bir mutfak yaratmayı kurgulamıştık. Bu fikir, başta pandemi olmak üzere birçok sebepten dolayı değişime uğradı. Bu değişimde “hareket, gıda ve topluluk” fikirlerini tutmaya ve bunlar üzerine çalışmaya karar verdik.
Günümüzde her şeyin hızlı olduğu bir tempoda yaşıyoruz; sürekli bir şeylerin telaşı ve bir işe yarama çabası içindeyiz. Genelde negatif bir algısı olan “aylak” olma halinin bizi yavaşlamaya, durmaya ve merakla derinleşmeye davet ettiği düşüncesi ile bu ismi sahiplendik. Aynı zamanda bu “aylak”lık, kent üzerine düşünen ve onu gözlemleyen, kentten beslenen bir gezgin olma halinin de bir ifadesi.
Aylak Mutfak olarak İzmir’deki mutfak kültürü ve gıda sistemi üzerine çalışıyoruz. Bu bağlamda gıda güvenliği, gıdaya erişim, iklim krizi gibi kavramların etkilediği tarlada başlayıp soframızda son bulan bir süreçle ilgileniyoruz.
Ekibe baktığımız zaman farklı disiplinlerden gelen isimler görüyoruz. Böyle bir yapı harekete nasıl bir katkı sağlıyor?
Çekirdek ekip olarak kamu, STK ve özel sektör ayağını temsil eden üç kişi olarak başladık. Tabii ki süreç içinde bizimle benzer hayaller kuran, beraber ilerlemek (ya da durmak) isteyeceğini düşündüğümüz ve pek çok marifeti olan dostlar da bize katıldı. Gıda konusu, kentle ilişkili, sosyal ve çok boyutlu bir konu olduğundan, ekibimizin farklı disiplinlerden geliyor olması bu konuya yaklaşımda bize geniş bir perspektif sağlıyor. Amacımızın bu konuda bir derdi olan insanlar olarak yapabileceğimiz kadarını yapmak olduğunu söyleyebiliriz. Aylak Mutfak aslında sürecin kendisinden öğrendiğimiz bir alan olması niyetiyle başlattığımız bir oluşum.
İklim krizinin şiddetini gösterdiği en önemli alanlardan biri de tarım. Gıda eşitsizliğinin daha da körüklenmesi karşısında Aylak Mutfak’ın kolektif olarak mücadele önerileri neler?
Gıdanın tüm canlıların temel ihtiyacı olması bakımından aslında çok boyutlu bir konu olduğunu düşünüyoruz. Bugün yaşadığımız sokaktan tüm dünya ölçeğine kadar politik, sosyal, çevresel, ekonomik birçok sorunla ilişkisi var.
Bu ortak sorunlar ancak birden fazla kurum, kişi, topluluğun ortak hareketiyle onarılabilir. Biz, “müşterek, sürdürülebilir ve eşitlikçi bir gıda ekosisteminin mümkün olup olmadığını araştıran” ve gıdanın tohumdan sofraya olan yolculuğundaki üretim-tüketim döngüsüne dair her şeyi mercek altına almayı hedefleyen bir hareket/örgütlenme düşlüyoruz. Bu temelde, Aylak Mutfak’ın amacı önce sorunları ortaya koymak ve farkındalık yaratmak. Daha sonra ise çözüm yolunda hangi ortaklıklar gerçekleştirilebilir üzerine düşünmek. Topluluklardan kurumlara, STK’lara, özel sektöre ve bireylere herkesin yapabilecekleri var ama kalıcı bir kazanım elde etmek istiyorsak davranış değişikliği göstermemiz gerekiyor. Bu anlamda, biz Aylak Mutfak olarak henüz bu çok boyutlu resmi görmenin nasıl mümkün olabileceğine odaklandığımız bir dönemdeyiz. Aslında, ne yaparsak yapalım hepsi bir mücadele örneği, bu süreçte birbirimizi görmemiz, gözetmemiz ve zaman zaman cesaretlendirmemiz gerek. Sofra ise tüm bu keşif ve paylaşım süreci için biricik alan.
Yerel bir hareket olarak “Aylak Mutfak” İzmir özeli için neler söyler? Nasıl sorunlar gözlemlediniz?
Açıkçası biz bir şeyleri “sorun” olarak tespit edecek uzmanlıkta olduğumuzu söyleyemeyiz. İzmir’e dair gıda özelinde başladığımız keşif sürecinde bize heyecan veren birçok bilgi edindik. Öncelikle, Gezi olaylarından beri çevre özelinde örgütlenmenin artmış olduğunu gözlemledik. Gıda özelinde ise, İzmir ve çevresinde yer alan gıda topluluklarına, STK’lara, organik pazarlara, üretici pazarlarına, semt pazarlarına, sebze ve meyve haline ve kooperatiflere ulaşmaya çalıştık. Başlangıç için bir perspektif ve nasıl yol alabileceğimize dair bir tarif oluşturması adına çeşitli sorular sorduk. Bunlara paralel olarak, pandeminin elverdiğince kendi ziyaretlerimizde de çeşitli gözlemlerde bulunduk.
Bu bağlamda, İzmir’de çok iyi işlemeye başlamış bir gıda topluluğu sistemi olduğundan bahsetmek mümkün. Bu topluluklar pek çok insanın özverili çabaları ile hiç de kolay olmayan şekilde sürdürülüyorsa da topluluk destekli tarımın artık bu coğrafyada mümkün olması bizi mutlu ediyor. Diğer yandan, üretim süreçlerindeki maliyetin satışlara yansıması, bu ürünlerin ancak bir kesim tarafından tüketilmesini mümkün kılıyor. Gıda topluluklarının da bu noktada, sağlıklı gıdanın herkes için erişilebilir olması konusunda çaba gösterdiğini, eşitsizlikler konusunda çalışmalar başlattığını görmek de mutluluk verici. Gıdaya yönelik çalışmalar yapan ve organik pazar sürecini yürüten ETO’nun varlığı da oldukça kıymetli. İzmir’de yerel yönetimin her alanda olduğu gibi tarım alanında da oldukça fazla desteği mevcut. Özellikle son birkaç yıldır kentin farklı bölgelerinde üretici pazarları kuruluyor. Bu pazarlarda genellikle tarımsal kalkınma kooperatif üreticilerinin ürünleri yer alıyor. Fiyat anlamında nispeten daha erişilebilir olmasına rağmen üreticiler arasındaki örgütlülüğün ve ekolojik bilincin eksikliğine de şahit olduğumuz durumlarla karşılaştık. Gıda özelinde en çok şaşırdığımız konu semt pazarı ve hallerdeki durumdu. Birçok kişi bizimle konuşmak istemese de, görüştüğümüz sayılı kişiden aldığımız bilgiye göre hal ve pazarlarda üretiminden lojistiğine, satışından sunumuna kadar pek çok rahatsız edici ayrıntı gözlemledik. Yakın dönemde ise büyük market zincirleri ve manavlarla da görüşmek gibi düşüncelerimiz var. Ayrıca, geçtiğimiz bir buçuk yıllık süreçte semt pazarlarında “çürüğe çıkan” sebze meyveleri toplayanların sayısında artış gözlemliyoruz.
Aylak Mutfak aynı zamanda bir sözlük oluşturuyor. Bu girişimden bahsedebilir misiniz? Buna benzer nasıl planlamalar ve etkinlikler yapıyorsunuz/yapacaksınız?
Projeye başladığımızda kafamızda çeşitli dertler ve bu dertlere dair fikirler vardı. Aylak Mutfak kapsamında ele almak istediğimiz konu ve kavramlardan tekrar tekrar bahsettiğimiz döngüsel denebilecek dönemler yaşadık. Bir gün fark ettik ki, dilimizdeki kelimeler aynı olsa da, anlatma yöntemlerimiz ve anlatmak istediklerimiz farklılıklar barındırıyor. Doğal olarak, bu durumun bizi zaman zaman birbirimizi anlamadığımız çözümsüz alanlara getirdiğini ve ilerlememize engel olduğunu fark ettik. Bu noktada proje kapsamında sıkça kullandığımız sözcüklerin ve kavramların bize ne ifade ettiği üzerine bir çalışma yürütmek için Aylak Sözlük çalışma grubunu oluşturduk. Aylak Mutfak olarak hangi tanımları hangi anlamlar üzerinden ele aldığımızı belirleyecek, ortak bir dil oluşturmayı amaçladığımız bu süreçte her hafta toplanarak bir sözcük özelinde katılımcı bir tanımlama çalışması yapıyoruz: Bireysel çağrışım haritalarıyla başlayıp kişisel tanımlarımızı çıkardıktan sonra tanımlar üzerine tartışıp onları ortak bir cümlede buluşturmaya çalışıyoruz. Ekipteki herkesin katkısı ve kabulüyle şekillenen nihai tanımlarımızı ise sosyal medya üzerinden paylaşıyoruz.
Alt gruplarda yürüttüğümüz çalışmalardan bir diğeri ise İzmir ölçeğinde gıdanın karbon ayakizini de içeren tematik bir haritalama üzerine. Bu çalışmada dinamik bir harita üzerinden kent kimliğinde yer edinmiş ortak alanları yani mekansal müştereklerimizi İzmir’in gastronomi mirası ile birleştirerek bir web arayüzünde bir araya getiriyoruz. Bu çalışma kent, gıda ve müşterekler olmak üzere üç anahtar kelime ekseninde yürütülüyor. Çalışmada müşterek mekan ve gıda arasındaki ilişkileri görerek ve göstererek kentimizdeki “gıda hareketine” projede mekansal, tarihsel, çevresel bir ortaklaşma boyutunu eklemlemeyi amaçlıyoruz. Sizi, bir nevi zaman içerisinde bir yolculuğa davet ediyoruz. İzmir’deki potansiyel müşterek mekanlar üzerine hep birlikte yeni hayaller kurmak ve bu süreçte katılımcı bir çerçeve belirleyebilmek adına çalışmalarımıza devam ediyoruz.
Öte yandan topluluk oluşturma vizyonumuz çerçevesinde bir araya gelip birbirimizin hikayelerinden ilham alabileceğimiz bir alan açmak adına deneyim buluşmalarını başlattık. Her buluşmada, bu coğrafyada yetişen bir “besin”i, ona gönül vermiş kadınların hikayeleri üzerinden dinliyoruz. Bunun yanında gıdanın farklı boyutlarını ele almayı planladığımız bir ses kaydı serisi yayımlamaya hazırlanıyoruz. Ayrıca projenin başlangıcında, yukarıda bahsettiğimiz gıda aktörlerine yönelik yaptığımız araştırmayı, yetiştirilen ürünler üzerinde gıda analiz çalışmaları yaparak sürdürmek istiyoruz. Son olarak önümüzdeki dönemde bugüne kadar ilişki kurduğumuz kişi ve kurumları bir araya getirmeyi hayal ettiğimiz, savunuculuk odaklı bir etkinlik gerçekleştirmeyi planlıyoruz.