#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey
ote yana nasil gececegiz

“Öte Yana Nasıl Geçeceğiz?”

Bir gün Taksim trafiğe kapatıldı ve ortalık karıştı. Ancak bu durum, tekil bir olay değildi. Türkiye’de nerede bir kentsel altyapı çalışması varsa, yayaların araçların ve inşaatın birbirinin içine girdiğini görüyoruz. Peki, bu, kaçınılması imkansız bir süreç mi? Sürdürülebilir Ulaşım Ağı Embarq Türkiye’nin kurucularından Sibel Bülay “Asla” diyor ve ekliyor: “Bunların hepsi planlanabilir ve sorunlar çok daha kolay çözülebilir ama bunun için bir mevzuat gerekli. Ve ne yazık ki böyle bir mevzuattan kimsenin haberi yok”.

Yazı: Barış DOĞRU  Fotoğraf: Özgür GÜVENÇ

O gün kentte oturanlar, şehrin merkezine gittiklerinde, alana giremediklerini farkettiler. Alan kapatılmıştı. Meydanın öte yanına geçmek isteyenler, bir ara yol bulmak için uğraşıp durdular. O gün kaybolanlar, alanı çevreleyen tahta perdeleri atlamaya çalışanlar oldu. Ve herkes merak etti: Bu perdelerin arkasında ne vardı?
Bu bir Italo Calvino veya Gabriel Garcia Marquez romanını başlangıcı değil. Aynen böyle oldu. Bir gün İstanbul sakinleri, Taksim meydanına gitti ama ötesine bir türlü geçemedi. Peki neden? Neden böyle büyük bir altyapı çalışması öncesinde hiçbir hazırlık yapılmamıştı. Kent sakinleri neden her şeyden habersizdi? Neden yönlendirme, uyarı levhaları yoktu?
Biz bunu yaşadık ve sadece kızdık ancak Uluslararası Sürdürülebilir Ulaşım Ağı Embarq-Türkiye’yi kuran ve çok kısa bir zaman önce kendisini emekli eden ama sürdürülebilir ulaşım konularıyla uğraşmaya devam etmekten asla vazgeçmeyen Sibel Bülay bu soruları sordu. Yanıtları şimdilik bilinmiyor.
Ancak sorun Taksim’le sınırlı bir konu da değil. Kentsel altyapı çalışmasının olduğu her yerde büyük bir keşmekeş var. Sibel Bülay ve fotoğrafçı arkadaşımız Özgür Güvenç’le Taksim’i saran perdelerin arkalarında dolaşıyor; görebildiğimiz yerlerden araçların ve yayaların karmaşalarını izliyoruz. Durum ilk günlerdekinden biraz daha iyi ama yine de geçişleri bulmak için bir hayli sabır gerekiyor. Ardından güç bela metro girişini bulup Mecidiyeköy’e geçiyoruz. Müthiş keşmekeş orada da hakim. Metro ve metrobus bağlantısı ve trafiğin düzenlemesiyle ilgili inşaat çalışmaları, yayaları, arabaları, inşaatı, iş makinelerini ve moloz kamyonlarını üst üste getirmiş durumda. Bülay, “Bu, iyi hali” diyor acı acı gülerek: “İlk günler Taksim’de bir bölgeden karşıya geçmek neredeyse imkansızdı. Belediye daha sonra bir üst geçit inşa ederek sorunu geçici olarak çözdü. Yine yayaları hangi yöne nasıl gidebilecekleri konusunda yönlendirecek tabelalar da günler sonra yerlerine yerleştirildi. Peki, madem bunlar yapılabilecekti, neden önceden düşünülmedi? İnsanlar mağdur olduktan sonra düşünmenin ne anlamı var?”
Mecidiyeköy’de insanların, inşaatın ve arabaların ortasında durup bakıyoruz. Bülay, “Ben buraya ilk dikkatli baktığımda gerçekten büyük bir şok yaşadım. İnsanlar ve arabaların geçtiği, bir yanı viyadük, diğer yanı ise metalden yapılmış inşaat perdeleriyle sınırlı geçitte son derece tehlikeli bir durum vardı. Metal separatörün arkasında, belki onlarca metre derinliğinde bir inşaat çukuru bulunuyordu ve separatörler birbirlerine paslı ve incecik demir tellerle tutturulmuştu. Herhangi bir araba yanlışlıkla çarpsa kendini çukurun dibinde bulması işten bile değildi.” “Olay yeri inceleme ekibi” olarak orada bulunduğumuzda Sibel Hanım’ın bahsettiği o devasa çukur kapatılmıştı ama bahsettiği, standart dışı paslı tel bağlantılar yerli yerindeydi.

Mevzuat ve Katılımcı Bir Yönetim
Peki gerçekten, bu işin bir planlaması olmaz mı? Çıkabilecek sorunlar önceden öngörülemez mi? Çözümler bulunamaz mı? Dünyada işler böyle mi yapılıyor? “Mümkün mü? Bu işin teknik bir süreci vardır. Büyük bir altyapı çalışması yapacaksanız, haritayı önünüze koyar, tüm alternatifleri çıkarırsınız. Bu konuda halka bilgi verir ve belki çözümler konusunda önerilerini istersiniz. Önceden kamusal duyurular yapasınız. Tüm giriş ve çıkışlara yönlendirme panoları yerleştirirsiniz. Gelişmiş ülkelerde bu iş böyle yapılır” diyor Bülay…
Mecidiyeköy’deki metrobus durağı çıkışındaki cafe’de bir yandan konuşuyor, bir yandan da Sibel Hanım’ın bu işin dünyada nasıl yapıldığına dair topladığı örnekleri inceliyoruz. Peki, herhangi bir altyapı çalışması projelendirmeden önce, inşaat süresince çıkabilecek sorunları ortaya koyan ve önlemleri sıralayan bir çek list yok mu? Bu, yasal bir mevzuat halinde düzenlenmemiş mi? “Ben de herkese bunu soruyor ve araştırıyorum. Belediye ve karayollarının böyle bir düzenlemesini bulamadım. Sorduğum uzmanlar ve hukukçular da böyle bir yönetmeliğin varlığından haberdar değiller. Eğer varsa bile kimse bunu bilmiyor ve uygulamıyor veya daha büyük ihtimal, böyle bir iş planı ve yönetmeliği Türkiye’de mevcut değil”.
Türkiye’deki yaygın alışkanlıkla, “Göç yolda düzeliyor” galiba. Peki, göç düzelirken neler oluyor? “Ben adeta deli gibi bu bölgelerde günlerce dolaştım. Gece olunca durum daha da beter hale geliyor çünkü birçok bölgede ne bir trafik tabelası ne de aydınlatması var. Tam bunun nasıl bir tehlike oluşturduğunu düşünürken, Taksim Elmadağ yönünde bir araç bir yayaya çarptı. Bu benim gördüğüm tekil bir olay ama düşünün görmediğimiz, duymadığımız kaç tane kaza oldu kimbilir buralarda!”. Ya engelliler? “Şu anda hiçbir engelli yurttaş hiçbir şekilde Taksim Meydanı’ndan geçemez. Bunun hiçbir düzenleme yapılmamış durumda.”
Sibel Hanım dünyanın çeşitli kentlerinden derlediği örnekleri gösteriyor: “Bu işler aslında o kadar karışık değil; burası ne zaman yaya trafiğine kapanacak; insanlar nereye nereden geçebilecekler; hangi güzergâhları kullanacaklar? Bunlar konusunda bilgilendirmeler yapılır. Her yere yönlendirme tabelaları konur. Engelliler için gerekli düzenlemeler gerçekleştirilir. Akşam saatleri için aydınlatmalar yerleştirilir. Aslında tüm bunlar son derece basit planlanabilecek şeyler. Hemen hiçbir ek masrafa gerek yok. Tek gerekli olan doğru planlama ve bir çek – list”.

Mecidiyeköy’de oturduğumuz cafe’nin hemen yanında kapalı bir inşaat alanını işaret ediyor Sibel Hanım: “Burası metrobus ile metro bağlantısı olarak inşa ediliyor. Yine önceden kapsamlı ve ayrıntılı bir plan yapmamanın sonucu olarak, burası şimdi yeniden inşa ediliyor. Halbuki sağlıklı bir ulaşım sisteminin en temel unsuru, bağlantılardır. Yaptığınız her hattı, diğer bağlantılarla veya besleme hatlarıyla ilişkilendirmek gerekiyor.” Defalarca bu metrobus durağından inip, insan ve arabalardan ulaşan cangılın içinden geçip metro hattına ulaşmış biri olarak durup düşünüyorum: “Planlama ve katılım. Eğer sorumlular insanlara önceden sorsalardı ve yanıtları gözönüne alsalardı, birçok sorunu çok önceden görebilir ve çözebilirlerdi. Sanırım boşuna demiyoruz, “Sürdürülebilirliğin en temel malzemesi katılım” diye. İnsanların kolektif ihtiyaçları ve aklı biraraya geldiğinde, ulaşımı da, planlamayı da çözeceğiz. O zamana kadar, Sibel Bülay sormaya devam edecek: “Neden bir planlama stratejimiz yok?”

İşte, İnşaat Sırasında Geçici Altyapı için Yapılması Gerekenler!

  • İnşaat süresince güvenilir, rahat, kolay erişilebilir geçişin sağlanması
    – Geçici altyapı mümkün olduğunca kalıcı alt yapıya benzer düzeyde hizmet sunmalı
  • Geçici altyapı, yayayı trafikten korumalı
  • Geçici altyapı, yayayı inşaat makinelerinden korumalı
  • İnşaat alanında yaya bilgilendirme yapılması
    – inşaatla ilgili bilgi verilmesi
    – geçiş noktalarının belirtilmesi
    – engelli geçişlerinin sağlanması
    – alternatif hatların harita üzerinde gösterilmesi (Kaynak: Pedestrians Checklist and Considerations for Temporary Traffic Control Zones, https://www.workzonesafety.org)

EKOIQ Dergisi Mart 2013 Sayı: 27

Dr. Barış Doğru

#ekoIQ ve iklimhaber.org Yayın Yönetmeni, Sürdürülebilirlik Uzmanı