Dört kıtada, 20’den fazla ülkede, toplam 12 bin kilometrenin üzerinde bir yolu otostopla yapan Engin Kaban, bu eski yolculuk yönteminin hem ekonomik hem ekolojik olduğunu söylüyor. Eşi bulunmaz bir sosyal paylaşım imkânı sunması da cabası.
Yazı: Engin KABAN
Otostop denince akla ilk gelen nedir? Bol renkli kıyafetlerinin içinde, 20’li yaşlarında iki genç, sırtlarında çantalarıyla yol kenarında beklemektedir. Yardımsever bir sürücü yol kenarında durur ve onları gidecekleri noktaya bırakmak üzere aracına alır. Varılacak noktaya gelindiğinde gençler teşekkür ederek araçtan inerler. Birçok kişi de bu son derece tehlikeli eylemin neden ve nasıl yapıldığına bir türlü anlam veremez.
İşin özünde “A noktasından B noktasına bedava yer değiştirme” gibi algılanabilecek otostopun esasen bunun ötesinde ender bilinen ve üzerinde az düşünülen birçok boyutu vardır. Bir otostopçunun temel motivasyon kaynaklarını dört ana başlık altında inceleyebiliriz. Bunların ilki hiç şüphesiz ücretsiz seyahat edebilme isteğidir. Kişisel macera ruhu, yolda karşılaşılan insanlarla yapılan sosyal paylaşımlar ve ekolojik düşünce yapısı sayesinde gelişen çevreye duyarlılık aslında otostopun dayandığı diğer temel ayakları oluşturur.
Günümüzden yaklaşık 100 yıl önce ilk araçların trafikte yer bulmasıyla birlikte doğal olarak başlayan otostop kavramı zamanla gelişti. 60’lı yıllar itibariyle daha fazla gencin kendini yollarda bulması, keşfetme, bağımsızlık ve macera tutkularının artması sebebiyle otostop kültürü dünyanın birçok köşesine yavaş yavaş yayılmaya başladı. Zamanla bu akım sadece gençlerin kullandığı bir yöntem olmaktan çıktı ve daha geniş kitlelere yayıldı. İnsanlar köyünden en yakın kasabaya giderken diğer araçlardan yardım ister oldu. Her gün işine yol kenarından durdurduğu arabayla giden insanlar belirdi. Otostop sadece ücretsiz seyahat imkânı sunan bir teknik olmaktan çıkıp bir sosyal paylaşım platformu olmaya başladı.