Sivil Toplum

Oyunlar ve İnsanlar

Yeni yılda, doğa ana ve insanlık için faydalı, yaratıcı ve tabii eğlenceli yeni oyunlar kurabilmek, yeni oyun arkadaşları bulabilmek ve kimin kurduğu bazen belli bile olmayan tüketici, yıkıcı, dışlayıcı oyunların farkına daha çok varabilmek dileğiyle…

YAZI: Barış DOĞRU

Önce oyun vardır! Hollandalı filozof ve tarih profesörü Johan Huizinga, insanın diğer canlılardan farkını, oyun oynamasıyla tanımlar. Homo Ludens adlı temel eserinde, yeryüzünde insana ait her şeyin başlangıcının oyun olduğunu gösterir. Aslında oyun hep var. Önce son derece masum ve eğlenceli olan bu oyunlar, zaman içinde dönüşür, masumiyetini kaybeder, ilkel benlik (id) ve toplumsal normlar (süper ego) arasında bir yerlerde karmaşık bir etkinliğe dönüşür. Yine de insan, kendini var edebilmek ve varlığını hissedebilmek için, oyuna hep ihtiyaç duyar. Ancak bu oyunlar çoğu zaman, tarihsel olarak kurulmuş bazı kolektif oyunların alt versiyonları veya parçalarıdır. Kim ki, var olan oyunların dışına çıkar, kendi oyunlarını, sadece çocukken değil, kocaman bir insan olduğunda da kurmaya, kurgulamaya devam edebilir, o görece “özgür” ve “özgün” bir kişilik kurabilmiştir.

İnsanlığın kolektif oyunları, hiç de umulmayan yerlere gitti ne yazık ki. O oyunlardan muhteşem ezgiler, mağara resimlerinden Picasso’ya uzanan görsel ifadeler, Maradona’nın inanılmaz çalımları (futbolda tek öğretilemeyen şeydir çalım; çünkü aslında içinizden geldiği gibi, neredeyse kendinizin bile planlayamayacağı bir hesapsızlıkla yapılır ve bu nedenle karşınızdaki şaşırır), dünyanın dört bir yanındaki insanları birbirine bağlamayı başaran internet ve daha bilumum “büyü”nün yanı sıra, faşizm (hepsi aynı insanlık ailesinden gelenlerin, diğerlerinden, onları yok edecek kadar nefret etmesini sağlayabilecek daha kolektif bir zihin oyunu olabilir mi?) ve kendisini var eden doğa anayı yenmek gibi akıldışı ve sürreal yaklaşımlar da çıktı…

Hâlâ bu oyunların arasında bir yerlerde insanlık. Ama insanlığın bir başka özelliği de, oyunların kurgusu üzerine düşünebilmesi, oyunun mantığını anlayabilmesi. Zaten bir oyunu oynayabilmek için o oyunun kurallarını çözebilmek gerekir. Bu dekonstrüksiyon (yapıçözümü) becerisi ve bilgisi, her oyunu oynamamamız, bazen oyunları bozabilmemiz, hiç olmazsa hangi oyunların oynanması, hangilerinin oynanmaması konusunda bir karar verebilmemizi de sağlar. Toplumsal ve ekolojik fayda üretecek yeni oyunlar geliştirmemiz de ancak bu yapıçözümü ile mümkün olabilir zaten…

Bu yazının başına otururken, inanın aklımda “oyun”dan başka hiçbir şey yoktu. “Bir oyun oynayayım” dedim kelimelerle ve hiç hesapsız, oyun beni kendiliğinden nereye götürürse oraya gideyim. Oyun beni işte buraya kadar getirdi. Yeni yılda, doğa ana ve insanlık için faydalı, yaratıcı ve tabii eğlenceli yeni oyunlar kurabilmek, yeni oyun arkadaşları bulabilmek ve kimin kurduğu bazen belli bile olmayan tüketici, yıkıcı, dışlayıcı oyunların farkına daha çok varabilmek dileğiyle… Bol oyunlu, huzurlu, mutlu yıllar…

About Post Author