18 Temmuz, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından, Kasım 2009’da “Nelson Mandela Günü” olarak kabul edildi. Güney Afrika Devlet Başkanı’nın barış ve özgürlük kültürüne katkılarına dikkat çeken Nelson Mandela Günü; Mandela’nın değerlerini yaşatmanın yanı sıra insan haklarının iyileştirilmesi ve korunması, uzlaşma kültürünün geliştirilmesi, yoksullukla mücadele gibi konularda insanlığa hizmeti de kapsıyor.
Çeviri: S. Sena AKKOÇ
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu Kasım 2009’da, eski Güney Afrika Devlet Başkanı’nın barış ve özgürlük kültürüne katkıları için 18 Temmuz’u “Nelson Mandela Günü” ilan etti. Alınan karar; Mandela’nın değerlerini ve çatışmalara yönelik çözümü, farklı ırklar arasındaki ilişkileri, insan haklarının iyileştirilmesini ve korunmasını, uzlaşma kültürünü, toplumsal cinsiyet eşitliğini, çocuk ve yaşlı haklarını, yoksullukla mücadele ve sosyal adaletin teşviki gibi konularda insanlığa hizmet etmeye bağlılığı kapsadı. Karar ayrıca Mandela’nın uluslararası demokrasi mücadelesine ve dünya ölçeğinde barışa dair katkılarını da içine aldı.
İlerleyen yıllarda Genel Kurul kararıyla 18 Temmuz Nelson Mandela Uluslararası Günü’nün kapsamı genişletildi. Kavrama;
- İnsani cezaevi koşullarının geliştirilmesi,
- Cezaevlerinin toplumun sürekli bir parçası olduğu konusunda farkındalık yaratılması,
- Özel öneme sahip bir sosyal hizmet olarak cezaevi personelinin çalışmalarına değer verilmesi kuralları da dahil edildi.
Sözü geçen kurallar, hayatının 27 yılını hapiste geçiren Güney Afrika Başkanı’nın mirasını onurlandırmak için “Nelson Mandela Kuralları” olarak isimlendirildi.
Nelson Mandela’nın Aparthied Rejimi ile Mücadelesi
Nelson Mandela, 18 Temmuz 1918’de, o zamanlar Britanya İmparatorluğu’nun egemenliğinde bulunan Güney Afrika Birliği’nde doğdu. Vatandaşlarının çoğu Siyahi olmasına karşın Güney Afrika Birliği’nin toprakları, serveti ve hükümeti beyaz bir azınlık tarafından yönetiliyordu. Ayrımcı sosyal yapı daha sonra ülkenin hukuk sistemine kodlandı ve apartheid olarak adlandırıldı.
Mandela, 95 yıl boyunca Güney Afrika’nın acımasız sosyal düzenini devirmek için mücadele etti. Hayatı boyunca yaşadığı direniş, hapis ve liderlik dönemlerinde Mandela, Güney Afrika’yı apartheid rejiminden çıkararak uzlaşma ve çoğunluk yönetimi düzenine geçirdi.
Okulun İlk Günü Kimliği Elinden Alındı
Mandela hayatına Rolihlahla Dalibhunga Mandela adı ile başladı. Babası Güney Afrika’nın en büyük ikinci kültürel grubunu oluşturan Xhosa halkının alt grubu Thembu’nın şefiydi. Mandela’nın babası, bir İngiliz yargıca karşı koyunca reisliği, unvanı ve arazisi elinden alınmıştı. Mandela’nın Özgürlüğe Giden Uzun Yol adlı otobiyografisinde anlattığına göre okulun ilk günü, İngilizce öğretmeninin her çocuğa İngilizce bir isim vermesiyle Rolihlahla’nın da kimliği elinden alındı. Bu durum Afrikalı isimlerini telaffuz edemeyen veya etmek istemeyen/bu isimleri medeniyetsiz bulan beyazların toplumunda oldukça yaygındı.
Mandela’nın ten rengi onu Güney Afrika’nın en alt sınıfına indirse de bağlantıları ve asil soyu, Siyahilerin gidebildikleri tek üniversite olan Fort Hare Üniversitesi’nde okuyabilmesini sağladı. Burada bir aktivist olan Mandela, hükümetin güçsüzlüğünü protesto ettiği için okuldan atıldı. Doğu Cape’deki köyüne döndüğünde ise okulu bıraktığı için ailesi tarafından cezalandırma amacıyla görücü usulü bir evlilik yapmaya zorlanacağını öğrendi. Bu nedenle 1941’de kuzeye, Güney Afrika’nın en büyük Siyahi şehri olan Soweto’ya kaçtı.
Apartheid ve Aktivizm
Mandela, Soweto’da Wits Üniversitesi’nde yarı zamanlı hukuk öğrencisi oldu ve ülkenin ilk Siyahi hukuk firmasını kurarak avukatlık yapmaya başladı. Daha sonra da Siyahi Güney Afrikalıların medeni haklarını savunan Afrika Ulusal Kongresi’ne (ANC) katıldı. 1948’de Güney Afrika’da oldukça yaygın olan ayrımcılık, iktidar partisinin apartheid rejimini benimsemesiyle eyalet yasası haline geldi. Bu politika, Siyahilerin beyazlar için ayrılan alanlara girerken yanlarında kimlik taşımalarını gerektiriyordu. Bu şekilde Siyahiler, tamamen Siyahiler için ayrılan bölgelerde yaşamaya zorlandı ve kendilerinden farklı ırklarla ilişki kurmaları yasaklandı. Siyahiler seçmen kütüklerinden bile çıkarıldı ve tüm hakları ellerinden alındı.
Mücadele Büyüyor!
İlk başta Mandela ve Afrika Ulusal Kongresi’nin diğer üyeleri, apartheidi protesto etmek için grevler ve şiddet içermeyen gösteriler düzenledi. 1952’de Mandela, Siyahi katılımcıları aktif olarak yasaları çiğnemeye teşvik eden bir Muhalefet Kampanyası’na liderlik yaparak mücadelenin büyümesini sağladı. Mandela’nın da aralarında bulunduğu 8 binin üzerinde insan sokağa çıkma yasaklarını ihlal etmek, kimlik kartı taşımayı reddetmek ve diğer benzer suçlardan hapse atıldı.
Muhalefet Kampanyası Siyahi haklarını savunmaya devam ederken ANC’nin ve Mandela’nın gündemi kamuoyunda ses getirdi. Mandela hapis cezasını tamamladıktan sonra hükümet karşıtı protestolarına öncülük etmeyi sürdürdü ve 1956’da, 155 kişiyle birlikte vatana ihanetten yargılandı. 1961’de beraat etti; duruşmadan sonra 17 ay saklanarak yaşadı.
İlerleyen zamanlarda Mandela, apartheid rejimini sonra erdirmenin tek yolunun silahlı direniş olduğuna inanmaya başladı. 1962’de askeri eğitim aldı ve kendine destek bulmak için ülkeyi bir süreliğine terk etti. Ülkeye geri döndüğünde ise izinsiz çıkış yaptığı için tutuklandı ve mahkum edildi. Hapisteyken Mandela’nın gerilla savaşı planına dair belgelerini bulan polis, Mandela ve müttefiklerini sabotajla suçladı.
“Kendi Acılarından İlham Alan Afrika Halkının Mücadelesi”
Mandela ve Rivonia Davası’nda yargılanan diğer sanıklar, mahkum edilip idam edileceklerinden emindi. Bu nedenle göstermelik duruşma konuşmalarını apartheid karşıtı mücadelelerini duyuran ve Siyahi Güney Afrikalıları ezen hukuk sistemine meydan okuyan bir bildiriye dönüştürdüler. Mandela, savunma sırası geldiğinde dört saatlik bir konuşma yaptı ve “Afrikalıların yaşadıkları insanlık onuruna aykırı davranışlar beyaz üstünlüğünü destekleyen politikaların doğrudan bir sonucu. Mücadelemiz gerçekten milli. Bu, kendi acılarından ve kendi deneyimlerinden ilham alan Afrika halkının bir mücadelesi. Bu yaşam hakkı mücadelesi” dedi. Özgür toplum idealine bağlı olan Mandela, mücadelesini şöyle ifade etti: “Gerekirse uğruna ölmeye hazır olduğum bir ideal.”
Müebbet Hapis Cezası
Mahkeme sonunda Mandela idam cezası almadı ama 1964 yılında müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Her yıl bir kişiyle yalnızca 30 dakikalık bir ziyaret yapmasına izin veriliyordu ve yılda ancak iki mektup gönderip alabiliyordu. Burada bir kireçtaşı ocağında sert koşullarda çalıştı ve zamanla hem onu tutsak edenlerin hem de mahkum arkadaşlarının saygısını kazandı. Mandela’ya ANC’yi şiddetten vazgeçmesini sağlaması karşılığında hapishaneden çıkma şansı verilse de o bunu reddetti. 27 yıllık hapis hayatı boyunca Mandela, dünyanın en çok tanınan siyasi mahkumu haline geldi. Destekçileri, Mandela’nın serbest bırakılması için organize oldu ve dünyanın dört bir yanındaki apartheid karşıtı aktivistleri harekete geçirdi.
Yıllar Sonra Gelen Özgürlük
1960’larda bazı Birleşmiş Milletler üyeleri Güney Afrika’ya karşı yaptırım çağrısında bulunmaya başladı. İlerleyen yıllarda bu çağrılar giderek büyüdü. 1990’da, uluslararası baskı ve iç savaş tehdidine yanıt olarak Güney Afrika’nın yeni başkanı F. W. de Klerk, apartheid rejimini sona erdirme sözü verdi ve Mandela’yı hapisten çıkardı.
Apartheid rejimi Mandela’nın serbest bırakılmasıyla sona ermedi. Mandela, çoğunluk yönetimine izin verecek yeni bir anayasa için de Klerk ile müzakere etti. Apartheid 1991’de yürürlükten kaldırıldı ve 1994’te artık bir siyasi parti haline gelen ANC barışçıl, demokratik bir seçimde halk oylarının %62’sinden fazlasını aldı. Şu anda de Klerk ile Nobel Barış Ödülü’nü paylaşan Mandela, yeni bir ulusun, yani Güney Afrika’nın başkanı oldu.
Mandela Güney Afrika’ya beş yıl başkanlık yaptı. Mandela’nın başarıları arasında; insan hakları ihlallerini belgeleyen, yüzyıllardır acı çeken bir ulusa onarıcı bir adaletin başlangıcını sunan ve ihlallerin mağdurları ile ihlalcilerin yüzleşmelerini sağlama amacıyla kurulan Güney Afrika Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu da bulunuyor.
Yazının aslına buradan ulaşabilirsiniz.