Paris Anlaşması Sonrası IPCC ve Öncelikleri

Geride bıraktığımız ay Paris Anlaşması’nın kabulü sonrasındaki süreçte hangi konulara odaklanacağını belirleyen Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC), iklim müzakerelerinde ve iklim değişikliği politikalarında belirleyici role sahip bir kurum. IPCC’ye Paris sonrası süreçte daha detaylı bir bakış atıp önümüzdeki günlerde bizleri nelerin beklediğine odaklanalım. Arif Cem Gündoğan yazdı.

Arif Cem GÜNDOĞAN, Y. Lisans, King’s College London
IPCC, bilindiği üzere iklim biliminin bulgularını düzenli aralıklarla değerlendirmek ve özet raporlar halinde yayımlamakla yükümlü uluslararası bir yapı. 1988 yılında Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) ve Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) tarafından bilimsel çalışmaların bulguları ışığında iklim değişikliğinin bilimsel temellerine, etkilerine, gelecekteki bağlantılı risklere, bu risklere uyum ve seragazı azaltım tedbirleri ile ilgili eldeki seçeneklere dair politika yapıcıları düzenli aralıklarla bilgilendirmek amacı ile kuruldu.
IPCC aynı zamanda Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) kapsamında devam eden iklim değişikliği müzakereleri taraflarına ve organlarına “politikayı ilgilendiren ancak politika dikte etmeyen” (policy-relevant not prescriptive) nitelikte değerlendirmeler ve öneriler sunuyor. Bu değerlendirmeler farklı senaryolara dayalı alternatif gelecek projeksiyonlarını ve bu projeksiyonların ışığında farklı müdahale seçeneklerini içeriyor. IPCC’ye katılım, WMO ve Birleşmiş Milletler’in tüm üyelerine açık. Halihazırda 195 üyesi bulunan IPCC düzenli olarak gerçekleştirilen oturumlarda bir araya gelip kararlarını alırken IPCC Bürosu ise üye devletler tarafından yapılan oylama ile seçilen temsilcilerden oluşuyor; yönetimsel kararları alıyor ve stratejik yönü tayin ediyor.
IPCC’nin ürettiği en kritik çıktı hiç şüphesiz değerlendirme raporları… İklim değişikliğine dair bilimsel, teknolojik ve sosyo-ekonomik en kapsamlı değerlendirme olan bu raporlar yüzlerce gönüllü bilim insanı tarafından kaleme alınıyor. Birbirlerini disiplin, coğrafi tecrübe, çalışma alanı gibi farklı açılardan tamamlayan bilim insanları vakitleri ve emekleri karşılığında bir ücret almıyorlar. Yazarlar arasında koordine eden lider yazar, katkı sunan yazar, uzman değerlendirici gibi farklı görev tanımlarına göre çerçevesi belirli bir işbölümü söz konusu.
IPCC değerlendirme raporları oldukça şeffaf ve hesap verilebilir şekilde, belirlenmiş kurallara göre oluşturulduğu ve çeşitli kalite kontrol süreçlerinden geçtiği için ortaya çıkan raporların niteliği oldukça muteber oluyor. IPCC raporları, bir önceki rapor döngüsünden bu yana yapılan güvenilir iklimbilim çalışmalarının tamamının dikkatle gözden geçirilmesi ve sentezlenmesi sonucunda kapsamı geniş bir bilgi ufkunu gözler önüne seriyor. Bu noktada altı çizilmesi gereken en önemli şey şu: IPCC kendi bilimsel araştırmalarını yürütmüyor, aksine yürütülmüş bilimsel çalışmaları tarıyor; çok kapsamlı bir literatür çalışması yapıyor ve bu çalışmanın sonuçlarını daha anlaşılır şekilde karar vericiler ve kamuoyu ile paylaşıyor. IPCC değerlendirme raporları özetle şu üç çalışma grubu altında yürütülüyor:
– Çalışma Grubu 1 (WG1): (İklim Değişikliğinin) Fiziksel Bilim Temeli
– Çalışma Grubu 1 (WG2): (İklim Değişikliğinin) Etkileri, Uyum ve Kırılganlık
– Çalışma Grubu 1 (WG3): (Seragazı Salımlarını) Azaltım
Bunların yanında destek amaçlı bazı çalışma kolları da mevcut:
– Ulusal Seragazı Envanteri Çalışma Kolu (TFI)
– İklim ve Etki Analizi için Senaryo ve Veri Desteği Çalışma Grubu (TGICA)

Peki, IPCC Neden Önemli?
IPCC’nin hazırladığı Birinci Değerlendirme Raporunda (FAR) derlenen bilimsel kanıtlar 1990 yılında insan kaynaklı iklim değişikliği sorunu ve sonuçlarıyla etkin mücadelenin ancak uluslararası işbirliği halinde mümkün olabileceğini ortaya açıkça koymuş ve UNFCCC sürecinin başlamasına yol açan etkiyi yaratmıştı. IPCC o tarihten bu yana düzenli olarak değerlendirme raporu yayımlamaya ve kritik gelişmelerin tetikleyici olmaya devam etti. 1995 yılında yayımlanan İkinci Değerlendirme Raporu (SAR) bulguları Kyoto Protokolü’nün 1997 yılında yürürlüğe girmesinde etkili oldu. 2001 yılındaki Üçüncü Değerlendirme Raporu (TAR) ve özellikle 2007’de yayımlanan Dördüncü Değerlendirme Raporu uluslararası kamuoyunda kritik ve geniş çapta bir farkındalığa yol açtı. Belki hatırlayanlar olacaktır, tam da bu sebepten ötürü 2007 Nobel Barış Ödülü IPCC ile beraber benzer farkındalık arttırma çabaları gösteren eski ABD başkan adayı Al Gore’a verilmişti.
Halihazırdaki en güncel değerlendirme raporu olan Beşinci Değerlendirme Raporu (AR5) 2013-2014 yıllarında toplamda dört ana kısımda yayımlandı. Bunlardan üçünü çalışma gruplarından gelen çıktılar, sonuncusunu ise bu raporların derlendiği sentez rapor oluşturuyor. AR5’in Paris Anlaşması’na giden yolun taşlarını döşemeye imkan tanıyan kanıtlar ve öneriler sunduğu, bugün her kesimden aktörler tarafında kabul edilen bir gerçek. Ayrıntılarına birazdan değineceğimiz Altıncı Değerlendirme Raporu (AR6) ise 2022 itibarıyla nihayete erdirilecek ve hiç şüphesiz Paris Anlaşması’nın motoru olacak değerlendirme ve revizyon sürecinde adeta bir gerçeklik kontrol mekanizması olarak işlev görecek.

Yazarlar Nasıl Seçiliyor?
Aklınıza “Bu kritik ve çok kapsamlı süreçlerde yer alan yazarlar nasıl seçiliyor?” sorusu geliyorsa kısaca şöyle yanıtlayabiliriz: IPCC üye devletlere açık çağrıda bulunuyor ve onların aday gösterdikleri bilim insanlarının (ve dahi katma değer yaratabilecek sivil toplum ve sektör temsilcilerinin) özgeçmişlerini önceden belirlenmiş ve ilan edilmiş kriterlere göre değerlendiriyor. Bu noktada deneyim, disiplin, cinsiyet, coğrafi konum gibi pek çok parametreye göre dengeli bir dağılım yapılmaya çalışılsa da, temelde devletlerin gösterdiği adaylarla sınırlı kalındığı için bu dengenin tutturulabildiğini söyleyebilmek mümkün değil. Örneğin küresel güney ülkelerinden temsilcilerin, kadın temsilcilerin ve sivil toplum temsilcilerinin rapor yazım sürecinde eksikliği kabul edilen ve eleştirilen bir gerçek. Tabii burada küresel ve yerel eşitsizliklerin de payı büyük ancak bu nedenler başlı başına bir yazı konusu…
IPCC tarafından yazılan değerlendirme raporlarının en günceli olan Beşinci Değerlendirme Raporu (AR5) kapsamında devletler tarafından gösterilen 3598 aday arasından seçilen 831 uzmanın ortak çabası söz konusu. Aday gösterilip seçilemeyen adayların pek çoğu uzman değerlendiriciler olarak bu çabaya katkı sağladılar.

Türkiye’nin Durumu Nedir?
Türkiye adına üzücü olan gelişme ise şu ana kadar IPCC yazarlığı yapmış sadece 1 (yazıyla bir) bilim insanının olması… AR5’te Çalışma Grubu 2’nin (WG2) “Kırsal Alanlar” (9. Bölüm) başlığında görev alan o dönem Boğaziçi Üniversitesi’nde görev yapmakta olan Barış Karapınar bu görevi icra eden tek Türk bilim insanı oldu. Türkiye’nin aday gösterip göstermediği, aday gösterme sürecinin hangi aşamalardan oluştuğu ve kriterlerin ne olduğunu ise çevirimiçi bulabilmek mümkün değil. Adaylar için bir açık çağrı veya ilan sürecinin olup olmadığı meçhul…
Türkiye’de IPCC raporlarında yazarlık yapabilecek kalitede ve motivasyona sahip bilim insanları mevcut. Ancak şimdiye dek Türk yazar sayısının bir elin parmaklarını geçmediğini de biliyoruz. Bu noktada ilgili devlet kurumlarının (özellikle de Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın) daha aktif, şeffaf ve teşvik edici bir politika izlemesi gerekiyor. Yalnızca çok kıdemli bilim insanları değil, iklim bilimi ve bağlantılı disiplinlerle ilgilenen genç araştırmacıların da sürece dahil edilmesi ve tecrübe kazanmaları Türkiye’nin bu alanda yetişmiş insan gücüne sahip olmasının önünü açacaktır. Bu bağlamda önümüzdeki süreçte geç kalınmadan Türk bilim insanlarının IPCC AR6’nın yazım/değerlendirme sürecine artan şekilde dahil olması tartışmaya açılmalı ve harekete geçilmeli. 2020’deki iklim zirvesine ev sahipliği yapmak için aday olan Türkiye’nin önündeki süreci bu bağlamda da iyi kullanması kendi yararına olacaktır. Ayrıca, IPCC’nin rapor yazım süreci dışındaki idari sorumlulukları için de Türk adayların artması, küresel seviyede Türkiye’nin etkinliğinin artmasına vesile olacaktır.

Önümüzdeki Dönemde IPCC’nin Öncelikleri
Paris Anlaşması’nın kabulü ve imzaya açılması sonrası süreçte IPCC’nin odaklanacağı konular merak konusuydu. Geçtiğimiz ay Nairobi’deki oturumda bu meraklar giderildi ve IPCC önündeki döneme ve Altıncı Değerlendirme Raporu (AR6) kapsamında yapacağı çalışmalara dair son kararını verdi. Buna göre 2020-2022 yılları arasında yayımlayacağı AR6’da alışılageldiği üzere bilimsel temeller, azaltım ve uyumdan oluşan üç ana rapor hazırlayacak ve bunun yanı sıra 1,5 derece hedefini, okyanus ve kriyosfer üzerindeki etkileri ve gıda güvenliğini ön plana alan üç özel rapor üretecek. IPCC bunların yanı sıra Oslo’da gerçekleştirilen toplantının çıktıları doğrultusunda iletişim çalışmalarını ve stratejisini güncelleyerek karar vericilere ve kamuoyuna daha anlaşılır çıktılar sunmayı hedefliyor. Ayrıca değerlendirme raporlarını yayımlama döngüsünü Paris Anlaşması kapsamındaki beş yıllık değerlendirme döngüsü ile eş zamanlamayı da amaçlıyor. AR6 kapsamında iklim değişikliği ve şehirler odaklı bir rapor üretilmesi önerisi ise önemli bulunmasına karşın çok sayıda raporun kısa sürede kamuoyu ile paylaşılmasının mesajların etkinliğini azaltabileceği göz önünde bulundurularak kabul görmedi ve Yedinci Değerlendirme Raporu (AR7) sürecine ertelendi.
IPCC, Paris Anlaşması’nın devreye girmeden hemen öncesinde 2019 yılı itibarıyla Ulusal Seragazı Envanter hesaplama metodolojisini güncelleme kararı da aldı.

Özetle…
En güncel iklim bilimi bulgularını derleyen, karar vericilere sunan, seragazı envanterlerinin nasıl hesaplanacağına dair bilimsel metodolojiler geliştiren, iklim müzakerelerine ve uluslararası olduğu kadar hemen her düzeyde iklim politikalarına rehberlik eden en meşru kurum olan IPCC, stratejik yönünü Paris Anlaşması’nda öngörülen hedeflerle uyumla hale getirmek yönünde adımlar attı. Türkiye’nin uluslararası müzakerelerde şimdiye dek etkisiz kalan fakat ivmelenen çabalarına IPCC idari bünyesinde ve bilimsel değerlendirme raporlarının hazırlanması sürecinde daha fazla yer almak yönünde genişletmesi, ülkemizde iklim biliminin gelişmesine, küresel düzeyde iklim müzakerelerinde daha etkin yer almamıza, iklim değişikliği politikamızın daha etkin olmasına, konuya her düzeyde ilginin artmasına yarayacaktır.
Al Gore

Barış Karapınar

Önerilen makaleler