30 Kasım-12 Aralık tarihleri arasında Paris’te gerçekleştirilen COP21, Fransa Devlet Başkanı François Hollande’ın “Paris’in gördüğü en barışçıl devrim” olarak nitelendirdiği bir anlaşmayla sonuçlanmıştı. Yaklaşık dört ay önce imzalanan anlaşmanın ardından yaşanan gelişmeleri derleyen kıdemli bilim yazarı John Upton’ın Climate Central’da 16 Mart’ta yayımlanan yazısı bizi bir dünya turuna çıkarıyor.
Yazı: John UPTON
Çeviri: Zeynep Heyzen ATEŞ
Dünya liderleri yeni bir Birleşmiş Milletler (BM) iklim anlaşması imzalamaya hazırlansa da yaklaşık dört ay önce Paris’te varılan anlaşmadan bu yana heyecan verici gelişmeler yaşanıyor.
ABD’nin anlaşma dahilinde değiştirmeyi taahhüt ettiği elektrikle ilgili yönetmeliklerin kaderi belirsizleşirken yeni veriler, Çin’in hedeflerine çoktan ulaştığını gösteriyor. Avrupa ise belirlediği hedeflerin yeterince hırslı olup olmadığını tartışmaya başladı.
Yakın tarihli gelişmeler, pek çok bölgede küresel ısınmaya karşı etkin önlemler alma yönündeki hareketin ivme kazandığını doğruluyor. Hızla yükselen sıcaklık ise durumun ne kadar acil olduğunu gösteriyor.
Paris Anlaşması iddialı bir anlaşmaydı, hava sıcaklığında Sanayi Devrimi’nden bu yana yaşanan artışı 2 derecenin altında tutmayı hedefliyordu ve 1,5 derecenin altına düşürmek için çalışmalar yapılacaktı. Ne yazık ki ülkelerin vaatleri bu iddialı hedefleri gerçekleştirmek için yeterli değildi.
Hava sıcaklığı 1800’lerden bu yana 1 derece arttı. Anlaşma kapsamında verilen sözlerin yetersizliği önümüzdeki yıllarda sıcaklığın bahsi geçen derecelerin üstüne çıkmasına ve insanlığın gittikçe kötüleşen hava koşullarıyla yüzleşmesine yol açacak. Seller ve sineklerden kaynaklanan salgınlar görülecek.
Uzmanlar BM’deki yeni iklim görüşmelerinde ulusların verdikleri sözleri Paris Anlaşması’nda karar kılınan sıcaklık ve temiz enerji hedeflerine ulaşılacak şekilde yenileyeceklerini umuyorlar. 22 Nisan’a kadar 80 ülkenin anlaşmayı onaylaması gündemde.
Şimdi kısa bir dünya turuna çıkıp Paris Anlaşması’nın imzalandığı Aralık ayından bu yana neler değişmiş, bir bakalım.
İyi Haberler, Kötü Haberler…
Seragazı salımıyla dünyayı kirleten belli başlı aktörlerin bu salımı azaltmasalar da sabitlediklerini gösteren yeni veriler iyi haber arasında sayılabilir. Paris Anlaşması’nın hedeflerinden biri de yıllık kirletme oranlarında “hızlı kesintilere” gidilmesiydi.
Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) tarafından yayınlanan rakamlar 2015’te 35 milyar ton karbondioksit salındığını gösteriyor ki bu 2013 ve 2014 yıllarına yakın bir rakam.
Kurumun açıklamasında “IEA’nın CO2 salımlarına dair bilgi topladığı 40 yıllık süreçte salımın önceki yıllara denk veya düşük olduğu dört dönem yaşandı” deniyor ve “bu dönemlerden üçü -1980, 1992, 2009- küresel ekonomideki zayıflama yüzündendi. Ama yakın tarihli duraklama ekonomik gelişmeye rağmen yaşandı” diye devam ediliyor.
Aralık ayından bugüne kötü haber ise rekor sıcaklıkların yaşanması. 2015, seragazı etkisi ve okyanusların ısınması yüzünden yalnızca yaşanan en sıcak yıl olmakla kalmadı, 2016’nın Ocak ayı da kayıtlara geçen en sıcak Ocak ayı oldu. Şubat ayı da 135 yıllık NASA kayıtlarına göre mevsim normallerinin üstünde sıcaktı.
ABD: İnişli Çıkışlı
Geçtiğimiz dört ay Başkan Barack Obama’nın ülkenin Paris Anlaşması’nda belirlenen hedeflere ulaşması için tasarladığı yönetmelikler açısından iniş çıkışlı geçti.
ABD Çevre Koruma Ajansı’nın (EPA) Temiz Enerji Planı, ülkenin yoğun bir şekilde çevreyi kirleten enerji sektörünün gaz salımlarına sınırlama getirecekti. Yönetmelik, Cumhuriyetçilerin elinde olan senatonun onayına gerek olmadan geçecek şekilde tasarlanmıştı. Ne yazık ki Cumhuriyetçi eyaletlerin ve fosil yakıt şirketlerinin açtıkları davalarla önü kesildi.
Geçen ay Yüksek Mahkeme beşe karşı dört oyla davalar sonuçlanana dek EPA’nın şirketleri yönetmeliğe uymaya zorlayamayacağına karar verdi. Harvard Üniversitesi uzmanlarından Robert Stavins bunu mahkemenin ilerde yönetmeliğe karşı karar almasının daha muhtemel olacağı yönünde bir işaret olarak değerlendiriyor.
Derken beklenmedik bir gelişme daha yaşandı. Bu kararın üstünden bir hafta bile geçmeden Cumhuriyetçilerin has adamı, çevre kanunlarına karşı oy vermesiyle bilinen Antonin Scalia Şubat ayında hayatını kaybetti ve Obama’ya Yüksek Mahkeme’ye çevre dostu bir hakim atama fırsatı doğdu. Obama geçen ay iki taraftan da olmayan ve Washington’da büyük saygı gören Merrick Garland’ı aday göstererek, New York Times’ın tabiriyle “her adayı bloke edeceklerini söyleyen Cumhuriyetçi senatörlere meydan okudu”.
Temiz Enerji Planı’nın kaderi yalnızca mahkemelerde belirlenmeyecek; Kasım’daki seçimler yaklaşırken Cumhuriyetçi ve Demokrat başkan adayları arasındaki en büyük farklardan biri de bu. Demokratlar iklim değişikliğiyle savaşa desteklerini iki katına çıkarırken Cumhuriyetçiler bunun Amerikan ekonomisini tehdit edeceğini iddia ediyor.
Çin: Öngörülenden Fazlası
Paris Anlaşması’ndan bu yana en beklenmedik gelişmeler Paris’te iklim değişikliğine neden olan kirlilik oranlarındaki yıllık artışı 2030’a kadar sonlandırmaya söz veren Çin’de yaşandı.
Londra’dan bilim insanları Çin’in 2030 olarak belirlediği hedefe 2014’te, yani bu taahhütleri vermeden bir yıl önce ulaşmış olabileceğini öne sürüyor. Bu da yeni taahhütleri vermesi için Çin’in üstündeki baskının artacağı şeklinde yorumlanabilir.
Hedefe ulaşmalarının küresel etkilerini şu anda kestirmek güç ama aynı bilim insanlarına göre ekonomiyi yavaşlatması riskine rağmen, ölümcül hava kirliliği oranlarından kurtulmak için hızla yenilenebilir enerjiye geçmeyi deneyen Çin’in iklime etkisini azaltmak için öngörülenden fazlasını yaptığı söylenebilir.
Avrupa Birliği: Yorgun Savaşçı
Avrupa Birliği (AB) iklim değişikliğiyle ilgilenmeye başlayan ilk büyük ekonomiydi ama son yıllarda ileri görüşlü liderliği kaybolmaya başladı. Üye ülkelerin bir kısmı iklim değişikliğiyle ilgili eylem planlarından yorgun düşmüş durumda, diğer kısmıysa halkı yeni yeni harekete geçiren coşkuyu, sorunun çözümüne yönlendirmeyi deniyor.
Paris Anlaşması imzalandığından beri liderler ateşli bir şekilde AB’nin verdiği taahhütleri tartışıyor, bazı ülkeler -şimdilik başarısız olmakla birlikte- gelecekteki kirlenmeyi önlemek için daha sert önlemler alınması gerektiğini savunuyorlar. Thomson Reuters Point Carbon’da, geçen ay, AB’nin Paris Anlaşması’nda belirlenen hedeflere katkısını yerine getirmekteki yetkinliğini sorgulayan bir analiz yayımlandı.
Hindistan: Bir de Finansal Destek Olsa!
Hindistanlıların birey olarak küresel ısınmaya etkisi çok az ama 1,2 milyar nüfuslu gelişmekte olan bir ülke olarak seragazı salımında listenin üst sıralarındalar.
Paris Anlaşması kapsamında gelişmiş ülkeler, iklim değişikliğine etkilerini azalt mak için gelişmekte olan ülkelerin temiz enerjiye geçişine destek olmayı taahhüt etti. İddialı güneş enerjisi projeleri gibi enerji çeşitliliğini artırmaya yönelik planlarıyla Hindistan, verdiği taahhütleri yerine getirmeye çalışsa da henüz finansal destek bulabilmiş değil.
Japonya: Hevesi mi Kırıldı?
Beş yıl önceki Fukuşima felaketinin ardından kapatılan nükleer santrallardan elde edilen elektriği sağlayacak bir kaynak bulmakta güçlük çeken Japonya geçen ay termik santral inşaatlarına karşı duruşunu değiştirmeye karar verdi. Kömürden enerji üretimi iklime fazlasıyla zararlı ve bu son karar ülkenin Paris’te verdiği taahhütleri yerine getirmeye hevesli olmadığı şeklinde yorumlandı.
Kanada: Liberaller Oyunu Değiştiriyor
Paris Zirvesi’nden kısa süre önce Kanada’da yapılan seçimlerde Muhafazakâr Parti seçimi kaybetti. Başbakanlık koltuğuna oturan Liberal Parti Başkanı Justin Trudeau ise ülkenin iklim değişikliğiyle ilgili çekimser tavrını değiştirmekle işe başladı.
Trudeau, Washington’a yaptığı ziyarette Obama ile metan kirliliğini azaltmaya ve havacılık sanayiine odaklanan ikili bir iklim anlaşması imzaladıklarını duyurdu.
Avustralya: İşler İyi Gitmiyor
Avustralya küresel ısınmayı yavaşlatma yönünde anlamlı önlemler almayı hâlâ reddediyor. İstatistik Kurumu’nun açıkladığı rakamlara göre ülkenin temiz enerji sektöründe 14 bin kişi çalışıyor ama bu sayı sol eğilimli partinin iktidarda olduğu 2011 yılından bu yana dörtte bir oranında azalmış durumda.
Hükümet Şubat ayında iklim araştırmalarına verdiği desteği keseceğini açıkladığından beri de yüzlerce kişi işini kaybetme riskiyle karşı karşıya.
Birleşmiş Milletler: “Hep Birlikte Başarabiliriz”
Paris görüşmelerinin ardından BM’nin iklim müzakereleri sekretaryasındaki en yetkili kişi elindeki sembolik mikrofonu düşürüyormuş gibi yapıp zafer edasıyla kürsüden inmişti.
200’den fazla ülkenin diplomatlarını çoğu zaman gerçekleşmeme noktasına gelen iklim anlaşmasına başarılı bir şekilde yönlendirdikten sonra, altı yıldır görevde olan Kosta Rikalı Christiana Figueres yaz başında görevi bırakacağını duyurdu. “Önümüzdeki süreç kararlılık, yaratıcılık ve en önemlisi insanlık olarak bir amaç doğrultusunda birleşmemizi gerektiriyor” diyordu Figueres BM üyelerine yazdığı mektubunda ve şöyle devam ediyordu: “Hep birlikte bunu başaracağımıza inanıyorum.”