Sibel Bülay’ın bu sayıdaki konuğu Gil Penalosa. Penalosa, “Gerçek şu ki son 40 yıldır kentlerimiz çok kötü gelişti. Kentler çevre açısından sürdürülebilir değil. Fiziksel ve ruh sağlığımız açısından kötü. Ekonomik kalkınma açısından kötü” diyor.
RÖPORTAJ: Sibel BÜLAY, [email protected]
Gil Penalosa’nın babası Enrique Penalosa, 1976’da Vancouver’da gerçekleştirilen ilk BM İnsan Yerleşimleri Konferansı’nın (UN-Habitat) Genel Sekreterliği görevini yürüttü. Bu sayede dünya ülkelerinin %98’den fazlasını ziyaret etmiş; bakanlarla, başkanlarla kentsel konuları tartışmış. Lise son sınıfta okuyan Gil ve üniversitede okumakta olan ağabeyi Enrique Jr, babalarının anlattıklarından etkilenmiş ve babalarının yolunda yürümeye karar vermişler. Ağabeyi Enrique, Kolombiya’nın başkenti Bogota’nın belediye başkanı, Gil ise parklar müdürü olarak görev yapmışlar.
Gil daha sonra “8 80 Cities” örgütünü kurmuş ve bu sayede dünyada 350’nin üzerinde kentte çalışmalar yapmış. Gil aynı zamanda Dünya Kent Parkları (World Urban Parks) elçisi, Our Third Act girişiminin kurucusu, Gil Penalosa & Associates şirketinin kurucusu ve başkanı. Şimdi sözü Gil’e veriyoruz…
Kentler Kötü Gelişti
Ne yazık ki 1976’da babamın ilgilendiği kentsel sorunlar bugün hâlâ karşımıza çıkıyor: Konut ve barınma, kentsel yayılma, hava ve su kirliliği. Ama nüfus artışının sorun olmaktan çıktığını söyleyebiliriz. 1980 civarında zirve yaptı ve 2070 civarında büyüme sıfırlanacak. Fakat bu süre zarfında kentlerde yaşayan nüfus iki misline çıkmış olacak. Bugün dünya kentlerinde yaşayan 3,5 milyar insan 2060’ta 7 milyara ulaşmış olacak.
Bu da bize bir fırsat sunmakla beraber büyük sorumluluk yüklüyor. Gerçek şu ki son 40 yıldır kentlerimiz çok kötü gelişti. Kentler çevre açısından sürdürülebilir değil. Fiziksel ve ruh sağlığımız açısından kötü. Ekonomik kalkınma açısından kötü. İnsanlar, pandeminin her şeyi değiştirdiğini söylüyorlar ama ben buna katılmıyorum. COVID-19, burnumuzun ucundaki acı gerçeği görmemizi sağladı. Fiziksel ve ruh sağlığı açısından parklarda, temiz havada yürümeyi önerdiler ama çoğu yerde park olmadığını gördük. COVID-19’dan korunmak için 2 metrelik sosyal mesafe gerektiğini söylediler ama çoğu yerde kaldırımlarımızda 2 metre mesafe olmadığını gördük. Hatta kaldırımı olmayan yerler olduğunu gördük. Sağlık sistemlerindeki eşitsizliği gördük. Büyük sorunlarla yüzleşmek zorunda kaldık. Ve bunların hepimizin ortak sorunu olduğunu gördük. Bunlar teknik veya finansal sorunlar değil. Bunlar kentsel politikaları ilgilendiren konular. Kentsel gelişmeye farklı bir yaklaşım gerekiyor.
Binlerce yıldır kentlerde yaşıyoruz. Fakat şu son yüzyılda önceliğimiz kentlerde yaşayanların mutluluğu değil, araba alt yapısı olmuş. Ama artık kent içi ulaşımda önceliğin araba değil, sürdürülebilir türler olması gerektiğini biliyoruz. Yani yaya alt yapısı, bisiklet ve toplu taşıma. (*)
Kentlerimizde park yapacak yer bulamıyoruz ama kentlerin %30’unu yollara ayırmakta sakınca görmüyoruz. Bunu anlamak mümkün değil. Caddelerin bir kısmını trafiğe kapatıp yeşil koridorlara çevirebiliriz. Böylece herkes evine 10-15 dakikalık yürüme mesafesinde bir parka erişebilir. Paris Belediye Başkanı Ann Hidalgo bu yönde müthiş bir proje başlattı. 8 şerit olan Paris’in en meşhur bulvarı olan Champs Elysees’nin yarısı trafiğe kapatılacak ve orada kafeleriyle, banklarıyla bol ağaçlı, yeşil bir koridor geliştirilecek.
8 80 Cities
Bugün şehirlerimiz 30 yaşında, gücü kuvveti yerinde olanlar için tasarlanıyor. Ama bu şehirlerde yaşlılar ve çocuklar da yaşıyor. 8 80 Cities’i kurmakta amacım şehir planlamada 8 yaş ve altındaki çocukların ve 80 yaş üstündeki yetişkinlerin gereksinimlerinin göz önünde bulundurulmasını sağlamaktı. Çocukların ve yaşlıların gereksinimlerini karşılayan kent, herkesin mutlu ve sağlıklı yaşayabileceği bir kenttir.
Yaya geçitlerini ele alalım. Karşıdan karşıya geçmek için verilen süre 80 yaşında anneanneniz için yeterli mi? Anneanneniz karşıdan karşıya geçerken içiniz rahat mı? Bisiklete binenleri korumak için trafikten ayırmak gerekiyor. Bunun için asfalta çizgi çekmekle yetiniyoruz. Bu yeterli mi? Sevdiklerinizi düşünün. Sizce o çizgi bisikletteki kızınızın güvenliğini sağlamak için yeterli mi? Kızınız o yolda giderken içiniz rahat mı? İçiniz rahat değilse alt yapı yeter kadar güvenli değil demektir. Bunun da nedeni alt yapı tasarlanırken çocuklarımızın, büyüklerimizin gereksinimlerinin düşünülmemiş olmasıdır.
Yöneticilerimize, şehir plancılarımıza seslenmek istiyorum. Çocuklar 5 yaşında doğmuyor. Parklarda 5-12 yaş arası çocuklar için salıncaklar, oyun alanları var. Ama 0-4 yaş arası için bir şey yok. Bilim bize insan beyninin 0-4 yaş arasında geliştiğini söylüyor. Kas gücü bu yaşlarda gelişiyor. Sosyalleşme bu yaşlarda başlıyor. Ama parklarımızda bu çocukların gelişmesi için hiç bir şey yok.
Hollanda’da Bernard van Leer Vakfı’nın geliştirdiği Urban95 programı çok ilginç. 95cm 3 yaşındaki çocukların boy ortalaması. Urban95 kent yaşamına 95cm’den, yani 3 yaşındaki çocuğun açısından bakıyor. Büyükler arabaların arasından geçerken etrafı görüyor. Ama 3 yaşında bir çocuk hiçbir şey göremiyor ve kendini kapana kısılmış hissediyor.
Yaşlılara gelince… İnsanlığın belki en büyük başarısı beklenen yaşam süresindeki uzama. 200 yıl öncesine kadar tüm ülkelerde beklenen yaşam süresi 45 yaşın altındaydı. Bu gün tüm ülkelerde, insanlar en az 20 yıl daha uzun yaşıyor. (**) 60 yaş ve üstü olan nüfus 2017’de 962 milyondu. 2050’de bu nüfus 2,1 milyar olacak. İnsanların daha uzun yaşamasının topluma yük getirdiğini düşünenler olsa da gerçek bu değil. Yaşlılar vericidir. Bilgilerinden ve deneyimlerinden yararlanmanın ve bu sayede kendilerine değer verildiğini hissetmelerini sağlamanın yollarını bulmalıyız.
Yaşlılık dönemi ömrümüzün üçte biri ve bu dönemin daha mutlu ve daha sağlıklı yaşanması için programlar geliştirmeliyiz. İnsanların evleri dışında kendilerini güvende hissedecekleri ortamlar sağlanmalı. Düzgün kaldırımlar, parklar, oturmak için banklar olmalı. Yalnızlık büyük sorun. Onların da bir araya gelebilecekleri eğlenceli ortamlar yaratılmalı. Yürümek sağlık açısından çok yararlı. Hem sohbet hem sağlık için mahallelerde yürüyüş grupları oluşturulabilir. Okul saatleri dışında okul binaları sosyal merkezler olarak kullanılabilir.
Bunların hepsi fazla maliyeti olmayan, kolay yapılabilir işler. Ama bunları gerçekleştirmek için önceliklerimizi değiştirmemiz gerek.
Kentlerimizi iyileştirmek için elimizde çok fırsat var. Bunu yaparken hedefimiz adil ve sürdürülebilir kentlerde mutlu ve sağlıklı yaşam olmalı.
(*) Geçen sayıda yayınlanan söyleşide Jan Gehl de aynı şeyi söylemişti.
(**) Türkiye’de son 60 yılda ortalama yaşam süremiz 30 yıl arttı.