İstanbul Boğaziçi Üniversitesi tarafından düzenlenen “Mezradan Kente: Global Düzenin Bir Parçası Olarak Türkiye” konferansında bir konuşma yapan Yale Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Chad Oliver, “Kırsaldan Kente ve Geri” başlıklı bir sunum yaptı ve köyden kente göçün artmasının ve “vahşi” alanların çoğalmasının yarattığı dezavantajlardan bahsetti. Kırsal alanlar kaderlerine terk edilip “vahşi” alanlar çoğaldıkça örneğin Çin’in güneyinde yaşayan kaplanlar yiyecek bulamadıkları için ölüyorlar ve türleri tehlike altına giriyor. Konferansın diğer bir katılımcısı olan İstanbul Üniversitesi öğretim üyesi Melih Boydak da bir köykent tasarımı olarak örnek gösterilen Mesudiye projesini aktardı. Ordu’nun Mesudiye ilçesinde yürütülen proje, köylü nüfusun yaşam koşulları geliştirilerek insanların kendi topraklarıyla, modern imkanlardan da yararlanarak, tekrar bir bağ kurabilmesini hedefliyor. EKOIQ Dergisine adına görüştüğümüz Chad Oliver, kırsal yaşamla kent yaşamı arasındaki dengenin nasıl sağlanabileceği ve Mesudiye gibi köykent projelerinin başarı şansı konusunda önemli ipuçları sunuyor.
Sürdürülebilirliği konuştuğumuz şu günlerde kentli nüfus ile kırsal nüfus arasındaki dengeyi sağlayabilmenin püf noktaları nelerdir?
Bu noktada ihtiyatlı bir biçimde hareket edip gerçek sorunları saptamalıyız. Şehirli nüfusun sahip olduğu iskan ve temiz suya erişim olanaklarına kırsalda yaşayan insanlar da sahip olabilmeli. Bizler de adımlarımızı bu doğrultuda atmalıyız.
Yani insanların kırsalda kalmaları için gerçekten bir sebebi olmalı…
Bu gerçekten çok önemli bir nokta Hindistan da insanların kente göç etmemesi için bir takım projeler geliştiriliyor. Bu konuyu epey bir ciddiye alıyorlar. Sayın Boydak’ın (Melih Boydak) bu konuyla ilgili üzerinde çalıştığı proje de önemli örneklerden biri kanımca.
Boydak tarafından anlatılan Mesudiye projesi devamlılığı olabilecek bir proje mi?
Bu gerçekten iyi bir soru. Böyle projeler doğru uygulanabilirse başarı elde edebilir. Buradaki püf noktalarından biri şehirle kırsal arasındaki makası kapatmak, ayrımı ortadan kaldırmak. Bu yüzden konferansta verilen örneklerden biri de şehrin içinde ormanlık alanlar oluşturulmasıydı. Melih Bey’in anlattığı projede kent köy ayrımını en aza indirebilmek için bir kısmı kent, bir kısmı köy olan alanlar yaratılmaya çalışıyor. Diğer bir önemli konu da kırsal bölgede yaşayan insanların çalışan bir telefon hattı ve internete erişim imkanları gibi modern araçlara erişim olanaklarının bulunması. Bu iki ön şart sağlanabilirse benzer projelerin başarı şansı olabilir.
Peki ülkeniz ABD’de başarıya ulaşabilmiş başarılı projeler var mı?
Biz bu konuda yeni yeni düşünüp kafa yormaya başladık. Henüz icraata geçmiş değiliz çünkü bu konuda hâlâ tereddütlerimiz var. Kente göç etmiş olan ilk kuşak artık taşra ile bir bağı olsun istemiyor. Yıpratıcı metropol hayatından bıkmış olan ikinci kuşak, kasaba hayatına biraz daha fazla ilgi duyuyor. Bu yüzden konuştuğumuz hedeflerle ilgili belki de bu ikinci kuşak bazı adımlar atabilir.
Taşraya geri dönmeyi düşünen kuşakların kendini yetiştirmiş üyeleri yavaş şehir hareketleri, eko-köyler oluşturmaya başladılar. Bu tür adımların geçici trendler olmaması için ne yapılabilir?
Yeterince akıllı adımlar atılabilirse bu tür örnekler gelecekte yaygınlaşabilir, kalıcı olabilir. En önemli konu var olan sorunlardan kaçmak yerine çözüm bulmaya çalışmak olacaktır. Bunun için de sürdürülebilirliğin ekolojik, toplumsal ve iktisadi bileşenlerini aynı anda dikkate almak gerekir.