Birleşmiş Milletler ’in ilk Yeryüzü Zirvesi 1992 yılında Rio De Janeiro’da toplandı. Sürdürülebilirliğin ilk kıstasları da bu zirvede belirlendi. İlk toplantının 20. yılı dolduğunda Yeryüzü Zirvesi gene Rio’da, Rio+20 ismiyle toplanıyor. Sürdürülebilir kalkınmanın yeni kıstasları belirlenirken Türkiye de zirveye 25 sürdürülebilir kalkınma ve yeşil büyüme örneğiyle katılıyor.
Yazı: Balkan TALU
Bu yıl küresel ölçekte İklim Değişikliği gündeminin en önemli toplantılarından biri Haziran ayının sonunda Brezilya’nın Rio De Janeiro kentinde toplanıyor. 1992 yılında gene Rio De Janeiro’da toplanmış olan ilk Yeryüzü Zirvesi’nden yirmi yıl sonra ekonomik büyümede yeni standartlar üzerinde konuşmanın zamanı geldi çattı.
Dergimizin okurları biliyordur ama biz gene de hatırlatalım, 1992’de toplanan ilk Yeryüzü Zirvesi bizim bugün daha ciddi olarak konuştuğumuz iklim değişikliği, sürdürülebilirlik gibi kavramların küresel gündeme taşıdığı ilk uluslararası toplantıydı denebilir. Bugün yaşatılması için yoğun çaba harcanan Kyoto Protokolü için ilk çağrılar Yeryüzü Zirvesi’nde yapıldı. Bugün uluslararası standartları belirleyen belgelerden biri olan iklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) bu toplantıda imzaya açıldı. Sürdürülebilir kalkınma için en kapsamlı çerçeve metinlerinden biri olan Gündem 21 belgesi de bu zirvede karara bağlandı.
1992 yılında BM öncülüğünde düzenlenen zirveye 172 devlet katılmıştı. 172 devletten 108 tanesi devlet başkanı veya başbakan düzeyinde katılımcı göndermişti. 2 bin 400 sivil toplum temsilcisinin hazır bulunduğu Yeryüzü Zirvesi’ndeki paralel oturumlara da 17 bin kişi katıldı.
1992 Yeryüzü Zirvesi’nin ana konuları fosil yakıtların yerine alternatif kaynakların kullanımı, ekosistemin ve biyoçeşitliliğin korunması, yoksullukla mücadele gibi balıkları içeriyordu. Zirvenin ikincisi 10 yıl sonra, 2002 yılında Güney Afrika’nın Johannesburg kentinde toplandı. 2002 Johannesburg Zirvesi’nin +10 olarak anlaşmasının sebebi de bu zaten. Johannesburg Zirvesi’nin en önemli özelliklerinden biri özellikle gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelere yönelik sürdürülebilir kalkınmayı hedefleyen bir eylem planı ilan edilmesiydi. Bu eylem planı sağlık, yoksullukla mücadele ve doğal kaynakların korunması gibi kriterleri içeriyordu. Johannesburg Zirvesi’nin en spekülatif gelişmelerinden biri de dönemin ABD Başkanı George W. Bush’un zirveyi boykot etmesiydi. ABD adına, sadece dönemin Dışişleri Bakanı Colin Powell, “ateş almaya gelmiş” gibi kısa bir kapanış konuşması yapmıştı. Onun dışında ABD konferansa delegasyon göndermemişti. Zaten ABD’de Bush hükümeti seçimleri kazandığı ilk andan itibaren, ilk Yeryüzü Zirvesi’nin en önemli çıktıklarından biri olan Kyoto Protokolü’nden çekildiğini ilan etmişti.
Eşitlik Temelli Yeşil Ekonomi
İlk dünya zirvesinden bu yana ikinci on yıl dolduktan sonra düzenlenecek Rio+20 Zirvesi’nde ele alınacak temel konular iki ana başlık altında toplanıyor. İlk başlık yoksullukla mücadele ve sürdürülebilir kalkınma çerçevesinde yeşil ekonomi olarak belirlenmiş. Sürdürülebilir kalkınmanın bütüncül yaklaşımından dolayı, yeşil ekonominin başarısının tek göstergesi performans değil tabii ki. Bu performansın yanı sıra, hem nesiller arası, hem aynı nesilden olan bireyler arasındaki eşitlik, ulaşılması gereken hedeflerden biri olarak ortaya konuyor. Bu durumda küçük bir hatırlatma: Yeryüzü Zirvesi 10 yıllık süreçlerle toplandığına göre gelecek 10 yılın projeksiyonu da eşitlik temelli bir ekonomik sistem üzerine kuruluyor. Okurlarımız hatırlayacaktır; Greenpeace örgütünün uluslararası direktörü Kumi Naidoo da, özellikle üçüncü dünya ülkeleri bağlamında yeşil ekonomiyi anlatırken, doğrudan yoksullukla mücadeleyle bağ kuruyordu. Naidoo bu bağlamda organik tarım, yenilenebilir enerji yatırımları gibi yeıil uygulamaların yeni istihdam olanakları yarattığını hatırlatıyordu. Bu arada verimlilik ve tasarrufa yönelik yatırımlar da yurttaşların parasının cebinde kalmasını sağlıyor. Rio+20 de hem kamusal hem de özel karar alma mekanizmalarında toplumsal, ekonomik ve çevresel hedeflerin gözetilmesini öngörüyor.
Konferansın ikinci ana başlığı ise sürdürülebilir kalkınma için kurumsal çerçevelerin oturtulması olarak belirlenmiş. Geçmişte UNFCCC, Birleşmiş Milletler Ormansızlaştırmayla Mücadele Sözlenmesi (UNCCD), Biyoçeıitlilik Sözleşmesi (CBD) gibi belgeleri ortaya çıkarmış olan BM bu sene de yeni çerçeve belgeler oluşturmayı hedefliyor. İlk 10 yıllık süreçte uluslararası farkındalık oluşturulması konusunda başarılı olundu. 2012 sonrası süreçte ise artık yavaş yavaş icraata geçilmesi hedefleniyor. Bunun gerçekleşebilmesi için ise ilk etapta uluslararası finans kuruluşları, çok taraflı kalkınma bankaları ve geri kalan BM sistemleri arasındaki mesafelerin kapanması gerekiyor.
Çerçevenin kurulabilmesi ve geliştirilebilmesi için iki ana yapı zaten kurulmuş durumda. İlk önemli ana yapı daha ilk zirvede kurulmuş olan Sürdürülebilir Kalkınma Komisyonu (CSD). CSD’nin baılıca görevi özellikle Gündem 21’de verilmiş olan taahhütlere uyulup uyulmadığını denetlemek. ikinci çerçeve yapı ise 2005 yılında kurulmuş olan Toplum ve Ekonomi Konseyi (ECOSOC). 2005 yılında toplanmış olan Dünya Zirvesi’nde alınan kararlardan biri de Milenyum Kalkınma Hedefleri ve diğer BM zirvelerinde alınan kararlar çerçevesinde politika değerlendirmesi, siyasi diyalog ve sosyo ekonomik sorunlarla ilişkin tavsiye oluşturabilme yetisine sahip, daha etkin bir yönetim organı kurulmasıydı. Bu organ aynı zamanda temsilcilikler, fonlar ve programlar arasındaki koordinasyonu sağlamakla yükümlü. Diğer bir deyişle ECOSOC, BM’nin yasama ve yürütme organları arasında bir köprü işlevi görüyor.
Kurumsal çerçeveyi oluşturabilmek için ikinci önemli hedef ise uluslararası kalkınmanın çevresel dayanaklarını güçlendirmek ve bu bağlamda uluslararası çevre yönetim birimlerini revize etmek. Bu yüzden bu gündemin alt balıklarından biri de BM Çevre Programı’nın (UNEP) yapısının daha da geliştirilmesi olarak belirlenmiş. Bunun dışında ayrıca uzman bir dünya çevre kuruluşunun oluşturulması da Rio+20’nin hedefleri arasında anılıyor.
Rio+20 Zirvesi iki ana başlık dışında yedi tane de alt başlık belirlemiş. Bu alt başlıklar arasında sürdürülebilir şehirler, işlevsel istihdam politikaları, enerji, tarım politikaları, afet yönetimi, su ve okyanuslar gibi maddeler var.
Bütün bu ana başlıklar ve alt başlıkların esas ortak noktası ise sürdürülebilir kalkınmayla ilgili neler yapılıp neler yapılamadığını ölçümlemek ve bundan sonra devam edecek olan sürdürülebilir kalkınma rotasını rayına oturtmak. Bu yüzden Rio+20’de küresel bazda en iyi uygulamalar da sergilenecek. Akademi, özel sektör, kamu ve STK dallarındaki en iyi uygulamalar Rio Konferansı’na konuk olacak. Türkiye’den ise Kalkınma Bakanlığı öncülüğünde belirlenen “En İyi 25 Uygulama” Rio’da Türkiye’yi temsil edecek.
Sürdürülebilir kalkınma, bütüncül bir yaklaşımı gerektiriyor. Yoksullukla mücadele, doğal kaynakların korunması, yeni şehirler, afet yönetimiyle ilgili sorunlar… Matruşka bebekleri gibi hepsi birbirinin içinde. Bizler de artık bu sürece yavaş yavaş dahil olduk. Rio’da bizi temsil edecek kurumlar listesinde Akçansa, Eczacıbaşı, Coca Cola, Şekerbank, Arçelik gibi bildik örnekler de var. Öte yandan çelik sektöründe önemli atılımlar yapmış olan İÇDAŞ, bitkisel atık ağları toplayan LİPESAA, bitki zararlılarıyla pestisitlere gerek kalmadan mücadele edebilmek için uğraşan Süleyman Demirel Üniversitesi gibi merak uyandıran örnekler de var.
Rio sürecinin 20. yılında hep beraber safları biraz daha sıklaştırıyoruz gibi. İşte bizleri heyecanlandıran da tam olarak bu!