28 Temmuz Dünya Doğa Koruma Günü’nün öncelikli hedeflerinden biri nesli tükenmekte olan bitki ve hayvanları kurtarmak. Yanı sıra flora, fauna, enerji kaynakları, toprak, su ve hava gibi doğal kaynak bileşenlerini bozulmadan korumak da hedefler arasında yer alıyor.
Doğal kaynaklarımızı koruma konusunda farkındalığı artırmak için Dünya Doğa Koruma Günü, her yıl 28 Temmuz’da kutlanarak sağlıklı çevrenin sağlıklı toplumun temelini oluşturduğu vurgulanıyor.
İçinde yaşadığımız gezegenin doğal kaynakları hava, güneş ışığı, toprak, mineraller ve su gibi bileşenlerden oluşuyor. Gezegenin kaynaklarının tümü, şu an dünya üzerinde yaşayan 8 milyar insan tarafından kullanılıyor. Bununla birlikte 2037 yılına kadar insan nüfusunun 9 milyarı geçeceği ihtimali göz önüne alındığında kaynakların çok hızlı tüketildiğini fark edip kaynak kıtlığının yaklaştığını öngörmek hiç de şaşırtıcı değil.
Türler 10 milyon yılda hiç görülmemiş bir hızla yok oluyor, yaklaşık bir milyon bitki ve hayvan türü yok olmanın eşiğinde. Dünyadaki kara kütlesinin yalnızca yüzde 12,5’u doğal rezervlere ayrılmış durumda. Birleşik Krallık, Amerika Birleşik Devletleri, Hindistan, Güney Afrika, Brezilya ve Avustralya istilacı türler sebebiyle yıllık yaklaşık 316 milyar dolarlık kayıp yaşıyor. Türkiye’de ise bu kayıp 100 milyar dolardan fazla. WWF’nin Yaşayan Gezegen Raporu 2020 (Living Planet Report), 1970 ve 2016 yılları arasında küresel kuş, amfibi, balık, memeli ve sürüngen popülasyon boyutlarında ortalama %68’lik bir düşüş olduğunu belirtiyor. Tatlısuda yaşayan türlerin popülasyonu diğer türlere göre çok daha fazla tehlikede. 1970 ile 2018 yılları arasında ortalama %84 oranında azaldı ve hızla azalmaya devam ediyor.
Daha Fazla Farkındalık ve Aksiyon için
Mevcut koşullar altında doğal kaynakları korumanın ve bu konuda farkındalığı artırmanın önemi giderek artıyor. Dünya Doğa Koruma Günü’nün öncelikli hedeflerinden biri nesli tükenmekte olan bitki ve hayvanları kurtarmak. Yanı sıra flora, fauna, enerji kaynakları, toprak, su ve hava gibi doğal kaynak bileşenlerini bozulmadan korumak da hedefler arasında yer alıyor.
İnsanların yarattığı negatif dışsallıklar (externalities) yalnızca birlikte yaşadıkları insanları etkilemiyor, gelecek nesiller de bu durumdan etkileniyor ve onların da özgürce kullanabilecekleri kaynaklara, sağlıklı bir gezegene ihtiyaçları var.
Geçtiğimiz yüzyılın insan faaliyetleri doğal bitki örtüsü ve başka birçok kaynak üzerinde yıkıcı etkiler yarattı. Hızlı sanayileşme, sürekli artan nüfus ve çevresel kaygıların arka plana atılması iklim değişikliği ve olumsuz çevre koşullarına yol açtı. Bu süreçte kaynakların sınırsızca tüketilmesi de olağanüstü hava koşulları, vahşi yaşam alanlarının ve birçok türün yok olması, dolayısıyla da biyoçeşitliliğin azalması ile sonuçlandı. Bu bağlamda, çevreyi korumaya yönelik farkındalık son yıllarda artmış olsa da olumlu sonuçlar görmek için daha fazla farkındalığa ve aksiyona gereksinim duyuluyor.
Dünyanın En Büyük Çevre Ağı’nın Çalışmaları
İklim kriziyle mücadele için çeşitli kuruluşların oluşturulması en önemli adımlardan. Uluslararası Doğayı Koruma Birliği (UDKB-International Union for Conservation of Nature) bu alanda oluşturulmuş “dünyanın en büyük ve en çeşitli çevre ağı” olma özelliğini taşıyor. 1948’de kurulan organizasyon, kuruluşunu takip eden ilk 10 yılda insan faaliyetlerinin doğa üzerindeki etkilerini araştırmaya odaklandı. Bununla birlikte, günümüzde sanayi kuruluşları tarafından yaygın olarak kullanılan çevresel etki değerlendirmelerinin (environmental impact assesments) kullanımını da teşvik etti.
Doğa Temelli Çözümler
1960’lar ve 70’lerde UDKB’nin çalışmalarının büyük bir çoğunluğu yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan türlerin ve onların yaşam alanlarının korunmasına yönelikti. Hatta, 1964’te yok olma riskine karşı dünyanın en kapsamlı veri kaynağı olan Tehdit Altındaki Türlerin Kırmızı Listesi (The IUCN List of Threatened Species) kuruldu. UDKB, 2000’lerden bu yana iklim değişikliği, gıda ve su güvenliği ve yoksulluğun azaltılması gibi majör küresel sorunları ele almak için “doğa temelli çözümler” (nature-based solutions) üzerinde çalışıyor. İstikrarlı, sürdürülebilir ve güvenli bir geleceği güvence altına almaya yönelik bu çalışmalar sağlıklı ekosistemlerin varlığına ve devamlılığına katkı sağlıyor.
Günümüze kadar doğayı koruma çabalarının öne çıkan kazanımlarından bazıları şu şekilde:
- 1973- Nesli tükenmekte olan türlerin hayatta kalmak için ihtiyaç duyduğu ekosistemlerin korunmasını sağlamak amacıyla “Nesli Tükenmekte Olan Türler Yasası” (The Endangered Species Act) kabul edildi.
- 1995-96 – Batı Kanada’da insanlar tarafından yok edilen gri kurtlar, 40 yıl sonra Yellowstone Ulusal Parkı’na geri bırakıldı.
- 2018 – Avrupa Birliği üç çeşit neonikotinoidin (pestisit çeşidi) dış mekan kullanımını tamamen yasakladı.