YAZI: BALKAN TALU
İnsanoğlunun sanayileşme ve buna bağlı gelişme macerası iki asırdır devam ediyor. İki asırdır geçmiş kuşakların en büyük, en inanılmaz hayallerini gerçekleştirdik. En ilkel zamanlardan en üst refah seviyelerine ulaştık. Doğal olarak, bir yandan da giderek daha fazla şımardık. Dünyayı hızla kirletmeye devam etmemize ve bunun sonuçlarını görmeye başlamış olmamıza rağmen, bu daha fazlasını istememize engel olmadı, olmayacak. Dünya artık bizim isteklerimizi karşılayabilecek durumda değil. 2050 yılında dünya nüfusunun 10 milyarı bulacağı düşünülüyor.Dünyadaki on milyar insan, 2050 yılında da bu hızla tüketmeye devam ederse ihtiyaçlarımızı karşılamak içi bir değil üç dünyaya ihtiyacımız olacak.
2001 yılında parçacık fiziği kürsüsünden emekli olan Gerhard Knies tam da bu soruya cevap arıyordu. Knies’ın en büyük endişesi gezegenitehdit eden enerji krizine hâlâ çözüm bulunamamış olmasıydı. CNN televizyonuna verdiği röportajda “Böylesi bir toplu intiharı örgütlemek ve bu organizasyona katılmak kelimenin tam anlamıyla çılgınlık. Fosil yakıtların ve ekonomimizin yaptığı tam olarak da budur. Bundan sonraki yaşantımızı böyle sürdüremeyiz” diyordu. Knies’in deyimiyle insanoğlu bu kadar ahmak olamazdı. Knies, doğanın insanlara ne gibi seçenekler sunduğunu araştırmaya koyuldu. Aradığı cevabı 2003 yılında buldu. Çeşitli ülkelerin katılımıyla TREC (Trans Akdeniz Yenilenebilir Enerji İşbirliği) bu felsefeyle kuruldu.
6 saatte bir yıllık elektrik
TREC, Avrupa ve güneş kuşağı ülkelerine, yine bu ülkelerin işbirliği ile hızlı ve ekonomik biçimde temiz enerji sağlamak amacı ile faaliyet geçti. Alman Havacılık Merkezi (DLR) tarafından yapılan araştırma ise TREC’in yol göstericisi oldu. DLR, tüm çöllerin binde 3’ünden daha azını kullanarak güneş santrallerinde üretilecek elektriğin ve içme suyunun, Avrupa ve Ortadoğu’nun mevcut talebini ve gelecekteki talep artışlarını karşılayabileceğini ortaya çıkarmıştı. Ayrıca çöllere yerleştirilecek güneş panelleri 6 saat içinde bir kişinin yıllık enerji ihtiyacını depolayabiliyordu. TREC ve sürdürebilir ekonomi alanında öncü düşünce platformlarındın biri sayılan Roma Kulübü tarafından oluşturulmuş olan Desertec Vakfı bu bilgiden hareketle Sahra Çölü’ne geleceğin teknolojisini kurmaya hazırlanıyor. Desertec kelimesi desert (çöl) ve technology (teknoloji) kelimelerinin harmanlanmasıyla oluşturulmuş bir isim. Desertec Projesi, 2050 yılından itibaren AB ülkeleri, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’ya (EUMENA) enerji dağıtımı yapmaya hazırlanıyor.
Akdeniz’den Avrupa’ya enerji ihracı
Desertec Vakfı tarafından hazırlanan,“Desertec Kavramına Genel Bakış” başlıklı rapor şöyle diyor: “Öyle bir senaryo hayal edin ki, Akdeniz’in güney ve doğu sahillerinin ve Arap Yarımadasının elverişli bölgelerinde bulunan ülkeler yükselen enerji ihtiyaçlarını, rüzgâr türbinleri ve hidroelektrik takviyeli olarak, güneş enerjisinden karşılıyorlar. Bu arada aynı ülkeler, bu enerjinin
bir kısmını Avrupa’ya ihraç edebilecekler.”Özellikle Ortadoğu ve Afrika ülkelerinde bu teknoloji kullanılarak gerçekleştirilecek desalinizasyon (deniz suyunun tuzunun ayrıştırılması) sayesinde içme suyu sıkıntısı da bertaraf edilebilecek.
Desertec Projesi böylece bir taşla birkaç kuş birden vurmayı hedefliyor. Çözülecek sorunlardan ilki Ortadoğu ve Afrika’da büyük bir sorun olan su kaynaklarına erişim. Aynı şekilde bu proje, özellikle yoksul ülkelerin enerji açıklarını kapatabilmeleri açısından da önemli bir fırsat. Son olarak Desertec Projesi ile günümüzün en büyük sorunlarından biri olan iklim değişikliği sorununun da önüne geçilmiş olacak çünkü Avrupa, Ortadoğu ve Afrika ülkelerinin fosil yakıtlara olan bağımlılığı sona erecek. Desertec Sanayi İnisiyatifi, 12 ülkenin katılımıyla 13 Temmuz 2009’da Münih’te oluşturuldu. Bu oluşumdan bir yıl önce Fransa ve Mısır’ın başkanlığında toplanan Akdeniz Birliği, 43 ülkenin katılımıyla Akdeniz Güneş Planı’nı (MSP) imzaladı. Desertec Projesi kapsamında Sahra Çölü’nde 17 bin kilometrekarelik bir alana güneş panelleri, rüzgâr şehirleri ve jeotermal enerji tesisleri kurulacak. Çölden toplanan enerji yüksek gerilim hatlarıyla Avrupa ve Afrika ülkelerine taşınacak. 2050 yılında projenin bitimiyle Avrupa’nın enerji ihtiyacının yüzde 15’i yenilenebilir enerjiyle karşılanacak.
Projenin toplam maliyeti 400 milyar Euro olarak belirlendi. Dünya Bankası projeye 5,5 milyar dolar yatırdı. Girişimin ortakları arasında Deutsche Bank (Alman Merkez Bankası), Siemens, (teknolojik altyapıyı Siemens kuracak) Münich Re Sigorta ve RWE gibi büyük enerji şirketleri var.
Mevcut teknoloji yeterli…
DLR’de çalışan bilim adamlarından Hans Müller Steinhagen, bu projenin gerçekleştirilebilmesi için yeni teknolojilere ihtiyaç olmadığını vurguluyor. Steinhagen, Spiegel dergisine verdiği röportajda Batı Amerika, İspanya ve Cezayir Fas ve Birleşik Arap Emirliklerinin uzun zamandır güneş enerjisine yöneldiklerini hatırlatıyor. Güneş enerjisinin niye yaygınlaşmadığı sorulunca Steinhagen, bir dönem petrol fiyatlarının ciddi oranda ucuzladığını ve buna bağlı olarak da güneş enerjisinin eski cazibesini bir süreliğine kaybettiğini savunuyor. Nitekim Desertec Projesi çok uzun zamandır gündemde olmasına rağmen, DLR’ye projenin fizibilitesini çıkarttırdıktan sonra “altyapı masrafları
çok pahalı” gerekçesiyle projeden vazgeçiyor. Son durumda ise Projede en çok İtalya ve İspanya’ya güveniliyor.
Ancak sonradan Almanya Çevre Bakanlığı da Projeye tam destek vermeye başladı. Fransa’nın son dönemde nükleer enerjiye yönelmesi ise soru işaretleri uyandırıyor. Projeye yönelik en çok dile getirilen eleştirilerden biri santrallerin kurulacağı düşünülen ülkelerin siyasi olarak fazla istikrarsız olmaları. Özellikle Fas, Tunus ve Cezayir gibi ülkelerin birdenbire Avrupa’ya yapılan sevkiyatını kesmesi söz konusu olduğunda bu 400 milyar Euro’luk bir projenin çöpe gitmesi anlamına gelebilir. Öte yandan Ürdün Prensi Hasan’ın da belirttiği üzere Desertec, özellikle kırsal kesimde yaşayan yoksulların hayat standartlarını yükseltip köyden kente göçün de önüne set koyabilecek bir proje.
Desertec son derece ciddi bir proje. Bundan kırk yıl sonra Avrupa’nın, Ortadoğu’nun ve Kuzey Afrika’nın fosil yakıtlara bağımlılıktan kurtulup enerjisini yenilenebilir kaynaklardan temin etmesi söz konusu. Aynı bölgede yaşadığımız ve sürekli enerji açığımızdan söz ettiğimiz için bu Türkiye’yi de ilgilendiren bir proje. Bu Proje sayesinde özellikle Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesinin yaşam kalitesi yükselecek. Hem enerji açıkları temiz kaynaklarla kapanacak, hem de bölgede ileride savaşlara sebebiyet vermesinden korkulan içme suyu kaynaklarına erişimleri sağlanabilecek. Fosil yakıtlara olan bağımlılık azalacağı için küresel ısınmaya bağlı iklim değişikliği sorununun da önüne geçilmiş olacak. Desertec Vakfı yöneticileri bu projeyi belki de en çok bu yüzden önemsiyor. Desertec, çöl sıcağında görülen afakî ve pahalı bir serap değil. Eğer ciddiye alınırsa, belki de geleceğimizi kurtaracak gerçek bir vaha…