Türkiye iklim politikalarında da ve ona bağlı olarak enerji politikalarında da rasyonel dışı bir zemine kaymış durumda. Bir yandan kömürlü termik santrallar inşa ederek, var olan kömürlü termik santralların kapasitelerini büyüterek; bunun için Akbelen gibi orman alanlarını tahrip ederek, fosil yakıtlara yönelik sübvansiyonları sürdürerek, her gün yeni kararnamelerle yeni orman alanlarını kullanıma açarak, tutarlı bir iklim politikası izleyemez.
Dr. Barış DOĞRU
Türkiye resmi rakamlara göre %60’ın, çeşitli araştırma kurumlarının verilerine göre %100’ün üzerinde bir enflasyon yaşıyor. Bundan 3-4 sene önce %10 civarlarında seyreden bir enflasyona sahipti. Aradaki büyük farkın ise, ekonomi biliminin rasyonellerinin dışında, “Ortodoks” olmayan mali politikalardan kaynaklandığı genel kabul görüyor. Politika faizini düşürerek, enflasyonu düşürebileceğine dair bu rasyonel dışı yaklaşım kısa bir süre önce terk edildi. Faizi yükseltmek tabii ki tek başına bir çözüm değil ancak en azından 200 yıllık ekonomi biliminin temel bir varsayımı tekrar kabul edilmiş oldu.
Bu girişi neden yaptım peki? Çünkü Türkiye iklim politikalarında da ve ona bağlı olarak enerji politikalarında da rasyonel dışı bir zemine kaymış durumda. Bir yandan kömürlü termik santrallar inşa ederek, var olan kömürlü termik santralların kapasitelerini büyüterek; bunun için Akbelen gibi orman alanlarını tahrip ederek, fosil yakıtlara yönelik sübvansiyonları sürdürerek, her gün yeni kararnamelerle yeni orman alanlarını kullanıma açarak, tutarlı bir iklim politikası izleyemez. 2053 yılına verdiği karbon nötr olma sözünü tutamaz…
Bu tutarsızlık ve irrasyonel tutum ne yazık ki COP28’deki Türkiye müzakere heyetinin yaklaşımlarında da açık bir şekilde gözlendi. Bir yandan, en yoksul ülkeler için ayrılmış “Kayıp ve Zarar Fonu”ndan yararlanma talebi; diğer yandan fosil yakıtlardan çıkış konusunda herhangi bir tutum sergilememe; diğer yandan sağlık ve tarım başta olmak üzere yüzlerce ülkenin altına imza attığı bildiri ve deklarasyonlara katılmama tutumu (Son gün atılan 8 imzanın 4’ü COP27’den kalma deklarasyonlardı), hem bizim hem de dünyanın dört bir yanından gözlemciler için anlaşılması zor yaklaşımlar oldu.
COP28’de Türkiye müzakere heyetine ilettiğimiz ve yanıtlayacaklarını söylemelerine rağmen bugüne kadar bir cevap alamadığımız soruları aşağıda iletiyor; rasyonel ve bilimsel yaklaşımın iklim politikalarına da uzanmasını umuyoruz.
Türkiye Müzakere Heyetine Sorularımız:
1- COP28’deki Küresel Stok Değerlendirmesi (GST) tartışmalarında Türkiye’nin fosil yakıtlardan çıkış ya da azaltım konularına itiraz ettiği konuşuluyor. Bu doğru mu? Kömürden çıkış ittifakı da en son 7 ülkenin katılmasıyla beraber daha da büyüdü. Türkiye bu ittifakın içerisinde yer almayı düşünmüyor mu? Benzer şekilde geçtiğimiz yıl güncellenen NDC’yi güçlendirme planı var mı?
2- COP’un ilk haftasında başta yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği hedeflerini artırma olmak üzere, gıda ve sağlık konularında taahhütler veren ülkeler oldu. Türkiye ise bu taahhütlere imza atmadı. Nedenini öğrenebilir miyiz? Özellikle 2023’ün başında yayımlanan Ulusal Enerji Planı’nı da göz önüne aldığımızda yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği hedefini artırma planı Türkiye’nin planlarıyla uyuşmuyor mu? Buradaki çekince nedir? Yine Türkiye’nin, yenilenebilir enerjiyi 2030’a kadar 3 katına çıkarma hedefinin GST metnine eklenmesine itiraz ettiği konuşuldu. Bu doğru mu?
Bahsi geçen anlaşmalara imza atılmaması Türkiye’nin kendini iklim politikalarında yalnızlaştırdığı şeklinde yorumlanıyor. Bu konuda ne söylemek istersiniz?
3- Türkiye Kayıp ve Zarar Fonu’ndan yararlanmak istediğini COP’un başında açıkladı. Ancak, Yeşil İklim Fonu çerçevesinde uzun yıllar emisyon azaltım teknolojilerine yatırım yapmak amacıyla fondan yararlanmak istediğini belirtmiş, kırılgan ülkelerin beklediği desteğe talip olmadığını aktarmıştı. Şimdi bu pozisyonunu değiştirdi ve bu nedenle de ulusal ve uluslararası STK’lar tarafından eleştirildi. Bu eleştiriler ve pozisyon değişikliğine dair neler söylemek istersiniz?
4- Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan Türkiye’nin COP’a ev sahipliği yapmak istediğini Liderler Zirvesi’nde bir kez daha belirtti. Biyoçeşitlilik zirvesini ise Şubat ayında yaşadığımız deprem felaketi gerekçesiyle iptal etmişti. Türkiye nasıl bir COP hayal ediyor ve COP’a ne zaman ev sahipliği yapmak istiyor?
Bu yazı ekoIQ’nün 109. sayısında “Sayın Mehmet Şimşek, Türkiye İklim Politikalarında da Rasyonel Yaklaşıma Dönmeli!” başlığıyla yer almaktadır.