21.yüzyıl bir seçimler çağı olacak. Bu seçimleri yaparken, daha rasyonel, daha uzun vadeli, yalnız kendimizi değil, Türkiye’nin veya dünyanın uzak bir köşesinde yaşayanları; daha doğmamış olanları, bizimle birlikte gezegeni paylaşan diğer canlıları, doğal, beşeri ve kültürel müştereklerimizi de hesaba katabilirsek, bir üst boyuta geçmiş oluruz.
YAZI: Barış DOĞRU
Modern olmak, bir seçimler toplamı aslında. Her daim seçmek zorundasınız. Modern öncesi toplumlar ise, sıkı sıkıya tanımlanmış bir yükümlülükler dünyasıydı. Doğduğunuz an, size verilen statü ve koşullar üç aşağı beş yukarı belli olurdu. Ömür boyu doğduğu toprağa bağlı olarak yaşamak zorunda olan bir serf olarak da doğabilirdiniz, toprakların sahibi olan bir derebeyinin çocuğu olarak da. Bundan sonraki yaşamınız da, yiyeceğiniz de, giyeceğiniz de, hatta evleneceğiniz kişi de bu statüye bağlı olarak belirlenirdi (serflerin tek seçeneği ayaklanmaktı; bütün ayaklanan köylü hikayelerinin, mitolojisinin, türkülerinin, efsanelerinin kökeni budur). Serf olarak doğan birinin soylu olması, soylu olarak doğan birinin serf olması olasılık dahilinde değildi. Bu anlamda çok az seçenek içinde yaşamak zorundaydınız… Ancak soyluların da çok seçeneği olduğu söylenemez. Olasılıklar hep kısıtlıdır. Belirli bir sınırlar dünyasında yaşarsınız. Ve bu sadece Avrupa feodal düzenine de ait değildir. Yaban toplumlarda, belirli kabile düzenleri ve kuralları içinde yaşamak zorundaydı. Mutlak monarşinin hüküm sürdüğü kutsal imparatorluklarda da, dinsel organizasyonlarda da…
Sanayinin gelişmesi, feodal düzenin dağılması, serbest pazara dayalı kapitalizmin gelişmesi, coğrafi keşifler ve daha birçok gelişmenin bileşkesi sonucunda ortaya çıkan modernlik durumu ise, bir seçenekler dünyası yarattı. En altta doğup, en yukarılara çıkma, çok zor olsa da artık mümkündü. Sadece dikey değil yatay hareketlilik de mümkün oldu. Yoksulluktan, açlıktan ve belki bütün bu kısıtlılıklardan bunalan Avrupa’nın yoksulları kendilerini Amerika’ya attılar sözgelimi (Amerika tam da bundan belki bir “Özgürlükler Ülkesi” nosyonunu edindi). Krallardan, toprak ağalarından, soylulardan, kiliseden bağımsızlaştılar. Bu sürecin insanoğluna ve kızına mutlak bir özgürlük verdiğini söylemek doğru olmayabilir ancak geçmişin zorunluluklar ve baskı dünyasından sonra, ardından gelen tüm yoksunluklara, zorluklara karşın insanların bir kuş gibi ferahlık hissettikleri kuvvetle mümkün…
Halen bu modernliğin içinde yaşıyoruz. Ve seçmeye devam ediyoruz. Market raflarında da seçiyoruz, yaşamak istediğimiz bölgeyi, arkadaşlarımızı, seveceklerimizi ve sevmeyeceklerimizi de… Elbet yine maddi ve manevi kısıtlar içindeyiz ama kimse bize sonsuza kadar burada yaşayacaksın, şuraya tatile gideceksin, bunu yiyeceksin, buna inanacaksın diyemiyor kolay kolay. Elbette görünür ve görünmez iktidar mekanizmaları, kitle iletişim araçları, annemiz babamız, mahalle ahalisi, hatta son büyük skandalın gösterdiği gibi facebook, incelikli veya kaba, subliminal veya açık açık seçimlerimizi etkiliyor, etkilemeye çalışıyor. Ancak her şeye karşın, seçimlerimizde ve zihnimizin derinliklerinde yalnızız.
21.yüzyıl bir seçimler çağı olacak. Bu seçimleri yaparken, daha rasyonel, daha uzun vadeli, yalnız kendimizi değil, Türkiye’nin veya dünyanın uzak bir köşesinde yaşayanları; daha doğmamış olanları, bizimle birlikte gezegeni paylaşan diğer canlıları, doğal, beşeri ve kültürel müştereklerimizi de hesaba katabilirsek, bir üst boyuta geçmiş oluruz. Market raflarında da, yaptığımız işlerde de, sosyal ilişkilerimizde de ve evet sandık başında da bu bilinçle davranmayı başarabilmek; her seçimin yeni bir yol olabileceğinin farkında olmak; işte bu, ağlarla ve bilinçle birbirine bağlı yeni bir uygarlığın doğuşu olabilir…