Dünyada çoğu element bizim kullanabileceğimizden çok daha fazla miktarda bulunur, ancak bu elementler ve bileşikler tüm yerkabuğuna dağılmış olduğundan bunların çıkartılıp kullanıma hazır hale getirilmesi çok masraflıdır. Bu nedenle de kaynakları sınırlıdır diyoruz. Bugün kaynakları sınırlı olan nesnelerin gelecekteki bir teknoloji ile sınırsız hale getirilmesi de makul bir düşünce değildir, çünkü bugün kaynakları sınırlı yapan bizim bulma veya çıkartma kapasitemiz değildir.
YAZI: Prof.M. Levent KURNAZ, Boğaziçi Üniv. İklim Değişikliği ve Politikaları Uyg. ve Araş. Merk., [email protected]
Dünyamız madde açısından bakıldığında kapalı bir sistemdir. Bundan anlamamız gereken, elimizdeki maddeler neyse, onlarla yaşamak zorunda olduğumuzdur. Bittiklerinde, biraz daha bulmamız mümkün değildir.
Aslında “elimizdeki maddeler bittiğinde biraz daha bulmamız mümkün değildir” çok iddialı bir laf ve eminim buna itiraz edenleriniz olacaktır. O nedenle konuyu biraz daha açalım. Mesela tarımda kullanılan gübrenin iki ana bileşeni vardır: Azot ve fosfor. Biliyoruz ki atmosferimizin çoğunluğu azot ve neredeyse istediğimiz kadar gübre yapalım, havadaki azotu kullanıp bitiremeyiz. Ama fosfor öyle değil. Çoğumuz farkında olmasak da fosfor bir madendir. Yani dünyanın belirli yerlerinde çıkar ve işlenerek gübre yapabileceğimiz bir hale getirilir. Her ne kadar elimize aldığımız herhangi bir taşın ağırlık olarak yaklaşık binde biri fosfor olsa da ticari anlamda kârlı fosfor elde etmek için kayanın en az %1-2’lik kısmının fosfor olması gerekir. Bu da çok az noktada bulunan fosfor yatakları anlamına gelir.
Kısacası, dünyada çoğu element bizim kullanabileceğimizden çok daha fazla miktarda bulunur, ancak bu elementler ve bileşikler tüm yerkabuğuna dağılmış olduğundan bunların çıkartılıp kullanıma hazır hale getirilmesi çok masraflıdır. Bu nedenle de kaynakları sınırlıdır diyoruz. Bugün kaynakları sınırlı olan nesnelerin gelecekteki bir teknoloji ile sınırsız hale getirilmesi de makul bir düşünce değildir, çünkü bugün kaynakları sınırlı yapan bizim bulma veya çıkartma kapasitemiz değildir. Bu kaynaklar dünya yüzeyine azar azar dağıldıkları için gerekli miktarları elde edebilmek için çok geniş alanlarda madencilik yapmak gerekir ki bu işimize gelmez.
Tekrar Kullanıma Sokmak
O zaman bu maddeleri ikinci elde etme yolumuza gelelim: Kullandıktan sonra geri dönüştürerek tekrar kullanıma sokmak. Bildiğiniz gibi, bir elementi başka bir elemente dönüştürmenin tekniğine simya diyoruz. Her ne kadar ortaçağda simyanın mümkün ve kolay olduğu düşünülüyor olsa da bugün (ve makul gelecekte) simyanın mümkün ama hiç de kolay olmadığını biliyoruz. Bir elementi kullanarak başka bir element elde etmek ancak o elementlerin atomik yapılarıyla oynayarak olur ki, fosfor bitecek olsa bu metodu kullanarak fosfor elde edebilmemiz makul bir çerçevede mümkün değildir.
Bir elementi başka bir elemente çevirmenin makul bir çözüm olmadığını kabul ettiğimize göre yapacağımız diğer şey, kullanım sonrasında çıkan artıklardan istediğimiz elementleri geri elde etmektir. Yani fosforu tarımda kullandıktan sonra çıkan ürünlerden fosforu tekrar geri almaktır. Bu da kolayca tahmin edeceğiniz üzere yapılabilecek bir şey değildir, çünkü fosfor ürettiğimiz patatesin yapısına girmiştir, yediğimizde oradan bize geçer, bizden de kanalizasyona karışır. Bu durumda fosforu geri elde etmenin yolu, kanalizasyondan arıtmak yöntemine dayanır. Takdir edersiniz ki bu yöntemi tarımın sürdürülebilirliğini sağlamak için kullanmak pek makul olmaz.
Bu bizi yazının ana konusuna getiriyor: Tarım için fosfora ihtiyacımız var, yenilenebilir enerjiyi saklayacağımız pilleri üretmek için kobalta ihtiyacımız var, bu listeyi epeyce uzatabiliriz. Tüm bu ihtiyaçlarımızı göz önüne alarak sürdürülebilir bir hayat sürebilmek için gerçekten sıfır atık üretmemiz gerekli. Ama sıfır atık ne demektir?
Sıfır Atığın Temeli
Sıfır atık, çoğumuzun düşündüğü gibi nesneleri kullandıktan sonra geri dönüştürerek başta kullandığımız hammadde ihtiyacını azaltmak olamaz, çünkü fosfor örneğinde gördük ki her şeyi geri dönüştürmek mümkün değil, geri dönüştürebilsek bile önemli kayıplarımız olur. Mesela beyaz bir kağıdı geri dönüştürerek gene beyaz kağıt üretebilmemiz çok zor; genelde yapılan, bir alt kalite kağıt üretmek oluyor. Bu nedenle de geri dönüştürme sıfır atık kavramının küçük bir parçası olsa da temeli değil.
Peki sıfır atığın temeli ne? Aslında bu soruya gerek bile yok, çünkü cevap içinde saklı, sıfır atığın temeli, atık üretmemektir. Bizden önce doğada atık diye bir kavram yoktu; doğa açısından bakıldığında bu kavram hâlâ yok. Doğada bir canlının atığı diğer bir canlının besinidir. Modern yaşamla bizler atık kavramını yarattık, ancak doğa açısından bakıldığında bu bir gereklilik değildir. Sistemler doğru kurulduğunda bizim de doğanın bir parçası olarak (fazla) atık üretmeden yaşamamız mümkündür.
Bizim modern yaşam olarak kurguladığımız sistem doğrusal ekonomiye dayanır. Yani biz hammaddeyi doğadan alır, kullanacağımız malzemeyi üretir, kullanır sonra da hepsini tekrar doğaya atarız. Her türlü sistemimiz buna dayanıyor, bunu doğal kabul ediyor ve buna göre yaşıyoruz. Oysa bu sürdürülebilir bir yaklaşım değildir. Doğadaki kaynaklar sınırlı olduğuna göre hep doğadan al, kullan ve sonra da çöpünü doğaya at şeklinde tanımlayabileceğimiz hayat tarzımızı uzun vadede sürdürmemizin mümkün olmadığı artık anlaşılmaktadır.
Döngüsel Ekonomi
Atık üretmeden yaşayabilmemizin yolu doğrusal ekonomi anlayışını döngüsel bir yapıya kavuşturmak. “Üretimimizi ve yaşamımızı döngüsel bir yapıya kavuşturalım” demek gayet hoş ve kolay görünüyor ama fosfor örneğinden de anlayabileceğiniz üzere bu çok kolay bir yaklaşım değildir. Hatta belki fosfor örneği en zor problemlerden biri olabilir, onu algılarsak gerisini de çözebiliriz, bundan dolayı fosfor kullanımını nasıl döngüsel hale getirebiliriz problemine bir bakalım: Öncelikle üretimdeki kayıpları azaltacağız, ama bu madencilik ile ilgili bir konu olduğu için sanırım çoğumuzun günlük ilgi alanı dışında kalır. İkincisi, tarımdaki kullanımının uygun olmasını sağlamak zorundayız. Yani çiftçinin bütçesi uygun olduğunca değil, toprağın ve ürünün gereğince gübre kullanması gerekiyor. Bunun tarımda ne derece önemli bir reform gerektirdiğini kolayca görebilirsiniz. Tarımda gereksiz ve zamansız kullanılan gübre özellikle iklim değişikliğinin getirdiği yağışlarla birlikte nehirlere ve oradan da deniz ve göllere gidiyor. Bu da daha kullanım gereğini yerine getirmeden yok olan hammadde anlamına geliyor.
Diyelim iyi üretim yöntemleri ve doğru kullanımla fosfor kullanarak besin yetiştirdik. Bu besinin kayıpsız olarak masamıza kadar gelmesi çok büyük önem taşıyor. Arada mutlaka kayıplar olacaktır. Tarladan çıkıp midemize inene kadar oluşacak tüm kayıpların aslında bitkisel madde olduğunu unutmamamız gerekir. Yani bu çöp değildir. Bu atığın kompost yapılarak tarlaya gübre ve besin olarak geri döndürülmesi gereklidir. Tarımsal üretim ya besindir ya da besindir. Atık değildir. Tarla ile mide arasında oluşacak kayıpların kompost yapılarak tarıma geri kazandırılması için gerekli sistemler üretilmelidir. Bu besinlerin toplanarak yakılması ve enerji üretilmesi pek çok açıdan zararlıdır, öncelikle de toprağa geri verebileceğimiz verimin azalması anlamına gelir.
Besinin tarladan mideye uzanan serüvenindeki en önemli kayıp nedeni, tarla ile mide arasındaki mesafenin uzunluğudur. Şu anki ekonomik düzen, sadece fiyat ile ilgilenip bu döngünün sağlıklı işleyip işlemediği konusuna kafa yormuyor. Her ne kadar oluşabilecek olan kaybı kompost olarak değerlendirebilecek olsak da esas amaç kaybı azaltmak. Bunun yolu da tarla ve mide arasındaki yolu olabildiğince kısa tutmaktan geçer.
Tarla ile mide arasındaki yolun önemli bir kısmı da marketlerden geçiyor. Büyük marketler ve buralardan yapılan alışveriş, önemli oranda besinin ziyan olmasına neden oluyor. Bunu engellemenin en basit yolu, alışverişi günlük yapmaktır. Bu da büyük marketlerdense köşedeki bakkal-manav-kasap üçlüsünü gerektiriyor. Bunun sağlanması ise ancak şehirleşme politikalarının yeniden düzenlenmesi ile mümkün.
Diyelim tüm bunları yerine getirdik, besini eve getirip yedik. Sonrasında evlerimizdeki kanalizasyon sistemleri değişik noktalarda üretilen atık suyun ayrı ayrı toplanıp değerlendirilmesine imkan sağlamıyor. Biz daha yağmur suyu ile atık suyu birbirinden ayıran sistemler kurmaktan acizken tuvalet, mutfak, lavabo, banyo gibi değişik noktalarda, değişik kimyasal kirleticilere maruz kalmış suyu ayrı ayrı toplayıp içinden bize gerekli olan kimyasalları ayırmak zorundayız.
Umarım “sıfır atık” kavramının, çöpleri ayrı toplayıp geridönüşüme göndermekten çok daha zor ve sistemsel çözümler gerektiren bir konu olduğunu daha anlaşılır bir hale getirebilmişimdir. Tahmin edeceğiniz üzere evdeki plastik atıkları toplayarak geridönüşüme kazandırmak çok daha kolay ama kısmen de insanlığın devamı açısından daha az önemli bir konudur.