Yazı: Arzu Deniz AKSOY, Sosyal Etki Girişimcisi, Bağımsız Yönetim Kurulu Üyesi, [email protected]
Beş yıl önce, dünya liderleri, belki de dünyanın en romantik şehri Paris’te imzaladıkları bir İklim Anlaşması ile küresel sıcaklık artışının yüzyıl sonuna kadar 2 derecenin altında tutulması ve dünya genelinde karbon salımının 2030’a kadar 1990 yılı seviyelerine göre %50 azaltılması, 2050 yılına kadarsa salımların sıfıra indirilmesi gibi iddialı hedefler üzerinde ortaklaştı.
Bu anlaşma, iklim değişikliğine karşı küresel çapta verilen mücadelede çok önemli bir kilometre taşını oluşturuyor. En önemli yönü ise Sanayi Devrimi’nden bu yana insan faaliyetleri sonucu ‘aşırı’ bir şekilde artan karbondioksit emisyonuna artık dur denmesi gerektiğinin genel kabul görmesi. ‘Net sıfır’ karbon hedefi, atmosfere yeni emisyonlar eklemeyeceğimiz anlamına gelmiyor. Çarklar döndüğü sürece elbette salımlar devam edecek, ancak atmosferden eşdeğer bir miktar emilerek dengelenmesi sağlanacak.
Bu hedef yolunda, her geçen gün daha fazla ülke, kurum ve şirket ‘net sıfır’ hedefini açıklıyor. The Energy & Climate Intelligence Unit (ECIU) ve Oxford Üniversitesi’nin iklim araştırma birimi Oxford Net Zero tarafından yayımlanan yeni bir araştırmaya göre, dünyada yaklaşık 14 trilyon dolarlık satışı temsil eden halka açık şirketlerin beşte biri net sıfır hedefine sahip bulunuyor.
İyi niyetli adımlar atılıyor fakat zorluklar da beraberinde geliyor. Tanımların gayet açık uçlu olması, öncelikli tartışma konusu… Bazı hedefler yalnızca karbondioksite odaklanırken, diğerleriyse tüm seragazlarını kapsıyor. Ortak hedefe koşan ülkelerin farklı gelişmişlik düzeyinde olmaları da bir başka soru işareti yaratıyor. Gelişmekte olan ekonomilerin, uzun yıllardır sanayileşmiş ekonomilerle aynı programda net sıfıra ulaşmasını beklemek ne kadar gerçekçi? Net sıfır emisyona ulaşmak, sektörler arasında sürekli çaba gerektirecek olsa da bazılarının hedefe diğerlerinden daha hızlı ulaşabileceği tartışmasız bir gerçek.
Avrupa Birliği’nin Öncü Rolü
Tüm dünya karbon emisyonlarını azaltmak için ne yapacağını düşünedursun Avrupa Birliği (AB) -tıpkı Endüstri 4.0 alanında olduğu gibi- öncü bir adım attı. Seragazı salımını 2030’a kadar 1990 yılı seviyelerine göre %55 azaltacağı, 2050’de ise net sıfıra ulaşacağı taahhüdünde bulundu. Üstelik bu sadece bir çevre sözü de değil! Aynı zamanda aldığından fazlasını vermeyi öngören yeni bir büyüme stratejisi. Avrupa böylece, sanayi devrimi kadar derin ve yapısal, iş yapış şekillerinde de köklü dönüşüm getirecek bir süreç başlattı. Bu adımın büyüme getireceği, maliyetleri azaltacağı, istihdamı artıracağı yönünde farklı öngörüler mevcut. Bu faydaları elde etmek için, AB’nin önünde uzun bir yol var. AB, küresel seragazı (GHG) emisyonlarının yalnızca %7’sini oluştursa da Birliğin iklim nötrlüğe ulaşması, diğer ülkeleri daha cesur adımlar atmaya teşvik edebilir.
Net Sıfır Mümkün mü?
Peki, bu küresel hedefi 2050’de tutturmak mümkün mü? Enerji Dönüşümü Komisyonu (Energy Transitions Commission – ETC), yayınladığı ‘Misyonu Mümkün Kılmak – Net Sıfır Ekonomi Sağlamak’ başlıklı raporunda, 2050 yılına kadar dünyanın sıfır karbon hale gelmesinin teknik ve ekonomik olarak mümkün olduğunun altını çiziyor. Buna ulaşmak için temel şart, her yıl küresel GSYH’nin %1 ila 1,5’ini bu konuya ayırmak. Bununla birlikte her ülke, her şehir, her şirketin net sıfır planları hazırlaması ve kararlılıkla uygulaması gerekiyor.
Hangi Sektörler Daha Şanslı?
Kullanım ömrü sonunda yapılan işlemlerden kaynaklı emisyonları nedeniyle plastik, proses emisyonları nedeniyle çimento, yüksek dekarbonizasyon maliyeti ve endüstrinin parçalı yapısı nedeniyle nakliye sektörlerinin karbondan arındırılması en zor sektörler olduğu belirtiliyor. Sektörlere biraz daha yakından bakacak olursak;
Çimento: İngiltere merkezli düşünce kuruluşu Chatham House, dünyaya salınan toplam karbondioksitin %8’inin çimento kaynaklı olduğunu belirtiyor. Çimentonun ana maddesi olan cüruf üretimi, karbondioksit salımının en çok gerçekleştiği süreç. Çimento üretimi sırasında pişmiş kil ve kalkerlerin birleşiminden oluşan iri taneli malzemeye verilen isim olan Klinker içeriğini %70 oranında azaltmak mümkün ve bu, 2050’de küresel olarak öngörülen çimento emisyonlarının yaklaşık beşte üçünü çok düşük bir maliyetle kurtarabilmek anlamına geliyor. Daha kaliteli betonlar, alternatif inşaat malzemeleri kullanmak ve sahada daha verimli olmak, talebi ve dolayısıyla emisyonları %50’den fazla azaltabilir. Çimento sektöründe bu konuda gayet olumlu adımlar da mevcut.
Ulaşım: Yola çıkan elektrikli araç sayısındaki artış ve gelişmekte olan ülkelerde dahi hibrid araçlara yönelen tüketici talebi nedeniyle bu sektörün de 2045 yılına kadar iklim nötr hedefine yaklaşacağı öngörülüyor.
Nakliye: Avrupa yollarında çalışan 6,2 milyon kamyonun neredeyse %98’i dizel ile çalışıyor. Öte yandan sıfır emisyonlu araçlar, şu anda toplam kamyon filosunun yalnızca %0,04’ünü oluşturuyor. Avrupalı kamyon üreticileri, geçen yılın sonunda, 2040 yılına kadar satılan tüm yeni kamyonların fosil yakıt içermemesi konusunda anlaşmaya vararak önemli bir adım attı. Elektrikli kamyon ve otobüslerin (bataryalı veya hidrojen yakıt hücreli) 2030 yılına kadar maliyet açısından rekabetçi hale gelmesi bekleniyor. Nakliye ve havacılıkta ise sıvı yakıtlar muhtemelen uzun mesafeler için tercih edilen seçenek olmaya devam edecek.
Binalar: Bina sektörünün karbondan arındırılması için gereken teknolojinin çoğu günümüzde mevcut durumda. AB’den örnek verirsek, yenilenebilir ısıtma kaynakları kullanan konutların payı sadece %35. Binalardaki doğalgaz kullanımının da %50’den daha fazla azalması ile bu alanda 2040’ların sonunda net sıfıra ulaşılabilir.
Tarım: Emisyonlarının azaltılmasının en zor olduğu sektörlerden biri de tarım… Bu sektörde emisyonların yarısından fazlası gıda için hayvan yetiştirmekten kaynaklanıyor ve et tüketiminde bir azalma olmaması durumunda emisyonların da düşüşe geçmesi beklenmiyor.
Avrupa Çevre Politikaları Enstitüsü (IEEP) tarafından ortaya konan bir senaryoya göre tarım sektöründe emisyonlar 2050 yılına kadar ancak %46 oranında azaltılabilecek. Tarımda Paris Anlaşması hedefleri kapsamında 2050 yılına kadar sıfır emisyon hedefine ulaşmak ve iklim dostu bir tarım sektörü oluşturmak içinse hem üretim hem de tüketim tarafında önemli değişimlere ihtiyaç var.
Dananın Kuyruğu Glasgow’da Kopacak!
Ülkeler ve şirketler, mevcut durumlarının çok iyi bir fotoğrafını çekerken, net sıfıra doğru ve daha sonrasına ilişkin somut yol haritaları konusunda da açık olmalı. Çünkü ortada, iddialı eylemler gerektiren büyük bir taahhüt var. Ülkelerin oraya nasıl varacaklarını da göstermeleri gerekiyor. Ayrıca net sıfıra ulaşma çabaları, gelişmekte olan ülkeler için iklim finansmanının harekete geçirilmesiyle tamamlanmalı. Kasım ayında Glasgow’da yapılacak BM Zirvesi, bu anlamda önemli bir platforma dönüşeceğe benziyor.