#ekoIQ Araştırma Sıfır Salım Bölgeleri Şehirlerin Kirliliğini Azaltıyor
Araştırma

Sıfır Salım Bölgeleri Şehirlerin Kirliliğini Azaltıyor

sıfır salım

Pilot projede görüldüğü gibi, sıfır salım araçlara geçilmesi hava kalitesinin artmasına ve insan sağlığının gelişmesine katkıda bulanacak. Bu nedenle daha fazla sıfır salım bölgeleri oluşturmak için bunun mümkün olabileceğini gösteren Amsterdam, Shenzhen ve Rotterdam şehirlerindeki uygulamaları iyice incelemek ve dersler çıkarmak faydalı olacaktır.

 Elif Gökçe ŞAHİN, gsahin@alumni.harvard.edu

Dünya Kaynakları Enstitüsü (World Resources Institute) Mayıs ayında “Sıfır salım bölgelerinin fizibilitesi: Senaryo analizi ve risk değerlendirmesi” (Feasibility of zero emission freight zones: scenario analysis and risk assessment) adlı bir rapor yayımladı. Kentsel nüfusun ve araç sayısının artması ile şehirler, insan sağlığını ve hayat şartlarını olumsuz etkiliyor. Günümüzde dünya üzerinde altı ülke, sıfır-salım bölgesi (zero-emission zones – ZEZ) pro-jesinde pilot olmayı seçti. Bu bölgeler Avrupa, Asya ve Kuzey Amerika’da 4 ila 28 kilometrelik alanlardan oluşan 12 şehir: Hollanda’dan Rotterdam ve Amsterdam, İngiltere’den Londra ve Oxford, Belçika’dan Brüksel, ABD’den Santa Monica ve Los Angeles, Norveç’ten Oslo, Çin’den Shenzhen, Foshan, Dongguan ve Hangzhou. ZEZ’lerde yalnızca sıfır salım yapan elektrikli araçlar, bisikletler ve yayalar serbestçe dolaşabiliyor. Benzin veya dizel yakıt kullanan araçlar ya bölgeye giremiyor ya da erişim ücreti ödüyor.

Kısıtlı kamu kaynağıyla gerçekleştirilen ZEZ projeleri, salımları azaltırken ek olarak çevresel ve ekonomik faydalar da sağlıyor. Örneğin, bazı kamyonlardan çıkan nitrojen dioksit normalde büyük bir çevre kirliliği kaynağı. Ayrıca fosil yakıtlı araçların bölgelere girmemesi ile şehir içlerinde trafik sıkışıklığı büyük ölçüde azalıyor. Yanı sıra okul servisleri, küçük işletmelere eşya taşıyan araçlar ve elektrikli araç almaya imkanı olmayan düşük gelirli vatandaşlar projeden olumsuz etkileniyor.

Pilot projeyi uygulayan şehirlerin liderleri bu projelerin başarılı olması ve ileride deneyecek şehirler için bazı öneriler veriyor:

  1. Öncelikle kamyonları hedefleyin: Özel araçlar yerine kamyonları önceliklendirin. İlk etapta özel araçları engellemek bölgede oturan vatandaşların tepkisine ve projenin engellenmesine yol açabiliyor. Örneğin Amsterdam’da tüm araçların engellenmesiyle başlayan projede özel araçların engellenmesi proje süresince oluşan tepkilerden ötürü 2030 yılına ertelenmiş. Ayrıca Avrupa Birliği’nde (AB) %22, Çin’de %35, ABD’de %9 seviyesine ulaşan elektrikli özel araçların yaygınlaşması hızlanıyor. Fakat sıfır salım yapan kamyonların yaygınlaşması çok daha yavaş. Bu projeler sayesinde, sıfır salım kamyonların da fosil yakıtlı kamyonların yerini alması hedefleniyor. İlk etapta hafif ticari kamyonların hedeflenmesi de çok dingilli araçlarda halihazırda elektrikli seçenek bulunmaması veya çok yüksek fiyatlı olması açısından kritik. Oslo ve Çin’deki şehirlerde de durum benzer fakat buralarda da tek bir büyük kamyon yerine birçok küçük kamyonetin aynı eşya taşıma amacı ile şehirlere girmesi başka bir açıdan trafik sıkışıklığı yaratıyormuş.
  1. Küçük bölgeler büyük zorlukları önler: ZEZ’leri şehir içindeki tedarik zincirini bozmayacak ve şehrin ekonomik ve sosyal aktivitelerini engellemeyecek şekilde tasarlamak gerekiyor. Bu nedenle bu tip zorluklardan kaçınacak en küçük alanlardan başlanabilir. Şehir içindeki kamu arazileri veya devlet okulları alanları devlet imkanlarını ve devlete ait elektrikli araçları kullanmak açısından faydalı olabilir, ayrıca bölgede oturan sakinleri de daha az etkiler.
  1. Küçük işletmeler için destekler geliştirin: ZEZ bölgelerinde servis yapan küçük kamyonetler projenin ekonomik olarak en olumsuz etkilenen kesimleri. Bu bölgelerdeki tedarikin sekteye uğramaması için sözü geçen gruplara destek mekanizmaları kurulması gerekiyor. Örneğin Rotterdam’da devlet kamyonetlerini elektrikli kamyonetle değiştirmek isteyenlere teşvikler sağladı. Ayrıca yeteri kadar elektrikli araç şarj noktası kurularak yoğunluğun engellenmesi gerekiyor.
  1. Sıfır-salım bölgelerini ek faydalarla birleştirin: ZEZ’ler genellikle trafik yoğunluğuna veya tedarik verimliliğine ek faydalar sağlamıyor. Elektrikli araçlar fosil yakıtlı araçlar gibi uzun mesafeler gidemiyor; sık sık şarj edilmesi gerekiyor ve ağır pilleri nedeniyle daha az eşya taşıyabiliyor. Dolayısıyla daha fazla sefer yapması ve aralarda şarj edilmesi gerekiyor. Bu da operasyonel verimsizliğe ve trafik yoğunluğuna yol açıyor. Rotterdam’da yaşanan verimsizliği önlemek için ZEZ’lerin hemen dışında tedarik merkezleri kuruldu ve elektrikli kamyonetler boş kasayla uzun mesafeler gitmek yerine daha kısa mesafeler katederek tedarik zincirini tamamlamaya başladı.

Pilot projede görüldüğü gibi, sıfır salım araçlara geçilmesi hava kalitesinin artmasına ve insan sağlığının gelişmesine katkıda bulanacak. Bu nedenle daha fazla sıfır-salım bölgeleri oluşturmak için bunun mümkün olabileceğini gösteren Amsterdam, Shenzhen ve Rotterdam şehirlerindeki uygulamaları iyice incelemek ve dersler çıkarmak faydalı olacaktır.

Su Güvenliği için Kamu Harcamaları

Dünya Bankası Haziran ayında “Su Güvenliği olan bir Geleceği Fonlamak: Küresel Kamu Harcamalarının Değerlendirmesi” (Funding a Water-Secure Future: An Assessment of Global Public Spending) adlı bir rapor yayımladı. Rapor, su sektöründeki kamu harcamalarına 360 derece bakış açısıyla yaklaşan, finansman ve fonlama eksikliklerini kapatmaya yönelik hazırlanan ilk rapor. Gelişmekte olan ülkelerdeki yıllık su harcamaları 164,6 milyar ABD doları seviyesinde; yani GMYH’larının yaklaşık %0,5’i.

Su harcamalarının yaklaşık %91’i kamu sektöründen gelirken, özel sektörden gelen kısım %2’den daha az. Rapora göre, ülkelerin su tedariki ve temizliği alt sektöründeki harcamalarını yıllık 130-140 milyar ABD doları seviyesinde daha artırarak güncel harcama seviyelerini üç katına çıkarmaları gerekiyor. Harcama eksikliklerine karşın su sektörü ayrılan bütçesinin tamamını harcamıyor; yıllık bütçe gerçekleşme oranı %72 seviyesinde.

Raporda ortalama ve toplam harcamalardan bahsedilirken bölgesel farklılıklara ve eksikliklere de değiniliyor. Örneğin, en fazla harcama eksiği Sahraaltı Afrika ve Güney Asya bölgelerinde görülüyor. Harcama eksikliklerinin giderilmesi ve özel sektörün teşvik edilmesi için hükümetlerin harcama verimliliğini artırması, uzun vadeli finansman sağlaması ve 2030 yılı Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ne yönelik su sektöründe reform yapmaları öneriliyor.

Rapor, hükümetlerin su bütçelerini daha iyi hazırlamaları ve harcamalarının önemini ve bu konuda atılması gereken adımları listeliyor.

1,5 Derece Artış Kapıda

Dünya Meteoroloji Kurumu (WMO) Haziran ayında “Küresel Yıllıktan On Yıllığa İklim Görünümü 2024-2028” (WMO Global Annual to Decadal Climate Update [2024-2028]) adlı bir rapor yayımladı. Rapora göre, önümüzdeki beş yıl içinde küresel sıcaklık %80 ihtimalle Sanayi Devrimi öncesine göre geçici de olsa 1,5 derece artış gösterecek. Beş yıl boyunca 1,5 derece artışı geçmesi ihtimali ise %47. Bu ihtimal oranı, sıfıra yakın olduğu 2015 yılından bu yana istikrarlı bir şekilde arttı. Dolayısıyla Paris Anlaşması hedeflerine göre on yıllar sonra için belirlenen limite 2028 yılına kadar ulaşılacak.

WMO Küresel İklim Durumu 2023 raporuna göre, 2023 yılında küresel ortalama yüzeye yakın sıcaklık, sanayi öncesi taban çizgisinin 1,45 derece üzerindeydi. 2023, açık ara ölçülen en sıcak yıldı. Bu rapora göre ise %86 ihtimalle önümüzdeki beş yıldan en az birinde 2023 yılı sıcaklık rekoru kırılacak.

Arktik ısınmanın da benzer şekilde, önümüzdeki beş yıl içinde 1991-2020 yıllarına kıyasla, üç katı daha fazla ısınması bekleniyor. 2024-2028 yılları deniz buzulları öngörüleri ise Barents, Bering ve Okhotsk denizlerinde azalmaların artarak devam edeceğini gösteriyor.

Kayıtlara göre, uzun vadeli iklim ısınması diğer faktörlerle birleştiğinde, en önemlisi de doğal olarak meydana gelen ve şu anda azalmakta olan El Nino olayı tarafından körüklendi. Geçen yılın küresel sıcaklığı güçlü bir El Nino nedeniyle artmıştı. Kurumdan gelen yeni bir güncellemeye göre, La Nina’nın gelişeceğini ve yakın vadede tropik Pasifik’te daha soğuk koşullara geri döneceğini öngörüyor. Ancak önümüzdeki beş yıldaki daha yüksek küresel sıcaklıklar, seragazlarından kaynaklanan ısınmanın devam ettiğini yansıtıyor.

Bu yazı, ekoIQ’nun 113. sayısında yayımlanmıştır. Dergiye buradan ulaşabilirsiniz.

About Post Author