#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey

Sınırlara Çekilen Küresel İklim Duvarı

açık radyo açık kalmalı

Dünyanın en zengin ülkeleri, iklim krizine yoksul ülkelere finasman sağlamak yerine sınırlarını askeri koruma altına alarak yanıt veriyor.

Haber: Transnational Institute
Çeviri: Nefise Kahraman

Transnational Institute tarafından yayınlanan yeni bir çalışma olan Global Climate Wall (Küresel İklim Duvarı) Yönetici Özetine göre tarihsel olarak iklim krizinden en çok sorumlu olan ve en fazla seragazı salan ülkeler, sınırlarının silahlandırılmasına iklim finansmanına kıyasla ortalama 2,3 kat daha fazla harcama yapıyor. Bazıları ise 15 kat daha fazla harcıyor. Yerinden edilmenin nedenlerini ele almak yerine göçmenleri ülkelerinden uzak tutmayı amaçlıyorlar.

Bu küresel bir eğilim, ancak özellikle yedi ülke dünya tarihindeki sera gazı emisyonlarının %48’inden sorumlu ve bu ülkeler 2013 ve 2018 yılları arasında sınır ve göçmenlik uygulamalarına iklim finansmanına kıyasla en az iki kat daha fazla harcama yaptı.

Bu ülkeler, iklim değişikliğinin etkilerini kendi dışlarında tutmak için bir ‘İklim Duvarı’ inşa ettiler, bu duvarın tuğlalarını ise iki farklı dinamik oluşturuyor: ilki, ülkelerin iklim değişikliğini hafifletmesine ve iklim değişikliğine uyum sağlamasına yardımcı olması için vaat edilen iklim finansmanının sağlanamaması; ikincisi ise göçe karşı sınır ve gözetim altyapısını genişleten militarize bir yanıt. Bu, sınır güvenliği endüstrisi için hızla artan bir kârlılık sağlarken, iklimin değiştiği bir dünyada güvenlik aramak için giderek daha tehlikeli ve çoğunlukla ölümcül yolculuklar yapan mülteci ve göçmenler için tarifsiz acılar anlamına geliyor.

ÖNEMLİ BULGULAR

İklim Kaynaklı Göç Gerçeği

• İklim değişikliği, giderek yerinden edilme ve göçün arkasında yatan bir faktör haline geliyor. Bunun nedeni, bir kasırga veya ani sel gibi belirli bir felaket olabileceği gibi, kuraklık veya deniz seviyesinin yükselmesinin etkileriyle bir alanı yavaş yavaş yaşanamaz hale getirmesi ve toplulukları yer değiştirmeye zorlayan kümülatif bir etki de olabiliyor.

• İklime bağlı olsun ya da olmasın, yerinden edilen insanların çoğu kendi ülkelerinde kalıyor. Ancak bir kısmı uluslararası sınırları aşacak ve bu da iklim değişikliğinin tüm bölgeler ve ekosistemler üzerindeki etkileri nedeniyle muhtemelen artacak.

• İklim-kaynaklı göç, düşük gelirli ülkelerde orantısız bir şekilde gerçekleşirken yerinden edilmenin diğer birçok nedeni ile örtüşerek hızlanıyor. Bunu insanları evlerini terk etmeye zorlayan savunmasızlık, şiddet, güvencesizlik ve zayıf sosyal yapılar gibi sistemik adaletsizlikler şekillendiriyor.

Zengin ülkeler, yoksul ülkelerin göçmenlere yardım etmesini Sağlamak için iklim finansmanı sağlamak yerine bütçelerini sınırlarını askerileştirmeye ayırıyor.

• En büyük seragazı salan yedi ülke (Amerika Birleşik Devletleri, Almanya, Japonya, Birleşik Krallık, Kanada, Fransa ve Avustralya) 2013 ile 2018 arasında iklim finansmanına kıyasla sınır ve göçmenlik uygulamalarına (33,1 milyar dolardan fazla) toplu olarak yaklaşık iki kat daha fazla ( 14,4 milyar dolar) harcadı.

• Bu ülkeler arasında yer alan Kanada 15 kat daha fazla harcadı (yaklaşık 100 milyon $’a kıyasla 1,5 milyar $); Avustralya 13 kat daha fazla (200 milyon $’a kıyasla 2,7 milyar $); ABD neredeyse 11 kat daha fazla (1.8 milyar dolara kıyasla 19.6 milyar dolar) ve Birleşik Krallık neredeyse iki kat daha fazla (1,4 milyar dolara kıyasla 2,7 milyar dolar) harcama yaptı.

• En büyük yedi seragazı kaynağı ülkenin sınır harcamaları 2013 ile 2018 arasında %29 arttı. ABD’de sınır ve göçmenlik uygulamalarına yapılan harcamalar 2003 ile 2021 arasında üç katına çıktı. Avrupa’da, Avrupa Birliği (AB) sınır ajansı Frontex’in bütçesi ise 2006’daki kuruluşundan 2021’e kadar %2763 gibi büyük bir artış gösterdi.

• Sınırların bu askerileştirilmesi, kısmen 2000’li yılların başından beri göçmenleri adaletsizliğin kurbanları yerine “tehdit” olarak gösteren ulusal iklim güvenliği stratejilerinden kaynaklanıyor. Sınır güvenliği endüstrisi, cilalı bir siyasi lobicilikle bu sürecin desteklenmesine yardımcı oldu ve bu da sınır endüstrisi için her zamankinden daha fazla sözleşmeye ve mülteciler ve göçmenler içinse daha düşmanca ortamlara temel hazırladı.

• İklim finansmanı, yer değiştirmesi veya yurtdışına göç etmesi gereken insanları desteklemek de dahil olmak üzere iklim değişikliğinin etkilerini azaltmaya ve ülkelerin bu gerçeğe uyum sağlamasına yardımcı olabilir. Buna rağmen, en zengin ülkeler iklim finansmanı konusunda yılda 100 milyar dolarlık yetersiz taahhütlerini bile yerine getiremediler. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü OECD’nin en son verilerine göre, 2019’da toplam iklim finansmanının 79.6 milyar dolar olduğu, ancak Oxfam International tarafından yayınlanan araştırmaya göre, abartılı hesaplamalar ve hibeler yerine krediler dikkate alındığında iklim finansmanının gerçek hacminin gelişmiş ülkeler tarafından bildirilenin yarısından bile az olabileceği bildirildi.

• Emisyon geçmişleri en yüksek olan ülkeler sınırlarını güçlendirirken, emisyon salınımı en düşük olan ülkeler nüfusun yer değiştirmesinden en çok etkilenenler oldular. Örneğin Somali, 1850’den bu yana toplam emisyonların %0.00027’sinden sorumlu, ancak 2020’de iklime dayalı felaketler bir milyondan fazla insanın (nüfusun %6’sı) yerinden olmasına neden oldu.
Sınır Güvenliği Endüstrisi İklim Değişikliğinden Faydalanıyor

Sınır güvenliği sektörü ise sınır ve göçmenlik uygulamalarına yönelik artan harcamalardan şimdiden kâr ediyor ve iklim değişikliği nedeniyle beklenen istikrarsızlıktan daha da fazla kârlılık bekliyor. ResearchAndMarkets.com tarafından 2019 yılında yapılan bir tahmine göre, Küresel İç Güvenlik ve Kamu Güvenliği Pazarının 2018’de 431 milyar dolarken 2024’te 606 milyar dolara ve yıllık %5.8 büyüme oranına ulaşacağı öngörüldü. Rapora göre, bunu tetikleyen faktörlerden biri küresel ısınmaya bağlı doğal afetlerin artışı.

Sınırlardaki üst düzey yükleniciler, iklim değişikliğinden elde ettikleri geliri arttırma potansiyeliyle övünüyor. Raytheon’ göre, “iklim değişikliğinin bir sonucu olarak meydana gelen kuraklık, sel ve fırtına olaylarının ardından güvenlik endişeleri ortaya çıkabileceğinden askeri ürün ve hizmetlere olan talep artıyor”. Avustralya’nın sınır güvenliğinin ana yüklenicilerinden biri olan ve gözetim sistemleri pazarlayan ve bir İngiliz şirketi olan Cobham, “ülkelerin kaynaklarındaki ve yaşanabilirliğindeki değişimlerin, göç nedeniyle sınır gözetim ihtiyacını arttırabileceğini” söylüyor.

• TNI’nin Sınır Savaşları serisinde ve diğer birçok raporda detaylandırdığı gibi, sınır güvenliği endüstrisi, sınırların militarizasyonu için lobi yapıyor ve bunun savunarak büyümeden kâr sağlıyor.

Sınır güvenliği endüstrisi, iklim krizine en çok katkıda bulunan sektörlerden petrol endüstrisine de güvenlik sağlıyor ve birbirlerinin yönetim kurullarında yer alıyorlar.

• Dünyanın en büyük 10 fosil yakıt firması, sınır güvenliği sözleşmelerine hâkim olan aynı firmaların hizmetlerini de üstlenmiş durumda. Chevron (dünyanın 2 numarası), Cobham, G4S, Indra, Leonardo, Thales ile sözleşme yaptı; Exxon Mobil (4. Sırada) ise Airbus, Damen, General Dynamics, L3Harris, Leonardo, Lockheed Martin ile anlaşmalı; BP (6. Sırada), Airbus, G4S, Indra, Lockheed Martin, Palantir, Thales ile; son olarak da Royal Dutch Shell (7. sırada) Airbus, Boeing, Damen, Leonardo, Lockheed Martin, Thales, G4S ile sözleşme yaptı.

• Örneğin Exxon Mobil, çevresel kirlilik kaynaklı büyük nüfus göçüne maruz kalan Nijerya’nın Nijer deltasındaki sondaja ilişkin ‘denizcilik alanı farkındalığı’ sağlamak için L3Harris (ABD’nin en büyük 14 sınır yüklenicilerinden biri) ile anlaştı. BP, ABD Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza (ICE) gibi kurumlara tartışmalı bir şekilde gözetim yazılımı sağlayan bir şirket olan Palantir ile ‘işletilen tüm kuyuların geçmiş ve gerçek zamanlı sondaj verilerinin depolanmasını’ geliştirmek üzere sözleşme imzaladı. Sınır yüklenicisi G4S, ABD’deki Dakota Access boru hattı da dahil olmak üzere petrol boru hatlarını koruma konusunda uzun bir geçmişe sahip.

• Fosil yakıt şirketleri ile üst düzey sınır güvenlik yüklenicileri arasındaki bu sinerji, her sektörden yöneticilerin birbirlerinin yönetim kurullarında yer almasından da anlaşılıyor. Northrop Grumman’ın eski CEO’su ve Başkanı Ronald D. Sugar ve Lockheed Martin’in eski CEO’su Marilyn Hewson’un yönetim kurulunda yer aldığı Chevron şirketi bu örneklerden biri. İtalyan petrol ve gaz şirketi ENI’nin yönetim kurulunda, daha önce 2015-2019 yılları arasında AB Yüksek Temsilcisi Mogherini’nin Özel Danışmanı olan ve AB sınırlarının üçüncü ülkelere genişletilmesine ortam sağlayan AB Küresel Stratejisinin taslağına yardımcı olan Nathalie Tocci bulunuyor.

Fosil yakıt firmaları ile sınır güvenliği endüstrisi arasındaki bu güç, zenginlik ve gizli anlaşma ilişkileri, iklim eylemsizliğinin ve buna bağlı ortaya çıkan askeri tepkilerin giderek nasıl da omuz omuza çalıştığının göstergesi. Her iki sektör de iklim değişikliğinin temel sebepleriyle mücadele etmek yerine, daha fazla kaynağı iklim değişikliğinin sonuçlarıyla mücadeleye ayırdığı için kâr sağlıyor. Bu korkunç bir beşerî maliyet ortaya çıkarıyor. Bunun sonuçlarını mültecilerin artan ölüm oranlarında, birçok mülteci kampı ve gözaltı merkezindeki içler acısı koşullarda, Avrupa ülkelerinden, özellikle Akdeniz’e sınırı olanlardan ve ABD’den gelen şiddetli geri püskürtmelerde, sayısız acı ve vahşet vakasında görmek mümkün. Uluslararası Göç Örgütü (IOM) 2014 ve 2020 yılları arasında 41.000 göçmenin öldüğünü tahmin ediyor, ancak göçmenler ve mültecilerin güvenlik açısından giderek daha tehlikeli yollara girmesiyle, denizlerde ve çöllerde de birçok can kaybı olduğu göz önüne alınırsa, bu tahminin oldukça eksik olduğu kabul ediliyor.

İklim finansmanı yerine askerileştirilmiş sınırlara öncelik verilmesi, nihayetinde iklim krizini insanlık için daha büyük bir tehdit haline getiriyor. Ülkelerin iklim değişikliğini hafifletmelerine ve uyum sağlamalarına yardımcı olacak yeterli yatırım olmadığında, kriz daha fazla yıkıma yol açacak ve daha fazla yaşamı kökünden sökecek. Ancak, bu raporun sonuç bölümüne göre, hükümet harcamaları siyasi bir seçim ve aslında farklı seçimler yapmak mümkün. En yoksul ve en savunmasız ülkelerde iklim etkilerinin hafifletilmesine yatırım yaparak temiz enerjiye geçişi desteklenebilir ve en büyük kirletici olan ülkelerin yaptığı derin emisyon kesintilerinin yanı sıra, dünyaya bir şans verilerek sanayileşme öncesi dönem olan 1850’den bu yana ısı artışını 1,5°C’nin altında tutmak mümkün olabilirdi. Evlerini terk etmek zorunda kalan insanlara yeni yerlerde hayatlarını yeniden inşa etmeleri için kaynak sağlamak ve altyapı ile desteklemek, onların iklim değişikliğine uyum sağlamalarına ve onurlu bir şekilde yaşamalarına yardımcı olabilir. Göç konusu, doğru yöntemlerle ve yeterince desteklenirse, iklime uyum sağlamada önemli bir araç olabilir.

Göçe yapıcı bir yaklaşım için farklı yollar denenmesi ve daha yüksek iklim finansmanı sağlanması, iyi bir kamu politikası ve uluslararası işbirliği gerekiyor. En önemlisi de yapıcı yaklaşım, bu krizin yaratılmasında hiçbir rol oynamadığı halde bundan muzdarip olanları desteklemek için ahlaki açıdan da adil olan tek yol gibi görünüyor.

EkoIQ Editör

açık radyo açık kalmalı
açık radyo açık kalmalı