Haiku; doğadan, insandan ve mevsimlerden ilham alınarak tasarlanan bir Japon şiir türü. Bir haiku kurmanız içinse sadece 17 heceniz var! İlk başta kısıtlandığınızı düşünseniz de haiku, ayrı bir farkındalığın kapısını aralıyor. Çamtepe Ekolojik Yaşam Merkezi’nde bir haiku inzivasına katılarak izlenimlerini paylaşan yazarımız Işıl Kayagül de haiku’yu şöyle özetliyor: “Seçicilik, doğallık, odaklanma ve farkındalık.”
İstanbul’dan yazılan bir Çamtepe yazısı… Çam ağaçlarının, kozalakların kokusunu hâlâ duyduğuma göre, yaşadığım hissiyatı aktarabilirim diye yazmaya hevesleniyorum. Çamtepe, haiku ve inziva üzerine anlatacak ne çok şey var… Bu, bir düzyazı ama içinden Japon şiirleri olan haiku’lar geçiyor. Zira haiku’ların dünyasına giriş yaptıktan sonra onları düşünmeden yazamıyorum.
Geçtiğimiz Eylül ayında Çamtepe’de Haiku inzivasına katıldım. Çamtepe, Haiku ve inziva; hepsi benim için büyüleyici kavramlar, bu yüzden bunların üzerinde tek tek durmak istiyorum. Çamtepe Ekolojik Yaşam Merkezi, Çanakkale Küçükkuyu’da Buğday Derneği ile bağlantılı şekilde bir eğitim ve uygulama merkezi olarak faaliyet gösteriyor. Burada Şifalı Bitkiler Okulu, Yaşam Okulu, Gönüllü Deneyim Haftaları, Yoga Haftası gibi pek çok etkinlik düzenleniyor. Benim Çamtepe ile bağım, bir yıl öncesine uzanıyor. Sosyal medyada Buğday Derneği’nin gönüllülük için çağrı yaptığı metnini görmüş, başvurmuş ve kabul edilmiştim. Çamtepe bana şu fikri vermişti o zaman: “Şehirde kalma, git, gör, toprağa dokun, bir şeyler üret!” Sonrasında da TaTuTa projesi kapsamında ekolojik çiftliklerde gönüllülük yapmaya başlamıştım. Şimdi işte tam bir yıl sonra, yolculuğumun başladığı yerdeyim ve bunun benim için ayna görevi var. Nerede olduğumu, ne kadar yol kat ettiğimi gösteren bir ayna…
Zihnindekileri Elekten Geçirmek…
Haiku, üçlü dizelerle yazılan, konusunu mevsimlerden, doğadan ve insanlardan alan Japon şiiri. 16. yüzyılda ortaya çıkan ve 17. yüzyılda gelişen haiku’nun en önemli özelliklerinden biri 5-7-5 şeklinde dizeler ile 17 heceden ibaret olması. Düşünsenize, doğayı tasvir edeceksiniz ve elinizde sadece 17 hece var! Ürkütücü görünüyor en başta, ama değil. Haiku’nun bende ilk başta uyandırdığı izlenimler; seçicilik, doğallık, odaklanma ve farkındalık. Elimdeki kelimeler az olunca daha fazla düşündüm tabii, iradeli kullanmalıydım onları. Özenim arttı kelimelere karşı ve içimi çok coşkun hissettim; “Anlatacak ne çok şey var” dedim kendime: “Ama bunları, zihnindekileri elekten geçir önce.”
Haiku’nun en belirleyici özelliklerinden biri de “kigo”. Kigo, doğa ve insanlar üzerinden, bir mevsimi özellikle yansıtmak için kullanılan bir kelimeymiş. Bu bir hayvan (örneğin sonbahar için çekirge), bir bitki (örneğin yaz için kızılçam), bir meslek (örneğin ilkbahar için orkide gözlemcisi) olabilirmiş. Kigo’nun genelde doğadan seçilmesi, Japon kültürü dışındaki yerlerde haiku’ların tamamıyla doğa ile ilgili şiirler olduğu algısını doğurmuş.
Çamtepe’ye vardığımda ilk işim çamların altına uzanmak oldu. Ne kadar kaldığımı hatırlamıyorum, zaman algım yok oldu zaten. Hani der ya bir kitapta “Orada bir gün, burada bir yıl” diye, öyle hissediyorum. Haiku kurmaya çalışıyorum hemen, uzanır uzanmaz -Haiku yazmak değil, haiku kurmak denirmiş- İlk haiku’mu, çam ağacının dallarına, kozalağa, buluta bakarak kuruyorum:
“Kozalaklar vardı
Dalların arasında
Hüzünlendi bulut”
Ertesi gün, Burcu Arık Akyüz ve Eren Atak öncülüğünde haiku buluşmamıza başlıyoruz. Haiku’nun içinde doğa gözlemi var. Dışarı çıkıyoruz, ağaçlarla ve etrafımızdakilerle tanışıyoruz önce, sonra haiku üstatlarından örnekler okuyoruz. Bazen insanın özellikleri hayvana yakıştırılıyor:
“Öte öte tükenmiş
Bir kabuğu kalmış
Çekirgenin”
(Başo)
Bazen tek bir nesnede dünyanın işleyişi anlatılıyor:
“Çekirge kabuğu
Gelirken çıplağız
Giderken de öyle”
(Fukaku)
Bazısı nüktedan:
“Yağmur kurbağası
Muz yaprağına asılmış
Sallanıp durur öyle”
(Kikaku)
Victor Ananias için:
“Sen açacaksın
Gelecek sene bugün
Zeytin altında”
(Kirigirisu)
Sonra hepimiz doğayı gözleyerek kendi teması olan haiku’larımızı kuruyoruz. Temamız “kızılçam”.
“Elimdeki bu
Güzel kozalak söyler
Kızılçam hüzün”
Haiku üstatlarından Matsio Başo, öğrencilerine, “Haiku kurmadan önce dilinizin ucunda bin kez döndürün” dermiş. Bir rivayete göre, Başo’nun ilk öğrencisi Kikatu, bir yaz kırında gezerken uçuşan kırmızı gövdeli yusufçuklara bakarak haiku kurmuş:
“Yusufçuk işte
Kopar kanatlarını
Kırmızıbiber!”
Başo ise, “Hayır bu haiku değil” demiş, “Haiku olmasını istiyorsan şöyle söyleyebilirsin:
Kırmızıbiber
Tak kanatlarını
Yusufçuk işte!”
Çamtepe’nin İlhamıyla…
Okudukça hayran oluyorum, kelimelerin gücüne. Ama ben sabredemiyorum, bin kez döndüremiyorum, içimden dökülüyor kelimeler sanki, peş peşe haiku’lar kuruyorum. Çamtepe’nin çamları bana anlatıyorlar, onlar söylüyor, ben yazıyorum. İşte yine derinden etkiledi beni Çamtepe. Yemekleri hep birlikte şarkılar söyleyerek pişirmemiz, dans etmemiz, uzun masa etrafında beraber yemek yememiz, sohbet etmemiz… “Mutlu olmak için çok büyük gayrete gerek yok” diye düşünüyorum şimdi, sadece “Olman gerektiğini hissettiğin yerde ol!”
Haiku maceramın devam edeceğini hissediyorum, lakin oradan ayrıldıktan hemen sonra gittiğim bir çiftlikte hemen haiku kuruverdim:
“Sütü bekleyen
Buzağı gibi işte
Tatlı sonbahar”
Ve sonra şehre dönüp şunu yazdım:
“Kalabalık bir
Şehrin içinde olmak
İstemem çocuk”
Dilerim ki, yolculuk yaparken haiku’lar da benimle gelsin, bana ilham versin, ışık olsun. Haiku’lar beni bırakmasın ve bu da başka bir yazının konusu olsun!