Dünya üzerindeki nüfusun sürekli artmasıyla birlikte özellikle gelişen ülkelerde şehirleşme hızı da paralel olarak artıyor. Yoğun nüfusun barınma başta olmak üzere ihtiyaçlarını karşılamak adına boş alanların hızla altyapı ve bina sistemlerine dönüşmesiyle şehirlerimiz devamlı olarak sert zemin adını verdiğimiz yüzeylerle kaplanıyor. Bu geçirimsiz yüzeylerin artmasıyla yağmur suyu yönetimi daha da karmaşık hale geliyor.
Gökçe ÖTKÜN & Sena HACIİSAOĞLU, Eczacıbaşı Yapı Ürünleri Sürdürülebilirlik Ekibi
Küresel iklim değişikliği, giderek artan sıcaklık ve değişen yağış rejimleriyle birlikte, her geçen gün şehirler için daha önemli bir tehdit haline geliyor. Artan yağış şiddeti, sel riskini artırarak insanları ve altyapıyı tehdit ediyor; ekonomik kayıplara da yol açıyor. Bizlerin de medyada sürekli karşılaştığı üzere özellikle Çin gibi yoğun nüfusa ve yerleşime sahip ülkeler, bu tür doğal afetlerle sık sık karşılaşıyor.
Dünya üzerindeki nüfusun sürekli artmasıyla birlikte özellikle gelişen ülkelerde şehirleşme hızı da paralel olarak artıyor. Yoğun nüfusun barınma başta olmak üzere ihtiyaçlarını karşılamak için boş alanların hızla altyapı ve bina sistemlerine dönüşmesiyle şehirlerimiz devamlı olarak sert zemin adını verdiğimiz yüzeylerle kaplanıyor. Bu geçirimsiz yüzeylerin artmasıyla yağmur suyu yönetimi daha da karmaşık hale geliyor. Geleneksel altyapı sistemleri, yağmur sularını hızla tahliye etmeye yönelik olarak tasarlanmış olsa da bu sistemlerin artan yağış rejimlerine ve şehirlerin genişlemesine uyum sağlamada yetersiz kaldığını sıklıkla görüyoruz. Birçok şehirde yağmur suyunun toprağa sızma oranı oldukça düşük ve buda suyun büyük bir kısmının yüzey akışıyla atılmasına neden oluyor.
Bu problemlerle başa çıkma ihtiyacı, Mimar Prof. Kongjian Yu liderliğinde geliştirilen “sünger şehir” kavramını ortaya çıkardı. Prof. Yu, geçirimsiz yüzeylerin baskın olduğu geleneksel yaklaşımların yetersiz kaldığını belirterek şehirlerin taşkınlara karşı daha doğaya dayalı çözümler benimsemesi gerektiğini savunuyor. Bu doğal yaklaşım, özellikle Çin’de giderek artan sel felaketleriyle başa çıkmak amacıyla ilk olarak 2013 yılında tanıtıldı. Çin Hükümeti tarafından da desteklenen yaklaşım, başarıyla uygulandığı örneklerle günümüzde giderek daha fazla dikkat çekiyor. Çin’de sünger şehirler olarak tanımlanan kavram Avrupa’da yeşil altyapı (green infrasturucture), ABD’de düşük etkili kalkınma (low impact development) olarak da biliniyor.
Sünger Şehirlerin Ekolojik Faydaları
Sünger şehirler, yağmur suyunun yeşil altyapı ve sürdürülebilir kentsel drenaj sistemleri aracılığıyla tutulup emildiği kentlerdir. Bu yaklaşım, sel, su bas-kını ve bunların neden olduğu zararları azaltmayı hedefler. Yeşil altyapı teknolojileri, yağmur suyunun emilmesini sağlayan unsurları içerir; bunlar arasında geçirgen kaldırımlar, yağmur bahçeleri, yeşil duvarlar ve çatılar bulunur. Bu unsurlar, şehirdeki diğer yapılar ve yol sistemleriyle entegre edilerek suyun doğal akışına katkıda bulunabilir. Bu yaklaşımın önemli faydaları arasında taşkın risklerinin azalması, su kalitesinin artması, yeraltı suyu besleniminin artması ve kentsel yaşam kalitesinin yükselmesi yer alır. Ayrıca, yeşil altyapıya yapılan yatırımların uzun vadede ekonomik ve ekolojik faydalar sağladığını da vurgulayabiliriz.
2013 yılında Çin Merkezi Hükümeti tarafından kabul edilen Prof. Yu’nun fikirleri doğrultusunda, ülke genelinde farklı iklim kuşakları ve bölgelerdeki 30 şehir, sünger şehir olarak seçildi. Süreç, 2015’te 16 şehirle başladı ve 2016’da 14 şehir daha (Ningbo, Hangzhou, Şanghay, Pekin, Shenzhen ve Wuhan gibi şehirler de dahil) sünger şehir ilan edildi. Başarılı denemelerin ardından, sünger şehirlerin inşası Çin’de ulusal bir hareket haline geldi. Yetkililer, 2030 yılına kadar kentsel alanların %80’ini sünger şehre dönüştürmeyi ve yağışın en az %70’ini absorbe edip yeniden kullanmayı hedefliyor. Çin’in kuzeyindeki Harbin şehrinde bulunan 34 hektarlık kentsel yağmur suyu parkı, başarılı bir sünger şehir örneği. Yağmur suyu parkı birden fazla hizmet sağlıyor: Yağmur suyunu topluyor, temizliyor, depoluyor ve akiferlere (su taşıyıcı) sızmasına izin veriyor. Aynı zamanda doğal yaşam alanlarını koruyor ve estetik açıdan çekici bir kamusal alan sağlıyor.
Çin’de başlayan bu konsept günümüzde Türkiye’de de olmak üzere birçok şehirde farklı projelerle beraber geliştiriliyor. Ancak sünger şehirler modeline geçişin maliyeti ve karmaşıklığı da göz ardı edilmemeli. Bu tür projelerin başarılı olabilmesi için çok disiplinli ekiplerin ve uzun vadeli planların oluşturulması gerekli. Ayrıca, henüz gelişimini tamamlamamış şehirlerin de bu modeli benimsemesi için teşvik edilmesi ve desteklenmesi önemli.
Sonuç olarak, sünger şehirler yaklaşımı, iklim değişikliği ve hızla artan şehirleşme gibi büyük çevresel ve sosyal sorunlara karşı etkili bir çözüm sunuyor. Doğaya dönüş ve sürdürülebilirlik ilkeleriyle uyumlu bu yaklaşım, gelecek nesiller için daha yaşanabilir bir çevre yaratma yolunda önemli bir adım.