Bu ay konuğumuz Birleşmiş Milletler Women’s Major Groups Koordinatörü Şehnaz Kıymaz Bahçeci. Toplumsal cinsiyet eşitliği aktivisti olan Kıymaz Bahçeci Swarthmore College’da Biyoloji, Sosyoloji ve Anropoloji dallarında burslu olarak lisans eğitimini; daha sonra ise Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Yüksek Lisans Programı’nda yüksek lisans eğitimini tamamladı. Kıymaz Bahçeci ile BM 2024 Üst Düzey Siyasi Forumu’nda konuştuk.
Sibel BÜLAY sibel@ekoiq.com
Major Groups nedir?
1992 yılında, Birleşmiş Milletler (BM) Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda sürdürülebilir kalkınmanın gerçekleşmesi için toplumun tüm sektörlerinin ve her kesimden insanın aktif katılımının gerekli olduğu kabul edildi. BM’nin sürdürülebilir kalkınmayla ilgili faaliyetlerine en geniş katılımı sağlamak üzere dokuz sektör, “Major Groups” (Ana Gruplar) olarak adlandırıldı: Kadınlar, Çocuklar ve Gençler, Çiftçiler, Bilimsel ve Teknolojik Topluluk, Yerli Halklar ve Toplulukları, İşçiler ve Sendikalar, İşletme ve Sanayi, Sivil Toplum Kuruluşları ve Yerel Yönetimler. Belirlenen dokuz ana grup, 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi’nin geliştirilmesi ve BM’ye üye ülkeler tarafından kabul edilmesi üzerinde önemli bir rol oynadı. Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları (SKA’lar) bugünkü ölçüde kapsamlı bir gündem haline gelince yeni gruplar eklenerek grup sayısı 21’e ulaştı. İsmi de “Major Groups and Other Stakeholders” (Ana Gruplar ve Diğer Paydaşlar) şeklinde değiştirildi.
Women’s Major Groups kimlerden oluşuyor? Ve 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi sürecinde görevi nedir?
Women’s Major Groups, sürdürülebilir kalkınma konusundaki küresel politika süreçlerine feminist bakış açısından girdi sağlayan, 100’den fazla ülkeden ve yaklaşık 1.000 kuruluştan oluşuyor. Bu süreçlerde neredeyse gözlemci bir BM ülkesi kadar katılım hakkına sahibiz. Toplantılarda konuşma yapabilmenin yanı sıra BM’nin farklı organlarıyla toplantıların hazırlanması konusunda bilgi alışverişinde bulunuyor ve fikirler sunuyoruz. Üst Düzey Siyasi Forumu’nun çıktılarının sivil toplumun ve yereldeki insanların ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için savunuculuk yapıyoruz.
Major Groups mekanizması, BM süreçlerinin katılımcı olduğunun bir göstergesidir diyebilir miyiz?
Evet, kesinlikle. Ne yazık ki ulusalda ve yerelde sivil toplumun alanları giderek daralıyor. Küreselde de yükselen bir sivil toplum karşıtlığı var. Sivil toplumun bu alanlardaki varlığı, hesap verebilirliği, şeffaflığı, katılımcılığı artırması her üye devletin hoşuna gitmiyor. Major Group sistemi, 1992’de kurulup 2015’te genel kurul kararıyla yetkilendirildi ve bu yetki bize bir alan sağlıyor. Major Groupların insan kaynakları olsun, finansal kaynakları olsun, hepimiz aynı kapasiteye sahip değiliz. Birlikte çalışıyor, çabalarımızı koordine ediyoruz. BM insan hakları normlarına ve sürdürülebilir kalkınmaya dair normlara uyarak ortak prensiplerde uzlaşıyoruz.
Sivil toplum karşıtlığından bahsettiniz. Bu sivil toplum hareketi güçlendikçe, bugün, bunu engellemek söz konusu olamaz diye düşünüyorum.
Dünyada demokratik rejimlerin gitgide zarar gördüğünden ve yıprandığından bahsediyoruz. Aşırı sağ dünyanın birçok yerinde yükseliyor. Daha otokratik ülkeler gibi tanımlanabilecek, sivil topluma ve yerelden gelen seslere çok alan açmayan, demokrasinin zayıfladığı ülkeler bir araya gelip birbirlerini kolluyorlar. Otokratik ülkelerin bakış açısı daha çok güç ve servet odaklı ve bunun önünde duran her çeşit hesap verebilirlik sürecine karşılar. İnsan haklarında çok yol almış, güçlü ve desteklenerek devam edebilen bir sivil toplumun varlığı otokratikleşmeye karşı durabilecek ve elimizde olan en önemli araç. Evet, sivil toplum olarak güçlüyüz ama güçlü olmanın yanında biraz da yorgunuz. Hem kendi toplumunuzu dönüştürmeniz gerekiyor hem toplumsal cinsiyet eşitliği karşıtı hareketlere karşı mücadele etmeniz gerekiyor.
Şu anda SKA’lara baktığımızda toplumun bütününü eşitleyebilmek için var olan her şeye karşı mücadele gerekiyor. Yorgunluktan bahsetmekte çok haklısınız.
SKA-5 “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Kadın ve Kız Çocuklarının Güçlendirilmesi”, bir diğeri de SKA-10 “Eşitsizliklerin Giderilmesi”. SKA’lar, eşitsizliklerden bahsederken bunu yalnızca bir ülkenin içindeki eşitsizlik değil, ülkeler arasındaki eşitsizlik olarak da ele alıyor. Öyle olunca da günümüzdeki dünya düzenine, yani özellikle de yeni sömürgeci neokolonyalist dünya düzenine önemli bir tehdit teşkil ediyor.
Üst Düzey Siyasi Forumu’nda ele alınan amaçlar, SKA 1-Yoksulluğa Son; SKA 2-Açlığa Son; SKA 13-İklim Eylemi; SKA 16-Barış, Adalet, Güçlü Kurumlar ve SKA-17 Amaçlar için Ortaklıklar (SKA-16 ve SKA-17 tüm SKA’larla kesişen, kolaylaştırıcı görevi görenler). Bu beş amaçta kadın konusuna değinilmese de her oturumda konuşmacıların çoğu kadın ve genç kızlar konusunu gündeme getirdi. Sizce neden?
İki nedeni var: Women’s Major Group hem SKA’ların şekillendirildiği hem de uygulanmaya geçildiği 2015 sonrası dönemde, tüm SKA’ların toplumsal cinsiyet eşitliğinde kesiştiğini çok iyi anlattı. Diğer nedeni de bu amaçlar ortaya çıkarken Türkiyeli bir feminist aktivist olan Pınar İlkkaracan’ın, toplumsal cinsiyet eşitliğinin başlı başına bir amaç olması fikrini ortaya atmasıydı. Kadın ve kız çocukların yanı sıra diğer toplumsal grupların eşitliği konusu sürdürülebilir kalkınmaya ulaşmak için vazgeçilemez bir konu. SKA’ların “Transforming Our World” (Dünyamızı Dönüştürmek) adı altında 17 SKA’yı da içeren bir siyasi deklarasyonu var. Dünyanın %50’si geride bırakılarak sürdürülebilir kalkınmaya ulaşmamız mümkün değil. Bir de elbette geçtiğimiz 10 yılda İsveç’te başlayan, BM gibi alanlarda ne yaptığınıza dair, kadın haklarına dair, toplumsal cinsiyet eşitliğine dair feminist dış politikanın aktarımının da ufak bir etkisi var. Öte yandan toplumsal cinsiyet eşitliği ve feminizm karşıtı hareketler o kadar güçlü, öyle fazla ekonomik kaynakla saldırıyor ki!
Dünyada kadın haklarına karşı ciddi bir saldırı var. Örneğin Türkiye, İstanbul Sözleşmesi’nden çıktı. Sizce bu ne kadar yaygın ve nereye kadar gidebilir?
Geçtiğimiz yüzyıl içerisinde kadın hakları konusunda çok büyük mesafe kaydedildi ve bu mesafe bazı güç dengelerini bozdu. Bu yalnızca ataerkil güç dengesinin bozulmasıyla bağlantılı değil. Aynı zamanda ekonomik güç dengelerinin, siyasi güç dengelerinin bozulmasıyla da bağlantılı. Var olan güç dengesinin korunmasından yararı olan insanlar, fosil yakıtların sonlandırılmasına da karşılar. Ülkelerin toplumsal cinsiyet karşıtı hareket gibi hareketlerle polarize edilmesinden de yararlanıyorlar. Örneğin, kadınların ücretsiz bakım işi, erkeklerin globalde yaptıklarının iki buçuk katı. Bildiğimiz kurgularla bu ücretsiz bakım işinin ekonomiye yansıyan hiçbir tarafı yok. Bu nedenle “gayri safi milli hasılanın ötesi” diye yeni bir kavram tartışılıyor. Biliyoruz ki ücretsiz bakım işi olmasa evde ya da iş hayatında hiçbir birey verimli olamaz. Ücretsiz bakım yükünü devlet, özel sektör, kadın, erkek ve aile arasında eşit bir şekilde dağıtmaya çalıştığımızda bu defa bir kaynak ayırmak gerekiyor, yükümlülükler ortaya çıkıyor. Güç dengeleri bildiğimiz şekilde sağlanamıyor. Bu bile çok ciddi biçimde toplumsal cinsiyet karşıtlığını ateşliyor.
Yakın dönemde BM bakım konusunu ele almaya başladı ve bu konuyla ilgili yeni kararlar çıkarıyor. Bakım yükü hakkında 5 R çerçevesi var: recognize, farkına varılması; reduce, azaltılması. Yani devletin devreye girip örneğin kreş açması ya da hastanelerin yeterli olması ve hastalara bakabilmesi gibi. Revalue, tekrar değerlendir, yani bunun bir değeri olduğunu, bunun bir ekonomik katkısı olduğunu göster. Redistribute, tekrar dağıt yani bu iş, dediğimiz gibi sadece kadınların üstüne düşmesin. En sonunda da represent, temsil edilmek. Şimdi altıncısını ekliyorlar; resource, kaynak ayırmak. Bu konu güç dengelerini tekrar dağıtacak ve dağıtılmalı da. Çünkü var olan güç dengeleri insanların eşitsizliği üzerine kurulu.
Yani var olan güç dengesini korumak adına bu dengesizlikleri görmezden geliyorlar. Görmezden gelmiyorlar. Bana sorarsanız ateşliyorlar, artırıyorlar. Dünyada gelir adaletsizliği son 10 yılda, hatta Covid’den sonra da gördüğümüz gibi inanılmaz yükselmiş durumda. Bu dünyada ufak bir grup milyarderin, dünyanın %50’sinden daha fazla geliri olmasına sebep oluyor. Onlar bu kaynağa sahip oldukça bu düzenin bozulmasını istemiyor ve bu düzenin bozulmaması için de kaynaklarının bir kısmıyla bu hareketleri destekliyorlar. İklim konusunda, çevre konusunda çalışan insan hakları aktivistlerinin bazen ölüme varacak şekilde tehdit edilmeleri ve saldırılar; feminist hareketlerin, LGBTİ+ ve trans hareketlerin baskılanması; düzenin korunması ve hak karşıtı hareketlerin arasında çok ciddi bir bağlantı olduğu görünüyor.
Türkiye’de kadına şiddet büyük bir sorun biliyorsunuz. Günde birden fazla kadın maalesef katlediliyor. Hindistan gibi başka ülkelerde de bunun ciddi bir sorun olduğunu biliyoruz. Niye bu sorun büyüyor?
Bu siyasi ve toplumsal kararlılıkla alakalı bir şey. Toplumsal cinsiyete dayalı şiddet, var olan toplumsal cinsiyet düzenini, yani kadınların erkeklerden daha az hakkı, daha az söz hakkı, daha az olanağı olan düzeni devam ettirmeye yarıyor. O yüzden de düzenin bozulmasını istemiyorsanız kadına yönelik şiddeti de azaltmıyorsunuz. Silahlı saldırılar, mafya çatışmaları, insanların birbiriyle olan ilişkisindeki şiddet dili kadar toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin de arttığını görüyoruz. Örneğin, Türkiye’de LGBTİ+ harekete karşı siyasi düzeyde çok ciddi bir saldırı var.
Toplantıda iki hafta boyunca SKA’lara ulaşmadaki sıkıntılardan çok bahsedildi ve konu hep dönüp dolaşıp finansmana geliyor. “Women’s Major Groups” olarak siz maddi kaynaklara erişimde zorlanıyor musunuz?
Feminist hareketin genel olarak kaynaklara erişiminde ciddi problemi var elbette. Küresel Kuzey ve Küresel Güney arasındaki kaynakların akma hali bunun bir boyutu. Yani sömürgecilik döneminden gelen, yapısı değişmiş olan ama aslında hâlâ Küresel Güney’den alıp Küresel Kuzey’de biriktirmek şeklinde çalışan bir ekonomik yapıdan bahsediyoruz. O yüzden Küresel Güney’deki ülkelerin haklı olarak kaynağa ve finansmana ihtiyacı var ve bu da Küresel Kuzey’deki ülkelerin sorumluluğunda.
Bugün sizin Women’s Major Group Toplantınız vardı. “Çok taraflı politika alanlarında daha iyi temsil edilmemiz gerekiyor” dendi. Bunu açar mısınız?
Delegasyonlara bakarsanız, toplumda %50 olmamıza rağmen sayıca %50’yi bulmuş değiliz. Uluslararası savunuculuk yapacak kadar kaynağımız da, zamanımız da yok. Sahada yapılacak çok ciddi ve acil çözüm gerektiren sorunlarla mücadele ediyorlar. Ama şunu da biliyoruz. Uluslararası alanda savunuculuk yapmanın, ulusal alanda savunuculuğu çok güçlendirici bir hali var. Türkiye’nin 2002 ve 2004 yılında Türkiye Medeni Kanun ve Ceza Kanunu Reformu süreçlerinde kadın hareketinin yaptığı kampanyaların bir kısmında, ciddi anlamda BM normları ya da farklı ülkelerden örnekler alarak ve Türkiye’ye adapte ederek çok güçlü bir kampanya yürüttüler.
Bu göreviniz 31 Temmuz’da sona erdi. Bu konuda çalışmaya devam edecek misiniz? Bundan sonra sizi ne bekliyor?
Evet, üye olarak devam edeceğim. Birkaç danışmanlığım var ve biraz dinleneceğim. Bu kadar kapitalist bir sistemde, sadece üretkenliğe dayalı bir sistemde dinlenebilmek de önemli bir mücadele alanı. Benim feminist hareketten uzaklaşabilmem mümkün değil. Bu alanda çalışmak bana çok büyük zevk veriyor. O yüzden bu alanda bir şeyler yapmaya devam edeceğim.
Bu yazı, ekoIQ’nun 114. sayısında yayımlanmıştır. Dergiye buradan ulaşabilirsiniz.