#ekoIQ Kent Sürdürülebilir Kentler için Kolektif Eylem ve Demokratik Katılım İhtiyacı
Kent

Sürdürülebilir Kentler için Kolektif Eylem ve Demokratik Katılım İhtiyacı

sürdürülebilir kentler

Demokratik katılım, ilgili tüm aktör gruplarının kentlerin geleceğine dair karar alma süreçlerine aktif bir şekilde dahil olmasına imkan verirken katılımcıların sürdürülebilir bir gelecek için sorumlulukları paylaşmalarını da sağlıyor.

YAZI: Doç. Dr. Ender PEKER, ODTÜ, Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü

Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’ndan (SKA) 11’incisi, kentleri ve insan yerleşimlerini kapsayıcı, güvenli, dayanıklı ve sürdürülebilir kılmayı amaçlıyor. Bu kapsamda, Birleşmiş Milletler’e (BM) üye devletlerden 2030’a kadar vatandaşların yeterli, güvenli ve uygun fiyatlı konutlara ve temel hizmetlere erişiminin sağlanması; kadınlar, çocuklar, engelliler ve yaşlılar gibi kırılgan grupların ihtiyaçlarını göz önünde bulunduran sürdürülebilir ulaşım sistemleri oluşturulması, güvenli ve erişilebilir yeşil ve kamusal alanlara erişimin sağlanması; sürdürülebilir kent planlanması ve yönetimi için kapasitenin güçlendirilmesi; afetlerin neden olduğu ekonomik kayıpların ve afetlerden etkilenen insan sayısının azaltılması; iklim değişikliğine uyum ve afetlere karşı dayanıklılığa yönelik entegre politika ve planların geliştirilmesi ve bütüncül bir afet risk yönetiminin her düzeyde geliştirilmesi ve uygulanması bekleniyor.

Tüm bu alt amaçların gerçekleşebilmesi, kentlerde çevresel, ekonomik ve sosyal açılardan dengeli bir planlama, tasarım ve yönetişim anlayışı gerektiriyor. Bu bağlamda, planlamadan uygulamaya her aşamada demokratik katılımın sağlanması büyük önem taşıyor. Demokratik katılım, ilgili tüm aktör gruplarının kentlerin geleceğine dair karar alma süreçlerine aktif bir şekilde dahil olmasına imkan verirken katılımcıların sürdürülebilir bir gelecek için sorumlulukları paylaşmalarını da sağlıyor.

Ulusaldan Yerele Amaçların Somutlaştırılması ve Yönetimler Arası İşbirliği

BM liderliğinde katılımlı bir şekilde belirlenen Kalkınma Amaçları, üye ülkelere izleyebilecekleri genel bir çerçeve çiziyor. Ancak, amaçlara ulaşmak her ne kadar ulusal ölçekte hükümetlere sorumluluklar getirse de kentler özelinde yukarıda sıralanan amaçlara sadece merkezi yönetim tarafından alınan kararlar ve uygulanan politikalarla ulaşmak mümkün görünmüyor. Sürdürülebilir kentlerin oluşumunda yerel yönetimlerin yetki ve sorumluluk alanlarına giren birçok konu bulunuyor. Bu durum, Kalkınma Amaçları’na hizmet edebilecek, yerel bağlam ile uyumlu, somut ve uygulamaya yönelik eylem tariflerinin yapılmasını gerektiriyor. Plan kararlarının uygulanması ve eyleme geçme noktasında ise yönetmelikler gibi uygulama araçlarının belirleyicisi olan merkezi yönetimlerin rolü devreye giriyor. Bu noktada, ülkemizde bakanlıklar ve yerel yönetimler arasındaki süregelen yasa yapıcı-uygulayıcı ayrımının aşılması önem arz ediyor. Uygulamadan kopuk yasal mevzuat düzenlemeleri çoğu zaman yerelde sürdürülebilirlik bağlamında radikal adımların atılmasını engelliyor. Benzer şekilde farklı düzeylerdeki otoriteler arasında işbirliği yapılmadan üretilen plan kararlarının uygulamaya geçmesi yasal, finansal veya sosyopolitik faktörler nedeniyle zorlaşıyor.

Bunun yanı sıra kentlerde iklim krizi ve afetlerle mücadele siyaset üstü bir planlama ve uygulama anlayışı gerektiriyor. Aksi halde, özellikle karşıt siyasi görüşlere sahip farklı seviyelerdeki otoriteler arasında yaşanan çatışmalar kentlilerin daha yaşanabilir çevrelere erişimine engel oluyor. Örneğin, günümüzde bazı yerel yönetimlerce geliştirilen kentsel planlama süreçlerindeki yenilikçi düzenlemelerin büyükşehir belediye meclisleri gibi siyasi karar organları tarafından geciktirildiği vakalar mevcut. Siyasi kutuplaşmanın ürünü olarak ortaya çıkan bu çekişme hali, çatılarda yenilenebilir enerji üretimi, yağmur suyu toplama sistemlerinin kurulumu gibi iklim krizi çağında sürdürülebilirlik açısından son derece önemli ve siyaset üstü tutulması gereken düzenlemelerin hayata geçirilmesini geciktiriyor. Bu durumun bir yandan da uluslararası alanda bulunulan SKA taahhütlerinin de gerçekleşmesini geciktirdiğini söylemek mümkün.

Kentsel Planlama Süreçlerine Katılım

Sürdürülebilir kalkınma taahhütlerinin gerçekleşebilmesi çok düzeyli ve işbirlikçi yönetişim mekanizmalarını işletmekle bağlantılı. Bunun için, kentleri ilgilendiren farklı disiplinlerden gelen bilimsel bilgilerin kararlarla bütünleştirilmesine ve bu kararlarınyerelden ulusala işbirliği ve hükümetler, sivil toplum kuruluşları, özel sektör ve toplumun bireyleri arasında demokratik diyalog yoluyla uygulanmasına ve takibine ihtiyaç var. İlgili tüm aktörlerin katılımının sağlandığı bir süreçte farklı görüşleri plan kararlarıyla bütünleştirmek ve ilgi gruplarının kalkınma amaçlarını sahiplenmesini sağlamak, sürdürülebilir kentlerin oluşumunda ortak adımların atılmasını hızlandırmak için gerekli. Yapılacak herhangi bir müdahalede, aşağıdan yukarıya doğru çıkan bir gündem belirlemek ve toplumların gerçek yaşam deneyimlerine duyarlı bir yaklaşım geliştirmek önemli. Bunun yanında, iklim değişikliği ve afetlerle mücadele gibi konular tek bir demokrasi formülüyle ele alınamayacak, bağlam temelli ve ölçek duyarlı bir yaklaşım gerektiriyor. Yerele uygun eylemlerin belirlenmesi, başta büyükşehir belediyesi ve ilçe belediyelerinin birlikte hareket etme ihtiyacını doğuruyor. Nitekim sürdürülebilir ulaşım sistemleri kurmak, erişilebilir yeşil alanlar ağı oluşturmak, afet risklerini yönetmek gibi amaçlar belediye sınırlarının ötesinde düşünmeyi önceleyen bütüncül bir ele alış gerektiriyor. Yerel yönetimler açısından bakıldığında, SKA’lara hizmet edecek eylemlerin belirlenmesi ve bu eylemlerin mevcut mekansal planlar ve stratejik plan ile bütünleştirilmesi önem kazanıyor. Bununla birlikte, sürdürülebilir kentler oluşturmakla ilişkili pek çok sektörel konu, diğer yerel, bölgesel ve ulusal aktörler ile işbirliği ihtiyacı da doğuruyor. Valilik, il özel idareleri, belediyelere bağlı idareler, mahalli idare birlikleri, kalkınma ajansları, üniversiteler ve meslek odaları bu kurumların başında geliyor. Yerel planların üretiminde bakanlık il müdürlükleri gibi bakanlıklar ve yerel yönetimler arası işbirliğini güçlendirebilecek aktörlerin dahil edilmesi de önemli. Yerel ve bölgesel aktörler ile işbirliği, özellikle afetler karşısında yerele özgü kırılganlıkların belirlenmesi hususunda kritik bir yer tutuyor. Bu durum, yukarıdan-aşağıya bir yaklaşımla gerçekleşen plan ve projelerde de geçerli. Örneğin, merkezi hükümet tarafından üretilen afet riski altındaki alanlarda kentsel dönüşüm projeleri, yerel yönetimler ve diğer yerel aktörlerle birlikte üretilmediğinde, yerel mekansal planlar ile örtüşmeyen ve sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmayı zorlaştıran kent parçalarının ortaya çıkması riskini doğuruyor.

Toplumsal Bir Dönüşüm için Demokratik Katılım

Kentleri kapsayıcı, güvenli, dayanıklı ve sürdürülebilir kılmak kuşkusuz kentlilerden bağımsız gerçekleşemez. Bazı amaçlara ulaşmak süregelen yaşam tarzlarında değişiklikler gerektirebilir. Tüm toplumu kapsamak uygulamada gerçekçi olmayabilir. Ancak demokratik girişimler ile katılımı ve farklı grupların kentsel planlamadaki temsiliyetini mümkün olan en üst düzeye çıkarmak gerekir. Bunu sağlamak, her zaman gelecek için işleyen çözümlerin üretileceğini garanti etmeyebilir. Bazen belirli konular için birkaç kilit aktör grubunun katılımı daha etkili çözümler üretebilir. Dolayısıyla, yerelde sürdürülebilirlik adına tanımlanan eylemlerin kolektif yönetimi, ancak yerelin dinamiklerini doğru okuyan ve yerelin uyum ihtiyacına cevap verebilecek nitelikte tasarlanmış bir yönetişim mekanizması ile mümkün olacak. Kent konseyleri ve sivil toplum kuruluşları, yerel halkın katılımını teşvik ederek, yerel planlama kararlarının daha demokratik, kapsayıcı ve sürdürülebilir bir şekilde alınmasına yardımcı olur. Bu kuruluşlar, yerel toplumun ihtiyaçlarına ve önceliklerine ilişkin kapsamlı araştırmalar yapabilir, veri toplayabilir ve analiz edebilir. Ayrıca, uzmanlık alanlarına dayanarak, planlama sürecinde teknik destek sunabilir ve alternatif çözümler geliştirebilirler. Aynı zamanda, planlama kararlarının uygulanmasını ve etkilerini yakından takip ederler. Planlama sürecinde hatalar, eksiklikler veya adaletsizlikler tespit edilirse, bu kuruluşlar bunları dile getirerek düzeltici önlemlerin alınmasını sağlarlar.

Sonuç olarak, kentleri ve insan yerleşimlerini kapsayıcı, güvenli, dayanıklı ve sürdürülebilir kılmanın olmazsa olmazı demokratik katılıma izin veren bir yönetişim yaklaşımının benimsenmesidir. Tepeden inme plan ve projelerde genellikle karar alma gücü birkaç kişi veya merkezi bir yönetim organının elindeyken, toplum ve paydaşların doğrudan katılımı ve etkileşimi sınırlanır. Bu da şeffaflık eksikliği, toplumun gerçek ihtiyaçları ve beklentileri arasında bağlantısızlık gibi sorunlara yol açabilir. Demokratik katılımı sağlamak için, her alanda alttan yukarıya ve işbirlikçi bir planlama yaklaşımı önerilir. Bu yaklaşım, halkı ve tüm ilgili aktör gruplarını planlama süreçlerine dahil etmeyi ve karar alma süreçlerine aktif katkıda bulunmayı içerir. Bu şekilde, planlama sonuçlarına ilişkin sahiplenme, meşruiyet ve hesap verebilirlik duygusu gelişecek, sonuç olarak daha sürdürülebilir ve sosyal olarak adil sonuçlar elde edilebilir.

About Post Author