Sürdürülebilir kalkınmanın emin adımlarla ilerlemesini sağlamak için ortaya koyulan Küresel Hedefler’in 11. başlığı “Sürdürülebilir Şehir ve Yaşam Alanları”, insanların barınma hakkı, kültür mirasının korunması, kentleşmede çevresel etkiler gibi maddeleri içererek şehirde sürdürülebilir bir yaşamın rehberliğini yapıyor…
İnsan nüfusunun her geçen gün artması, gelir adaletsizliği, yaşam alanlarının ihtiyacın karşılanması için düzensiz ve plansız bir şekilde genişletilmesi gibi sorunlar sürdürülebilir kalkınmanın önünü tıkamakla kalmıyor, var olan ekonomik, çevresel ve sosyal sorunların üzerine eklenmesi ile içinden çıkılması zor bir hal alıyor. Tam da bu noktada aranan yardım Küresel Hedefler’den geliyor. Bu hedeflerin 11’incisi Sürdürülebilir Şehir ve Yaşam Alanları Hedefi, insanların şehirlerde sürdürülebilir bir yaşamı nasıl sağlayabileceği konusuna odaklanıyor. “Şehirlerin ve insan yerleşimlerinin kapsayıcı, güvenli, dayanıklı ve sürdürülebilir kılınması” şeklinde tanımlanan bu hedefte yedi alt başlık sıralanmış. Birinci alt başlık, “2030’a kadar herkesin yeterli, güvenli ve uygun fiyatlı konutlara ve temel hizmetlere erişiminin sağlanması ve gecekondu mahallelerinin iyileştirilmesi” olarak ifade ediliyor. Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu’nun (UNFPA) 2015 yılında yayımladığı raporda 100 milyondan fazla insanın, barınma dahil insani yardıma ihtiyaç duyduğu belirtiliyor. Yine UNFPA’nın verilerine göre dünya nüfusunun yarısından fazlası kasabalarda ve şehirlerde yaşıyor. 2030’a kadar ise bu sayının yaklaşık beş milyar olması bekleniyor. Elimizdeki veriler, çok geç olmadan bu hedeflerin gerçekleştirilmesi için eyleme geçilmesi gerektiğini gösteriyor.
Hava Kirliliği mi Trafik Kazası mı?
Sürdürülebilir Şehir ve Yaşam Alanları Hedefi’nin altıncı maddesinde ise hava kirliliği ve atık maddeler vurgusu yapılıyor. Madde, “2030’a kadar hava kalitesine, belediye atık yönetimi ve diğer atık yönetimlerine özel önem vererek kentlerin kişi başına düşen olumsuz çevresel etkilerinin azaltılması” şeklinde özetleniyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) 2016 yılında açıkladığı verilere göre şehirlerde yaşayan insanların %80’inden fazlası DSÖ’nün belirlediği sınırları aşan hava kalitesi seviyesine maruz kalıyor. Aynı veriler, diğer şehirlerle kıyaslandığında daha düşük gelire sahip nüfuslu şehirlerin, hava kirliliğinden daha fazla etkilendiğini de ortaya koyuyor. Türkiye’deki hava kalitesi de dünya genelinden farklı bir seyir çizmiyor. Temiz Hava Hakkı Platformu’nun 2016 yılında hazırladığı raporda DSÖ’nün belirlediği hava kalitesi limitinin 41 ilde aşıldığı belirtiliyor. Bu limite uyabilen il sayısı ise yalnızca bir. Temiz Hava Platformu’nu oluşturan derneklerden Türk Toraks Derneği Hava Kirliliği Dönem Grubu Eş Başkanı Dr. Nilüfer Aykaç Kongar Birgün gazetesine verdiği demeçte, Türkiye’de hava kirliliğinin geldiği noktayı şu sözlerle anlatıyor: “Geçen yıl (2016) Türkiye’de hava kirliliği sebebiyle yaşamını kaybeden insan sayısı 29 bin. Bu oran trafik kazalarından yaşamını kaybeden insan sayısının altı katı.” Türkiye’deki hava kirliliğinde kömürlü termik santralların etkisini de göz ardı etmemek gerekiyor. Bu konuda özel şirketlerin ve özellikle de finans kurumlarının, termik santrallarının finansmanından kademeli olarak çekilme kararları son derece önemli. Arabella Advisors isimli araştırma ve danışmanlık firmasının Eylül 2015’te açıkladığı raporda, aralarında Allianz’ın da olduğu 43 ülkeden 436 kurumun, fosil yakıt şirketlerinden yatırımlarını peyder pey çekeceğini açıklamalarını bir veri olarak hatırlatmakta fayda var. Görüldüğü gibi Sürdürülebilir Şehir ve Yaşam Alanları Hedefi’ni hayata geçirebilmek her şeyden önce gereklilik halini almış durumda. İşbirliği ve kararlılıkla yapılacak olan çalışmalar ise Sürdürülebilir Şehir ve Yaşam Alanları için belki de tek umudumuz… Hep “İyiliğin yanında” olma dileğiyle…