#ekoIQ Sivil Toplum “Sürdürülebilirlik Gelecek Nesillere Güzel Bir Dünya Bırakabilmektir!”
Sivil Toplum

“Sürdürülebilirlik Gelecek Nesillere Güzel Bir Dünya Bırakabilmektir!”

Yeni nesil, topluma geri dönüşü önemsiyor; bunu zamanlarını ya da paralarını vererek yapabileceklerini, gönüllü olarak çalışabileceklerini söylüyor.  

YAZI: Emine Erdem, KAGİDER Yönetim Kurulu Başkanı

Sürdürülebilirlik uzun süredir gündemimizde olsa da bu denli önemli bir kavram olduğunun geçmişte her zaman anlaşıldığını söylememiz mümkün değil. Bu durum artık değişti. Başta iklim değişikliği, doğal kaynakların tükenmesi ve doğal alanların yok edilmesi olmak üzere ağırlıklarını giderek artıran çevre sorunları hakkındaki farkındalık giderek artıyor. Son yıllarda dünya çapında artarak yaşadığımız kuraklık, orman yangını, sel ve hava kirliliği nedeniyle insanlığın büyük bir kısmı gidişatın iyi olmadığını görebiliyor.

Çevre, Ekonomik Büyüme ve Sosyal Gelişim

Akla ilk çevre geliyor olsa da sürdürülebilirlik çok boyutlu ve bütünsel olarak ele alınması gereken bir konu. Sürdürülebilirliğin üç temel bileşeni arasında çevre korumanın yanı sıra ekonomik büyüme ve sosyal gelişim de yer alıyor. Aslında işin özünü şöyle ifade edebiliriz: Sürdürülebilirlik gelecek nesillere güzel bir dünya bırakabilmektir. Bir başka deyişle sürdürülebilirlik, kaynaklarımızı geri dönüşü olmaksızın tüketmeden, insani değerlerimizi yitirmeden, toplumları geliştirerek bırakabileceğimiz mirasımızdır.

Peki, sürdürülebilirliğin gereklerini yerine getirmek yalnızca kamu kurumlarının görevi midir? Elbette, hayır. İş dünyasına, her ölçekten şirketlere bu alanda önemli görevler düşüyor. Günümüzde şirketlerin temel varlık nedenleri yalnızca mal ve hizmet üretmekle sınırlı değil. Aynı zamanda şirketlerin kendileri, paydaşları ve toplum için değer yaratma amacı da ön plana çıkıyor. Sorumlu ve sürdürülebilir yönetim anlayışı, şirketlerin gücünün sorumlu kullanımı ve bütünleşik bir yaklaşım temelinde tüm paydaşlar için değer yaratıyor.

Günümüz Şirketlerinin Yapısı

Şirketler günümüzde tüm faaliyetlerinde; doğal ve sosyal çevresi ile uyum içinde olan, çevre üzerindeki etkisini asgari düzeyde tutarak kaynaklarını verimli kullanan, etik çalışan, adil rekabet koşullarına uyan ve yolsuzlukla mücadele eden, tüm paydaşlarıyla ilişkilerini, dürüstlük ve hesap verebilirlik temelinde, etkin ve şeffaf bir iletişimle yürüten yapılar olmak zorunda.

Peki, sürdürülebilirliğin gereklerini yerine getirmek yalnızca iş dünyasının görevi midir? Bu sorunun yanıtı da hayır. Toplumu oluşturan bireyler olarak hepimize tek tek görev düşüyor. Çalıştığımız iş yerinde, günlük yaşam tarzımızda, yaptığımız tüketimde, kısaca attığımız her adımda sürdürülebilirlik açısından yarattığımız etkiyi düşünmemiz gerekiyor. Yaşamlarımızı bu etkiyi asgari düzeye çekmek üzere düzenlemek zorundayız.

Z Kuşağı, Şirketlerin “İyi İşler” Yapmasını Bekliyor

Yaşanan olumlu gelişmeler var. Tüketici bilincinin ve farkındalığının arttığı görülüyor. Beş ülkede 20.000 yetişkin tüketicinin satın alım alışkanlıklarını anlamak için yapılan bir araştırmaya göre, tüketicilerin %33’ü marka tercihleri sırasında sosyal ve çevresel etkisi olan, sürdürülebilirliğe önem veren markaları tercih ettiklerini belirtiyor. Nielsen tarafından yapılan global bir araştırmaya göre, tüketiciler şirketlerin daha iyi bir dünya yaratmak ve sosyal sorunlara çözüm bulmak için çalışmaları gerektiğine inandıklarını söylüyor ve şirketlerden hem şeffaf hem açık olmasını bekliyor. Z kuşağı, şirketlerin “iyi işler” yapmasını beklediğini, yalnızca kâr eden, diğer konulara duyarsız şirketlerin ürün ve hizmetlerinden yaralanmayacaklarını belirtiyor.

Yeni nesil, topluma geri dönüşü önemsiyor; bunu zamanlarını ya da paralarını vererek yapabileceklerini, gönüllü olarak çalışabileceklerini söylüyor. Çalışanlar ise şirketlerinin fark ve değer yaratan, gerçek bir soruna çözüm aramasından memnun oluyor. Ve çözümün bir parçası olmak istiyor.

Sürdürülebilir Kalkınma ve Kadın

Sürdürülebilirlik kapsamında çözüm bekleyen birçok sorun var ama bana göre, bu sorunların ilk sıralarında toplumsal cinsiyet eşitliği yer alıyor. Bilindiği gibi, Birleşmiş Milletler ülkelerin 2030 yılına dek ulaşması gereken Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ni belirledi. 17 Hedef var ve beşincisi toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak ve tüm kadınlar ile kız çocuklarını güçlendirmek. 17 hedef üç ana soruna çözüm bulmak için belirlendi.

Bunlardan biri eşitsizlikle mücadele, diğeri çevreyi koruma ve üçüncüsü de yoksullukla mücadele. Aslında ülkeler beşinci hedefe ulaşabilirse diğer 16 hedefe de ulaşılabilecek. Kadına eşit hakların sağlanmadığı hiçbir ülke ve hiçbir ekonominin sürdürülebilir kalkınma potansiyeline erişemeyeceği bir gerçek. Sürdürülebilir kalkınma ancak ve ancak kadınların güçlenmesi, ekonomiye aktif ve eşit katılımları ile mümkün.

KAGİDER kadın girişimciliğinin yaygınlaşması ve kadının güçlendirilmesi için mücadele ediyor. Sosyal dönüşüm, yeşil dönüşüm, dijital dönüşüm ve fırsat eşitliği gibi tüm boyutları ile sürdürülebilir bir dünya için çalışıyoruz. Bu yönde çalışmaya kararlılıkla devam edeceğiz.

Yeni sayısıyla 100’üncü kez yayınlanacak olan #ekoIQ dergisini ayrıca kutlamak istiyorum. Sürdürülebilirlik ve çevre konusunda önemli bir boşluğu dolduran, ciddi bir görüş alışverişi ve bilgi platformuna dönüşen #ekoIQ’nun başarılarının devamını diliyorum.

About Post Author