Uygulamalı her meslek gibi toplumsal bağlama ayak uyduran, zaman zaman da toplumsal değişime liderlik eden tasarım mesleği, bağlamsal dinamikler ve kendi içindeki değişimler sonucunda geçtiğimiz 20 sene içinde oldukça değişti. Mesleğin hem teorik hem de uygulamadaki sınırları genişledi, toplum tarafından algılanmasında bir dönüşüm yaşandı. Bu yazımda bu evrimsel değişimi sürdürülebilirlik problemlerine tasarım ve inovasyon çözümleri çerçevesinde ele alacağım.
Dr. İdil GAZİULUSOY, Baş Araştırmacı, Victorian Eco-innovation Lab, Melbourne School of Design, Melbourne Üniversitesi, Avustralya
Sürdürülebilirlik için tasarım ve inovasyonun ilgili meslekler ve sektörler içinde dikkat çekmeye başlaması 1980’lerin ortalarını buldu. 1990’ların başlarına gelindiğine ise Avrupa ve Amerika’da hem akademik hem de pratisyen tasarımcılar arasında konuya ilgi duyan kayda değer bir grup ortaya çıkmıştı. Bu alandaki ilk uygulamalar yeşil tasarım (green design) diye adlandırıldı. Yeşil tasarım, ürünlerin sadece bir özelliğini iyileştirmeye ya da ürüne iyi bir özellik kazandırmaya odaklanmıştı. Örneğin ürünü renklendirmek için kullanılan zehirli boya zehirsiz bir muadili ile değiştiriliyor ya da geridönüşümlü malzeme ile üretiliyordu. Tek bir özelliği iyileştirilmiş ürünlere bugün hâlâ “sürdürülebilir ürün” dense de bu ürünler sürdürülebilir olmaktan aslında çok uzak. Zira bir ürünün tek bir özelliğini değiştirmek o ürünün çevre ve toplum üzerindeki negatif etkisini ya sadece eser miktarda azaltıyor ya da aslında hiç azaltmıyor.
Yeşil Tasarımdan Sistem İnovasyonuna
Ürünlerin tek bir özelliğine odaklanan yeşil tasarımın tahtı aşağı yukarı aynı zamanlarda ortaya çıkan eko-tasarım (eco-design) yaklaşımı tarafından çabuk sarsıldı. Eko-tasarım, tek tek özellikleri ne yoğunlaşmak yerine söz konusu ürünlerin aslında beşikten mezara kadar, yani hammaddelerin çıkarılmasından itibaren üretim, kullanım ve geridönüşüm safhalarını da kapsayacak şekilde bertarafına kadar geçen tüm safhalardaki etkisini göz önünde bulunduran bir yaklaşım. Ürün Yaşam Döngüsü yaklaşımı olarak da adlandırılan bu yaklaşım, ürünlerin yaşam döngüleri boyunca çevreye olan negatif etkilerinin sayısal olarak analiz edilmesi sayesinde bize benzer ürünleri karşılaştırma olanağı sağlıyor.
Ürün yaşam döngüsü analizi bugün hâlâ ürün bazında çevresel etki ölçmenin en etkili yöntemi ve Avrupa Birliği başta olmak üzere üretici sorumluluğu odaklı mevzuat tarafından gerekli kılınabilecek olan çevre etkisi beyanlarının temelini oluşturuyor. Fakat bir ürünün çevresel etkisini bilmek o ürünün sürdürülebilir olup olmadığı konusunda bize bir fikir vermiyor. Yine de bu yaklaşım sayesinde 1990’lar ve 2000’lerde pek çok ürün iyileştirildi ve bu iyileştirmelerin özellikle ilk etapta kayda değer çevresel ve ekonomik kazanımları oldu. Ancak yapılan araştırmalarda ürün yaşam döngüsü odaklı bu kazanımların ürün başına oranının azalmaya başladığı ve dahası bu kazanımların tüketimin gittikçe artıyor olması gibi davranışsal ve üretim-tüketim sistemindeki başka geri bildirim mekanizmaları nedeniyle sistem düzeyinde sıfır net iyileştirme ya da negatif iyileştirme ile sonuçlanmakta olduğu gözlemlendi.
Sosyo-Kültürel, Yönetimsel ve Örgütsel Dönüşüm
Bu gözlemlerden iki önemli sonuç çıkıyor. Birincisi sürdürülebilirlik sistemsel bir özellik olduğu için sürdürülebilir ürün diye bir kavramdan bahsedilemeyeceği ve ürünlerin ancak içinde üretilip tüketildikleri sistem sürdürülebilir ise sürdürülebilir kabul edilebilecekleri. Özetle, tek tek ürünler yerine üretim ve tüketimin içinde gerçekleştiği sosyo-teknik sistemlere odaklanılması gerektiği. İkincisi ise eldeki problemin sadece teknolojik iyileştirme ve yeniliklerle çözülemeyeceği, sürdürülebilirlik için sosyo-kültürel, yönetimsel ve örgütsel dönüşümlerin de gerekli olduğu.
Dolayısıyla bugün sürdürülebilirlik için tasarım ve inovasyon alanı ulaşım, enerji, gıda, barınma, su gibi toplumsal ihtiyaçları karşılayan sosyo-teknik sistemlerin dönüşümü için gerekli küçük ve büyük çaplı, kısa ve uzun vadeli, teknolojik ve sosyal nitelikli pek çok yeniliğin ve iyileştirmenin birlikte göz önünde bulundurularak stratejik olarak planlanması ve uygulanmasını kapsıyor.
Bugün bu denklemde gittikçe daha çok ihtiyaç duyduğumuz en önemli niteliklerden biri de tasarım ve inovasyon takımları içinde kısa vadelerde gerçekleşen mikro inovasyonu sürdürülebilirlik için toplumsal düzeyde gerçekleşmesi gereken makro inovasyona kanalize edebilecek stratejik ve sistemsel bakış açısı, bilgi ve beceriye sahip bireyler. Bu bireylere sadece firmalarda değil, devletlerin planlama ile uğraşan irili ufaklı yerel ve merkezi her biriminde ihtiyaç var.
Uzun lafın kısası, sürdürülebilirlik için tasarım ve inovasyon alanı her ne kadar elektrikle çalışan arabalar, geridönüşümlü malzeme ile üretilmiş ya da enerji verimliliği artırılmış ürünler, yeşil yıldız sertifikalı binalar ve benzeri ürünlerin tasarımını ve üretimini kapsıyor ise de, bu aktiviteleri sosyo-teknik sistemlerin dönüşümü çerçevesinde stratejik bir bakış açısıyla organize edecek ve yönetecek aktiviteleri de kapsıyor.
Tasarım Odaklı Düşünme
Tasarım aktivitesini iş ve inovasyon yönetimi ile ilişkilendiren tasarım odaklı düşünme hareketinin yanı sıra, üretim ekonomisinin yerini hizmet ekonomisinin almaya başlaması sonucunda yeni, fakat hızla gelişen hizmet ve deneyim tasarımı yaklaşımlarının temelinde de bu sistemsel anlayışı görmek mümkün. Ancak henüz bu anlayış çoğunluk olarak firmaların kısa vadeli kâr hedeflerini karşılayacak inovasyonların geliştirilmesi amacıyla, yani potansiyelinin çok altında kullanılıyor.
Sürdürülebilirlik için sistem inovasyonu, bu potansiyelin stratejik tasarım, gelecek çalışmaları ve sürdürülebilirlik bilimini sentezleyerek sürdürülebilirlik problemlerinin yeni teknolojiler, sosyal inovasyonlar ve girişimcilik çerçevesinde ele alınarak kullanılmasına olanak sağlıyor. Dolayısıyla tasarım mesleğinin içinde olduğu dönüşüm sürecinde uygulama alanlarının ve biçimlerinin firmalar ve ürünlerin yanı sıra hizmetler, deneyimler, sistemler ve bunları geliştiren tüm özel ve kamu kuruluşlarını kapsayacak şekilde genişlemesi gerekiyor. Ayrıca diğer disiplinler ile tasarım mesleğinin özünde halihazırda bulunan sentezci işbirliğinin daha da geliştirilmesi ve tüm bunların tasarım eğitimi programlarınca müfredat kapsamına alınarak 21. yüzyılda ihtiyaç duyulan niteliklere sahip tasarımcı bireylerin yetiştirilmesine ihtiyaç var. Elbette ki bütün bunlara olanak sağlayacak olan tasarım ve inovasyon politikalarının geliştirilmesi, sürdürülebilirlik için sistem inovasyonu projelerinin hayata geçirilebilmesi için en önemli önkoşullardan bir tanesini teşkil ediyor