2020 yılı zor bir yıl oldu. Pandemi bildiğimiz, verili kabul ettiğimiz her şeyi altüst etti. Kayıplar büyük ancak kayıplardan ders çıkarmak, insanlığın önemli becerilerinden biri (Buna itirazlar olabilir; haklısınız tersi de doğru ama toplumsal hareketler tarihi ve bilimsel gelişme, ders çıkarmanın bin bir türüyle dolu değil mi?). Bu yıl, EKOIQ’da, insanlığın temel faaliyetlerine pandeminin gölgesinde baktık ve sorguladık: Turizmden ulaşıma, enerjiden tarıma, insanlığın tüm temel etkinliklerini yeniden düşünmeye; iklim krizinin gölgesindeki bir gezegenin şartları altında yeni yollar ve yöntemler üzerine tartışmaya çalıştık.
2020’nin son sayısında ise, “yapılı çevre”yi ele alıyoruz. Bilimsel olarak ismi “Yapılı Çevre” ama aslında kastedilen, evlerimiz, işyerlerimiz, yollarımız, tüm kentsel altyapılarımız. Daha açık bir ifadeyle, uygarlığın tüm görünen yüzü. Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde, beslenmeden sonra gelen “barınma”dan bahsediyoruz. İnsanlığın kendisini, doğanın sillesinden, soğuğundan sıcağından, fırtınasından yağmurundan, afetlerinden ve vahşi yüzünden korumak için geliştirdiği ama zaman içinde, amacının tam tersine işlemeye başlayan bu büyük faaliyet, bugün inşaat endüstrisi başlığı altında bir ekonomik aktiviteye dönüşmüş durumda. Zaman içinde kurulan megakentler, bugün dünya nüfusunun çok büyük bir kısmına ev sahipliği yaparken, bir doğa katiline dönüşmüş durumda. İklim krizine neden olan karbon emisyonlarının büyük bir kısmına hem yapım aşamasında (tüm seragazı emisyonlarının yaklaşık %11’i), hem de yaşam döngüsü boyunca kullanılan enerji tüketimiyle (yaklaşık %28) büyük bir pay sahibi olan inşaat endüstrisi, enerjiyle birlikte bir süredir haklı bir şekilde hedef tahtasında. İşgal ettiği yeşil alanlar, tarımsal araziler, ihtiyaç duyduğu madenler, yok ettiği biyolojik alanlarla çevresel etkisi inanılmaz olan kentler, işin garip tarafı insanlığın toplumsal sorunları açısından da sorunlu. Mutluluk, huzur ve refah yaratmayan bu aktivite, aslında yine gelip aynı soruya ve probleme dayanıyor: Bu uygarlık ne için var?
Pandemi, her şeyi yeniden sorgulamamıza sebep olurken, kaçınılmaz olarak inşaat, konut ve işyerleri üzerine daha fazla düşünmemize sebep oldu. Çünkü, işte o bin bir çileyle inşa ettiğimiz, varımızı yoğumuzu harcadığımız “ev”lere hapsolduk ve büyük bir yabancılaşma yaşadık. Sonuç olarak, “yapılı çevre”ye daha derinlikli ve soğukkanlı bakmanın tam zamanı. Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları, Avrupa Birliği’nin Yeşil Düzen’ini ve pandemiden çıkış için hazırlanan Yeşil İyileşme Programları’nı hem yerel hem merkezi ölçekte, hem de bireysel düzeyde artık daha yüksek sesle konuşmalıyız. Ve sorular daha temele inmeli: Biz bu uygarlığı neden kurduk? Daha fazla huzur, eşitlik, mutluluk ve refah için kentlerimizi yeniden nasıl organize etmeliyiz? Bunun yanıtı, sanırım doğayla ve tüm insanlarla uyum ve barışta yatıyor… Bunu sağlamanın yolları üzerinden düşünürsek, kentleri ve kendimizi tekrar kurabiliriz.