Son bir yıl içinde Afganistan’da ve İran’da yaşananlar bize bir yandan adaletsizliğin ne kadar büyük ve yıkıcı boyutlara ulaşabileceğini gösterirken diğer taraftan da mücadelenin, direnmenin ve vazgeçmemenin ne kadar büyük sonuçlar doğurabileceğini de gösteriyor.
YAZI: Aynur KOLBAY HÜLYA, MarjinalSosyal STK İletişim Sorumlusu ve Strateji Dep. Koordinatörü
Dünya nüfusunun yarısını oluşturan kadınlar ve kız çocukları, sürdürülebilirlik söz konusu olduğunda ilk sırada akla gelen konular arasında yer alamıyor ne yazık ki. İklim krizi, enerji sorunu, su sıkıntısı gibi başlıklar sürdürülebilirlik alanında bir şeyler yapmak isteyen kurumların genel olarak daha fazla tercih ettiği başlıklar olarak karşımıza çıkıyor.
Korkutucu ve İç Karartıcı Veriler
Daha doğum anında başlayan eşitsizlikler silsilesiyle yaşamları boyunca farklı alanlarda karşılaşmak durumunda olan kadınlar ve kız çocuklarına dair iç karartıcı verilerden bazılarını sıralayalım isterseniz:
- Küresel olarak her yıl yaklaşık 15 milyon 18 yaş altı kız çocuğu evlendiriliyor.
- Gelişmekte olan ülkelerin üçte biri okullaşmada kız-erkek eşitliğini sağlayamamış durumda.
- Dünya genelinde kadınların %35’i eşleri, sevgilileri ya da tanıdıkları tarafından fiziksel ve psikolojik şiddete maruz bırakılıyor.
- Afrika ve Ortadoğu’da yaklaşık 133 milyon kız çocuğunun kadın sünnetine maruz kaldığı tahmin ediliyor.
- Dünyadaki 1,3 milyar yoksul insanın %80’ini kadınlar oluşturuyor.
- Kadınlar dünya ortalamasına göre erkeklerden %24 daha az maaş alıyor.
- Kadınların ve çocukların doğal afetlerde ölme olasılığı erkeklerden 14 kat daha fazla.
- Su kaynaklarının ve suya erişimin sınırlı olduğu her 10 haneden 8‘inde su toplamadan kadınlar ve kız çocukları sorumlu.
- Dünya üzerinde iklim değişikliği sebebiyle göç etmek durumunda kalanların da yine çoğunluğunu kadınlar ve çocuklar oluşturuyor.
- İklim krizinin sonuçları toplumsal cinsiyet eşitsizliği nedeniyle kadınlar ve LGBTİ+’lar için çok daha ağır oluyor.
Elde edilen bu veriler, pek çok farklı konuda olduğu gibi insanlarda bir duygu ya da anlam yaratmayı çok da başaramaz hale geldi ne yazık ki. Son bir yıl içinde Afganistan’da ve İran’da yaşananlar bize bir yandan adaletsizliğin ne kadar büyük ve yıkıcı boyutlara ulaşabileceğini gösterirken diğer taraftan da mücadelenin, direnmenin ve vazgeçmemenin ne kadar büyük sonuçlar doğurabileceğini de gösteriyor.
Küresel Ölçekte Toplumsal Cinsiyet Eşitliği
Dünya Bankası’nın “Kadınlar, İş Dünyası ve Hukuk 2022” başlıklı raporuna göre, küresel olarak erkek ve kadınların beklenen yaşam boyu kazançları arasındaki fark 172 trilyon dolar!
Küresel nüfusun yarısını oluşturan kadınların her alanda eşit düzeyde temsil edilmeyi hak ettikleri gerçeği bir yana, geçtiğimiz aylarda gerçekleştirilen COP27’deki 110 ülke liderinden yalnızca yedisinin kadın olması ise hedeflerle gerçeklerin ne yazık ki hâlâ örtüşmediğini ve bunun için aşılması gereken daha çok yol olduğunu da ortaya koyuyor. Dünya Ekonomik Forumu’nun “Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Raporu”na göre, dünya genelinde tam cinsiyet eşitliğine ulaşmak için önümüzde 132 yıl daha var. O da en iyi ihtimalle!
Türkiye’de Durum Daha da Vahim!
CEİD Endeksi’ne göre dünyada toplumsal cinsiyet eşitliğinin en fazla hayata geçirildiği ilk üç ülke Norveç, İsveç ve Avustralya olurken sıralamanın en altında yer alan üç ülke ise Japonya, Türkiye ve Güney Kore olarak karşımıza çıkıyor.
Kadınların sırf cinsiyetleri nedeniyle toplumda hak ettikleri yeri bulamamaları, siyasette belirleyici bir aktör olamamaları, ev-iş-sosyal yaşam ekseninde hiçbir şekilde erkeklerle eşit hakları kazanamamaları yalnızca kadınları değil, toplumları da geriye sürükleyen ve dünya sürdürülebilirliğine direkt olarak etki eden faktörler arasında yer alıyor.
Dünyanın neresinde yaşıyor olursak olalım, toplumsal cinsiyet eşitliğinin temel bir insan hakkı olduğu gerçeğinden yola çıkarak somut sonuçlar elde edilecek adımlar atılması, büyük ya da küçük fark etmeksizin gerçekleştirilecek projelerle fark ve farkındalık yaratılması, eşitlik konusunun çok küçük yaşlardan itibaren eğitimin bir parçası olarak ele alınması ve çocuklarda bilinç yaratılması belki yukarıda bahsi geçen 132 yılı uzatmamanın yollarından olabilir.
Peki, Biz Ne Yapabiliriz?
Kadınlar ve kız çocuklarına yönelik şiddetin ve istismarın ortadan kaldırılması, zorla evliliklerin önlenmesi, siyasette dahafazla kadının söz sahibi olması gibi toplumsal cinsiyet eşitliğinin en temel konuları öncelikli olarak devletlerin sorumluluğu altında olsa da özellikle iş hayatı ve özel şirketler nezdinde atılacak pek çok adım, kadınların toplumda güçlenmesinde çok büyük etki yaratacaktır.
Bu kapsamda;
- Kurumların toplumsal cinsiyet eşitliğini, bir şirket politikası haline getirmesi, çalışan oranlarını bu doğrultuda eşit tutmaya çalışması,
- Toplumsal cinsiyet eşitliği alanında çalışan sivil toplum kuruluşlarıyla işbirlikleri gerçekleştirilerek kadınların daha da güçlenmesinin sağlanması,
- Yalnızca özel günler kapsamında değil, düzenli aralıklarla kurum çalışanlarının bu alandaki farkındalığını artıracak eğitim ve seminerlerin yaygınlaştırılması,
- Şirket içi terfilerde, yetkilendirmelerde kadın-erkek ayrımı gözetmeden hareket edilmesi,
- İş başvuru süreçlerinde cinsiyet bilgisinin yer almaması,
- Kadın ve kız çocuklarının özellikle dijital yetkinliklerini artıracak projelere veya eğitimlere dahil olmalarının sağlanması gibi basit adımlarla kadınların toplumdaki rolü daha fazla görünür kılınarak güçlenmeleri sağlanabilir.
MarjinalSosyal olarak, kadınların toplumda daha fazla yer edinebilmeleri ve güçlenmeleri için sivil toplum kuruluşları ve kadın girişimciler ile şirketleri bir araya getirdiğimiz işbirlikleri ve etki projeleri gerçekleştiriyor; toplumsal cinsiyet eşitsizliği sorununa en azından özel sektör ayağında çare olabilmeye çalışıyoruz. Umuyoruz ki bu tarz işbirlikleri her sektörde artarak devam eder…