#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey

Sylvia Earle: “Hemen Harekete Geçerek Bu Gidişatı Değiştirebiliriz”

National Geographic ekranlarında bugün Dünya Günü’nde saat: 21.00’da “Okyanusun Kahramanları” izlenebilecek.

Röportaj: Burcu GENÇ

Büyük Set Resifi’nden Antarktika’ya, Peru’dan Avustralya’ya, Patagonya’dan Fransız Polinezyası’na uzanan destinasyonların yer aldığı belgeselde*, okyanusların kahramanları olarak anılan, içlerinde ünlü National Geographic kâşifi Dr. Sylvia Earle’ün da yer aldığı güçlü deniz bilimcilerinin okyanusları korumak ve kurtarmak için yaptıkları çalışmalar konu alınıyor. Biz de EKOIQ olarak Dr. Sylvia Earle ile bir röportaj gerçekleştirme fırsatı bulduk.

Deniz biyoloğu Dr. Slyvia Earle, Time gazetesinin “Gezegen Kahramanı” listesinde ve deniz ekosistemi ile ilgili yapılan birçok araştırmada yer aldı. Earle özellikle keşif, koruma ve derin deniz erişilebilirliği ile ilgili yeni teknolojilerin geliştirilmesinde büyük rol oynadı. ABD Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi’nde Chief Scientists (Bilim Şefi) olarak görev yapan Earle, SEAlliance’ın ve National Geographic’in ortaklığında Mission Blue’nun kurucusu. Şu an 85 yaşında olan Earle, bu zamana kadar 7000 saat dalış yaparak 100’den fazla keşif gezisi yönetti. 190’dan fazla bilimsel, teknik ve popüler makale kalem aldı.

Öncelikle gezegenimiz için yaptığınız katkılardan dolayı çok teşekkür ederiz. Belgeselde de birçok bilim insanın iklim krizinin etkilerini azaltma yolunda yaptıkları çalışmaları görebiliyoruz. En çok dikkatimi çekenlerden bir tanesi derin denizlerdeki ses kirliliğinin azaltılması yönündeki çalışmalar oldu. Siz bu projeler hakkında ne düşünüyorsunuz?

Tüm bu projeleri ziyaret etme fırsatı bulamadım, ancak çoğunu online olarak ziyaret etmiş kadar oldum. Elbette orada olup onlarla beraber olma şansımın olmaması üzücüydü. Lakin teknolojinin geldiği noktayı ve ne kadar verimli bir şekilde iletişimde olduğumuzu görmek gerçekten şaşırtıcı. 10 yıl öncesine göre bile çok zordu, bir de çocukluğumu düşünün. Şu anda iletişim kurmak çok önemli. Bu bize daha fazlasını görmemiz ve deneyimlememiz için fırsat sunuyor. Kısmi de olsa neler olduğunu görebilmemizi sağlıyor.

Dünyanın etrafında, 130’dan fazla “Umut Noktası” (Hope Spots) bulunuyor. Bunlar bireylerden veya projelerden oluşuyor. Bu belgeselde bunların bir kısmına tanık olacaksınız. Bu “Umut Noktalarının” dışında birçok kurum, ülke, topluluk ve birey daha fazlası için mücadele ediyor. Onların hepsi daha önce var olmayan bu problemin farkında. Bununla ilgili olarak toparlanmamız gerektiğinin farkındalar ve toparlanabileceğimizi de biliyorlar. Pandemi büyük bir uyanış çağrısıydı. Hepimizin doğanın kanunlarına karşı ne kadar kırılgan olduğumuzu gösterdi. Belki böylece diğer problemler için neler yapacağımıza bakabileceğimizi gördük. Bunlardan bir tanesi iklim değişikliği başlıklarından olan karada ve denizdeki biyoçeşitlilik kaybı. Hepimiz bunun için bir şeyler yapabiliriz. Bu gidişatı değiştirebiliriz. Başkalarının örneklerini inceleyerek daha iyisini yapabiliriz. Daha iyi bir dünya inşa etmek için kendimizin neler yapabileceğine bakabiliriz.

Pandeminin de yaban hayata müdahale ile gerçekleştiğini düşünerek, geçen sene Kaliforniya’da, Sibirya’da yaşanan orman yangınları, daha şiddetli fırtınalar gibi son yıllarda iklim kriziyle alakalı birçok haber duyuyoruz. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Okyanuslardaki durum nedir? Çünkü belgeselin açılış sahnesinde mercan kayalıklarındaki yıkıma şahit oluyoruz. Neler hissediyorsunuz?

Çok üzüldüm elbette ve paniğe kapıldım. Benim zamanımda mercan resifleri tüm dünyada yer alıyordu, yarısı ya bozuldu ya da kayboldu. Ancak yarısı hâlâ çok iyi halde ve hepsi kaybolmuş değil. Bu birçok sistem için ne yazık ki geçerli değil. Örneğin Kuzey Amerika’da diğer hayat ağları ve tüm ekosistemiyle beraber el değmemiş sadece %5 oranında eski orman yapısı kaldı. Tüm bunları düşününce, en azından kalan mercan resifi var diye düşünüyorum. Kalan mercan resiflerini ciddi bir şekilde korumalıyız ve üzerlerindeki baskıyı azaltacak eylemlerde bulunmalıyız. Böylece kendilerini restore edebilmelerini sağlamalıyız.

Okyanusta, büyük köpekbalıklarının %90’ı yok oldu. Pasifikteki orkinos balığı varlığının %97’si yok oldu. Atlantik’teki orkinos varlığının ise yaklaşık %90’ı kayboldu. El koymak ve söküp almakta çok başarılıyız, ancak bu şekilde devam edersek hepsi kaybolacak.

Beni umutlandıran şey hâlâ zamanımızın olması. Bu iyi haber. Bunu bilmek ise her şeyin anahtarı. Birçok insan şu andaki değişikliklere kayıtsız. Eğer geçmişte nasıl olduğunu bilselerdi, geleceği öngörebilirlerdi. 21. yüzyılın en büyük hediyesi bence, daha önce bilemediklerimizi artık biliyor olmamız. Geçmişte yaşanılanları bildiğimiz için zaman içinde tarihin nasıl değiştiğini takip edebiliyoruz. Biz şu anda, yani kendi zamanımızda, geleceği etkileyebiliriz. Bunu eylemlerimizle gerçekleştirebiliriz. Eylemlerimiz, şüphesiz ki, şu anda sahip olduğumuz iklime sebep olan şey. Aynı zamanda yaban hayatının azalmasına da neden olan şey.

Biliyor musunuz, iki yıl önce Türkiye’deydim.

Tam bunu sormak üzereydim, Türkiye’de hiç bulundunuz mu diye…

Bodrum’a gittim. Bir zeytin ağacının karşısında kalakaldım. Dediklerine göre ağaç yaklaşık 500 yaşındaydı. Çok saygı duyulan bir ağaçtı. Bu ağacın tanık olduğu tarihi düşündüm. Ben sadece bir insanlık ömre tanık olmuştum ama o ağaç, dünyanın ilk gemi seferlerinin geçişine tanık oldu. O ağacın ömrü boyunca gerçekleşmiş olan tüm o değişiklikleri bir düşünün: İyi değişiklikler ve kötü değişiklikler. Tüm bu havacılık ve bu iletişim olanaklarıyla beraber birbirimize ne kadar da yakınlaştık. Sağlık ve bilgi alanlarında gelişmelerine tanık oluyoruz. Artık kimiz, nereden geliyoruz ve nereye gidiyoruz gibi bilgilere ulaşabiliyoruz. Bu benim, zeytin ağacının ömrü gibi bir sonraki 500 yılı değil ama önümüzdeki 50 yılda neler olabileceğine dair düşünmeme neden oldu. Bu düşüncelerin ardından 21. yüzyılda bir şansımız olduğunu fark ettim. Sürekliliği olan bir geleceğin güvence altına alınması için ya da belgeselin adında olduğu gibi daimî bir geleceğin devamı için bir şans.

Doğal sistemlerin içinde kalıcı bir yerimiz olabilmesi için doğayla nasıl barış yapabiliriz sorusunun cevabını düşünmemiz lazım. Bu doğal sistemlere iyi bakmamız gerekiyor. Bu bir seçenek değil, zorunluluk. Ormanlara, okyanuslara dikkat etmezsek, verdiğimiz hasarın farkında değilsek ve onların üstündeki baskımızı azaltmazsak, şu anda deneyimlemekte olduğumuz afetlerin daha büyükleriyle karşılaşacağız. O zeytin ağacının şahit olduğu keşifler çağının, şimdinin büyük kayıplar çağı olduğunu görebiliriz. Ancak şu anda hâlâ şansımız var çünkü bu durum hâlâ bir kutlamaya dönüşebilir. O zaman ne bekliyoruz? Hemen harekete geçelim.

Bu kuşağın kahramanları olabiliriz. Belgeselde izlediğimiz bu insanların neler yaptıklarını görüyoruz. Bunu neden ben yapmayayım? Neden ben bir harekete girerek bu hareketin bir parçası olmayayım? Bunu yapabiliriz. Hatta başarmak için bunu yapmak zorundayız.

Türkiye’de genç kadın bilim insanlarına ne önerirsiniz? Türkiye aslında bir büyük bir yarımada ve denizle iç içeyiz. Deniz biyoloğu ya da okyanus bilimcisi olmak isteyen genç kadınlara ne önerirsiniz?

Size bunu yapamayacağınızı söyleyenlere direnmeye çalışın. Direnmeye çalışın ve onlara bilimi, matematiği ve doğayı sevdiğiniz söyleyin. Bu benim yapmak istediğim şey. Bir şekilde bunu yapmanın bir yolunu bulacağım. Yalnız olmadığınızı bilin. Tarih boyunca bir çok genç kadın farklı sebeplerle oldukları yoldan “senin ailen var”, “bunu yapamazsın çünkü bu erkeklerin dünyası” gibi laflarla vazgeçirildi. Bu lafların ve baskıların sizleri durdurmasına izin vermeyin. İçinizdeki bilim aşkının yanmasını devam ettirmenin bir yolunu bulun. Her zaman öğrenmenin bir yolu vardır. Eğer öğrenmeye devam ederseniz, mevcut çerçevenin içindekilerle devam edin veya bu çerçevenin dışına çıkın ve diğerlerinin önüne geçmek için tüm arda kalan zamanınızı okumak ve daha da hızlanmak için kullanın. Bu bilgilerin, sizin bildiğiniz bu özel şeylerin zincirlerinden kopup özgür kalacağı bir zaman elbette gelecektir. Bunun sadece bilim olmadığını da bilmelisiniz. Bu her şeyle alakalı.

Bu özel bir yeteneğinizle ilgili de olabilir, ya da müzik üretme yönteminizle veya sanat yönteminizle. Belki bu herhangi bir alanda yaptığınız herhangi özel bir çalışma olabilir. Yaptığınız her neyse en iyisini yapmaya çalışın. Böylece etrafınızdaki insanlar sizi takdir etmeye başlayacaktır. Ancak bazen de avantajlı konumda olan olabilirsiniz, çünkü bazen sizin çalıştığınız alanda çalışan çok fazla insan yoktur. Bu sebeple özel bir insan olarak tanınabilirsiniz.

Eğer gerçekten bir şeyde çok iyiyseniz, şimdinin iletişim yöntemleri ile dünyaya bağlanabilirsiniz. Bu nihayetinde yapacağınız veya yapmanız gereken bir şey değil. Ancak bu noktaya varmak üzereyiz ve siz bunun başarılmasını sağlayabilirsiniz.

*“Okyanusun Kahramanları” belgeselini, Digiturk, D-Smart, KabloTV, Tivibu, TV+ ve Vodafone TV platformlarından izleyebilirsiniz.

 

EkoIQ Editör