Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’na ulaşmak için tarımın daha verimli, adil ve çevre dostu bir şekilde yönetilmesi gerekiyor. Bu noktada da, tarımda kooperatiflerin rolü büyük önem taşıyor. Çünkü kısıtlı ekonomik imkanlara sahip küçük çiftçilerin, tek tek büyük yatırım gerektiren sürdürülebilirlik uygulamalarına erişimi sınırlı. Çiftçi refahını artıracak ve tarım sektörünü daha sürdürülebilir hale getirecek tüm ihtiyaçların yerel koşullara ve ihtiyaçlara uygun planlanması önemli.
Yazı: Bahar ÇINAR, Ziraat Mühendisi, [email protected]
İklim değişikliği, dünya genelinde çevresel sorunlara yol açarak küresel tehdit halini almaya başladı. Yükselen sıcaklıkların yol açtığı kuraklık ve ekstrem doğa olaylarındaki artış, bütün bir ekosistemi ciddi bir tehlike altında bırakıyor. Elbette bu değişikliklerden doğrudan etkilenen sektörlerin başında da her türlü doğal riske açık olan tarım geliyor. Ekstrem doğa olaylarındaki artış, tarım ürünlerinde ürün kayıplarına neden olarak, gıda güvenliğini tehdit ediyor. Sıklaşan aşırı hava olayları, kasırgalar, sel ve kuraklık gibi doğal afetler tarım üretimini olumsuz etkiliyor. Tarım altyapısında meydana gelen zararlar, hasat kayıplarına ve dolayısıyla ekonomik bozulmalara neden oluyor. Tarımın iklim değişikliğinden doğrudan etkilenen sektör olmasının yanında bir de enerjiden sonra iklim değişikliğine neden olan sektörlerin başında gelme özelliği var. Tarım, küresel ölçekte en yüksek karbon emisyonuna sahip ikinci sektör. Bu nedenle tarımın geleceği, iklim değişikliği ile yüzleşme cesaretimize göre, sorumluluk aldığımız ölçüde şekillenecek gibi görünüyor. Dolasıyla sürdürülebilir tarım uygulamalarıyla gıda üretimi, hem tarımsal üretimin devamlılığı hem de çevresel etkilerin minimize edilmesi için artık zorunluluk.
Tarımda sürdürülebilirliği üç boyutuyla ele aldığımızda, tarımsal üretimin çevresel, ekonomik ve sosyal açılardan uzun vadeli sağlıklı bir denge içinde sürdürülmesi gerekiyor.
Çevresel sürdürülebilirlikle toprak kalitesi, su yönetimi, kimyasal gübre ve pestisit kullanımı; ekonomik sürdürülebilirlikle çiftçi refahı, pazar erişimi, maliyet- etki analizi, gıda israfı; sosyal sürdürülebilirlikle ise toplumsal katılım (çiftçiler, yerel topluluklar ve diğer paydaşlar arasında etkileşimi artırmak, kooperatiflerin etkin rolü), üretici hakları (çalışan haklarına saygı, adil iş koşulları), eğitim ve bilinçlendirme gibi faktörlerin bir arada değerlendirilmesi gerekir. Amaç, Birleşmiş Milletler’in (BM) de sürdürülebilirlik tanımına atıfla; çevresel, ekonomik ve sosyal faktörleri bir denge içinde tutarak hem mevcut nesillerin ihtiyaçlarını karşılamak hem de gelecek nesiller için sağlıklı bir çevre ve ekonomik temel oluşturmak. Tüm bu koşulların sağlanmasında ise etkinliğinin artırılması ile kooperatifler kilit rol üstlenebilir.
Tarımda Kooperatiflerin Sürdürülebilir Kalkınma Açısından Önemi
Gelişen teknoloji ile birlikte büyük çiftlikler ve endüstriyel tarım, küçük çiftçileri rekabette zorluyor olsa da tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de hâlâ hakim olan yapı tarımda aile işletmeciliği. Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) aile çiftçiliğini, “Bir aile tarafından yönetilen ve gerçekleştirilen, kadınlar ve erkekler dahil olmak üzere, ağırlıklı olarak ailesel işgücüne dayalı tarım, ormancılık, balıkçılık, meracılık ve su ürünlerine yönelik üretim faaliyetlerini organize etme yöntemi” şeklinde tanımlıyor. Yine FAO verilerine göre, dünyada 500 milyonun üzerinde aile çiftliği bulunmakla birlikte çiftçi işletmelerinin %98’inden fazlasını ise aile işletmeleri oluşturuyor.
FAO, raporlarında aile işletmelerinin güçlendirilmesinin yollarını kısaca şöyle özetliyor;
“Ulusal düzeyde aile çiftçiliğinin başarılı bir şekilde geliştirilmesi ve somut değişikliklerin ve sürdürülebilir gelişmenin sağlanması tarımsal ve ekolojik koşullar ve bölgesel özellikler; pazarlara erişim; arazi ve doğal kaynaklara erişim; teknoloji ve yayım hizmetlerine erişim; sosyokültürel koşullar; uzmanlık alanlarında eğitim olanaklarına erişim çiftçi ailelerini destekleyen politikalara müdahaleler gibi çeşitli faktörlere bağlıdır.”
Görüldüğü gibi bu yapının korunmasının hem çevresel hem ekonomik hem de sosyal boyutları var. Tarımın istihdamın lokomotifi olması, kırsaldaki hayatı koruması ve ülke ihracatına katkıda bulunması gibi birçok rolü var. Ancak tüm dünyada olduğu gibi ülkemiz için de gıda güvenliğinde stratejik sektör oluşu en başat özelliği. Bu yüzden gözden çıkarılabilir ya da göz ardı edilebilir bir sektör değil. Ülkemizde ise nüfusun %23’ünün kırsalda yaşadığı ve kırsalda yaşayan nüfusun başlıca geçim kaynağının tarım olduğu düşünüldüğünde ayrıca önemli.
Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’na ulaşmak için ise tarımın daha verimli, adil ve çevre dostu bir şekilde yönetilmesi gerekiyor. Bu noktada da, tarımda kooperatiflerin rolü büyük önem taşıyor. Çünkü kısıtlı ekonomik imkanlara sahip küçük çiftçilerin, tek tek büyük yatırım gerektiren sürdürülebilirlik uygulamalarına erişimi sınırlı. Çiftçi refahını artıracak ve tarım sektörünü daha sürdürülebilir hale getirecek tüm ihtiyaçların yerel koşullara ve ihtiyaçlara uygun planlanması önemli. Bu yüzden ihtiyaçların kooperatiflerce bütünü kapsayacak şekilde belirlenmesi, uygulamalara erişimin ise yine kooperatifler aracılığıyla sağlanması en sağlıklı ve etkin yöntem olarak karşımıza çıkıyor. Bu sayede daha çok üreticinin imkanlara ulaşımı ve bu uygulamaların geniş kitlelere yayılması sağlanabilir.
Çevresel Sürdürülebilirliğe Nasıl Fayda Sağlanabilir?
Tarımsal üretimin iki önemli ve tükenebilir kaynağı toprak ve su. Kooperatiflerin, çiftçiler arasında toprak kullanımını optimize ederek sürdürülebilir tarım uygulamalarını teşvik etmeleri, erozyon kontrolüne ve su kaynaklarının korunmasına katkı sağlayabilir.
Tarımda kullanılan suyun verimliliğini ve üretkenliğini artırmak için ileri teknolojilerin (yani toprak nemi sensörleri ve uydu buharlaşma – terleme ölçümleri) kullanılmasının yanı sıra gelişmiş sulama sistemlerinin kullanımı gerekli. Ülkemizde tarımsal üretimin %75’i doğal yağışlara bağlı olarak yapılıyor. Son yıllarda üst üste yaşanan kuraklığın etkilerini, üretici tarafında gelir kaybı, tüketici tarafında ise gıda enflasyonu olarak sıkça tecrübe ettik. Bu nedenle yağışlı dönemlerde yağmur hasadı yapılması, yeraltı su kaynaklarının doğru sulama yöntemleriyle dikkatli kullanımı çok önemli. Kooperatiflerin etkin rolüyle, yöresel tedbirlerin alınması, su yönetimi ve kullanımı için ileri teknolojilerin tüm üreticiler tarafından erişilebilir olması sağlanabilir.
Tarımsal sulama teknolojilerinin kullanımının yanında, toprağa zarar veren kimyasal gübre kullanımının azaltılması ve hatta sıfıra indirilerek organik tarım yöntemlerinin geliştirilmesi ve verimli tarım arazilerinin korunması (toprağın yapısını bozan yanlış toprak işleme yöntemlerini ve anız yakma gibi organik madde miktarını azaltan klasik yöntemleri terk ederek) gibi tedbirleri içeren tarımsal politikaların öncelikli olarak hayata geçirilmesi de sürdürülebilir tarım için önemli.
Ekonomik Sürdürülebilirliğe Nasıl Fayda Sağlanabilir?
Kooperatif denilince ilk akla gelen, tarımsal girdilerin daha ekonomik koşullarda temininin sağlanmasıdır. Kooperatifler, çiftçiler arasında tarımsal ekipmanların, tohum, gübre gibi üretim girdilerinin daha etkili bir şekilde paylaşılmasını sağlar. Bu, maliyetleri düşürerek ekonomik refahı artırır. Örneğin hasat makineleri ya da tohum/fide-ekim/dikim makineleri yüksek maliyete katlanılması gereken büyük makinelerdir. Ortalama bir üreticinin tek başına böyle bir makineyi satın almasının üretici üzerinde iki farklı baskısı var; birincisi yılda bir kez kullanacağı bir makine için bu kadar büyük maliyetlere katlanmasının getireceği maddi külfet, ikincisi ise bu makine için ayırması gereken parkur alanı. Bu nedenle bu tarz makinelerin ve ekipmanların, kooperatifler aracılığıyla ihtiyaca yönelik alınması ve ortak kullanıma sunulması üreticiler için birçok açıdan daha avantajlı.
Teknoloji ile birlikte günden güne gelişen akıllı tarım teknolojileriyle ilgili üreticilerin bilinçlendirilmesi, erişim olanağı olmayan küçük üreticilere kullanım imkanının sunulması yine bu yolla mümkün olabilir. Sürdürülebilir üretimin bir parçası haline gelecek akıllı tarım teknolojilerine birçok örnek verebiliriz: Toprak nemini, sıcaklığı, pH seviyelerini ve bitki gelişimini izleyerek çiftçilere gerçek zamanlı veri sağlayan sensör teknolojileri, tarım arazilerini yüksek çözünürlüklü görüntülerle tarayarak bitki sağlığını izleme, zararlıları tespit etme ve hasat zamanlaması gibi konularda çiftçilere önemli bilgiler sağlayan dronlar, su tasarrufu sağlayan ve aynı zamanda bitki verimliliğini artıran akıllı sulama sistemleri, hassas tarım GPS teknolojisi, çiftçilere gerçek zamanlı izleme ve kontrol imkanı sunan tarım ekipmanları, sensörler ve diğer cihazlar arasında iletişim kurarak veri paylaşımını artıran IoT (nesnelerin interneti), bitki dikiminden hasat sürecine kadar birçok görevi otomatikleştiren robotlar ve otomatik hasat sistemleri, ürünlerin depolanma koşullarını izleyerek bozulma riskini azaltan akıllı depolama ve işletme teknolojileri gibi.
Akıllı tarım uygulamaları, yöresel verilerin tespitinin yanında verilerin yıllara sari olarak depolanmasına da olanak tanıyor ki veri analizi birçok sektörde olduğu gibi tarımda da çok kıymetli olacak.
İklim değişikliği etkisiyle tarımsal üretim deseninde değişikliklerin olması öngörülüyor. Tarım verilerini değerlendirerek gelecekteki eğilimleri belirleme, hastalıkları saptama ve hasat tahminleri gibi konularda çiftçilere bilgiler sunan Veri Analitiği ve Yapay Zeka (AI) teknolojisi ise çağın en güçlü silahı olacak gibi görünüyor. Hangi bitki, ne zaman, ne kadar, neye ihtiyaç duyuyor? Ne yetiştireceğimize artık veriler karar verecek.
Gelişmiş ülkelerde akıllı tarım teknolojileri, çiftçilere daha fazla verimlilik, sürdürülebilirlik ve kârlılık sağlamak için kullanılıyor. Bu teknolojilerin benimsenmesi, tarım sektörünü daha dirençli ve geleceğe hazır hale getirecek.
Kooperatiflere üye olan çiftçiler, ürünlerini daha etkili bir şekilde pazarlama ve ticaret avantajına sahip olurlar. Avrupa Birliği’nde, tarım kesimine yönelik politikaların oluşturulmasında ve bu politikaların uygulanmasında tarımsal örgütlerin önemli bir yeri var, tarıma dayalı sanayinin yaklaşık %50’si de bu örgütler aracılığıyla yürütülürken, bizde bu oran %1 bile değil.
Toplu pazarlama, üreticilerin daha iyi fiyatlar ve satış koşulları elde etmelerini sağlar. Pazarlama imkanlarına bu yolla sahip olan üreticiler ürünlerini kendi belirledikleri ya da ortak belirlenen fiyat üzerinden satma imkanına sahip olurlar.
Sosyal Sürdürülebilirliğe Nasıl Fayda Sağlanabilir?
Daha adil bir gelir dağılımı, üreticilerin refahını artırır. Bu da sosyal ihtiyaçların da karşılanmasına yardımcı olur. Kırsal alanlarda ekonomik faaliyetlerin canlanması, sosyal imkanlara erişim kırsal kalkınmaya önemli bir katkı sağlar. İstihdam olanakları artar ve yerel ekonomiler bu sayede güçlenir.
Tarım bölgelerindeki altyapıyı geliştirmek, çiftçilerin ürünlerini daha hızlı ve etkili bir şekilde pazara ulaştırmalarına olanak tanır. Yollar, depolama tesisleri ve sulama sistemleri gibi altyapı yatırımları istihdamı ve çiftçi refahını artırır. Artan ekonomik ve sosyal imkanların etkisiyle kırsaldan kente göç engellenebilir. Kooperatifler ve çiftçi örgütleri, ihtiyaçların kamu otoritesine ulaştırılması için etkin rol oynayabilir.
Kooperatifler, çiftçilere tarımın sürdürülebilir yönetimi konusunda eğitim ve bilgi sağlayarak; üreticilerin modern tarım teknikleri, su yönetimi ve organik tarım gibi konularda bilinçlenmesine olanak sağlar. Mevcut ve gelecek nesillerin gıda ihtiyaçlarını karşılayacak bu sürdürülebilir tarım modellerinin hayata geçirilmesi çağımızın öncelikli konuları arasında yer alıyor. İklim değişikliği ile mücadele ve uyum kapsamında modern tarım tekniklerinin kullanımının yaygınlaştırılması, üreticilerin bilinçlenmesi tarım sektöründe üretim kayıplarının önlenmesi açısından önemli.
Bunların yanında toplumsal dayanışma, ekonomik güçlenme ve yoksulluğun azaltılması gibi etkileriyle, kooperatifler tarım sektöründe daha adil, verimli ve sürdürülebilir bir geleceğe katkı sağlayabilir. Bu nedenle, kooperatif modeli, tarım sektöründeki sürdürülebilir kalkınma çabalarında vazgeçilmez bir araç olarak değerlendirilmelidir. Ülkemiz yoğun teknoloji kullanımı ile maliyet avantajı yaratan ülkelerle ne yazık ki rekabet edemiyor. Üreticilerimiz de gelişmiş ülke çiftçilerinin sahip oldukları sosyal ve ekonomik koşullara sahip değil. Ancak gelişmiş ülkelerdeki sade ve etkin kooperatif yapısının ne kadar faydalı olduğunu biliyoruz. Bizde de benzer şekilde halihazırda karmaşık olan birlik ve kooperatif yapısının sadeleştirilmesi ve etkinliğinin artırılmasıyla, sosyal ve ekonomik açıdan çiftçi refahını artırmak mümkün.