“Sürdürülebilir tasarım başı olan ama sonu olmayan bir mesele. İlk önce ‘Ben sürdürülebilir tasarımlar yapmak istiyorum’ şeklinde niyet etmek gerekir” diyor Eczacıbaşı Yapı Gereçleri Tasarım Direktörü Erdem Akan. Biz de bu meseleyi anlamak için niyet ediyor; dünyada ve ülkemizde tasarım ne kadar sürdürülebilir, bu konuda tasarımcı ve üretici markalar ne kadar duyarlılar; öğrenmek için Akan’a soruyoruz.
Fevziye SALAŞ
Tasarımda sürdürülebilirlik ne anlama gelir? “Sürdürülebilir Tasarım”dan ne anlamalıyız?
Bu meselenin birkaç boyutu var. Elbette iyi tasarımın prensiplerinden bir tanesi çevreye duyarlı ve saygılı olması, kaynakları iyi yönde tüketmesidir. Bu grafik tasarımda da, ürün tasarımında da böyledir. Bunu farklı boyutlarıyla ele alabiliriz. Bunlardan bir tanesi ürünün tasarımı öyle olmalı ki yakın bir zamanda modası geçmemeli. Bazen anlık modalar uğruna, trendlerin de ötesinde, çok hızlı gelip geçen, “hip” dediğimiz moda akımlar veya eğilimler olabiliyor. Bu eğilimlere tasarımcının çok fazla kapılmaması ve daha ileri vadeli düşünmesi gerekiyor. Tabii ki bu bir tüketim ve beğenilerin, zevklerin zaman içinde değişeceğini de biliyoruz ama bunu beş yıllık, 10 yıllık, hatta daha uzun kurgularla yapmak daha doğru olacaktır. Tasarımcının burada dikkat etmesi gereken şey anlık modalara kapılmamaktır. Bu sürdürülebilirlik açısından birinci derecede öneme sahip. İkincisi ise; tasarımcının seçeceği malzemelere ve üretim metotlarına özen göstermesi gerekiyor. Dolayısıyla da çok çevreci bir ürün yapabiliriz ama bunu yapmak için çevreye zarar veriyorsak, mesela bu malzemeler çok uzak ülkelerden geliyorsa karbon salımı artacağından dolayı bu ürün aslında çevreci olmayacaktır. Üçüncü dikkat edilmesi gereken konu ise sürdürülebilir bir ürün yapılabilmesi için herhangi bir biçimde estetik değerlerden ödün vermemektir. Yani bir tasarımcının; “ilk iki durumdaki koşulları sağladım ama ürün şöyle bir şey çıktı, bunu da kullanmak zorundasınız” ya da “buna çok daha fazla para ödemek zorundasınız” gibi bir duruşu, hakkı olmamalıdır. Sürdürülebilir tasarım; kullanıcıya, neredeyse aynı fiyata, diğer ürüne göre aynı estetiği, hatta daha fazlasını sunmak zorundadır. Bu sorumluluk, birincil olarak tasarımcının, üreticinin ve markanındır. Tasarımın kullanıcının yaşamını kolaylaştırması ve sempatikleştirmesi gerekiyor.
Tasarım, sürdürülebilirlik açısından dünyada ve Türkiye’de nasıl bir noktada? Bu konuya yeteri kadar önem verildiğini düşünüyor musunuz? Bu konuda tasarımcılar ya da markalar yeterli duyarlılığa sahip mi?
Ben olaya iki açılımdan bakıyorum; birincisi sürdürülebilir tasarım sonu olmayan bir mesele. İlk önce “Ben sürdürülebilir tasarımlar yapmak istiyorum” şeklinde niyet etmek gerekiyor. Daha sonra her üründe bunu kademeli olarak iyileştirmek mümkün. Bu mesele bitecek bir mesele değil, her yaptığımız üründen sonra daha iyisini yapmak gibi bir hedefimiz olmalı. Bundan 20 yıl öncesine kadar iyi tasarımda sürdürülebilir olmak bu anlamda yer bulmuyordu. Ama bugün bence olmazsa olmazlardan bir tanesi. Dolayısıyla tasarımın bu özelliğinin de bir kriter olarak alınması; fonksiyonel olması, üretilebilir olması, pazarlanabilir olması gibi diğer kriterler yanında sürdürülebilirliğin de bir kriter olması gerekiyor. Bu önemli bir adım. Dünyada da, Türkiye’de de bunun artık ciddi bir yer bulduğunu düşünüyorum. Burada bir dönemden geçtiğimizi de hatırlatmak istiyorum. O dönem, bir yeşile boyama dönemiydi. Bence o dönemde, dünya kaynaklarının azalması, küresel ısınmanın ciddiyeti konusunda hassasiyeti olan insanların endişeleri ticari olarak suiistimal de edildi. Biraz makyaj ve “Bizim ürünümüz yeşildir” gibi söylemlerle, insanların bu hassasiyetleri kullanılarak pazarlama yollarına gidildi. Ama bu dönemden geçtik. Life Cycle Assessment gibi hayat döngüsünü değerlendiren enstitülerin veya kurumların oluşmasıyla bu makyaj döneminin azaldığını, tasarımcıların samimi olarak meseleye yaklaştığını ve bunun bir pazarlama malzemesinden çok bir felsefeye dönüştüğünü düşünüyorum.
Ülke ya da dünya olarak daha gidilecek çok yolumuzun olduğunu da biliyorum. Ama buradan bir geri dönüş olacağını, bunun da bir moda olduğunu düşünmüyorum. Geçmiş dönemde yaşanan hayal kırıklıklarına rağmen bu yaklaşımın artık doğru temeller üzerine kurulduğunu hissedebiliyorum.
Eczacıbaşı olarak bu konuda kendinizi nasıl konumlandırıyorsunuz?
Eczacıbaşı topluluğu için sürdürülebilirlik üç temel unsurdan biri olmuştur; sürekli inovasyon, sürekli tasarım ve sürdürülebilirlik. Biz, popüler olduğu dönemlerden önce de sürdürülebilirlik felsefesine oldukça önem verdik, veriyoruz.
Dolayısıyla böyle bir firmada tasarım direktörü olarak görev yapmak benim için oldukça rahat. Rahatım, çünkü üst yönetimi bu konunun önemine ikna etmek zorunda değilim. Üst yönetim zaten bunu benden bir başarı kriteri olarak bekliyor.
Peki, biz bunu tasarım olarak ne derece uyguluyoruz? Türkiye’deki ve dünyadaki rakiplerimize göre iyi bir yerde olduğumuzu rahatlıkla söyleyebilirim. Ama bu bizi kesinlikle durdurmuyor. Çünkü biliyoruz ki sürdürülebilirlik hiçbir zaman yeterli olmayan bir şey. Yani “Daha çok nasıl sürdürülebilir olabilirim”, “Daha iyi nasıl yapabilirim” gibi soruların yanıtlarını sürekli arıyoruz.
Tasarım departmanı olarak; bir şeyin modasının geçmemesini sağlamak, bu anlamda popüler olan bazı çizgilere kapılmamak, onların yerine daha kalıcı, bizim tasarım DNA’mıza uygun çizgileri nasıl zamansızlaştırabilir, nasıl ölümsüzleştirebiliriz diye enerji harcıyoruz. Yani anlamsız bir çizgi olmamasına enerji harcıyoruz ve fonksiyonel gözükmesinin yanı sıra estetik ile nasıl buluşturulması gerektiğini dengelemeye çalışıyoruz. Bu, moda-marka meselesinde bizi bir kalıcılığa götürecek, götürüyor. İkincisi malzeme seçimlerinde ya da malzeme kullanımında titizleniyoruz. Olabildiğince az malzeme kullanılmasını sağlamak için mümkünse tasarımların birden çok fonksiyona hitap etmesi için çalışıyoruz. Mesela bir askı yapıyorsak askının aynı zamanda başka bir fonksiyonu daha olsun, ya da bir kapı varsa kapıya başka bir şey daha takalım gibi birden çok fonksiyonlu ürünler yaratma noktasına odaklanıyoruz. Dolayısıyla da kullanıcı bu sayede iki ürün yerine bir ürünle farklı iki ihtiyacını giderebiliyor. Üçüncüsü, daha az malzeme harcanmasına dikkat ediyoruz. Daha az malzeme kullanıldığında doğal olarak ürünlerin sürdürülebilirliği artıyor. Dördüncüsü ürünlerin ayrıştırılmasına dikkat ediyoruz. Dolayısıyla ürünleri mümkün olduğunca tek malzemeden yapmaya -seramik ürünlerinde olduğu gibi-, eğer başka malzeme varsa onları da kolay ayrıştırılabilir hale getirmeye özen gösteriyoruz. Yani ürünün sadece doğarken ve kullanırken güzel olmasına değil, aynı zamanda öldükten sonra da işe yaramasına dikkat ediyoruz.
Seramik ürünlerinde geridönüşüm teknolojisi var mı?
Bunlar zaten kırıldıktan sonra toprağa karışabilen, zarar vermeyen ürünler. Pişirmeden önceki durumlarda tekrar kullanımları mümkün. Ama pişirdikten sonra ortaya çıkan, kullanılmayan ürünleri çimento katkısı olarak değerlendirmek mümkün. Ancak inovasyon merkezimiz, üretim sürecinde bozuk, hatalı çıkan ürünlerimizi geri kazanmak amaçlı projeler üzerine de çalışıyor.
Zıtlıkların Buluşması
Kendini, “Türk tasarımının yaramaz çocuğu” olarak tanımlayan ve zıtlıkları karıştırmayı seven Erdem Akan, Boğaziçi Üniversitesi Makine Mühendisliği’nin ardından yüksek lisans eğitimini Salford Üniversitesi Endüstriyel Tasarım Bölümü’nde tamamladı. Bilgi Üniversitesi Tasarım Yönetimi Sertifika Programını ise 2001 yılında bitirdi. Doğallıkla yapayı, teknolojiyle zanaatkârlığı, gerçeklikle hayalleri, özellikle de Doğu’yu ve Batı’yı buluşturmayı tercih eden Akan, iş yaşamına 1996 yılında Ford Otomotiv’de başladı. 1996-2002 yılları arasında, aynı şirkette Ürün Geliştirme ve Tasarım departmanında çalıştı. 2002-2004 arasında Gaia&Gino’da Tasarım Yöneticisi olarak görev aldı.
Disiplinlerarası çalışan Akan, 2004-2013 yılları arasında kurucu ortağı olduğu Maybe Tasarım’da Tasarım Yöneticisi olarak çalıştı. Tasarımı “bir uyuşmazlık getirmek ya da onu beklenmeyen bir dengeye katmak” olarak tanımlayan sanatçı, ardından, BOxER Tasarım ve Strateji şirketinde Kurucu Ortak ve Tasarım Yöneticisi olarak mesleğine devam etti. Akın, Şubat 2014’ten bu yana Eczacıbaşı Yapı Ürünleri Grubu’nun Tasarım Direktörlüğünü yürütüyor.